Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, DAVAMın yazıları > Avrupa'nın inanç savaşçıları
Avrupa'nın inanç savaşçıları |
Ortadoğu'daki çatışmalarda çok sayıda 'Batılı militanın' yer alması dikkatleri IŞİD'e katılan ya da bölgedeki Hristiyanları korumaya gelen Avrupa'nın inanç savaşçılarına çevirdi.
Suriye ve Irak'ta faaliyet gösteren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün Musul kentini ele geçirdikten sonra bölgede etkinliğini artırması ve bunun için uyguladıkları yöntemler, bölgedeki aşırıcı gruplara katılan yabancılar meselesini dünya gündemine taşıdı. Anadolu Ajansı (AA) muhabirleri, Irak ve Suriye'ye savaşmaya giden Avrupalılarla ilgili resmi raporlar, açıklamalar, düşünce kuruluşlarının araştırmaları ve uzman görüşleri doğrultusunda kapsamlı bir çalışma yaptı. Irak'ta ve Suriye'deki çatışmalarda yer almak üzere bölgeye giden militanlar, Avrupa'da en fazla Fransa, İngiltere ve Almanya'dan yola çıkıyor. Müslüman göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Fransa'dan bugüne kadar yaklaşık 900, İngiltere'den 500 ve Almanya'dan da 400 civarında kişinin savaşmak için Irak ve Suriye'ye gittiği ifade ediliyor. Merkezi Amerika'da bulunan ve güvenlik araştırmaları yapan "Soufan Group" adlı şirketin hazırladığı rapora göre, Batılı ülkelerden 2 bin 500'den fazla savaşçı, Irak ve Suriye'de IŞİD saflarına katıldı. Raporda, savaşçıların çoğunun 18-29 yaş aralığındaki gençlerden oluştuğu, savaşçıların yaşının giderek küçüldüğü, herhangi bir askeri eğitim almadan bölgeye gittikleri kaydediliyor. Müslüman olmayan ülkelerden Irak ve Suriye'ye gidenlerin büyük kısmının İslamiyet'i sonradan kabul etmiş kişiler olduğu belirtiliyor. Bölgede sayıları binlerle ifade edilen yabancı savaşçılar, dini koruma vazifesini yerine getirmeyi, sempati duydukları örgütlere yardım etmeyi ve aynı inanca sahip oldukları insanları korumayı eylemlerine gerekçe gösteriyor. Avrupa polis teşkilatı Europol'ün 2014 terörizm raporunda, Suriye'ye savaşmaya giden Avrupalıların sayısının sürekli arttığı belirtilerek, "İç savaş devam ettikçe Suriye, savaşmak için Avrupa Birliği (AB) üyelerinden gidenlerin tercihi olmaya devam edecek. Suriye'deki savaşın AB için oluşturduğu tehdit muhtemelen katlanarak büyüyecek. Çatışma bölgelerine giden Avrupalı savaşçılar dönüşlerinde tüm AB üyeleri için artan bir tehdit olarak değerlendiriliyor" ifadesi yer aldı. Alman istihbaratı geri dönenleri izliyor Yaklaşık 5 milyon Müslümanın yaşadığı Almanya'daki resmi rakamlara göre, Irak ve Suriye’ye savaşmak için giden 400 kişiden 100'ü geri döndü ve bunların yarısı 25 yaşından küçük. Almanya'dan gidenler arasında, orduda daha önce görev yapmış 20 kişinin bulunduğu iddialar arasında yer alıyor. Bu kişilerin, askeri eğitim almış olmaları sebebiyle IŞİD için önemli olacağı savunuluyor. Almanya İçişleri Bakanlığı, Avrupa genelinde ise 2 binden fazla kişinin Suriye’ye veya Irak’a savaşmak için gittiğini belirtiyor. Resmi raporlarda, savaş bölgelerine Avrupa'dan gidenlerden yüzlercesinin öldüğü, bazılarının ise hayal kırıklığı yaşayarak geri döndüğü, şimdi ise şiddeti reddettikleri aktarılıyor. Savaş bölgelerinden dönenleri güvenlik açısından tehdit olarak gören Alman istihbaratının bu kişileri izlediği, savaş bölgelerine gitmek isteyenleri de engellemeye çalıştığı biliniyor. Alman hükümeti ise konuya temkinli yaklaşıyor. İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere'nin geri dönenlerin tümünün potansiyel terörist olarak sınıflandırılamayacağını söylemesi bu konudaki yaklaşımı ortaya koyuyor. Buna karşılık, son dönemde savaşa katılanların Almanya’ya girişlerinin engellenmesi konusunda bazı talepler dillendiriliyor. Bölgeye gidenlerin büyük bir bölümünün Alman vatandaşı olması ve yabancıların da ülkede sürekli oturma izni bulunması, bu talebin hukuki açıdan uygulanmasını güçleştiriyor. Bazı siyasetçiler ise bu kişilerin Alman vatandaşlığından çıkartılmasını istiyor. Fransa'dan gidenlerin yüzde 20'si sonradan Müslüman olanlar Fransa’dan Suriye ve Irak’a savaşmaya gidenlerin sayısının ise yaklaşık 900 civarında olduğu, resmi verilere göre sadece Suriye’ye 332 kişinin gittiği, bunlardan 100'ünün geri döndüğü ifade ediliyor. Savaşçıların çoğunluğunu erkekler oluşturuyor ancak her geçen gün savaş bölgesine giden kadınların sayısı artıyor. Yabancı savaşçıların üçte ikisi Fransız vatandaşıyken yüzde 20’sinin sonradan İslamiyeti kabul eden Fransızlar olduğu vurgulanıyor. IŞİD’e katılan savaşçıların en fazla internette yapılan propagandadan etkilendiği kaydediliyor. IŞİD saflarında savaşanlara yönelik Fransa ciddi tedbirler almak için somut adımlar atıyor. Fransa’dan savaş bölgelerine gidenlerin kontrolü için çıkarılan yasa, mevcut terörle mücadele yasasını da güçlendiren önlemler içeriyor. Buna göre, savaş bölgelerine gitme şüphesi taşıdığı belirlenen kişilerin pasaportları Schengen bölgesinin dışında geçersiz hale getiriliyor. Bu yasağı delerek çıkış yapanlar hakkında ise uluslararası yakalama kararı çıkarılıyor. Radikal grupların ülkedeki faaliyetlerinin tespiti için de internet ve sosyal medya üzerinden teknik takip arttırılıyor. İngiltere'den giden sayısı 500 İngiltere'den Irak'a ve Suriye'ye savaşmaya giden ve aşırıcı gruplara katılan İngiliz vatandaşlarının sayısı ise resmi rakamlara göre 500 civarında. Bazı uzmanlar ise sayının 750'yi bulduğunu ifade ediyor. ABD’li gazeteci James Foley’nin boğazını kesen IŞİD militanının da bir İngiliz olduğu iddia ediliyor. İngiltere'nin Irak ve Suriye'de savaşan İngiliz vatandaşlarının ülkeye dönmesini engellemek için birtakım önlemler almaya başlaması dikkati çekiyor. Bölgede savaşıp döndüğü öne sürülen kişilerin pasaportlarına el konulması için polise yetki verilmesi bunun ilk adımı olarak yorumlanıyor. Müslüman din adamları da bir süre önce İngiltere’de yaşayan Müslüman asıllı İngiliz vatandaşlarının Suriye ve Irak saflarına katılmasını engellemek amacıyla yayımladığı bir fetvada, Müslümanlara IŞİD’in "zehirli ideolojisinin" yayılmasına karşı durmaları çağrısında bulunulmuştu. Savaş bölgesinde 150 Belçikalı Belçika, 11 milyonluk nüfusuna karşın Suriye ve Irak'a en çok yabancı savaşçı giden Avrupa ülkeleri listesinde ön sıralarda yer alıyor. Belçika İçişleri Bakanlığı, Avrupa ülkelerinden yaklaşık 2 bin kişinin Suriye'ye savaşmaya gittiğini, bunların yaklaşık 150'sinin Belçikalı olduğunu belirtiyor. Belçika'dan Suriye ve Irak'a yabancı savaşçı temininde 2012 yılında kendini lağvettiğini duyuran "Sharia4Belgium" adlı örgüt öne çıkmıştı. Belçika polisi, Suriye için savaşçı topladığı şüphesiyle örgüte birçok kez operasyon düzenlemiş, onlarca örgüt mensubu gözaltına almıştı. Öte yandan, Brüksel'deki Yahudi Müzesi'ne 24 Mayıs'ta düzenlenen ve 4 kişinin öldüğü saldırıya ilişkin gözaltına alınan Cezayir kökenli Fransız vatandaşı Mehdi Nemmouche’un Suriye'de 1 yıl savaşıp dönmüş olması ülkede yabancı savaşçılar konusundaki endişeleri artırmıştı. Yaşananları ciddi bir sorun olarak değerlendiren Belçika İslam Temsil Kurumu, Suriye'ye savaşmaya gidilmesini kınayan bir açıklama yayımlamıştı. Belçika öncülüğünde bir araya gelen 8 AB ülkesi, Avrupalı savaşçıların Suriye ve Irak'a ulaşmasının engellenmesi için de birtakım çalışmalar başlatmıştı. Hollanda'dan sert önlemler Hollanda da terör örgütü IŞİD'e en yoğun katılımın olduğu ülkeler arasında. Hollanda İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatı verilere göre, Suriye ve Irak’a savaşmak için gidenlerin sayısı 130 civarında. Bu kişilerin 30’u bir süre sonra Hollanda’ya dönerken, 14 kişinin ise farklı çatışma bölgelerinde hayatını kaybettiği belirtiliyor. Özellikle son dönemde savaşmak amacıyla Ortadoğu’ya gidenlerin sayısında yaşanan artış Hollanda’da merkezi hükümeti hareket geçirdi. İlk başlarda bu amaçla yola çıkanların pasaportlarına el koymaya başlayan hükümet, şimdi daha da ağırlaştırılmış yasal düzenleme üzerinde çalışıyor. Siyaset gündeminin ilk sıralarında yer alan radikalleşme ve savaş bölgelerine seyahatin önünü kesmek için harekete geçen hükümet, bu kapsamda hazırladığı yasal düzenlemede vatandaşlıktan atılmaya kadar varacak önlemler planlıyor. Muhalefetin de destek verdiği yasa tasarısında, terör gruplarına katılan veya bu gruplara ilişkin eğitim alan kişilerin vatandaşlıkları geri alınabilecek. Şiddet çağrısı ve nefret söylemleriyle de mücadeleye hız veren hükümet, bu çerçevede polis bünyesinde özel birim oluşturmayı planlıyor. Son Bakanlar Kurulu’nda görüşülen tasarıda, Suriye ve Irak’tan geri dönenlerin sıkı bir şekilde izlenmesi, oluşturulacak bir uzmanlık merkezi vasıtasıyla gençlerin radikal düşüncelere sahip olmalarının önlenmesi ve bu konuda Müslüman teşkilatlar ya da imamlardan destek alınması yer alıyor. Terörle Mücadele ve Ulusal Güvenlik Koordinatörlüğü de özellikle savaş bölgelerinde belirli fikri ve askeri eğitim aldıktan sonra Hollanda’ya dönen gençlerin toplum için risk oluşturduğunu ileri sürerek tehdit düzeyini "sınırlı"dan "önemli"ye yükseltti. Avusturya'dan giden 20 kişi savaş bölgelerinde öldü Avusturya’da, Ortadoğu’ya savaşmak için gidenler arasında Hristiyan, Yahudi ve Müslüman savaşçılar yer alıyor. Resmi rakamlara göre, Irak ve Suriye'ye savaşmak için giden 130 kişiden bazıları geri döndü, bir kısmı ise bölgede kalmaya devam ediyor. Suriye'ye gidenlerin genelde göçmen kökenliler olduğunu ifade edilirken, bu kişilerin yaşlarının çok genç olduğu, eğitimsiz, okullarında başarısız olmuş kişilerin daha çok bu tür eylemlerde bulunduğu öne sürülüyor. Avusturya, Suriye ve Irak'a gidenlerden 20'sinin öldüğünü ve savaştan döndüğü iddia edilen 10 kişinin de tutuklandığını açıkladı. İskandinavya'da terör endişesi Danimarka'dan Irak ve Suriye'ye gidenlerin sayısının ise 100 civarında olduğu, bunlardan 11'inin bölgedeki çatışmalarda hayatını kaybettiği belirtiliyor. Suriye'de askeri kabiliyetleri gelişen bu kişilerin Danimarka'ya geri döndüklerinde güvenlik riski oluşturabileceklerinden endişe ediliyor. Norveç Polis Güvenlik Servisi'ne göre ise son birkaç yılda Norveç'ten Irak ve Suriye’ye savaşmak üzere gidenler 50-60 civarında. Gidenlerden 20 kadarının tekrar ülkeye giriş yaptığı bildiriliyor. Balkanlar'da IŞİD yandaşlarına operasyon Bosna Hersek, Kosova, Arnavutluk, Sırbistan ve Makedonya'dan Suriye ve Irak savaşmaya gidenler hükümetlerin öncelikli sorunu haline geldi. Bu konuda Kosova yönetimi çok ciddi tedbirler alıyor. Geçen ay yapılan operasyonda IŞİD ve El Nusra saflarında Irak ve Suriye'de savaştıkları şüphesiyle 42 kişi gözaltına alındı. Zanlıların gözaltı süreleri de bir ay uzatıldı. Daha önce Kosova polisi, 2012 yılının başından itibaren 16 Kosova vatandaşının Irak ve Suriye'de hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Bosna Hersek'te de 3 Eylül'de düzenlenen operasyonda "terör eylemlerini finanse etmek, terör eylemlerine teşvik etmek, terör eylemlerine katılacak kişileri toplamak ve terörist gruplar organize etmek" iddiasıyla 16 kişi gözaltına alındı. Arnavutluk'tan da resmi olmayan rakamlara göre çatışma bölgelerinde yaklaşık 100 kişi bulunuyor. Aşırıcı gruplara katılım Makedonya'da da önemli sorunlar arasında yer alıyor. Ülkede yaşayan özellikle Arnavut kökenli gençler, Kosova ve Arnavutluk'taki ''liderleri'' aracılığıyla ailelerinden habersiz olarak Suriye ve Irak'a gidiyor. Balkanlarda hukuki önlemler sertleşiyor Balkan ülkelerinden savaşmak üzere Ortadoğu ülkelerine gidenlerin sayısındaki artış bu ülkeleri yasal önlemler almaya itti. Bosna Hersek, Kosova ve Makedonya hükümetleri, savaşmak üzere yurt dışına gidenlerin önüne geçmek amacıyla bir dizi kanun çıkardı. Bosna Hersek Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikle, "yabancı paramiliter gruplara katılmak ve paramiliter gruplar kurmak" suç sayıldı. Değişiklikle ayrıca, bu grupları eğitmek ve bu gruplara silah tedarik etmek de suç kapsamına alındı. Bu suçları işleyenler hakkında 1 ila 10 yıl arasından hapis cezası verilebilecek. Ağustos ayında 42 kişinin gözaltına alındığı Kosova'da da Ceza Kanunu'na göre terörist gruplara katılmak, dini ve etnik çatışmalara teşvik etmek suç olarak sayılıyor. Yakın zamanda Kosova meclisinin ''yurt dışına savaşmak üzere gidenleri cezalandıracak'' bir kanun daha çıkaracağı biliniyor. Makedonya Ceza Kanunu'nda şubatta yapılan değişiklikle ''yabancı devletler aleyhine asker toplamak'' suçu işleyenlere 5 yıl hapis cezası öngörülüyor. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun desteği ile merkezi İtalya'da bulunan araştırma kuruluşu Agenformedia tarafından hazırlanan rapora göre, Ortadoğu’ya aşırıcı grupların yanında savaşmaya giden Avrupalı Hristiyanların sayısı artıyor. "Yabancı savaşçılar" kavramı kullanılan raporda, Avrupa'dan gidenlerin genelleme yapılarak Müslüman ya da cihat yanlısı olduğunu söylemenin hatalı olacağı vurgulanıyor. “ Avrupa Hristiyan Süryani topluluğuna mensup Johan Cosar, Suriye’de Sutoro adlı gönüllüHristiyan Süryani güçlerine eğitim veriyor" denilen raporda, bu kişilerin Suriye'deki Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile hareket ettikleri bildiriliyor. Raporda, 2000’li yılların başında da Avrupa’dan Irak’ın kuzeyine gidip Süryani milis güçlerine katılanların ve eğitim verenlerin olduğu, bunlar arasında Hollandalı polis Judi Mikhael ile İsviçreli, Alman ve İsveçli arkadaşlarının bulunduğu kaydediliyor. İsviçre’de yayımlanan Sonntags Zeitung gazetesi, bölgede görüştüğü Hristiyan milislere dayanarak son dönemde en az 10 İsviçrelinin, Suriye’nin kuzeyinde Süryani Askeri Konseyi’ne (SAK) katıldığını bildirdi. Gazete, SAK’ın eğitim kampında milisleri eğiten Johann Cosar’ın İsviçre vatandaşı olduğunu, 31 yaşındaki Cosar’ın geçmişte 5 yıl İsviçre ordusunda görev yaptığını yazdı. Cosar, gazeteye yaptığı açıklamada, bölgedeki Hristiyan varlığını korumaya kararlı olduklarını belirterek, “Memleketimizde ölmeye hazırız” ifadesini kullandı. Geçmişte Irak'ta savaştığını söyleyen Hristiyan milislerden 42 yaşındaki Gewargis Hanna da “Bu bölgeyi IŞİD’e karşı korumamız ve yeni yönetimi desteklememiz gerekiyor” dedi. Haberde, Süryani Askeri Konseyi’nin İsviçre’den savaşçı temininin yanı sıra bağış da topladığı, son iki yılda toplanan bağış miktarının yaklaşık 165 bin avro olduğu iddia edildi. Avusturya'da yayımlanan Krone gazetesi de Irak ve Suriye'de savaşan Hristiyan sayısının yaklaşık bin kişi olduğunu iddia etti. Süryani milisler YPG ile hareket ediyor Avrupa’dan giden Hristiyanların ağırlıklı olarak katıldıkları Süryani Askeri Konseyi’nin ocak ayından bu yana YPG çatısı altında faaliyet gösterdiği belirtiliyor. YPG, Avrupa’daki Kürt gruplar aracılığıyla bağış ve savaşçı toplarken, Avrupa’da yaşayan Yezidi gençleri de savaşmak üzere bölgeye çağırıyor. YPG’ye bağlı gruplar Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, Danimarka, Hollanda ve Avusturya’da aktif yardım kampanyaları düzenliyor. Kampanyalarda, "Yezidilerin IŞİD nedeniyle Şengal’de fiziki ve kültürel soykırımla karşı karşıya bulundukları" vurgulanıyor. Ortadoğu uzmanı ve "Agenfor Center" adlı sivil toplum kuruluşunun direktörü Sergio Bianchi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Avrupa'da bazı kişilerin Suriye ya da Irak’taki dini ve etnik azınlıkların baskı altında olduğu düşüncesiyle hareket ettiğini söyledi. Bianchi, "Son yıllarda Batı Avrupa’daki Hristiyanlardan Ortadoğu'daki kaos bölgelerine savaşmak için gidenler oldu. Avrupa'dan gidenlerin birçoğu İsveç, Almanya, Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerden yola çıkıyor" diye konuştu. Avrupa’dan Suriye’ye giden Hristiyanların büyük kısmının Süryani ya da Kürt asıllı olduğunu kaydeden Bianchi, Batı Avrupa’nın müreffeh ülkelerinden, Ortadağu’daki savaşa katılmanın kolay bir karar olmadığını belirtti. Bianchi, “Bu insanlar kendi toplulukların tehdit altında olduğunu düşüyor. Gitmelerindeki temel itici güç bu. Sadece Suriye’de değil, Irak’ta da tehdit altında olduklarını hissediyorlar. Kürtler gibi Süryaniler de bölgede güvende hissetmiyor kendisini. Kendi topluluklarını savunmak istiyorlar" dedi. Suriye'de İsviçreli komutan Avrupa'dan gidenlerin komutanlığını da yine Avrupalı birinin yaptığını dile getiren Bianchi, geçen yıl 6 Haziran'da İsviçre vatandaşı Johan Kosar adlı eski bir askerin Suriye’nin kuzeyine giderek Avrupa’dan cepheye katılanlara eğitim vermeye başladığını öne sürdü. Sergio Bianchi, şöyle devam etti: “İsviçre’nin Locarno kentinden Suriye’ye gitti. Kendisi Avrupalı Süryanilerin organizasyonunda dış ilişkiler sorumlusu Said Kosar’ın oğlu. Aslında oraya bilgilendirici bazı yayınları dağıtmak için gitmişti. Daha sonra uzmanlığı nedeniyle adım adım iç savaşa dahil oldu. Bugün askeri konseyde Hristiyan tarafının komutanı olarak görev yapıyor. Kosar, halen Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye sınırına en yakın Suriye kentlerinden biri olan Kamışlı’da bulunuyor. Kosar’a birçok farklı ülkeden katılanlar var. Sayıları 30-40 civarında. Her zaman aynı yerde kalmıyorlar. Bölgede sık seyahat ediyorlar.” "Şu en büyük endişeleri İŞİD tehdidi” Suriye’nin kuzeyinde bazı bölgelerin güvenliğinin bölgedeki Kürt ve Hristiyan güçlerinin ortaklaşa oluşturdukları “Sutoro” adı verilen güvenlik güçleri tarafından sağlandığını vurgulayan Bianchi, “Suriye’de rejim karşıtı güçlerle bazı ortaklıklar yaptılar. IŞİD’e karşı savaşta da yer aldılar. Şu en büyük endişeleri IŞİD tehdidi” ifadesini kullandı. Avrupa’dan Ortadoğu’ya gidenlerin genellikle birbirlerini Avrupa merkezli Süryani topluluklarında tanıdıklarının altını çizen Bianchi, “Kişisel ilişkiler yoluyla aralarında iletişim kuruyorlar. Suriye’ye, bölgeye, genellikle kendi kişisel ilişkilerini kullanarak gidiyorlar” dedi. Bianchi, Avrupa’daki Süryani derneklerinin ise aslında kimsenin Ortadoğu’ya giderek savaşmasını desteklemediğini, Süryani Kilisesi’nin de Suriye’ye gidilmesine karşı bir duruşu olduğunu kaydetti. Bianchi, başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın çoğu ülkesinde Avrupa’dan Ortadoğu’daki başta Suriye olmak üzere kaos bölgelerine seyahat ederek, cephede savaşanların tekrar ülkelerine geri dönmesinin tehdit olarak görüldüğünü söyledi. “Avrupa’nın Ortadoğu’ya gönüllü olarak gidenlere ilişkin politikası Avrupa’nın güvenliği için potansiyel bir tehdit oluşturabilir. Çünkü Avrupa’dan Suriye’ye gidenlerin gerekçeleri çok farklı” diyen Bianchi, daha önce Avrupa’dan İsrail’i desteklemek için de çok sayıda Avrupalı Yahudi’nin Ortadoğu’ya gitmesine rağmen Avrupa ülkeleri tarafından tehdit olarak görülmediklerini belirtti. Sergio Bianchi, “Eğer genç bir nesli suçlu olarak genellersek büyük bir yanlış yaparız. Bu durum Avrupa’dan bölgeye giden Kürtler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için geçerli. Ben bölgede Suriye’de savaşmaya giden çok fazla gençle görüştüm. Ben Avrupa’nın güvenliği için tehdit olduklarını düşünmüyorum” değerlendirmesini yaptı. İsrail’de yaşayan yakınları olmaması ve Avrupa ya da Amerika’dan İsrail’e gitmeleri sebebiyle "yalnız asker" olarak adlandırılan savaşçıların bir kısmı ailelerinden gizli İsrail'e geliyor. Bazılarının ise zaten aileleri ile herhangi bağlantısı bulunmuyor. 2009 yılında temelleri atılan Kudüs merkezli “Yalnız Asker Merkezi” gibi kuruluşlar, özellikle yurt dışından gelerek İsrail ordusu saflarında savaşmak isteyen kadın ve erkeklere son derece cezbedici birçok fırsat sunuyor. “Yalnız Asker Merkezi”ne göre, bünyelerinde İsrail ordusuna hizmet eden yaklaşık 5 bin 700 askerin yüzde 45’i dünyanın çeşitli bölgelerinde ikamet eden ve gönüllü olarak İsrail’e gelerek savaşmayı tercih eden Yahudi gençlerden oluşuyor. “Yalnız Asker Merkezi” bünyesindeki askerlerin yüzde 50’si ise ya kimsesiz ya da dar gelirli ailelerin çocuklarından oluşuyor. Bazı uzman görüşlerine göre, bu gençlerin bir kısmı zaten halihazırda kendi toplumlarından dışlanarak orduya katılmak durumunda kalıyor. Bütün “yalnız askerlerin” masrafları İsrail ordusunca karşılanırken, bir asker verdiği hizmet karşılığında aylık yaklaşık 250 dolar maaş alıyor. Uzmanlar, “yalnız asker” kavramının bir anlamda İsrail’e olan manevi borcun ödenmesinin bir gereği olarak algılandığını, bu topluluğa katılan gençlerin büyük çoğunluğunun ABD, Fransa, Kanada, İngiltere, Rusya ve Arjantin'den geldiğini belirtiyor. İsrail’in eski cumhurbaşkanlarından İzak Rabin geçmişte verdiği bir demeçte “yalnız askerlerin” önemini, “Bizim 1948’de bağımsızlık savaşımızı verdiğimiz o zorlu ve belirsizlik dolu dönemde onlara ihtiyaç duyduğumuz anda geldiler” ifadesiyle anlatmıştı. Gönüllülere bazı vakıflar aracılık ediyor Farklı ülkelerde faaliyet gösteren bazı sivil toplum kuruluşları da İsrail’e gitmek isteyenlere aracılık yapıyor. Hollanda'da da şubesi olan İsrail merkezli “Sar-El İsrail” adlı vakıf, bu konuda çalışma yapan sivil toplum kuruluşlarına öncülük ediyor. Kendini herhangi politik bir görüşe bağlı olmayan ve bir yerden maddi destek almayan kurum olarak tanıtan vakfın internet sitesinde, İsrail’de hizmet alanında ya da herhangi bir askeri üste gönüllü çalışacak yabancıların gidişine aracılık edildiği yazıyor. İsrail için özellikle filli destek talebinde bulunan vakfın, kurulduğu 1982 yılından bu yana farklı ülkelerden 75 bin kişinin İsrail’e gitmesine aracılık ettiği belirtiliyor. Vakfın, sadece 1998 yılında Amsterdam’da açtıkları şube kanalıyla İsrail’e gönderdiği Hollandalı sayısının ise bin 500 civarında olduğu kaydediliyor. Hollanda’dan gidenlerin bir bölümünün Yahudi olmadığı da vurgulanıyor. Sağlıklı olan herkes vakfın bu programlarına iştirak edebiliyor. Program kapsamında gidenlerden askeri bir üste gönüllü çalışanlar en az 3, hizmet sektöründe çalışanlar 4 hafta kalabiliyor. En uzun kalma süresi ise 3 ay. Gönüllüler, istedikleri takdirde kalışlarını uzatabiliyor. İsrail'in Gazze saldırılarında görev aldılar Her ne kadar Avrupa’dan ve dünyanın diğer bölgelerinden İsrail’e savaşmak için gelen “yalnız askerler” ilk kez 1948’de bölgeye seyahat etmeye başlasalar da bu yıl Gazze'ye düzenlenen saldırılar sırasında da adları duyuldu. İsrail’de yaşayan akrabaları ve yakınları olmamasına rağmen Avrupa ve Amerika'dan gelerek, İsrail ordusuna katılan yüzlerce kişi, Gazze'ye düzenlenen saldırılarda görev aldı. İsrail’in Gazze saldırıları sırasında ölen askerlerden Max Steinberg’in de ABD’den İsrail’e savaşmaya gelen bir “yalnız asker” olduğu bildirildi. Aslen ABD’nin California eyaletinden olan Steinberg’in cenazesine yaklaşık 20 bin kişi katılırken, cenazenin en dikkat çekici isimlerinden biri de ABD Dışişleri Bakanı John Kerry olmuştu. Kerry, cenaze töreninde yaptığı konuşmada, “Burada olmaktan gurur duyuyorum” demişti. Huffington Post da ağustos ayında Gazze’deki çatışmalar esnasında yüzlerce Amerikan ve Kanada vatandaşı Yahudi gencin, Kuzey Amerika’dan Tel Aviv’e seyahat ettiğini bildirmiş, gençlerin uçaklara binerken İsrail bayrakları ile çektirdiği fotoğrafları yayınlamıştı. İsrail askerlerine yardım organize eden merkezi New York'ta bulunan İsrail Savunma Kuvvetleri'nin Dostları Derneği'nin temmuz verilerine göre, halen İsrail ordusunda 750 civarında ABD vatandaşı görev yapıyor. İsrail'in Gazze saldırısı nedeniyle son günlerde daha fazla Yahudi asıllı ABD vatandaşının katılımıyla bu sayının arttığı tahmin ediliyor. Yahudi asıllı Batılıların İsrail'in işlediği suçlara ortak olduğunu belirten uzmanlar, hükümetlerden vatandaşlarının İsrail'e savaşmaya gitmesine engel olmalarını istedi. "Batılı savaşçılar işlenen suçlara ortak" Columbia Üniversitesi'nde, "İsrail'in saldırılarının işgal altındaki Filistinliler üzerindeki etkisi"ne ilişkin araştırmalar yapan Filistinli akademisyen Hanine Hassan, İsrail'in kendi vatandaşları için uyguladığı zorunlu askerliğin yanı sıra çeşitli programlarla gönüllüleri orduya kabul ettiğini, bunun en bilinen uygulamasının "Mahal" programı olduğunu söyledi. İsrail vatandaşı olmayan ancak Yahudi bir aileden gelen gönüllülerin kısa bir eğitimle orduya kabul edildiğini bildiren Hassan, bu askerlerin Gazze operasyonunda ön cephede yer aldığının görüldüğünü aktardı. Hassan, son saldırılarda iki ABD, birer Fransız ve Rus vatandaşı askerin İsrail saflarında öldüğünü kaydederek, "Gazze saldırısı sırasında öldürülen yabancı askerler, bu ülkelerin kendi vatandaşlarının savaş suçu işlemesine göz yumduklarını gösteriyor" dedi. "İsrail ordusunun güçlenmesi için bölgeye gelen Batılı savaşçıların işlenen suçlara ortak olduğunu" ifade eden Hassan, bu suçların Filistinlilere karşı "etnik temizlik", kitlesel katliam ve buna destek vermek olduğunu söyledi. Belçika'nın öncülüğünde 8 AB üyesinin içişleri bakanları, yabancı savaşçıların Suriye ve Irak'a ulaşmasını engelleyecek tedbirler için bugüne kadar 6 kez toplanarak 4 ayaklı bir eylem planı hazırladı. Avrupalı içişleri bakanlarının bazılarına Türkiye ve diğer bölge ülkelerini de davet ettikleri toplantıların sonuncusu 7 Temmuz'da İtalya'da yapıldı. Belçika, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere, İspanya, Hollanda, İsveç ve Polonya'nın onay verdiği tedbirler, önleme, kimlik belirleme ve yolculuğu tespit etme, cezai yaptırım ve üçüncü ülkelerle işbirliği ayakları üzerine oturtuldu. İlgili ülkelerle bilgi ve istihbarat paylaşımını yoğunlaştırma, Schengen Bilgi Sistemi'ne (SIS) bilgi aktarma, şüpheli durumlarda ortak hareket ve AB polis teşkilatı Europol'e bilgi aktarma taahhüdünde bulunuldu. Konuyu AB gündemine getirme kararı alan 8 ülke, yabancı savaşçılarla ilgili stratejik iletişim ekipleri kurulması, AB yolcu isim kaydı (EU PNR) uygulaması oluşturulması ve savaşçı toplamada etkin bir unsur olarak görülen internetin daha etkin gözetimi için servis sağlayıcılarıyla işbirliğinin yoğunlaştırılması konusunda mutabık kaldı. İtalya dönem başkanlığının olgunlaştıracağı önerilerin AB içişleri bakanlarının ekim ayındaki toplantısında onaylanması bekleniyor. İçişlerinden sorumlu AB Komisyonu Üyesi Cecilia Malmström, savaş bölgelerine kimlerin gideceği ya da gidemeyeceği veya kimlerin pasaportlarına el konulup konulamayacağı konusunda bir yönetmelik hazırlamalarının söz konusu olmadığını, konunun üye ülkelerin yetkisinde olduğunu açıkladı. AB Komisyonu'nun önerisi üzerine üye ülkeler, radikalleşmeyle ve terörist devşirmeyle mücadele stratejisini gözden geçirdi. Bu kapsamda AB fonlarıyla üye ülkelere destek verecek Avrupa Bilgi Merkezi'nin oluşturulması ve internet üzerinden radikalleşmeyle mücadele için bilişim şirketleriyle işbirliğinin artırılması kararlaştırıldı. Öte yandan, AB yetkililerinin Türk muhataplarıyla toplantılarında, Suriye'deki yabancı savaşçıların önlenmesi önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. 23 Haziran'da Lüksemburg'da gerçekleştirilen 52. Türkiye-AB Ortaklık Konseyi'nde "yabancı savaşçılar" ile ilgili işbirliğinin artırılması istendi. AB üyelerinin yabancı savaşçılarla ilgili toplantılarına öncülük eden eski Belçika İçişleri Bakanı Joelle Milquet, Türkiye ile bu alanda yürütülen işbirliğinin çok verimli olduğunu birçok kez teyit etti. AB ortak tutum belgesinde, "Terörle mücadelede Türkiye ve AB arasındaki aktif diyaloğu memnuniyetle karşılıyoruz. Özellikle yabancı savaşçılar konusunda bu daha da güçlendirilmelidir. İlgili terörle mücadele mevzuatının Türkiye tarafından yürürlüğe geçirilmesiyle bu işbirliği daha da güçlendirilmiş olacaktır" ifadesi yer aldı. Avrupa ülkelerinden Suriye ve Irak'a terör örgütü Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) saflarında savaşmaya gidenlerle ilgili araştırmalar yapan yabancı istihbarat ve terör uzmanları, yabancı savaşçılar konusunu AA'ya değerlendirdi. İngiltere'deki Buckingham Üniversitesi Güvenlik ve İstihbarat Çalışmaları Merkezi (BUCSIS) Direktörü Profesör Anthony Glees, İngiltere’de doğup büyümüş ya da daha önce farklı ülkelerden göç etmiş bazı Müslüman gençlerin aşırıcılar tarafından yönlendirildiğini söyledi. Radikallerin İngiltere’deki gençlere hayatlarının daha iyi olacağını söylediğine dikkati çeken Glees, "İngiliz gençler kötü niyetli radikaller tarafından bilinçli olarak yanlış dini anlatımlarla bilgilendiriliyor, yönlendiriliyor. Bu gençlerin hiçbiri fakir değil, ihtiyaç içinde değil, ciddi hiçbir ayrımcılık deneyimleri yok, tek başına zulüm, şiddet onlara ters gelen şeyler. Bu, fikirlerle ilgili" dedi. Glees, internet üzerinde yapılan propagandanın gençler üzerinde çok etkili olduğunu vurgulayarak, şiddete doğru uzanan sürecin gençlerin radikallerle gerçek hayatta tanışmasıyla başladığını bildirdi. İngiliz istihbarat teşkilatı MI5’in Direktörü Andrew Parker’ın İngiltere’de aşırıcı ya da radikallerin sayısını “birkaç bin” olarak açıkladığını hatırlatan Glees, MI5’in verilerine göre, Irak ve Suriye’de IŞİD saflarında savaşmaya giden İngiliz vatandaşlarının sayısının 500-600 civarında olduğunu, bunlardan yaklaşık 250’sinin İngiltere’ye geri döndüğünü kaydetti. Glees, İngilere’den aşırıcılara katılan İngiliz gençlerinin çoğunun eğitimli ve donanımlı olduğunu vurgulayarak “Bu insanlar eğitimli öğrenciler, üniversite mezunları, kimi okulu bitirmek üzere ve cihadı kendilerinde ara dönem aktivitesi olarak görüyorlar. Bir kısmı da mezun. Bu insanlar fakirlik seviyelerinden, işsizlikten gelmiyor. Bu çok ilginç çünkü genelde iyi eğitimin insanları terörden uzak tutabileceğine inanılır” ifadesini kullandı. "Cennete ulaşma isteği katkıda bulunuyor" İngiltere'de yaşayan aşırıcılıkla mücadele uzmanı Jahan Mahmud, Ortadoğu'da uzun yıllardır süren şiddete dikkati çekerek, buralara savaşmaya gidenlerin sürekli vahşete maruz kalmış insanların görüntülerine tanık olduğunu belirtti. İngiliz vatandaşlarının, Suriye ve Irak’a giderek cephede savaşmak istemesinin altında Ortadoğu’da Müslümanların çektiği sıkıntı ve acıların rol oynadığını dile getiren Mahmud, “Neden bu insanlar cepheye gidiyorlar sorusunun cevabı aslında şu. Bu insanlar sürekli olarak vahşete maruz kalmış kadınların, erkeklerin ve Müslümanların görüntülerine tanık oluyor. Bu duyguya bir şey yaparak dünyada fark yaratmak ve nihayetinde cennete ulaşma isteği de katkıda bulunuyor” diye konuştu. Gençlerin, İngiltere’den Ortadoğu’ya giderek yaşananlara katkıda bulunmanın bir “görev gereği” olduğunu hissettiğini anlatan Mahmud, kimi Müslümanların cephede savaşmayı “cennete ulaşmanın kısa yolu” olarak gördüğünü söyledi. İngiliz gençlerin doğup büyüdükleri yeri, ailelerini arkalarında bırakıp Ortadoğu’ya giderek cephede savaşmalarında İngiltere’nin politikasının da etkili olduğunu savunan Mahmud, “Eğer bu genç İngilizler kendilerine iyi davranıldığını, her şeyin yolunda olduğunu hissetseler böyle olmazdı. Hükümetlerin ele aldığı meselelerde adaletsiz davrandığını düşünüyorlar. Genelde insanlar bu tip şeylere, kendilerine ya da başkalarına karşı bir adaletsizlik olduğunu düşündükleri zaman yönelirler” şeklinde konuştu. "Sorunlu gençleri seçiyorlar" İslami konularda çalışmalar yapan siyaset bilimci ve yazar Dr. Thorsten G. Schneiders, Avrupa’daki göçmen kökenli bazı gençlerin Suriye ve Irak’ta savaşan radikal gruplara katılmak istemesinin çeşitli nedenleri olduğunu ifade etti. Schneiders, “Bunların çoğunun, başarısız olmuş entegrasyon politikalarının sonucu olduğunu düşünüyorum. Buna bir örnek de bu kişilerin burada bir iş, gelecek perspektifine sahip olmamaları. Bazıları da aile ortamlarında bulamadıkları yakın kişisel bağları bu gruplar bünyesinde arıyor” dedi. Almanya’da radikal grupların son dönemde etkilerini artırdıklarını iddia eden Schneiders, "Bunalım yaşayan ya da arayışta olan gençleri onlar daha kolay tespit edebiliyor. Bu tür grupların eline düşenleri buradan çıkarmak oldukça zor oluyor. Ancak bu gruplara katılan herkes sonunda vahşi birer saldırgan olmuyor. Tam tersine, yalnızca az sayıda üye de bunu görüyoruz” değerlendirmesini yaptı. Schneiders, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gençlerin radikalleşmesinin önüne geçmek için herkesin çaba göstermesi gerekir. Toplumun her kesimine görev düşüyor. Güvenlik birimlerinin mücadelesinin yanında asıl yapılması gereken bu sorunun kökenine inmek. Aşırılık yanlılarıyla mücadele etmek gerekiyor ancak bu insanların belirli bir süreç sonunda bu noktaya geldiklerini anlamamız gerek. Daha erken dönemlerde harekete geçilmeli. Örneğin okullarda, gençlik derneklerinde, Kuran kurslarında gençler bilgilendirilmeli, gençlerle iletişim kurulabilecek bir dil kullanılmalı. Ancak bu da tek başına yeterli değil. Aynı zamanda ailelerin, gençlik çalışanlarının, imamların ve öğretmenlerin de bu konulara daha hassas olmaları gerekiyor. Gençlerin içinde bulundukları ortamdaki sosyal ve duygusal sorunlarını anlamamız gerekiyor.” Irak’ta ya da Suriye’de savaşan ve sonra yeniden Avrupa’ya dönenlerin büyük risk oluşturduklarına işaret eden Dr. Schneiders, “Bu kişilere belirli fikirler aşılanıyor, çatışma bölgelerinde büyük travmalar yaşıyorlar. Tüm bunlar döndüklerinde daha fazla sosyal problemler yaşamalarını beraberinde getiriyor. Çok uç örneklerde ise terörist bazı amaçlar taşıdıklarından söz edebiliriz” ifadesini kullandı. Danimarka'da radikalizm ve terörizm konularında çalışmalar yapan Magnus Ranstorp da Danimarka'dan savaşmaya gidenlerin farklı gerekçelerle hareket ettiğini söyledi. Bunlardan bir kısmını "hayatlarının bir anlamının olmadığını düşünenler" olarak nitelendiren Ranstorp, çabuk etki altında kalan ve bir ideolojiye kapılmaya müsait olan bu grubu "tehlikeli" bulduğunu ifade etti. "Aksiyona eğilimli" bir gruptan da söz eden Ranstorp, bunların katılmasındaki ana etkenin macera olduğunu, ideolojinin ikinci planda kaldığını kaydetti. Terör uzmanı Ranstorp, IŞİD'e katılanların bir kısmını ise "iletişim ve duygudaşlık peşinde olanlar" şeklinde nitelendirerek, "Yehova şahitleri" grubuna benzettiği bu kesimin kendi düşünce ve mantıkları içinde hareket eden kişileri aradığını, son gruptakilerin ise ailelerinin de radikal olduklarını savundu. Sosyal medyanın gençlere etkisi Magnus Ranstorp, eğilimi olanların sosyal medyada aşırıcıların düşünce ve faaliyetlerine kolaylıkla ulaşabildiğini ve oturdukları yerde etkilendiklerini söyledi. Suriye ve Irak'a gidenler arasında Danimarka'ya uyum sağlamış ve çok iyi işleri olan gençlerin, iyi bir işi olan aile babası gibi örneklerin bulunduğuna işaret eden Ranstorp, sosyal medyadan materyallere ulaşıp etkilenenler için "aksiyonun" çok uzak olmadığını belirterek, IŞİD'in geniş bir kitleye hitap ettiğini ve onları tehlikeli kılanın da bu olduğunu vurguladı. Avrupa'daki Müslümanların kanaat önderleri ve bazı önemli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, Batılı ülkelerden IŞİD'e katılan gençler konusunu AA muhabirlerine değerlendirdi. Britanya Müslüman Birliği (MAB) Başkanı Dr. Ömer El- Hamdun, İngiltere’deki bazı Müslüman gençlerin Ortadoğu’da yaşanan acılara ilişkin haberleri takip ettiğini ve bundan etkilenerek "adaletsizliğe" karşı çıkmak istediklerini ifade etti. Hamdun, “İnsanlar Suriye’de olanları haberlerde izliyor. Kadınların, çocukların yardım için ağladığını görüyor. Son olarak bunu Gazze’de gördük. Bu adaletsizlik hissi onları etkiliyor" dedi. İngiltere’den Ortadoğu'ya giden gençlerin hepsinin savaşmak için değil, bir kısmının da yardım amaçlı gittiğini dile getiren Hamdun, başlangıçta yardım konvoylarının organize edilerek Suriye’ye gönderildiğini, bazı gençlerin de bölgeye giderek yardım faaliyetlerine katıldığını söyledi. Bazılarının ise mücadele için farklı yolları tercih edebildiğini ifade eden Hamdun, “Gençlerden bir kısmı, 'bu yeterli değil, bir şey yapmalıyım' diye düşünüyor. Sonunda, 'ne yapabilirim' dedikleri noktada Suriye ve Irak’a gidip IŞİD gibi örgütlere katılıyorlar” diye konuştu. Hamdun, İngiltere’de yaşayan Müslüman toplumun Batı medyası tarafında “hedef” haline getirildiğini, geçmişte İngiliz medyasında Müslümanlara ilişkin neredeyse hiç haber yer almadığını vurguladı. Hamdun, son aylarda sadece olumsuz haberlere yer verilerek ülkede yaşayan Müslümanların “hedef” gösterildiğini kaydetti. İngiltere’den Suriye ve Irak’a savaşmak için giden gençlerin hepsinin sanılanın aksine eğitimsiz ve işsiz gençler olmadığını belirten Hamdun, “Evet bazıları işsiz, fakat bazıları da İngiliz üniversitelerinde öğrenci, hatta bazıları yeni mezun gençler” ifadesini kullandı. Hamdun, IŞİD gibi terör örgütlerinin İngiltere’de yaşayan gençleri etkilemek için internet üzerinden yoğun propaganda yaptığına işaret ederek, bu gençlerin Ortadoğu’da yaşananlara ilişkin “duygusal bir bağları” olduğunu söyledi. Batı medyasında Irak ve Suriye’ye savaşmaya giden İngiliz gençlerin “işsiz ve öfkeli” gençler şeklinde yansıtılmasının doğru olmadığının altını çizen Hamdun, “Çünkü cephelere katılan İngiliz gençleri arasında üniversitelerden yeni mezunlar, tıp mezunları olduğunu duyuyoruz. Bazıları üniversite eğitimlerinin ortasında. İçlerinde çok zeki ve parlak olan gençler var” değerlendirmesinde bulundu. Avrupa ülkelerindeki ayrımcılık katılımı tetikliyor Berlin Türk Cemaati Başkanı Bekir Yılmaz da Almanya’da IŞİD gibi aşırı uç gruplara katılım olmasının sebeplerinin başında "dışlanmışlık ve toplum tarafından kabul görmemenin" geldiğini söyledi. Ailevi ve sosyal sorunların da buna eklenmesiyle gençlerin çok vahim duruma düştüklerini dile getiren Yılmaz, Almanya’da, Fransa’da ve İngiltere’de gençlerin bazılarının toplumdan dışlandığını ifade etti. Yılmaz, Almanya’da dışlanan bir gencin IŞİD’e katılınca emir veren biri olarak orada görev yaptığını televizyondan izlediğini ifade ederek, gençlerin böyle bir gruba katıldığında kendisine değer verildiği hissine kapıldığını kaydetti. ‘’Müslümanlar olarak kendi çocuklarımızla kendimiz ilgilenmeliyiz. Bu aşırı gruplara ve terör örgütlerine katılanlara İslam’ın gerçek ruhu olan 'Bir insanı öldürmek insanlığı öldürmüş olmaktır' felsefesini anlatmamız gerekir" diyen Yılmaz, bunun ancak gerçek anlamda İslam'ın öğretilmesiyle mümkün olduğunu dile getirdi. "Sorunu kökünden çözecek tedbirler de üretilmeli" Hollanda devleti ile Müslümanlar Arası İletişim Kuruluşu (CMO) Müdürü Ebubekir Öztüre, gençlerin toplumdan dışlanarak uç gruplara kaymalarının kaygı verici olduğunu, bu noktada devletin yanı sıra Müslüman kuruluşlara da büyük görev düştüğünü anlattı. Gençleri radikal gruplara iten sebepler arasında ayrımcılık, işsizlik ve İslam düşmanlığıyla bağlantılı mesajların önemli bir yer kapladığına işaret eden Öztüre, şöyle konuştu: "Müslüman gençlerin uç gruplara katılmaları oldukça kaygı verici bir durum. Bunu kabul etmeyen yok. Uyanık olmak lazım ve önlemek için herkes sorumluluğunu yerine getirmeli. Devlete, siyasetçilere ve Müslüman teşkilatlara düşüyor bu sorumluluk. Gençlerin niçin Hollanda toplumuna yabancılaştıklarını iyi irdelemek lazım. Nasıl oluyor da bu gençler doğup büyüdükleri topluma aşırı tepkililer, bunu irdelemek lazım. Sorunu kökünden çözecek tedbirler de üretilmeli." Sorunun sadece cezai veya hukuki tedbirlerle çözülemeyeceğine dikkati çeken Öztüre, bu kapsamda ilk etapta toplumdaki kamplaşmanın ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı. Entegre ve önleyici bir yaklaşım geliştirmek gerektiğini bildiren Öztüre, "Toplumu yönlendirenlerin ve yönetenlerin, insanları gerecek sorumsuz açıklamalar yapmadan önce iyi düşünmeleri gerekir. Tartışmalarda ve politikalar geliştirirken, gençleri hukuk devletinin ve toplumun dışına itecek, öyle konumlandıracak söylemlerden kaçınmak lazım. Kucaklayıcı bir bakış açısı geliştirilmeli" ifadesini kullandı. "IŞİD konusuyla bizi susturmaya çalışıyorlar” Avusturya İslam Cemaati Başkanı Fuat Sanaç ise "Bütün dinlerde aşırı uçlar bulunuyor. Bunların yaptıklarının tüm topluma mal edilmemesi gerekir. Yurt dışına savaşmaya sadece Müslümanlar değil, Hristiyan ve Yahudiler de gidiyor" dedi. Hristiyan ve Yahudilerin devlet düzeyinde korunduğunu, Müslümanların ise sahipsiz bırakıldığını savunan Sanaç, “IŞİD’in arkasında Müslüman yok. Bu Müslümanlara karşı yapılan olumsuz bir propagandadır” görüşünü dile getirdi. Sanaç, medyada Irak ve Suriye’ye gittiği iddia edilen Müslüman savaşçıların gündeme getirildiğini, bunun üzerinden Müslümanların hak ve taleplerinin engellendiğini savundu. Avusturya'da son bir ayda başörtülü üç kadına, bir cami ve bir imam hatip lisesine saldırı gerçekleştirildiğini hatırlatan Sanaç, “Müslümanlar olarak herkes gibi eşit haklara sahip olmak istiyoruz ama IŞİD konusunu gündeme getirerek bizi susturmaya çalışıyorlar” diye konuştu. “Aşırılık bütün dinlerin en büyük sorunudur” Viyana Üniversitesi İslam Din Pedagojisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ednan Aslan da her dinden insanların yurt dışına savaşmaya gittiğini, bunun “dinde aşırılığın sonucu” olduğunu söyledi. Her ülkenin kendi çıkar algısına dayalı olarak yabancı savaşçılar konusuna politika belirlediğini ifade eden Aslan, şöyle konuştu: “Bütün din mensuplarının içinde aşırı uçlar vardır. Bunlar kendi mensuplarını koruma güdüsüyle harekete geçebilirler. Bugün Müslümanlar kadar Hristiyanlar ve Yahudiler de kendi mensuplarını koruma amacıyla savaşmaya gidiyorlar. Aşırılık sadece Müslümanların değil, bütün dinlerin en büyük sorunudur. Her yerde radikal, her yerde ırkçı ve her yerde demokrasi düşmanları vardır.” Makedonya İslam Birliği'nden tepki Makedonya İslam Birliği Başkanı Suleyman Recepi de iç savaşın yaşandığı Suriye'ye giderek IŞİD saflarında hayatını kaybedenlerin şehit olamayacağını, katliamlar yapan IŞİD'in terör örgütü olduğunu söyledi. Bu bölgelere savaşmak için gidenlerin, Müslümanların ve Arnavutların imajına zarar verdiğini kaydeden Recepi, Arnavutlar arasındaki dini birliğin sağlanmasında Arnavutluk ve Kosova'ya büyük görev düştüğünü belirtti. "Eğitimsiz, yoksul ve bencil kişiler" Suriye'de eğitim alan hukukçu yazar Sami Ceko, Balkanlar'da ortaya çıkan radikalizmin yurt dışındaki bazı kesimlerle doğrudan bağlantılı olduğunu, bazı grupların da ülke içinde bunu desteklendiğini savundu. Radikalizm kurbanlarının birçoğunun eğitimsiz, yoksul ve bencil kimseler olduğunu ifade eden Ceko, savaşmak üzere Ortadoğu'ya giden bu kişilerin önce ailelerine, sonra güzellik ve barış dini olan İslam'a büyük zarar verdiğini, Müslüman olmayanların İslam dininden korkmasına neden olduklarını dile getirdi. Ceko, bunların ''toplumun hasta kesimi'' olduğunu belirterek, ''Burada gençlerin beyni yıkanıyor. Sosyal medya üzerinden servis edilen çoğu yanlış, şiddet ve nefret içerikli haber buna yol açıyor'' diye konuştu. Karadağ İslam Birliği İslam Eğitimi Hizmetleri Şefi Enis Burcoviç de radikalizme ve özellikle Müslümanlar arasındaki çatışmalara karşı olduklarını ifade etti. Şeriatın insan hayatının korunmasına önem verdiğini kaydeden Burcoviç, "İslam uğruna savaş" iddiasıyla insanların öldürülemeyeceğini söyledi. Arnavutluk Dinler Komitesi Başkanı İlir Hocoli de Arnavutluk devletinin her türlü radikal gruba karşı güçlü bir şekilde karşı koyacağını belirtti. Tüm Müslümanların bu tür radikal gruplara karşı ferdi ve toplumsal olarak tavır alması gerektiğini belirten Hocoli, bu tür radikal grupların İslam dinine zarar verdiğini bildirdi. Geri dön |