Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları > KONSOLOSLUK GÖREVLİLERİ ŞOV UĞRUNA MI REHİN BIRAKILDI?
KONSOLOSLUK GÖREVLİLERİ ŞOV UĞRUNA MI REHİN BIRAKILDI? |
Musul rehineleriyle ilgili yaşananlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl beceriksiz, teslimiyetçi ve çapsız bir iktidar elinde heder edildiğini ibret verecek biçimde ortaya koymaktadır. Devleti temsil eden konsolos ve personeli, tamamen çapsızlığın bir sonucu olarak IŞİD'in eline geçmiş ve 102 gün rehin tutulmaları çaresiz biçimde seyredilmiştir.
CEVAP ARAYAN SORULAR Sorulması gereken yüzlerce soru var. Öncelikli sorular şunlardır: Demokrasinin, hukukun işlediği, kurumları ve kuralları olan her hangi bir devlet, yapılan uyarılara rağmen konsolosluğu boşaltmayıp, göz göre göre kendi personelini bir terör örgütünün eline geçmesine imkan tanır mıydı? Yine kurumları ve kuralları olan bir devlet, kendi personelinin bir terör örgütü elinde 102 gün rehin kalmasına seyirci kalır mıydı? Sadece bu sorular ortada büyük bir beceriksizlik ve çapsızlık olduğunu belgelemeye ve bu duruma sebep olanların mutlaka hesap vermesi gerektiğini söylemeye yetmez mi? Şu komediye bakınız ki, devleti temsil eden 49 vatandaşımızı vahim bir şekilde 102 gün terör örgütünün insaf ve inisiyatifine terk edenler, şimdi de çıkmış şov yapmaya ve bu hazin durumdan bir kahramanlık masalı çıkarmaya uğraşıyorlar. Yoksul vatandaşın eşeğini kaybedip bulduktan sonraki sevincini anlatan kıssa, bu tiyatronun yanında hiç kalır. ÇELİŞKİLER VE TUTARSIZLIKLAR Rehinelerle ilgili daha önce yine bu köşede yer alan çok çarpıcı ve sarsıcı iddiaya geçmeden önce, mevcut durumu biraz daha açmak gerekiyor. Musul'un mesullerinin nasıl yalpaladıklarını, rehinelerin gelişi ve sonrasında bir defa daha ibretle izledik. Başbakan Davutoğlu, her ne kadar Dışişleri Bakanlığı dönemindeki yanlışlarıyla yaşananların bizzat sebebi olsa da, Başbakan olduktan haftalar sonra millete nihayet güzel bir haber verebilme fırsatını şova dönüştürmek için özel bir gayret gösterdi. Fakat, bu gayreti yine Cumhurbaşkanına takıldı. Erdoğan, rehineler daha Ankara'ya inmeden kahramanlık hikayeleri anlatmakla kalmadı, tam tersi açıklamalarla Başbakanın sözlerini de havada bıraktı. Ancak, hikayelerin üzerinden henüz saatler geçmeden, işin aslını ortaya koyan açıklamalar ajanslara düşmeye başladı. Erdoğan'ın kendisine bağlı bir özel teşkilata dönüştürdüğü MİT için nihayet iyi bir şeyler ortaya koyabilme çabası, bu açıklamalar karşısında çürüdü. Nitekim bir gün sonra yine kendi açıklamalarıyla kendisini düzeltmek gereği duydu. Meğer, ortada bir kahramanlık yokmuş, siyasi ve diplomatik de olsa bir pazarlık ve takas varmış. FEDA EDEMEYECEKLERİ ŞEY YOK Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son itirafları, bizim daha önce bu köşede duyurduğumuz iddiaların doğruluğuna da mesnet teşkil etmektedir. Malum, AKP zihniyetinin siyasi sonuç almak için feda edemeyeceği istisnasız hiçbir değerin bulunmadığı artık bir iddia olmanın dışına çıkmış, bütün dünyanın ibretle izlediği değişmez bir gerçeğe dönüşmüştür. Yüzlerce, hatta belki binlerce örnek gösterebiliriz. Bebek katiliyle masa kurduklarını itiraf etmiş, sonra da dönmüş, "görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir" diyerek, yaptıklarının ne olduğunu yine kendileri sıfatlandırmışlardır. Şanlı bayrağımızın, hem de bir askeri birliğin direğinden indirilmesine yol vermiş, arkasından hiç sıkılmadan bayrak istismarı ile oy toplamaya yeltenmişlerdir. Kur'an ayetleri ile dalga geçenler de bunlardır, mukaddes kitabımızı seçim meydanlarında ellerin alıp sallayanda bu zihniyettir. İnsanların doğum yerlerinden inançlarına, etnik kökenlerinden mezheplerine kadar kaşımadıkları, istismar etmedikleri hiçbir değer kalmamıştır, ama bu sicile rağmen dönüp büyük bir pişkinlikle demokrasi ve özgürlük nutukları atmaktan da geri durmamışlardır. Totaliter rejimlerde ne varsa, tamamının tipik özelliklerini bu zihniyetin uygulamalarında da görebilirsiniz. Onun için bütün dünya artık bu zihniyetti ciddiye dahi almıyor ve uzak durma gereği hissediyor. Onun için gittikçe yalnızlaşıyor, içe kapanıyor ve itibarsızlaşıyoruz. DUYMAZDAN GELİNEN İDDİA Gelelim rehinelerle ilgili çarpıcı iddiaya: DSP Genel Başkanı Masum Türker'in bizim de katıldığımız Bengü Türk Televizyonundaki iddialarını Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde bu köşeye taşımıştık. Bunlardan bir tanesi de, IŞİD'in, elindeki konsolosluk görevlilerimizle ilgiliydi. Malum olduğu üzere IŞİD sadece Musul Konsolosluğumuzu basarak 49 görevliyi rehin almakla yetinmemiş, bölgede ekmeğini kazanmaya çabalayan şoförlerimizi de TIR kamyonlarıyla birlikte ele geçirmişti. Bu şoför kardeşlerimiz bir süre sonra serbest bırakıldılar. Sayın Türker Konsolosluk görevlilerinin de şoförlerimizle birlikte bırakılacağını, ancak AKP'nin şov yapabilmek için "daha sonra bırakın" diyerek, bunu ertelediğini söyledi. Nitekim, program önceden hazırlanmış. Şoförlerimizi alması için bir uçak gönderilmiş. Uçak Ankara'ya inecek, bazı bakanlar kalabalık eşliğinde gelenleri karşılayacak ve Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan, Balıkesir mitinginde bu durumu kullanıp bir kahramanlık şovu yapacaktı. Ancak, şoför kardeşlerimiz uçağı binmeyi reddedip, kendi evlerine dönmek isteyince şov planları ellerinde patlamış. Daha sonraki gelişmelere bağlı olarak IŞİD'in Konsolosluk görevlilerini serbest bırakmaktan vazgeçmesiyle ikinci şov planı da suya düşmüş ve olan rehinelere ve onların yolunu bekleyen ailelerine olmuş. BİRİLERİ HESAP VERMELİ Sayın Türker, Konsolosluk görevlisi rehinelerin ve Türkiye'deki ailelerinin de bu durumu bildiklerini iddia etmiş ve eklemişti: "Konsolosluk görevlilerimiz serbest bırakıldıktan sonra tıpkı şoför kardeşlerimiz gibi AKP'nin şovuna alet olmamalı, tam tersine rehin bırakılmalarının hesabını sormalıdırlar." Bu açıklamalar Bengü Türk televizyonunda bir canlı yayında yapılmasına ve bu köşeden de tekrarlanmış olmasına rağmen, aksi yönde hiçbir bilgi veya açıklama gelmedi. Bu vahameti bir şova dönüştürme çabaları ve rehinelerin pazarlık ve takas yoluyla serbest bırakıldığının ortaya çıkması bu açıklamaların doğru olabileceğini gösteriyor. Ortada bütün dünyanın ibretle izlediği büyük bir skandal var ve bırakın şov yapmayı, siyasi iktidarın mutlaka hesap vermesi gerekiyor. Nitekim, rehine yakını Muammer Taşdelen, "bu kişilerin IŞİD'in eline terk edilmesinin ve esarette geçen 101 günün hesabını biri vermeli" derken, tam da bu hesabı soruyor. ORHAN KARATAŞ Geri dön |