Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292 davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Çap səhifəsi > Azerbaycan’da HOCALI Katliamı (Tarih: 25-26 Şubat 1992; Yer: Yukarı Karabağ, Azerbaycan)
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, Özəl xəbər, DAVAMın yazıları > Azerbaycan’da HOCALI Katliamı (Tarih: 25-26 Şubat 1992; Yer: Yukarı Karabağ, Azerbaycan)

Azerbaycan’da HOCALI Katliamı (Tarih: 25-26 Şubat 1992; Yer: Yukarı Karabağ, Azerbaycan)


Her şeyden önce bu acı günlerimizde bizleri yalnız bırakmadığınız, acımızı paylaştığınız için hepinize teşekkür eder, vatan uğrunda canlarını feda eden bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dileriz!

“Ermeni meselesi” sosyolojik bir problem olarak Ermeni halkının kendisi kadar eskiye dayanmaktadır. Meselenin siyasî bir sorun olarak ortaya çıkması ise 1830’lu yıllardan başlayarak bu tarihi takip eden 20-30 yıl içinde bir probleme dönüştürülmüştür. Aslında bu meselenin Batı devletleri, özellikle de İngiltere tarafından sünî bir problem hâline getirildiğini, “Şark meselesi”nin önemli bir parçası olarak ortaya atıldığını, Osmanlı, İran, Kafkaslarda ve genel olarak Ortadoğu’da münakaşa ocakları yaratmak için Avrupa devletleri ve Rusya’ya yaradığını unutmamak gerekir. Bu uydurma sorun 1830’larda Yunanistan’ın, ardından Bulgaristan ve Sırbistan’ın Osmanlı devletinden ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmesiyle başlar ve 1856 yılında Osmanlı devletinin Hıristiyan azınlığa yönelik çıkardığı Islâhat Fermanı'yla daha da tırmanarak 1877-78 Rus-Osmanlı Savaşı (93 Harbi), Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarından sonra matbuata ve siyasî litaratüre de bir terim olarak dahil olur. Bu konuda çeşitli görüşler mevcuttur ve bu görüşlerin büyük bir kısmı “sorun”un 19. yüzyılın ikinci yarısında "yaratıldığı" üzerinde yoğunlaşır.
1877-1878 yıllarında gerçekleşen Osmanlı-Rusya Savaşı’nda (93 Harbi) Osmanlı’nın Rusya’ya yenilmesi sonucu imzalanan Ayastefanos Antlaşması "o zamana değin pek su yüzüne çıkmamış olan Türk-Ermeni ilişkilerini ön plâna itmiştir. Osmanlı Ermeni topluluğunun geleceği konusu, çıkar çatışması içinde olan devletlerin karışmalarıyla Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yapılan antlaşmanın 16. maddesi içinde yer almıştır."
Osmanlı Devleti'nin 93 Harbi sonrasında imzaladığı Ayastefanos Antlaşması Batı devletlerini memnun etmeyince başta İngiltere olmak üzere bazı ülkeler Ortadoğu'da çıkarlarının tehlikede olduğunu hissederek Rusya'ya ve diğer devletlere, Ayastefanos Antlaşması yerine geçecek Berlin Antlaşması'nı (1878) kabul ettirmiş, antlaşmanın 61. maddesiyle sunî surette yarattıkları "Ermeni Meselesi"ni dünya politik literatürüne sokmuş, sonuçta Ermenilere büyük imtiyazlar verdirmişlerdir. Bu maddede yer alan "Babıâli, Ermenilerle meskûn vilâyetlerde mahallî ihtiyaçların lüzum gösterdiği tensikat ve ıslâhatı vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi ve Çerkezlerle Kürtlere karşı oraların güvenliğini temin etmeyi deruhte eder." / "Babıâli, bu yoldaki tedbirlerini onların tatbikine nezaret edecek devletlerle muayyen zamanlarda bildirecektir." hükmü ile sorunun, artık Osmanlı devleti denetiminden çıktığı anlaşılmaktadır. Ne yazık ki o zamandan beri bu “mesele” üzerindeki kontrol mekanizması Batı devletlerinin eline geçmiş, onlar da istedikleri zaman bu “mesele”den baskı aracı olarak istifade etmişlerdir. Nitekim, bu “mesele”nin sebepleri ve neden körüklenmekte olduğu hakkında farklı görüşler mevcuttur. Örneğin, Erzurum'da çıkan Kaf Dağı dergisinin Ermeni Meselesi özel sayısında şöyle bir fikir görmekteyiz: "Ermeni Meselesinin gerçek sebepleri, temelinde Haçlı zihniyeti bulunan Şark Meselesi ile yine temelinde sömürü ve hâkimiyet zihniyeti bulunan emperyalizmdir." Böyle bir tespitin, diğer kaynaklarca da onaylandığını görebiliyoruz.
“Ermeni meselesi”nin mevcudiyeti, gerçekten olup olmadığı hakkındaki bazı fikirlere göz atalım: Rus araştırmacısı, gazeteci-yazarı Moris Simaşko, Literaturnaya Gazeta’nın 23 Ekim 1991 tarihli sayısında şöyle der: “Yahudi problemi, Alman problemi, Kırım-Tatar problemi, Ermeni problemi… Sadece basiretsiz ve tarih şuurundan yoksun insanlar anlayamaz ki bütün bunlar Rus problemidir.” [Rusların yarattığı sorundur-N. M.]
1994'te Rusça yayımladığı Armyanstvo (Ermenilik) adlı kitabının "Ermeni Sorunu" bölümünde Prof. Dr. Salih Bey şöyle der: "Ermeni Sorunu" diye ayrıca bir terim mevcuttur. Bu terim 1878 Berlin Kongresi'nde su yüzüne çıktı. Belorus, Türkmen, Azerbaycan[lı], Gürcü sorunları yoktur, fakat "Ermeni sorunu" vardır. Bu soruna uluslararası statü kazandırıldı, sorun birçok halkları uğraştırdı, özellikle Ermenilerle komşu olan ve onlarla yakın ilişkilerde bulunanların başına dert oldu. "Ermeni Sorunu" diğer halkların zararına işlemekte, onları çeşitli çatışmalara sürüklemektedir. Ermeniler, ellerine düşen en küçük fırsatta bile sebebi ne olursa olsun, bu "meseleyi" kullanıyorlar. Hatta deprem olayında bile [Aralık 1986’da Ermenistan'ın Spitak bölgesindeki depremi kastediyor.-N. M.] dünyanın, insanlığın yardımı ve dikkati, deprem yıkıntılarının ortadan kaldırılmasından, ülkenin yeniden kurulmasından daha çok "Ermeni sorununun" "çözümüne" yöneltildi, yardım adıyla Ermenistan'a silah taşındı."
Bu "meselenin" çözümü için ise Ermenilerin uzun zamandan beri uğraştıkları ve uğraşı metotları hakkında Salih Bey şunları yazıyor: "Problemin" çözümü yolunda Ermeni hareketleri peryodik bir özelliğe sahiptir; bu hareket yükselmeler ve inmelerle devam etmektedir. Ermenilerin, yaşadığı ülkelerde durumları iyi ise, ülkede sakin bir ortam varsa "Ermeni meselesi", sanki gölgeye çekilerek dinleniyor. Bu aşamada idyolojik iş yürütülerek Ermeniler arasında ırkçı, diğer ahali arasında ise kozmopolit propaganda yapılıyor. Fakat ülkede azıcık karışıklık, örneğin savaş, devrim, hükümet darbesi, ıslâhat varsa, işte o anda ideologlar sönmekte olan ateşi körüklüyor, üzerine çalı çırpı ve benzin atıyorlar. Ve alev tutuşuyor, halklar arası çatışma ateşi yükseliyor, aralıksız süren bir savaşa dönüşüyor."
“Ermeni meselesi”ni körükleyenler arasında Ermeni diasporu ile birlikte Ermeni kilisesi ve din adamları da yer almaktadır. Ermeni din adamlarının ırkçı tutumu hakkında da çeşitli bilimsel eserlerde dile getirilmiş fikirler görmekteyiz. "Ermeni kilisesi tarih boyunca ... Hıristiyanlığın regiona ayak açtığı çağlarda Bizans'ın misyonerlerden istifade etme şansı hayli arttı. Surye ve Bizans kiliselerinde ders alıp gelen Hay keşişleri yeni Hay-Ermeni milletinin teşekkül bulup formalaşmasında misilsiz hizmet gösterdiler..."
Ermeniler, kendilerinin Toğarma oğlu Gayk’tan geldiklerini ve buna dayanarak da Aykan adlandırıldıklarını, atalarının, Urmiye, Van ve Erivan cihetlerine ise "Gayyastan" veya Hayastan adı verdiklerini iddia ediyorlar. [Aslına bakılırsa, bir çok bilim adamı ve konunun uzmanları Ermenistan'la Hayastan, Ermenilerle Haylar / Hayklar arasında hiçbir ilişkinin olmadığını söylüyorlar. Bu konuda çeşitli ve daha geniş bilgi edinmek için Esat Uras'ın Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul, Belge Yayınevi, 1987; Mirza Bala Mehmetzade'nin Ermeniler ve İran, Ankara Üniversitesi Yayınevi-1994; Cemal Anadol'un Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, İstanbul-Turan-1982; Mehmet Hocaoğlu'nun Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul-1976; Necla Basgün'ün Türk-Ermeni Münasebetleri, Töre Yayınevi, İstanbul-1973; Mehmet Saray'ın Türk-Sovyet Münasebetleri ve Ermeni Meselesi; Erdal İlter'in Ermeni Meselesinin Perspektivi ve Zeytûn İsyanları (1780-1880), Ankara-1988… kitaplarına baş vurulabilir. Yabancı araştırmacılardan Ki Young Lee ise bu konuda şöyle diyor: "Konu ile ilgili birçok sav ileri sürülmektedir. Burada bunların tümünün sözünü etmeyi gereksiz buluyorum. Ancak gerçek olan bir noktaya işaret etmek istiyorum: "Ermenistan" kelimesinin Hayastan ile ve "Ermeni" kelimesinin de Hayk ile ilişkisi yoktur... bir bölge olarak "Ermenistan" teriminin nereden geldiği kesin olarak bilinmediği gibi, Hayk ve Haik toplumunun da bölgeye ne zaman geldikleri aydınlanmış değildir." Ünlü Türkolog F. Ağasıoğlu (Celilov) da "Ermeni" adının kaynağı ile ilgili "Hay Nasıl Ermeni Oldu?" adlı geniş bir araştırma yapmış ve yeni bulgular elde etmiştir. -N.M]
Ermenilerin Azerbaycan’ın Karabağ bölgesine ilk gelişleri 1828 yılına aittir. Rusya ile İran arasındaki savaşlar sonucu Azerbaycan toprakları parçalanmış, 1813 Gülüstan ve 1828 Türkmençay antlaşmaları ile Aras nehri doğal sınır olarak belirlenmiş, Kuzey Azerbaycan Rusya İmparatorluğu’na, Güney Azerbaycan ise İran devletine bağlı kalmıştır.
Teokratik bir devlet yapısına sahip olan Çarlık Rusyası, daha 1552’de Çar IV. İvan (Groznı - Korkunç İvan) zamanında Kazan’ı işgal etmiş, ardından Astrahan Hanlığı’nı (1556), II. Katerina zamanında ise (1783) Kırım’ı ele geçirdikten sonra doğuya ve güneye doğru topraklarını genişletmeye başlamıştır. Bu işgal süreci sonraki yüzyıllarda da devam etmiş, 19. yy.’ın sonlarına doğru artık İdil-Ural, Kuzey ve Güney Kafkasya, Doğu Sibirya, Orta Asya ve Türkistan Rusya’nın eline geçmiştir. Özellikle İdil-Ural, Sibirya bölgelerinde Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma politikalarını kanlı bir şekilde gerçekleştiren Rusya, sınırlarını Çin’e, Moğolistan’a, Afganistan’a, Pasifik Okyanus’a dayayarak Sovyetler Birliği döneminde dünyanın altıda bir topraklarına sahip olmuştur. Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma politikalarını misyönerlerin ve ordunun vasıtasıyla desteklemiştir. Kuzey Azerbaycan Rusya’nın eline geçtikten sonra İran ve Doğu Anadolu’daki Ermenilerin bir kısmı Güney Kafkasya’ya yerleştirilmiş, bölgede Hristiyan nüfusun arttırılması istenmiştir.
Karabağ’a ilk yerleşen Ermeniler de İran’ın Marağa civarındaki köylerden getrilen Ermenilerdir. Bu Ermenilerin torunları, 1978’de atalarının Karabağ’a yerleşen ilk Ermeniler olmaları ve bu topraklardaki varlıklarının 150. yılı şerefine onlara anıt dikmiş, üzerinde Ermeni alfabesi ile MARAĞA – 150 sözleri yazmışlardır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında ise (1991’de) bu anıt Ermenilerin kendisi tarafından yıkılmış, eski alışkanlıklarını devam ettiren Ermeniler tarihi bu şekilde sahtalaştırmak istemişlerdir. Elimizde 1978’de dikilmiş anıtın fotografı vardır.
Rusya tarafından bu topraklara yerleştirilen Ermeniler, Rusların yardımlarıyla o tarihlerden başlayarak Türklere, Müslümanlara zulmetmeğe başlamış, sonraki yıllarda bu zulüm şiddetini artırarak devam etmiştir. Rusya’nın da desteğiyle 1828-1832, 1877-1878, 1905-1907, 1918-1920, 1948-1953, 1988-1994 yılları arasında Azerbaycan Türkleri tarihî vatanlarından sürülmüş, katliamlara maruz kalmışlardır.
Ve bu topraklardaki soykırım bugün de devam etmektedir.
Azerbaycan’da, kendi vatanlarında kaçkın yani zorunlu göçmen durumunda olan insanların sayısı bir milyon kişiden fazladır.
Azerbaycan topraklarının % 20’den fazlası Ermenistan’ın işgali altındadır.
1988’den bu yana şehit olan Azerbaycan vatandaşlarının sayısı 40 binden fazladır.
Mayıs 1918’de bağımsızlığını ilan ederken 9 bin km kare olan Ermenistan, bugün 29 bin km kare yüzölçümüne sahiptir. Dağlık Karabağ ve Azerbaycan’ın batısı ile güneyinde işgal edilen Ağdam, Fuzuli, Cebrayıl, Zengilan, Gubadlı, Laçın, Kelbecer ilçeleri bu rakamın dışındadır.
Ermeniler, daha 19. yy.ın ikinci yarısından itibaren kirli amellerini gerçekleştirmek ve Ermeni kilisesinin gösterdiği hedeflere ulaşmak için kilisenin maddî desteği ve kendilerinin bulundukları bölgelerdeki zengin insanlardan silah gücüne topladıkları haraç ile tarihlere “komite” adıyla geçen gizli örgütler kurmuşlardır. Bu örgütler, sağ, sol, sosyal-demokrat, dinî vb. görüşlü olmalarına rağmen aşağı yukarı hepsi muhayyel “Büyük Ermenistan”, “denizden denize Ermenistan” kurmak için çaba gösteriyor ve ortak hedeflerde birleşiyorlardı. Her bir komitenin mahsus bir adı olup "Hınçak" (Ürkü), "Troşak" (Bayrak), "Abdağ" (Körük), "Goyçik" (Yıldırım) ve "Botşinçak" (Tahrip) namları ile malûmdur. Bunların arasında terör eylemlerini gerçekleştirme yönünden en ünlülerinden biri de Daşnaksütyun örgütü idi. Daha sonraki yıllarda kurulan Asala terör örgütü de idyolojik olarak bu örgütlerden esinlenmişti.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi 1830’lu yıllardan itibaren kanlı terör eylemlerine başlayan Ermeniler, 20. yy.ın başlarından itibaren bu soykırım eylemlerini en kanlılarına imza atmışlardır. 1905-1907 yıllarında Bakû, Tiflis, Erivan, Nahçıvan, Gence, Karabağ, Zengezur’da katliamlarla birlikte 300’den fazla köy, kasaba tüm tarihî abideleri, mescitleri, mezarlıkları... ile birlikte yerle bir edilmiştir.
1918 yılının mart ve nisan aylarında Ermenilerin Azerbaycan’da katlettikleri kişi sayısı 60 binden fazladır.
Bakû’da 30 bin kişi hususi yöntemler kullanılarak acımasızca öldürülmüş, Şamahı’da 58 köy dağıtılmış, 7 bin kişi katledilmiştir. Onlardan 1653’ü kadın, 965’i ise çocuktur.
Kuba bölgesinde yerle bir edilen Müslüman köylerinin sayısı 122’ye varmıştır.
Karabağ’ın sadece yukarı kesimlerinde 150’den fazla, Zengezur’da 115, Erivan civarında 211, Kars’ta 92 köyün dağıtıldığı, nüfusunun büyük bir kısmının katledildiği bilinmektedir.
Erivan bölgesindeki 88 köyde 1920 evin yakıldığı, 132 bin insanın öldürüldüğüne dair resmi belgeler mevcuttur.
Erivan ve civarında 1916’da 375 bin Azerbaycan Türkü olduğu halde, 6 sene sonra, yani 1922’de bu rakam 70 bin olmuştur.
1948-1953 ve 1988-1989 yıllarında Ermenistan’dan göçetmek zorunda kalan kişi sayısı 500 binden fazladır.
1980’li yıllardan itibaren bağımsızlık yolunda ilerleyen Azerbaycan, attığı her başarılı adıma karşılık ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır. Genelde bu cezalandırmalar Rusya’nın eli ile yapılmış, gerektiğinde Ermenilerden de maşa gibi istifade edilmiştir. Aralık 1986’da Ermenistan’ın Spitak bölgesinde gerçekleşen deprem, çok sayıda insanın ölümüne yol açsa da Ermenistan dışındaki Ermeni diasporu, bu doğal afeti bir fırsat bilerek depremzedelere yardım adıyla bölgeye silah taşınmasını sağlamış, daha önceden planlanmış savaş için hazırlıklara başlanmıştır. Bu hazırlıkların SSCB Komünist Partisi’ne rağmen yapılması imkânsızdı. Aslında bu depremden birkaç yıl önce Ermenilerin ünlü ideologları, Ermenistan-Azerbaycan savaşının mimarlarından olan yazar Zori Balayan ve ırkçı kadın şair Silva Kaputikyan’ın SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri ve SSCB Cumhurbaşkanı Mihail Gorbaçov’la görüşmeleri, bu sorunun fitilini ateşleyen olayların başında gelmektedir. M. Gorbaçov özellikle Zori Balayan’ın bir Türk düşmanı olup Oçak (1981) adlı etnik çatışmaları körükleyen eserin yazarı olduğunu iyi bildiği halde söz konusu görüşmede bu Ermeni “aydınları”na hangi vaatlerde bulunduğunu açıklamamıştır. Ermenilerin, özellikle Gorbaçov’un “onayını” aldıkları bu görüşmeden sonra ayaklandıklarını, gizli Karabağ planlarını aşama aşama gerçekleştirmeğe başladıklarını unutmamalıyız.
1986’daki Spitak depreminden kendi kötü amaçlarına ulaşmak için yararlanan Ermeniler, Rusya, Avrupa, Amerika kıtasındaki büyük devletlerden de destek alarak kendilerinin de hep zararlı çıktıkları tarihi facialarda maşa gibi kullanılmayı tekrar kabul etmişler. 1988’in Şubat ayında Azerbaycan’ın Sumgayıt şehrinde KGB – Ermeni işbirliği ile gerçekleşen olaylar, kanlı Dağlık Karabağ olaylarını da başlatmak için bahane gibi hazırlanmış bir senaryo niteliğindedir. Ermenilerin Karabağda’daki Tophana ormanlarını yok etmeğe başlamaları münakaşayı daha ileri aşamaya taşımıştır. Bu sıralarda Karabağ’da iki Azerbaycanlı gencin Ermeniler tarafından öldürülmesi, aradaki gerginliği artırmıştır. 17 Kasım - 04 Aralık 1988 Bakü’de “Meydan Harekâtı” adıyla tarihe geçen ve aralıksız süren mitinglerde SSCB yönetiminden daha adil davranması, Ermenileri haklı olmadıkları halde desteklememesi talep edilmekle birlikte bağımsızlığın da temelleri atıldı. SSCB Parlamentosu’nda Ermenistan’dan seçilmiş milletvekili Yiğityan’ın tahrikçi konuşmaları, bölücü Zori Balayan’ın milli bir ideolog gibi Ermeniler tarafından kabul edilmesi, soğuk savaştan sıcak çatışmalara geçişi tetikleyen olaylardandır.
01 Aralık 1989’da (yani SSCB dağılmadan önce) Ermenistan Parlamentosu, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yani komşu bir devlete ait arazinin ilhak edilmesi hakkında tamamen hukuka aykırı bir karar kabul edince gerginlik daha da arttı. Bu olayla birlikte Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilere de Ermenistan’a birleşmenin kaçınılmaz olduğu kabul ettirildi ve Rusya’nın da askerî yardımı ile bölgeye silâhlı kuvvet mensupları gönderildi. Eski SSCB’nin Ermenistan arazisindeki 7. ordusuna ait canlı kuvve ve teknik malzeme Ermenistan millî ordusunun kurulması için esas kaynak oldu. O yıllarda Yukarı Karabağ’daki terörcü güçlerin başında Ermenistan’ın bir önceki cumhurbaşkanı olan Azerbaycan vatandaşı Robert Köçeryan vardı. Ermenistan’ın şimdiki cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da Dağlık Karabağ’daki terörcü kuvvetlerin komuta kademesinde yer almaktaydı.
31 Aralık 1989’da Nahçıvan’da tarihe “Serhat Harekâtı” adıyla geçen, eski SSCB ile İran arasındaki sınırların kaldırılmasıyla sonuçlanan hadise gerçekleşti. Kuzey ve Güney Azerbaycan Türkleri arasındaki 160 yıllık hasret sona erdi. Sonraki yıllarda bu günün şerefine 31 Aralık, Dünya Azerbaycanlılarının Millî Dayanışma Günü olarak resmi bayram olarak kabul edildi. Bu olaydan iki üç hafta sonra Gorbaçov başkanlığındaki eski SSCB yönetimi ve Mareşal Yazov yönetimindeki SSCB Silahlı Kuvvetleri Bakü’de kanlı eylemlerini gerçekleştirdi. Tarihe “Yirmi Yanvar” adıyla geçen 20 Ocak 1990 olaylarında yüzlerce insan Rus ve Ermeni kurşunlarına hedef oldu. “20 Yanvar” tarihimize bir matem günü olarak yazıldı. Bu olayla birlikte Azerbaycan’da hakim Komünist Partisi etkisini kaybetti. Binlerce KP üyesi, parti kimlik kartlarını yakarak üyelikten çıktı. Azerbaycan’ın merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in Moskova’daki, kanlı Bakü saldırısını protesto mitingine katılarak 20 Ocak olaylarını şiddetle kınaması, KP üyeliğinden ayrılması da bu günlerde olmuştu. Önceki yıllarda SSCB Cumhurbaşkanı M. Gorbaçov’un SSCB Bakanlar Kurulu Başkanı’nın (SSCB Başbakanı’nın) Birinci Yardımcısı Haydar Aliyev’i sıkıştırarak istifaya zorlaması, “glastnost” (açıklık) ve “perestroyka” (yeniden yapılanma) mimarı Gorbaçov’u Azerbaycanlıların gözünden düşürmüştü… Özbekistan, Kazakistan, Litvanya, Gürcistan ve Azerbaycan’da binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan kanlı cinayetlerde eli olan M. Gorbaçov’un Uluslararası Nobel Komitesi tarafından Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görülmesi ise işin en ilginç ve şaşırtıcı yanıydı...
20 Ocak 1990’da Sovyet Ordusu (Kızılordu) Bakü’de katliam yaparken Azerbaycan’ın kendine bağlı bir ordusu yoktu. O zamanki Azerbaycan yöneticileri ise bu orduyu kurmaya kendilerinde cesaret bulamadılar. Ermeni saldırıları karşısında aciz kalan devlet yöneticileri, gönüllülerin oluşturduğu birleşmeleri Moskova’nın baskısıyla yasa dışı ve suçlu olarak görünce Ermeni saldırıları daha da artmaya, güçlenmeye başladı. Ermenilere karşı mukavemet edenler ise daha kurulmamış olan milli “ordu”ya gönüllü olarak katılan sivil vatandaşlardı.
20 Kasım 1991’de Azerbaycan’ın üst düzey devlet yetkililerinin, millet vekillerinin, bilim adamlarının bulunduğu helikopter Karabağ’da Ermeniler tarafından vurularak düşürüldü ve helikopterde bulunanların tümü şehit oldu. Ardından Fuzuli ilçesinin Arış, Cuvarlı, Goca, Çimen, Helefşah, Ahulu; Gôranboy ilçesinin Şafak, Zeyve vb. köyleri Ermeni saldırılarına uğradı, onlarca ev dağıtıldı.
23 Aralık 1991’de Ermeniler, Hankendi’ndeki 366. Rus motorize alayının askerleri ve askerî araçlarını kullanarak 500 kişilik bir kuvvetle Meşeli köyüne saldırdılar ve köyü yerle bir ettiler. İçlerinde Ağdam polisinden de 10 kişinin bulunduğu köy müdafaacılarından 27 kişi şehit oldu. Şehitler arasında 75 yaşlı ihtiyar, ilkokul öğrencileri olan çocuklar da vardı. Ermeniler, öldürülen kişilerden 11’ni yaktı. Azerbaycan’ın Millî Kahramanı Faik Ağayev de onlardan biri idi. Bu çatışmada 50 Ermeni terörcüsü öldürüldü.

Hocalı soykırımı gerçekleşmeden bir iki ay önce bu saldırının hazırlıkları yapılmış, eski SSCS Silahlı Kuvvetleri’ne mahsus 4. Ordu’nun 23. Gence Birliği’nin Hankendi’ndeki 366. alayının tüm teknik araçları ve levazımı Ermenilerin eline geçmişti. BDT Kara Kuvvetleri’nin karargâh reisi milliyetçe Ermeni olan Ter-Grigoryants bu konuda Moskova’yı ikna etmişti. Ermeniler bu alayı ele geçirirken rüşvet, şantaj, saldırı metotlarından yararlanmış, amaçlarına ulaşmak için her yolu denemişlerdi. Ocak 1990’dan Haziran 1992’ye dek Kafkasya’daki silah depolarına 366 saldırı düzenlenmiştir ki bu saldırılardan 294’ü Ermeniler tarafından gerçekleştirilmiştir.
1991’in Kasım, Aralık, 1992’nin ocak ve şubat aylarında Hocalı ilçesinin iki köyü (Cemilli ve Meşeli), Hankendi’ye bağlı Kerkicahan kasabası, Ağdam’ın İmaret Gervend, Hocavend’in Hocavend ve Tuğ, Hadrut’un Ahulu, Salaketin, Gôranboy’un Balıklaya ve Başkışlak köyleri Ermeniler tarafından yakılarak yerle bir edilmişti. 1992’nin ilk iki ayında Gabyalı, Kuşçular, Malıbeyli, Karadağlı köyleri Ermeniler tarafından yakılarak tüm ahalisi kovulmuştur.
Bu köylerden sadece Karadağlı köyü 1988-1992 yıllarında 77 şehit vermiştir. Onlardan 48’i özel yöntemlerle acımasız bir şekilde katledilmiştir.
Artık sıra Hocalı’ya gelmişti.
Hоcаlı şehri Şuşа’dаn sоnrа, Ermeni köylerinin ihate ettiği en büyük eski Türk yаşаyış meskeni idi. Hоcаlı, Dаğlık Kаrаbаğ’dа Gаrgаr, Hоcаlı ve İlis çаylаrının kavşağında bulunan ve çok önemli stratejik özelliği olan bir yerdi.
Bаkü-Şuşа otomobil yоlu, Bаkü-Hаnkendi demir yоlu buradan geçiyordu. Dağlık Karabağ’daki tek havaalanı da buradaydı. Hоcаlı’nın Belediye Başkanı, Hocalı Cumhuriyet Savcısı Azerbaycan’ın devlet yöneticilerine gönderdikleri mektup ve telgraflarda büyük tehlikeni önceden hiss ederek ‘Hocalı, düşmana teslim edilirse Dağlık Karabağ tamamen Ermenilerin eline geçecektir’ uyarılarında bulunuyorlardı. Ama ne yazık ki Moskova güdümlü korkak devlet yöneticileri Hocalılıların bu feryatlarına kulak tıkadılar.
Hоcаlı 1905-1906, 1917-1918 yıllarında da Ermeni saldırılarına maruz kalmış ve bu saldırılara gereken cevabı vermiş bir yer olmuştur.
Sоvyеtler Birliği döneminde 7000 nüfusa, 3000 hеktаrdаn fazla ekin alanı ve bаğa, okul, kütüphane ve kültür sarayına sahip olan Hocalı’da, 1988’de Еrmenistаn’dаn kоvulmuş 130 Azerbaycanlı ailesi ile Özbekistan’ın Fergаna vilâyetinden kоvulmuş 40 Ahıska Türkü аilesi de yurt edinmişti. Hocalı’nın 1992’deki Belediye Başkanı Elman Memmedov’un bir TV kanalında (ANS Telekanalı, En Yeni Tarih programı, 21 Şubat 2012) verdiği bilgiye göre katliamdan önce Hocalı’da resmi kayıtsız olarak ikamet eden bin kadar kişi vardı.
Ermenilerin Hocalı’ya ilk saldırısı 18.09.1988’de düzenlenmiş, 5 bin kişilik Ermeni’ye karşı 150 Hocalı genci av tüfekleri ile direnerek 27 Ermeni öldürmüş, 100’den fazlasını yaralamışlardı. Bu olaydan sonra Moskova’dan Arkadi Volski adlı Ermeni yanlısı bir yönetici Moskova’nın Dağlık Karabağ üzere temsilcisi olmuş, Karabağ, onun eliyle Ermenistan’a bağlanmıştı.
Ermenilerin Azerbaycan topraklarında gerçekleştirdikleri kanlı eylemlere katılanlar arasında eski SSCB dışındaki ülkelerden de gelenler olmuştur. Örneğin, Frаnsа’dа kanlı terör eylemlerine katılan Моntе Меlkоnyаn 1990’da hapisten çıktıktan sonra Ermenistan’a, oradan da Karabağ’a gelmiş, soykırımı gerçekleştirenlere komutanlık edenlerden biri olmuştur. Onun 1993’te Erivan’daki defin törenine Ermenistan cumhurbaşkanı bile katılmış, içinde bulunduğu soykırım eylemlerinden dolayı Melkonyan’a “Еrmenistаn’ın Milli Kahramanı” ödülü (fahrî adı) vermiştir.
1981’de Pаris’te Тürkiye Büyükelçiliği binasına düzenlenen saldırıyı yönetenlerden biri olan Vаzgеn Sislyаn ve Hrаnt Маrkаryаn da ödül alanlar arasındadır. Surеn Pаşаyаn (Krunk örgütü Frаnsа şubesinden, Frаnsа vatandаşı), Gаbriеl Sıhаnyаn (Vаrtаn Savaşçıları örgütü Viyana şubesi, Frаnsа vatandаşı), Аşin Simоnyаn (Аsаlа Ermeni tеrör örgütü, Frаnsа vatandаşı), Аbrаm Çitçiyаn (366. Alаy’ın I. Tabur Komutanı, Rusyа vatandаşı, şu anda Frаnsа vatandаşı), Rоmb Gаlаkçiyаn (Hоcаlı’yı bоmbаlаyаn 39 No’lu hеlikоptеrin pilоtu, Lübnan vatandаşı), Rаzdаn Мinоyаn (Hоcаlı’yı bоmbаlаyаn 40 No’lu hеlikоptеrin pilоtu, Surye vatandаşı), Zаhid el-Мuhammed (29 No’lu helikopterin pilоtu, Lübnan vatandаşı) vd. Hocalı soykırımının failerindendir.

Hocalı Soykırımı 25-26 Şubat 1992’de gerçekleşmiştir. Operasyon 25 Şubat’ta saat 23’te başlamış, Rus-Ermeni birlikleri üç yönden Hocalı’ya saldırmış ve karşılarına geçen herkesi katletmişler. Sayıları yüzleri bulan kişi savaşarak can vermiş. Şehri terk etmek isteyen ihtiyar, çocuk ve kadınları yolda pusuya salan Ermeniler onların kafa derilerini soymuş, çeşitli organlarını kesmiş, çocukların gözlerini tornovidalarla oymuş, hamile kadınların karınlarını yarmış, insanları diri diri yakmış ve toprağa gömmüşlerdi. Bunların hepsi resmi kaynaklardan alınmış ve sağlam belgelere dayanan, görüntülerle tespit edilen bilgilerdir.

Kanlı Hocalı istatistiği:
• Resmi ölü sayısı 613 kişi; bunlardan 63’ü çocuk, 106’sı kadın, 70’i de ihtiyar olmak üzere toplam 239 kişi korkunç işkence yapılarak öldürülmüştür;
• 87 kişi ömür boyu sakat kalmıştır, bunlardan 76’sı çocuktur;
• 1275 kişi (çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar) esir alınarak akılalmaz hakaretlere ve işgencelere maruz kalmıştır. Esir alınanlardan sadece 1165’i geri verilmiş, 68’i kadın ve 26’sı çocuk olmak üzere toplam 150 kişiden ise bugüne kadar hiçbir haber alınamamaktadır.
• Bu katliamda 8 aile tamamen öldürülmüş, 27 aileden birer kişi sağ veya yaralı olarak kurtulmuştur.
• 230 aile, aile reisini kaybetmiş, 200’den fazla kişinin ayakları, elleri donarak gangren olmuştur.
• Hocalı’ya sığınmış Ahıska Türklerinden 7’si Ermenilere karşı mücadele ederek ölmüş, 12’si esir alınmış, 86’sından ise hiçbir haber alınamamıştır.
• 25 çocuk anne ve babasını (yani aile büyüklerinin ikisini de), 130 çocuk ise onlardan birini kaybetmiştir.


Yabancı basın temsilcilerinin Hocalı soykırımı hakkındaki görüşlerinden bazıları:
• Krua l'Eveneman dergisi (Paris), 25 Şubat 1992: “Ermeniler Hocalı’ya saldırmıştır. Orada acımasızca katledilip çok kötü duruma salınmış insan cenazelerini tüm dünya gördü. Azerbaycanlıların verdikleri bilgilere göre ölenlerin sayısı binlercedir.”
• Sandy Times gazetesi (Londra), 1 Mart 1992: “Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmişler.”
• Financial Times gazetesi (Londra), 9 Mart 1992: “Ermeniler Hocalı’dan kaçıp Ağdam’a doğru giden grubu kurşuna dizmişler. Azerbaycanlıların sayabildikleri ceset sayısı 1200’dür.”
• Lübnanlı kameramanın verdiği bilgiye göre onun ülkesinin (Lübnan’ın) zengin Taşnak örgütü, Karabağ’a silah ve savaş eğitimi almış kişiler gönderiyor.
• Times gazetesi (Londra), 4 Mart 1992: “Hocalı’da öldürülenlerin çoğu tanınmaz ve çok kötü duruma salınmış, küçük bir kızın ancak bedensiz başı kalmıştır.”
• İzvestiya gazetesi (Moskva), 4 Mart 1992: “Kulakları kesilmiş çocukların video görüntülerini izledik. Bir kadının da yüzünün yarısı yoktu. Erkeklerin kafa derileri yüzülmüştü.”
• Financial Times gazetesi (Londra), 14 Mart 1992: “General Polyakov’un verdiği bilgiye göre 366. Alay’ın Ermeni kökenli 103 asker ve subayı Dağlık Karabağ’da kalmıştır.”
• Le Mond gazetesi (Paris), 14 Mart 1992-ci il: “Ağdam’da bulunan yabancı gazeteciler Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocukların cenazeleri arasında kafa derileri yüzülmüş, tırnakları çıkarılmış üç kişiyi kendi gözleri ile görmüşler. Ne yazık ki bu, Azerbaycanlıların bir propagandası değil, bir gerçekliktir.”
• İzvestiya (Moskova), 13 Mart 1992, Yarbay Leonid Kravets: “Ben bir tepede kendi gözlerimle yüze yakın insan naaşı gördüm. Genç bir delikanlının kafası yoktu. Her tarafta acımasızca öldürülmüş kadın, çocuk ve ihtiyarların ölüleri vardı.”
• Valeurs Actuelles dergisi (Paris), 14 Mart 1992: “Bu ‘özerk bölge’deki Ermeni silahlı grupları Yakındoğu’dan gelmiş kişilerle birlikte modern silahlara hatta helikopterlere de sahiptirler. ASALA’nın Suriye ve Lübnan’da askeri kampları, silah depoları bulunmaktadır. Ermeniler yüzden fazla Müslüman köyünde katliam yaparak Karabağ’daki Azerbaycanlıları yok etmişlerdir.”
• İngiltere’nin Fant men news telekanalının temsilcisi ve olay yerinde bulunan görgü tanığı R. Patrik: “Dünya kamuoyu Hocalı’daki vahşilikleri lanetlemelidir. Burada olanları dünyaya farklı şekilde sunmak, bu cinayetleri haklı göstermek mümkün değildir.”
• Moskovskie Novosti gazetesinin muhabiri, bu facia sırasında Hocalı’da bulunan ünlü Rus gazeteci Yuri Pompeyev gördüklerini bir cümle ile şöyle özetler: “V Xodjali ostalis’ tol’ko myortvıe” (Hocalı’da, sadece cesetler kalmıştı.)
• İsrailli gazeteci Lükimson ise şöyle yazıyor: “Ermeni hayvanlar 4 yaşlı kızcağızın gözleri önünde önce annesine ve ablasına sonra da kendisine tecavüz ettiler! İki yaşlı diğer bir kızcağız, Ermeni eşkiyasına yumruğunu gösterdiği için onu annesinin elinden zorla aldılar ve dipdiri kızcağızı yanan ateşin içine attılar…”



Hocalı Soykırımı’nın 20. Yılındaki bazı faaliyetler hakkında:
Hocalı Soykırımının 20. yılı bir dizi etkinlikle Azerbaycan’da ve yurtdışında anılmaktadır.

Türkiye’de:
• İzmir Azerbaycan öğrenci temsilcisi Cavit Aliyev’in verdiği bilgiye göre 22 şubat 2012 (Çarşamba günü) İzmir Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde Hocalı soykırımının 20. yılı münasebetiyle bir panel gerçekleşmiştir. Panele konuşmacı olarak katılan kişiler şunlardır: Hasan Zeynalov – Azerbaycan İstanbul Baskonsolosu; Ganire Pasayeva – Azerbaycan Milletvekili; Ali Ozgunduz – CHP Istanbul Milletvekili; TBMM Turkiye-Azerbaycan Parlamentolararasi Dostluk Grubu Uyesi; Dr. Sinan Ogan – MHP Igdir Milletvekili, TBMM Turkiye-Azerbaycan Parlamentolararasi Dostluk Grubu Uyesi; Bilal Dundar – Turkiye Azerbaycan Dernekleri Federasyonu Baskani; Prof.Dr. Recep Kök - Dokuz Eylul Universitesi Ogretim Gorevlisi.
• TBMM Milletvekili Dr. Sinan Oğan’ın 2012 Şubat başlarında TBMM’ye sunduğu Hocalı soykırımı yasa tasarısı 22 Şubat 2012’de TBMM’de görüşülmüş, MHP, AKP ve CHP milletvekillerinin ayrı ayrı sunduğu bildiri metinleri tek bir metin haline getirilerek oybirliğiyle kabul edilmiştir.
• MHP Iğdır Milletvekili ve Türkiye-Azerbaycan Derneği Başkanı Dr. Sinan Ogan, 26 Şubat 2012’de İzmir’de düzenlenen Hocalı Soykırımı etkinliğine de katılarak diğer konuşmacılarla birlikte bir konferans vermiştir.
• İstanbul’un Taksim Meydanı’nda Türkiye çaplı bir Hocalı Mitingi düzenlenmiştir (26 Şubat 2012, saat 14.00)
• Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği ve Eko Avrasya Dergisi’nin de katılımıyla Ankara’nın Keçiören Belediyesi sınırları içindeki Estergon Türk Kültür Merkezi’nde bir anma töreni düzenlenmiş, Estergon Kalesi’ndeki Hocalı Soykırımı anıtı ziyaret edilmiştir.
• İzmir Azarbaycan Kültür Merkezi Başkanı Cemal Mehmethanoğlu’nun verdiği bilgiye göre Cumartesi günü (25 Şubat 2012) saat 14.00'de İzmir Alsancak Gündoğdu Meydanı yakınlarında yer alan Ege Palas Oteli’nde Hocalı Soykırımından, yaralı kurtulanlar ve soykırıma uğrayanların yakınları, Hocalı katliamı sırasında yaşadıklarını anlatmışlardır. Azerbaycanlı ses sanatçısı Azerin Hanım da şiirleri ve milli ruhlu şarkılarıyla bu programa katılmıştır.
• Azerbaycanlı bilimadamı Toğrul İsmail, Mustafa Kemal Üniversitesi’nde (Antakya) bir Hocalı konferansı vermiştir.

Fransa’da:
• ATXEM (Azerbaycan ve Türk Halkları Dostluk ve Emektaşlık Merkezi), Fransa’nın Strasburg kentinde düzenlenen Hocalı Soykırımı mitingine katılmak üzere kalabalık bir grupla Fransa’ya gitmiştir (22 Şubat 2012).

KKTC’de:
• KKTC Başbakanı İrsen Küçük, 23 Şubat 2012’de KKTC Meclisi’nde Hocalı Soykırımı’nın 20. Yılı dolayısıyla bir konuşma yapmış, Ermenilerin Azerbaycan’da yaptıkarı bu katliamı lanetlemiş, Kıbrıs Türklerinin kardeş Azerbaycan halkının yanında olduğunu ve acılarını paylaştığını dile getirmiştir.
• KKTC Mücahitler Derneği Lefkoşa’da bir Hocalı mitingi düzenledi (26.02.2012)
• Doğu Akdeniz Üniversitesi (Magosa), Yakındoğu Üniversitesi (Lefkoşa), Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (Lefkoşa), Lefke Avrupa Üniversitesi (Lefke), Hocalı soykırımının 20. yılı münasebetiyle çeşitli etkinlikler, resim sergileri, bilgilendirme konferansları ve stendler düzenlediler.
• 23 Şubat 2013’te Lefkoşa’da KKTC Meclisi binasının önündeki Şehitler Abidesi’nin yanında Hocalı Şehitlerini Anma Mitingi düzenlendi. Çok sayıda kurum, dernek, teşkilat, üniversitenin katıldığı anma mitinginde KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar, KKTC Milletvekili Zorlu Töre, YDÜ Rektör Yardımcısı ve Kıbrıs Azerbaycan Kültür Derneği Başkanı Prof. Dr. Fahreddin Sadıkoğlu ve diğer kişiler konuşma yaptılar.

Geri dön