Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları > Roza KURBAN: -SÜYÜMBİKE ve 1552 KAZAN ŞEHİTLERİNİ ANMA. KAZAN TATARLARININ DÜNÜ ve BUGÜNÜ.
Roza KURBAN: -SÜYÜMBİKE ve 1552 KAZAN ŞEHİTLERİNİ ANMA. KAZAN TATARLARININ DÜNÜ ve BUGÜNÜ. |
İnsanoğlu her daim kim olduğunu, nereden geldiğini ve geleceğini belirleyecek olan geçmişini merak etmiştir. Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylar arasındaki bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilim dalına tarih denir. Bir millet için tarihin önemini tarihçiler her zaman dile getirmektedir. Örneğin, ünlü Tatar tarihçisi Hadi Atlasi (1876–1938): “ İnsanı gerçek anlamda insan yapan bilimlerin ilki hiç şüphesiz tarih bilimidir. Kendisinin kim olduğunu bilmeyen insan ne kadar duygusuzsa, ulusunun tarihini bilmeyen insan da o kadar duygusuzdur.”, demiştir (Atlasi 1993: 16)1. Prof.Dr. Halil İnalcık konuyla ilgili şunları yazmıştır: “Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer.” Söylenen bu sözlerin doğruluğunda şüphe yoktur.
Bugün konumuz Kazan Tatar Türkleridir. Kazan Tatarları tarih sayfasında derin iz bırakan, kökleri çok eskilere dayanan bir millettir. Konuyla ilgili tarihçi İklil Kurban şöyle demiştir: “ Çin Seddi’nin kuzeyinde kılıç sallayan korkusuz eski Tatarlar, bağımsızlıklarına düşkün eski Bulgarlar, Karadeniz bozkırlarında at oynatmış sarışın Kıpçaklar, dünya ticaretine ev sahipliği yapmış tüccar İdil boyu Bulgarları ve başkalarını imrendirecek kadar medeniyetler yaratmış bugünkü Tatarlar.”(Kurban 2014: 13) Tarihçilerin fikrine göre, Kazan Tatarlarının geçmişi ünlü Hun hükümdarı Atilla’dan (400–453) başlayarak günümüze kadar gelmiştir. Bir zamanlar büyük imparatorluklar kuran Kazan Tatarlarının şanlı tarihi dillere destandır. Kazan Tatarlarının geçmiş tarihi hakkındaki yazılı belgeler sırasıyla Çin, Fars, Ermeni - Roma-Bizans, Arap, Rus ve Tatar kaynaklarında bulunmaktadır. Kazan Hanlığının Kuruluşu ve Hanları Süyümbike ve 1552 Kazan Şehitleri, yan yana yazılan ve anılan kelimelerdir. Zira bu sözcükler birbirini tamamlayan, Rus zulmünün tarihteki kanıtıdır. Altın Ordu Devleti’nin çöküşü Türk Dünyası’nın parçalanmasına neden olmuştur. Akabinde Kazan Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı, Sibirya Hanlığı, Kırım Hanlığı gibi birçok hanlıklar meydana gelmiştir. Kazan Hanlığı’nın kuruluşu, kurucusu ve kuruluş tarihi ile ilgili çeşitli fikirler vardır. Bazı tarihçilere göre, Kazan Hanlığı 1436–1437 yıllarında Uluğ Muhammed Han tarafından kurulmuş, bazılarına göre, Uluğ Muhammed Han’ın oğlu Mahmut Han tarafından 1445 yılında kurulmuş, bazılarına göre ise Kazan eski Bulgar emirlerinin idaresinde olup, 1436–1445 yıllarında sadece hanedanın değişmesi ile ortaya çıkmıştır. Kazan Hanlığı, Altın Orda Devleti’nin devamı, Bulgar Devleti’nin varisidir. Uluğ Muhammed Han (?-1446), Cengiz Han’ın oğlu Cuci soyundan Tuka-Timur koluna mensup olan İçkili Hasan’ın oğludur. Uluğ Muhammed Han, Kazan Hanlığı’na geldiği sırada Saray tahtına Timur Kutluk’un torunu Muhammed geçmiştir. İşte bu iki Muhammed’i birbirinden ayırmak için, Kazan Hanı’na Uluğ (ulu, büyük), Saray Hanı’na ise Keçe (Küçük) denmiştir. (Kurban 2014: 83). Uluğ Muhammed Han büyük bir devlet adamı, aynı zamanda usta bir kumandandır. 7 Temmuz 1445 tarihinde Suzdal şehri yakınlarındaki Rus-Tatar savaşında Uluğ Muhammed Han’ın Rus kuvvetlerini yenerek Knyaz II.Vasiliy’i esir alması Kazan Hanı’nın büyük bir başarısıdır. II.Vasiliy, Uluğ Muhammed Han’ın tüm isteklerini kabul etmiştir. Bu anlaşmaya göre, Ruslar Kazan Hanlığı’na 200 bin Ruble gibi büyük bir miktar para ödemek zorunda kalmıştır. Esir düşen Knyaz II.Vasiliy, bir müddet sonra serbest bırakılmış ve çok sayıda Kazan Bey’i ile birlikte Moskova’ya dönmüştür. II.Vasiliy, Kazan Beylerini yüksek memuriyetlere atamıştır. Ayrıca, Oka Boyunda Mişerlerin yoğun olduğu bölgeyi Uluğ Muhammed Han’ın oğlu Kasım’a vermek zorunda kalmıştır. Böylece Moskova’nın yanı başında yeni bir Tatar Hanlığı-Kasım Hanlığı kurulmuştur. Kasım Hanlığı’nın kurulması her ne kadar bir başarı gibi görünse de Kazan Hanlığı’nın bütünlüğünün bozulmasının bir işaretidir. Kazan Hanlığı, Uluğ Muhammed Han’dan sonra 1460’lı yıllardan başlayarak 1552 Kazan Hanlığı’nın çöküşüne kadar cereyan eden süre içerisinde ‘Rus taraftarı’ ve ‘Ruslara karşı’ iki cephe arasında bitmek bilmeyen taht kavgası, Kazan Tatar asıllı tarihçi Akdes Nimet Kurat tarafından “Kazan’ın ezeli iç hastalığı” olarak değerlendirilmiştir. (Kurban 2014: 84). Bu taht kavgasını daha iyi gözlemlemek için Kazan Hanlarının listesine ve hanlık yıllarına bakmak yeterlidir: 1. Uluğ Muhammed Han, 1446 (Saraylı). 2. Mahmud, 1446–1462 (Saraylı), Uluğ Muhammed’in oğlu. (16 yıl) 3. Halil, 1462–1467 (Saraylı), Mahmud’un oğlu. (5 yıl) 4. İbrahim, 1467–1479 (Saraylı), Mahmud’un oğlu. (13 yıl) 5. Ali (İlham), 1479–1487 (Saraylı), İbrahim’in oğlu. (8 yıl) 6. Muhammed Emin, 1487–1495 (Saraylı), İbrahim’in oğlu. (8 yıl) 7. Mamuk, 1495–1496 (Sibiryalı), İbak’ın oğlu. (1 yıl) 8. Abdüllatif, 1496–1502 (Saraylı), İbrahim’in oğlu. (6 yıl) 9. Muhammed Emin, 1502–1518 (Saraylı), İbrahim’in oğlu. (16 yıl) 10. Şah Ali, 1519–1521 (Kasımlı), Şeyh Evliyar’ın oğlu. (2 yıl) 11. Sahib Giray, 1521–1524 (Kırımlı), Mengli Giray’ın oğlu. (3 yıl) 12. Safa Giray, 1524–1531 (Kırımlı), Fatih’in oğlu. (7 yıl) 13. Can Ali, 1531–1533 (Kasımlı), Şeyh Evliyar’ın oğlu. (2 yıl) 14. Safa Giray, 1533–1546 (Kırımlı), Fatih’in oğlu. (13 yıl) 15. Şah Ali, 1546 (bir ay) (Kasımlı), Şeyh Evliyar’ın oğlu. (1 ay) 16. Safa Giray, 1546–1549 (Kırımlı), Fatih’in oğlu. (3 yıl) 17. Ötemiş Giray, 1549–1551 (Kırımlı), Safa Giray’ın oğlu. (2 yıl) 18. Şah Ali, 1551–1552 (Kasımlı), Şeyh Evliyar’ın oğlu. (1 yıl) 19. Yadker, 1552 (Astrahanlı), Muhammed Kasım’ın oğlu. 20. Ali Ekrem, 1553-1556’da Yusuf’un oğlu (Kazan işgal edildikten sonra, üç yıl Çalım Kalesinde hanlık yapmıştır). Yukarıda görüldüğü üzere Kazan Hanlığı’nın hüküm sürdüğü yüz yılı aşkın bir süreç içerisinde tahta 19 tane hanın gelmesi, onların bir kısmının Rus yanlısı olması hiçbir şekilde Kazan Hanlığı ve Kazan Tatarları yararına olmamış, aksine Hanlığın güçsüz ve savunmasız hale gelmesine akabinde çöküşüne neden olmuştur. Bir de bunun dışında Rusların durmaksızın Kazan Hanlığı’na saldırması, “sürekli savaş” durumu Kazan Hanlığı’nın çöküş nedenlerinden birisidir. 1460–1552 yılları arasında Ruslar Kazan’a 25 defa saldırmış, bunun karşında Tatarlar Ruslara 8 defa saldırmıştır. Tatarların bu saldırısı Moskova’ya değil de Kazan Hanlığı sınırlarındaki Rus kalelerine yönelik olmuştur. (Kurban 2014: 85). Kazan Hanlığı’na ilk büyük saldırı 1487 yılında gerçekleşmiştir. Nogay kuvvetlerine dayanarak Kazan tahtına çıkan Ali Han’in idaresinden memnun kalmayan III.İvan, Kazan’ı işgal kararı almıştır. Bu karar gereği, Kazan Kalesi 1487 yılında Rus Ordu’su tarafından kuşatılmış, Kazanlılar Ali Han’ı tahttan indirmiş ve Ruslarla anlaşmıştır. Ruslarla yapılan anlaşma sonucunda Muhammed Emin tahta oturmuş, 9 Temmuz 1487 tarihinde ilk defa bir miktar Rus askeri Kazan şehrine girmiştir. Moskova-Kazan arasında yapılan bu anlaşma, artık Kazan Hanlığı’nın bağımsızlığını yitirdiğinin habercisidir. Bundan sonra Kazan Hanlığı tahtına atanacak olan han, Rusların seçimi ve onayıyla gerçekleşecektir. Bu olaydan sonra III.İvan Bulgarskiy (Bulgar Bey’ı) lakabını almıştır. (Kurban 2014: 86). Başlangıçta Rus yanlısı olarak bilinen Muhammed Emin, belli bir zaman sonra Rusların elinde kukla haline geldiğinin farkına varmıştır. 1502 yılında tekrar Kazan tahtına oturan Muhammed Emin’in Ruslara karşı fikirleri değişmiş ve o milletinin tarafına geçmiştir. 1505 yılında Kazan’daki Rusları kılıçtan geçiren Muhammed Emin Han, Kazan-Moskova arasındaki savaşlara neden olmuştur. Savaşlar sonucunda Moskova-Kazan arasında “Ebedi Barış” anlaşması imzalanmıştır. Ancak bu ‘ebedi barış’ sadece sözde kalmıştır. Süyümbike’nin Siyaset Sahnesine Çıkışı Kazan Hanlığı tahtına oturan hanların biri yerine diğeri gelmiş, ancak kim gelirse gelsin ister Rus yanlısı, ister Rus karşıtı olan han olsun tahta oturması Moskova’nın onayıyla gerçekleşmiştir. Kazan Hanlığı’nda Rus nüfuzu o derece kuvvetlenmiştir ki, hanların evliliği bile Moskova’nın onayıyla gerçekleşmiştir. Kazan Hanlığı tahtına Ruslar tarafından oturtulanlar arasında, Şah Ali ve Can Ali adında iki kardeş de vardır. Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed’in soyundan gelen bu iki kardeşi tarihçi Hadi Atlasi “Ruslar tarafından kullanılan ulusal şuurdan yoksun kişilerdi” şeklinde değerlendirmiştir. (Atlasi 1993: 299). Kazan hanları arasında Kırım kökenli olan Sahip Giray ve Safa Giray Hanlar da vardır. Ancak Kazanlılar arasında, bilhassa yüksek tabakada Kırım’dan gelen yabancılara karşı bir memnuniyetsizlik söz konusu olmuştur. Kazan’da Ruslarla anlaşmak isteyen Rus taraftarları, bu yabancıları şehirden uzaklaştırmak istemiş ve 1531 yılının Mayıs ayında Safa Giray Han’a karşı bir ayaklanma çıkmıştır. Han ailesiyle birlikte kaynatası olan Nogay Hanı Mamay’ın yanına kaçmıştır. Ruslar, Kazan tahtına Şah Ali’yi oturtmak istemiş, ancak Kazanlılar Şah Ali’yi sevmedikleri için Can Ali’nin tahta geçmesini kararlaştırmışlardır. Henüz 15 yaşında olan Can Ali 29 Haziran 1531 tarihinde Kazan Hanlığı tahtına oturmuştur. Genç olan han devleti tek başına yönetememiştir. Yönetim hükümetin elinde olmuş, hükümetin başında ise saltanat vekili olan han kızı Gevherşad bulunmuştur. (Hudyakov 2009: 124). 1533 yılında Can Ali Han, Nogay Han’ı Yusuf’un kızı Süyümbike (1519-1557) ile evlenmek istediğini Moskova Knyazı III.Vasiliy’e iletmiş ve knyaz bu evliliği onaylamıştır. Nogay Han’ı Yusuf da kızını Can Ali’ye vermeyi uygun görmüştür. Bu teklifin kabul edilmesinin altında çeşitli siyasi sebeplerin olduğunu söylemek mümkündür. Atlasi, Can Ali ile Süyümbike’nin evliliğinin Kazan-Nogay Hanlıkları arasımdaki ilişkilere nasıl yansıdığını şöyle dile getirmiştir: “Nogay mirzaları, Kazan Hanlığı’na husumet besleseler de, kızlarını gelin olarak vermeyi uygun buluyorlardı. Can Ali Han’ın, Süyün Bike ile evlenmesine karşı çıkan olmadığı için bu evlilik gerçekleşti. İki Türk uruğu arasındaki bu dünürlük, Kazanlılar ve Nogaylıları birbirine yaklaştırdı ve iki taraf arasında elçiler gidip gelmeye başladı. Kazan yurdu ile Nogay yurdu arasındaki geçmişe dayanan düşmanlık bu ilişkiler neticesinde azalmaya başlamıştı.” (Atlasi 2004: 20). Yusuf Han, milli şuuru yüksek olan bir şahsiyettir. Kızını Rus yanlısı Can Ali ile evlenmesine razı gelmesinin birkaç milli ve siyasi nedeni olduğunu söylemek mümkündür. İlk neden, milli şuuru yüksek olan Süyümbike’nin millilikten yoksun olan Can Ali’ni etkileyeceğini ve kendi taraflarına çekebileceklerini düşünmesindendir. Diğer neden ise, Altın Ordu Devleti’nin çöküşünden sonra paramparça olan Türk Dünyası’nı tekrar tek çatı altında toplayarak birleştirmek ve Ruslara karşı birlikte direnmektir. Yusuf Han’ın Türkleri birleştirme fikri bir yere kadar işe yaramış, o dönem Kazan-Nogay-Kırım gruplarını tek çatı altında toplamayı başarmıştır. Dillere destan güzelliğiyle etrafa nam salan Süyümbike, asaleti, zekâsı ile de Kazan Hanlığı’nın en sevilen, en sayılan ve en cesur kadını olmuştur. Zengin, fakir ayırt etmeden herkese eşit davranan Süyümbike, o gün bugündür Kazan Tatar Türklerinin kalbindedir. Milli ruhlu Süyümbike, Can Ali ile anlaşamamıştır. Nogay Sarayı’nın Rus elçisi D.Gubin, Süyümbike’nin babası Yusuf Han’a yazdığı mektuptan söz etmiştir. Süyümbike mektubunda, Can Ali Han’ın onu sevmediğini, yazmıştır. Bu durumdan rahatsız olan Yusuf Han, Kazanlıları Can Ali’nin tahttan indirilmesi konusunda kışkırtmıştır. 1535 yılında Kazanlılar Can Ali Han’a karşı ayaklanmış ve bunun sonucunda 25 Eylül 1535 tarihinde Can Ali Han kendi halkı tarafından öldürülmüştür.2 (Atlasi 2004: 21). Can Ali’nin ölümünden sonra Süyümbike dul, Kazan Hanlığı da hansız kalmıştır. Geleneklere göre, hanın ölümünden sonra hanbikeleri, ölen hanın varisi veya kardeşi ile evlendirilmiştir. Can Ali’nin ölüm haberini alan Safa Giray Kazan’a geri dönmüş, Kazan Hanlığı tahtına ikinci kez oturmuş ve dul kalan Süyümbike ile evlenmiştir. Safa Giray Han, Ocak 1536’da Nijniy Novgorod’a, 1536’nın yaz aylarında Kostroma’ya ve 1537, 1540 yılının Aralık aylarında Murom şehirlerine baskın düzenlemiştir. Bu baskınlarda Rusları mağlup eden Kazanlılar çok sayıda ganimet ve esir elde etmiştir. Tüm bunlara rağmen Kazan’da her zaman var olan Kırım hanlarını yabancı gören ve sevmeyenlerin sayısı az olmamıştır. Bunun sonucunda, 1546 yılının başlarında Kazan’da Safa Giray Han’a karşı ayaklanma patlak vermiştir. Safa Giray Han, hanlığı terk etmek zorunda kalmıştır. Ayaklanma sırasında Kazan’da bulunan birçok Kırımlı da öldürülmüştür. Ailesini Kazan’da bırakıp, Nogay Hanlığı’nın başkenti Saraycık’a gitmek zorunda kalan Safa Giray Kırım ve Nogay Ordularının desteğiyle 1546 yılının Temmuz ayında Kazan’a gelerek üçüncü kez Kazan Hanlığı tahtına oturmuştur. Ancak çok geçmeden 1549 yılının Mart’ın Safa Giray Han aniden ölmüştür. Böylece, Kazan hansız, Süyümbike tekrar dul, Ötemiş Giray ise yetim kalmıştır. Safa Giray’ın ölümünden sonra hanın oğlu Ötemiş Giray (1546–1566) han ilan edilmiştir. Ancak Ötemiş henüz 2 yaşında olduğundan devlet işlerine Süyümbike bakmıştır. Gün geçtikçe artan Rus tehdidine karşı Kazan Hanlığı’na olgun bir kişinin han olması hem Kazanlıların hem de Süyümbike’nin isteğidir. Süyümbike, Kırım’da bulunan Safa Giray’ın amcası Sahib Giray’a Kazan’daki durumu anlatan bir mektup yazmıştır. Daha önce Kazan’da hanlık yapan Sahib Giray durumu çabuk kavramış ve Kazan tahtına kardeşi Mübarek Giray’ın oğlu Devlet Giray’ı uygun bulmuştur. Ancak Devlet Giray o sırada İstanbul’da olduğu için, Sahib Giray Kanuni Sultan Süleyman’a mektup yazmış ve Devlet Giray’ı han olarak Kazan’a gönderilmesini rica etmiştir. Bu rica yerine getirilmemiş, aksine hayret verecek bir gelişme yaşanmıştır. Sultan paşalarıyla yaptığı istişareden sonra Kırım Hanı Sahib Giray öldürülmüş, yerine Devlet Giray tayın edilmiştir. Böylece, Süyümbike ve Kazanlıların isteği sonuçsuz kalmıştır. “Hansız” kalan Kazan, Ruslar için bir “ganimet” haline gelmiştir. Kazan mirzaları, 1549 yılının Haziran ayında sulh istemek için Çar IV.İvan’a3 Ötemiş Giray Han adından bir mektup göndermişlerdir. IV.İvan bu mektuba cevaben sulh meselesinin mektup aracılığıyla görüşülmesinin uygun olmadığını, bu tür sorunların elçi aracılığıyla çözülmesi gerektiğini bildirmiştir. Kendisi ise sahipsiz kalan Kazan’ı ele geçirmek için hazırlıklara başlamıştır. Zöye Kalesi’nin İnşa Edilmesi Kazan’daki bu karışık durumdan yararlanmak isteyen IV.İvan Kazan’a sefer düzenleme kararı almıştır. 24 Kasım 1549 tarihinde Moskova’dan yola çıkan Rus askerleri 14 Şubat 1550 tarihinde Kazan şehrini kuşatmıştır. Sayısı 150 bin olduğu tahmin edilen Rus birliği Kazan’ın üstüne topla saldırmış, ancak Kazanlıların azimli direnişi ile karşılaşan Ruslar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Z.V. Togan’a göre, bu korkunç anlarda gayretli ve akıllı kadın olan Süyümbike, kalenin üstüne çıkarak savaşı yönetmiştir. Kazan’ı almakta kararlı olan IV.İvan Moskova’ya dönüş yolunda, Zöye Nehri’nin4 İdil’e döküldüğü yerdeki tepeyi incelemiştir. IV.İvan, Kazan’a 30 km uzaklıkta olan bu tepeden Kazan’ın rahatlıkla görülebildiğinin farkına varmıştır. Beraberindeki Şah Ali, Rus knyazları ve Tatar mirzaları da manzaraya hayran kalmıştır. IV.İvan, “Buraya bir kale yapacağız, burada bir Hıristiyan şehri doğacaktır” demiştir. (Kurban 2014: 88). Kazan Hanlığı topraklarında şehir inşa etme fikri Rusların Kazan’a yaptığı başarısız seferlerden sonra ortaya konmuş ve 1547 yılında Çar bu konuda ikna edilmiştir. Şehrin yapımı için gereken kereste ve diğer malzemeler Rus topraklarında hazırlanmış ve nehir yoluyla Zöye’ye ulaştırılmıştır. Şehrin inşası sırasında IV.İvan’a en büyük destek tekrar Kazan tahtına oturmak isteyen Şah Ali’den gelmiştir. Kazanlıların dikkatini başka yöne çekmek ve Kazan’a giriş çıkışları kontrol altına almak için Rus askerleri İdil, Çulman ve Nokrat Nehirlerinden geçiş yolarını kapatmışlardır. Diğer tarafta ise şehrin yapımı tüm hızıyla sürmüştür. 24 Mayıs 1551 tarihinde tamamlanan kale, 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde yapılıvermiştir. Ani düşman saldırısından korunmak amaçlı kale İdil Nehri’nden 3 km kadar içeride inşa edilmiştir. İki buçuk km çapında Elips şeklinde olan bu kalede 18 gözetleme kulesi, Troitskiy Katedrali ve Rojdestvenskiy Kilisesi bulunmuştur. Başlangıçta İvan-şehir olarak adlandırılan bu kale Rus ordusunun karargâhı olmuştur. Daha sonra şehrin adı Yeni Şehir Sviyajsk olarak adlandırılmaya başlanmış ve resmi kayıtlarda da bu şekilde yazılmıştır. Sonraki yıllarda ise sadece Sviyajsk olarak adlandırılmıştır. Bu kale şehrin yapılması Kazan Hanlığı’nın işgalinde önemli rol oynadığı gibi, ondan sonraki yıllarda da Ruslar için önemini yitirmemiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarısından XVII. yüzyıl sonlarına kadar idari ve ticaret merkezi olmuştur. Rusların zorla Hıristiyanlaştırma siyasetini yürüttüğü dönemlerde ise Sviyajsk bir manastır şehri haline gelmiştir. (Fehner 1978: 217–221). Kalenin inşası sırasında IV.İvan, İdil’in sağ kıyısında ikamet eden “dağ tarafı” halkları Çuvaş, Mari ve bir kısım Mordva’yı kendi tarafına çekerek güvenilir bir arka hazırlamıştır. Ayrıca IV.İvan “dağ tarafı” halkına 3 yıl haraçtan muaf tutacağı sözünü vermiştir. Konuyla ilgili Rus vakanüvisleri bundan Rus siyasetinin başarısı olarak söz etmiş ve şunları yazmıştır: “Yabancılar arasında, hatta Tatarlar arasında da Kazan Hanlığı’na ihanet eden kişiler çıkmıştır. Bunlar Rus uyrukluğuna geçerek, bunun karşılığında 3 yıllığına haraç ödemekten kurtulmuşlar, hediyeler – maaş, kürk, para almışlardır… Çar onlara yüksek maaş vermiş, kendi sofrasında yedirmiş ve içirmiştir. Beylere, mirzalara ve yüzbaşı Kazanlılara kadife, altın ve kürkler vermiş; diğer Çuvaş ve Çirmeşlere emprime ipek ve atlas vermiş; gençlere ise kaftanlar, çuhalar, sincap kürkler vermiştir. Çar herkese silah, at ve para hediye etmiştir. Çarın verdiği maaş eksilmez; Çar daha fazla şey ekler; onları kendi askerinden daha fazla sayar.” (Hudyakov 2009: 171–172). Süyümbike’nin Esir Edilmesi 16 Mayıs 1551 tarihinde Kazan bir kez daha Rus askerleri tarafından abluka altına alınmıştır. Kazan’ın iç vaziyeti karışıktır: Kırım mirzaları ile Kazan mirzaları arasında anlaşmazlık artmıştır. Kazan mirzaları Ruslarla barış, Kırım mirzaları ise savaş istemektedir. Kazanlılar çoğunlukta olduğundan, Kırımlılar sözlerini geçirememiş ve 300 Kırımlı şehirden ayrılmıştır. Nokrat boyunda Ruslarla karşılaşan Kırımlıların büyük çoğunluğu öldürülmüştür. Kırımlıların gitmesiyle Kazan mirzaları IV.İvan’a barış isteğiyle elçi göndermişlerdir. Kazanlılar Rus yanlısı Şah Ali’nin Kazan hanı olmasına razı olmuşlardır. Şah Ali’nin Kazan tahtına oturması Kazan’ın Moskova itaatine girdiği anlamını taşımaktadır. IV.İvan Kazan’ın ele geçirileceğinin ne kadar kolay olacağını tahmin etse de bu olayı biraz erteleyip barışı kabul etmiş ve 3 şartını belirtmiştir. İvan’ın barış şartları şunlardır: 1. Rus vatandaşlığını kabul eden Çirmeş, Mordva ve Çuvaşların toprağı Moskova mülkü sayılacak; 2. Rus esirlerinin tamamı salıverilecek; 3. Süyümbike, oğlu Ötemiş Giray ve taraftarları esir olarak Moskova’ya gönderilecek. Kazanlılar bu şartları tartışmasız kabul etmişlerdir. Bu olaydan sonra Kazan’da Rus taraftarlarından oluşan bir geçici hükümet kurulmuştur. Çok zaman geçmeden IV.İvan bu hükümetten Süyümbike ile oğlunun Moskova’ya gönderilmesini istemiştir. 11 Ağustos 1551’de Süyümbike oğlu Ötemiş Giray’la Ruslara teslim edilmiştir. Süyümbike’nin Kazan’dan ayrılışı çok acıklı ve hüzünlüdür. Sevgili hanbikelerini uğurlamak için tüm Kazan halkı toplanmıştır. Süyümbike Kazan’dan ayrılmadan önce eşi Safa Giray’ın mezarını ziyaret etmiştir. Tarihçi Hadi Atlasi bu vedalaşmayı şu şekilde kaleme almıştır: “Ey benim sevgili padişahım Safagiray! Görüyor musun bütün eşlerinden çok sevdiğin eşini? Şu an ben sevgili oğlun ile Rus yurduna esir olarak gidiyorum. Seninle çok hanlık edemedim, çok yaşayamadım sen niye benden vakitsiz ayrıldın? Neden beni dul, sevgili oğlunu yetim bırakıp, kara yer altına girdin? Sen neredesin? Ben de senin yanına geleyim, ikimiz beraber olalım. Niçin sen beni burada bırakıp gittin? Görmüyor musun senin biken, bizim ebedi düşmanımız olan Moskova padişahının eline veriliyor. Ben tek başıma ona karşı koyamadım. Bana yardım edecek kimse bulamadığım için, mecburen ona esir veriliyorum… Sevgili padişahım benim acı haykırışlarımı, ağlayışlarımı duysana! Karanlık lahdini açıp beni yanına alsana alsana! Senin lahdin sana ve bana han tahtı olur. Aydınlık saray olur… Sevgili padişahım, genç ve güzel bikeni kabul etsene! Beni harap etmesene! Dilleri ve dinleri başka olan yad ellere gitmeyeyim… Ben kaygımı kime söyleyeyim; oğluma mı söyleyeyim, - o daha sütten ayrılmadı; babama mı söyleyeyim, - o buradan çok uzakta, Kazazlılara mı söyleyeyim, - onlar ki kendi iradeleri ile anlaşarak beni Ruslara veriyorlar.” (Atlasi 2004: 47). Süyümbike, eşi ile vedalaştıktan sonra onları Kazan Nehri’nde bekleyen gemiye binmiştir. Bu ayrılık hem Kazanlılar hem de Süyümbike için zor olmuştur. Bundan sonra artık Süyümbike ve oğlu Ötemiş Giray - Rusların esiridir. 11 Ağustos 1551 tarihinde Zöye Kalesi’ne, 5 Eylül’de Moskova’ya getirilen Süyümbike, 8 ay sonra Şah Ali’ye verilmiştir. Süyümbike ömrünün kalan kısmını hiç sevmediği hatta nefret ettiği birisi ile geçirmek zorunda kalmıştır. Şah Ali’nin, Süyümbike’ye eziyet ettiği, burnunu kestiği, öldürdüğü şeklindeki haberler dolaşmıştır ortada. Kızı ile ilgili söylentilerden rahatsız olan Yusuf Han, IV.İvan’a mektup yazarak Süyümbike’nin durumunu öğrenmek istemiş, yanıt olarak “her şey yolunda” şeklinde cevap almıştır. Süyümbike’nin ne zaman, nerede ve nasıl öldüğü ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte, mezarının nerede olduğu da bilinmemektedir. Kasım şehrinde Şah Ali mozolesi bulunmuş ve burada isimsiz bir mezar taşı tespit edilmiştir. Bu mezarın Süyümbike’ye ait olma ihtimali vardır. Tarihçi Hadi Atlasi’nin verdiği bilgilere göre Süyümbike ile ilgili son yazılı kayıtlar, İvan’ın 1554 yılının Ocak ayında Yusuf, Kasay, Yunus, Ali ve Şeyhali’ye yazdığı yarlıkta bulunmaktadır. O tarihten sonra Süyümbike hakkında haberler kesilmiştir. Ötemiş Giray’ın da durumu annesininkinden farklı olmamıştır. Moskova’ya geldikten sonra annesinden ayrılan Ötemiş 6 Ocak 1553 tarihinde Çudovo Manastırı’nda vaftiz edilmiş ve adı Aleksandr olarak değiştirilmiştir. IV.İvan, Yunus Mirza’ya yazdığı yarlıkta Ötemiş ile ilgili şunları yazmıştır: “Oğlu Ötemişgiray’ı ise kendi dinimize sokup, yanımızda oğlumuz seviyesinde tutuyoruz. Onun adı bizim dinimizce Aleksandr oldu. Allah izin verirse, büyüdüğünde ona iyi bir yurt bağışlayacağız. Düşman olan kişi, bizim yaptığımız iyilikleri yapar mı?” (Atlası 2004: 70). Fakat Ötemiş uzun yaşamamış 11 Haziran 1566 tarihinde 20 yaşında ölmüş ve hükümdar ailesinin üyeleri yanına Arhangelsk Katedrali’nde toprağa verilmiştir. Kazan Hanlığı’nın İşgali Süyümbike, Kazan’dan ayrıldıktan sonra 16 Ağustos 1551 tarihinde Şah Ali muradına ermiş ve üçüncü kez Kazan tahtına oturmuştur. Kazan halkı, Moskova ile yapılan barış anlaşması gereği tahta oturan Şah Ali’den rahatsız olmuştur. Bundan dolayı Kazanlılar, gizli bir şekilde Yusuf Mirza’ya haber gönderip Nogay Hanlığı’ndan Kazan tahtına han göndermesini istemişlerdir. Ancak bu gizli işten haberdar olan Şah Ali, sorunu kendi yöntemiyle halletmiştir. Şah Ali, Han Saray’ında davet vermiş ve davete katılan 70 kişiyi Rus askerlerinin yardımıyla kılıçtan geçirmiştir. Bu kanlı olay sonrası zaten sevilmeyen Şah Ali’ye karşı eylemler daha da artmıştır. Şah Ali, Kazan tahtında oturmaktan korktuğunu IV.İvan’a bildirmiş ve 1552 yılının Mart’ında Zöye Kalesi’ne gitmiştir. O sırada Zöye Kalesi valisi Simon Mikulinskiy Kazan’a vali olarak atanmış, Kazanlılar da onu kabul etmiştir. Ancak Mikulinskiy adamlarıyla şehre girerken beklenmedik bir direnişle karşılaşmıştır. Çapkın Mirza ve Burnaş Mirza’nın, Rusların şehre girip halkı kılıçtan geçirecekleri haberi üzerine Kazanlılar şehrin kapılarını kapatıp Ruslara karşı koymuştur. Mikulinskiy’in birliğiyle çekildiğini haber alan IV.İvan, Kazan seferine bizzat katılmaya karar vermiş ve ordusunu hazırlatmıştır. IV.İvan Kazan’ı tamamen Moskova’ya katmak için yola koyulmuştur. Bu arada Nogayların Kazan tahtına gönderdiği Yadker Han 500 atlı askeriyle gelmiştir. Kazanlılar onu han olarak karşılamıştır. Durumdan haberdar olan İvan, Şah Ali’yi de yanına alarak 19 Ağustos 1552’de 150 bin kişilik kuvvetle Kazan’a doğru yola çıkmıştır. İvan’ın emri üzerine Şah Ali soydaşı Yadker Han’a “Moskova Knyazı ve Hıristiyan padişahıyla boy ölçüşemezsin zararına, teslim olacaksa onun yararına” şeklinde mektup yazmıştır. Yadker Han, “Son nefesimize kadar savaşacağız!” yanıtını vermiştir. Rusların 150 bin kişilik ordusuna karşılık Kazan Tatarlarının 30 bin askeri varmış. 5/1 oranında eşitsiz bir savaş başlamıştır. Ruslar, 26 Ağustos 1552 tarihinde Kazan’a genel saldırı düzenlemiştir. Savaş gece gündüz devam etmiştir. Arça tarafından Rusların arkasından ani bir saldırı yapan Yapançı Bey Rusları şaşırtmıştır. 4–5 Eylül’de Ruslar Alman uzmanların yardımıyla Kazan Kalesi’ni barutla patlatmıştır. Bu arada Tatarların ani baskınları devam etmiştir. Arça Kapısı önündeki askerler yemeğe oturduğu sırada Karaça Bey komutasındaki 10 bin kişilik Tatar birliği yaptığı ani baskınla çok sayıda Rus askerini kılıçtan geçirmiştir. Ruslar 30 Eylül 1552 tarihinde barutla Arça Kapısını patlatmış ve şehre girmiştir. Artık ölüm kalım savaşı başlamıştır. Korkunç İvan “ya kanımızı dökeriz ya da onlarınkini içeriz” derken, Kazanlılar da “savaşsız bir karış toprak bile vermeyiz, ya ölüm ya zafer” demişlerdir. Şehre giren Ruslar kaleye Rus bayrağını dikmiştir. Kalabalık düşman karşısında geri çekilen Tatarlar Yadker Han’la beraber Han Sarayı Kalesi’ne sığınmıştır. Bir müddet sonra Ruslar bu kalenin de kapısını kırarak içeri girmişlerdir. Kadın, erkek, çoluk çocuk olmak üzere burada saklanan insan sayısı 10 bin civarındadır. Yadker Han Rusların eline geçmiş ve 2 Ekim 1552’de Kazan tamamen işgal edilmiştir. Savaş sonrası soykırımın manzarasını ünlü Rus tarihçi Hudyakov şu şekilde kaleme almıştır: “Savaş sona ermiştir. Şehirde korkunç bir katliam yapılmış, Rus komutanlığı, tüm erkeklerin öldürülmesini emretmiştir: ‘Kadın ve küçük çocuklar esir alınsın, askerlerin tümü öldürülsün.’ Tüm askerler öldürülmüş, ancak kadınlar da az öldürülmemiştir: ‘Günahkâr koca ve karıları amansızca kesiyorlar.’ Şehirde tüyler ürperten bir manzara vardı: yangınlar alev alev; evler yağmalanmış; sokaklar ceset dolu; her yerde kan seli. ‘Derelerde kan akıyordu.’ ‘Şehirde ölenler o kadar çoktu ki, tüm şehirde cesetler üzerinden yürüyorlardı, han sarayının arkasında, şehir duvarlarının yanında ve sokaklarda, şehir duvarlarıyla aynı boyutta yığın yığın cesetler yatıyordu. Şehrin ötesindeki hendekler de ceset ile doluydu. Kazan şehrinde ve nehrinde, nehrin ötesindeki tüm çayırlıklarda kokmuş cesetler yatıyordu.’ IV.İvan’ın şehre girişi için ‘Nurali kapısından han sarayına giden tek bir sokağı temizleyebildiler; cesetleri götürüp zor temizlediler’; kapıdan saraya kadar olan mesafe 100 sajenden5 daha az olmasına rağmen. Yenenlerin, yenilenler için uyguladığı korkunç katliam böyledir.” (Hudyakov 2009: 199–200). Sokaklar cesetlerden temizlendikten sonra 3 Ekim 1552’de Korkunç İvan Kazan’a tantanalı bir şekilde girmiştir. Kazan şehrine knyaz olarak Gorbato-Şuyskiy tayin edilmiştir. Kazan Han’ı Yadker ise tapındırılmış, adı Simeon olarak değiştirilmiştir. Kazan Hanlığı’nın Çöküşünün Sebepleri 2 Ekim 1552 tarihinde, Rus işgali sonucu Kazan Hanlığı çökmüş, Kazan Tatarları devletini ve bağımsızlığını kaybetmiştir. Kazan Hanlığı’nın çöküşünün çeşitli nedenleri vardır. Kazan Hanlığı, ezeli düşmanı Ruslara karşı mücadele etmek zorunda olmuştur. Rusların durmaksızın Kazan Hanlığı’na saldırması, “sürekli savaş” durumu Kazan Hanlığı’nın çöküş nedenlerinden birisidir. Hanlıkta yaşananlardan her daim haberdar olan Ruslar, fırsat kollamış ve bu fırsat ellerine geçtiğinde gerekeni yapmıştır. Kazan Hanlığı’nı çöküşe sürükleyen kırılma noktaları olmuştur. —İlk çatlak 1487 yılında Muhammed Emin’in han olmasıyla birlikte Kazan’a Rus askerlerinin girmesidir. Bu olay Rus işgalinin ayak sesleri olmuştur. —İkinci büyük çatlak 1551 yılında Zöye Kalesi’nin inşa edilmesi; —Üçüncü ve son kırılma noktası ise 1551 yılının Ağustos’unda Süyümbike’nin Moskova’ya esir verilmesidir; Rus tarihçi Hudyakov, Kazan Hanlığı’nın çöküşünün sebeplerini şöyle açıklamıştır: “Kazan Hanlığı’nın 125 yıllık var oluşu boyunca, her iki devlet Rus ve Kazan Devleti, büsbütün farklı gelişme yolundan gitmiştir. Kazan Hanlığı sakin ticari yaşam geçirmiş, halkı zenginleşmiş, fakat eski sınırları içinde kalmıştır. Rus Devleti ise, hızlı büyüme ve gelişme devrini yaşamıştır. Moskova Knyazlığı çarçabuk Kazan Hanlığı’yla eşit duruma gelmiş ve hemen sonra çarçabuk geride bırakıp, nihayet onu hükmü altına almıştır. Kazan Hanlığı’nın çöküşünün sebepleri, Rus Devleti’nin hızlı ekonomik ve siyasi gelişmesinden, Kazan Hanlığı’nda ise, gelişmenin olmayışından ibarettir: Rus Devleti hızlı gelişir ve büyürken, Kazan Hanlığı ilk durumunda kalmıştır.” (Hudyakov 2009: 316). Kazan Tatar Türkleri, sakin bir hayat sürmüştür. Kazan Hanlığı’nın ilk dönemlerinde Tatarlar Ruslardan çok daha güçlü olmasına karşın Tatarların egemenliği sadece haraçla sınırlı kalmıştır. Rus-Kazan savaş anlaşmalarına dikkat çeken Hudyakov şunları yazmıştır: “Rus-Kazan savaşlarının sonucu olan anlaşmalardan, savaşan tarafların neyin peşinde olduğunu görmek mümkündür. Kazan Hanlığı en büyük askeri güce sahip olduğu 1445 yılında, Rus Devletini sadece haraca bağlamakla yetinmiştir. Moskova 1521 yılında da, “eski zaman tüzüğüne göre”, yani Batu Han Devri’nde olduğu gibi, haraç ödemeyi taahhüt etmiştir. Tatar boyunduruğunun en parlak devrinde bile, Tatarların Rusya üzerindeki egemenliği haraç almakla sınırlı kalmıştır. Tatarlar hiçbir zaman ne Rus Devleti’nin siyasi yapısına, ne Rus knyazlarının saltanatına, ne onların askeri teşkilatına, ne dinine, ne de diline kastetmiştir.” (Hudyakov 2009: 155). Genel olarak Türkler egemen oldukları topraklarda asla zorbalık yapmamıştır. Türkler, sakin hayatı tercih eden, barışsever bir millettir. Bu Türklerin karakteristik vasıflarından birisidir. Ruslar ise bunun aksine zorbalıktan hoşlanan, başka devletlerin iç işlerine karışan, işgalci bir millettir. İşgal ettiği topraklardaki Rus olmayan milletlere yaptıkları eziyetin haddi hesabı yoktur. İşgalcilik Rusların kanında vardır, bunu günümüzde de görmek mümkündür. 2014 yılının Mart’ında Kırım’ın ilhakı (işgali), Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk vs. kentlerinde Rus askerlerinin bulunması ve en son Suriye’ye yardım bahanesiyle giren Rus askeri uçaklarının Türkiye sınırlarını ihlali işgalci Rus siyasetinin devamıdır. Başarı ve başarısızlıkta ister devlet, ister insan olsun kendi payı da vardır. Bazen küçük gözüken yanlışlar devletleri büyük felaketlere sürükleyebilmektedir. Kazan Hanlığı’nın çöküşünde Kazan Tatarlarının da sorumluluğu vardır. Kazan Tatarlarının yaptığı yanlışların ilki, tarihçi Akdes Nimet Kurat’ın da belirttiği gibi “Kazan’ın ezeli iç hastalığı” olan Rus taraftarı ve Rus karşıtı gruplar arasında dur durak bilmeyen taht kavgası. Tıpkı “bölünürsen yok olursun” tabirindeki gibi Kazan Tatarları, düşmana karşı birlik olmak yerine parçalanıp düşmana yem olmuştur. Diğer nedenlerden birisi de Kazan Tatar mirzaları arasında Rus yanlısı hainlerin çok olmasıdır. Bu hainler şehir, devlet içindeki tüm durumu düşmana tek tek ulaştırmıştır. Hain Tatarları, Tatar mirzalarını doğuran da Rusların hileli siyasetidir. İhanetleri karşısında Ruslar bu mirzaları ödüllendirmiş, ancak bu ihanetin bedeli Kazan Hanlığı’na mal olmuştur. Tataristan’da Günümüzde Rus İşgalinin İzleri Günümüzde Tataristan’ın başkenti Kazan’da Kazan Hanlığını andıran iki yapı bulunmaktadır. Onlardan ilki Kazan’a gelen herkesin dikkatini çeken Kazan Hanlığı’nın kahraman bikesi Süyümbike’nin adını taşıyan bir minaredir. Süyümbike Minaresi’nin diğer adı “Han Mescidi”dir. Bu minarenin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte, minareye Süyümbike adının kim tarafından verildiği de meçhuldür. Kazan Tatarları çok sevdikleri hanbikelerinin adını ebedileştirmek istemiş olmalıdır ki, halkın kalbindeki isim bu yapıda bugün de yaşamaktadır. Süyümbike Minaresi ile ilgili bir rivayete göre, Süyümbike Korkunç İvan’ın eline geçmemek için bu minareden atlamıştır. Kazan Kalesi’nin en yüksek yerinde kırmızı tuğladan inşa edilen yedi katlı bu minare Kazan’ın süsü ve simgesidir. Çarlık Rusya’sı Dönemi’nde Süyümbike Minaresi’nin tepesinde dönemin simgesi olan çift başlı kartal takılı olmuştur. 1917 yılında Çarlık Rusya’sının simgesi indirilmiş ve Sovyetlerin vaatlerde bulunduğu 1918 yılında minarenin tepesine ay takılmıştır. Ancak “milliyetçiliğe”, “Sultan Galiyevciliğe karşı” mücadeleye başlandığı yıllarda ay tekrar sökülmüştür (1929). 1990’lı yıllarda Sovyetlerde yaşanan değişimlerin bu minareyi de kapsadığını söylemek gerekir. 25 Eylül 1990’da ay sembolü tekrar minareyi süslemeye başlamıştır. Bugün Kazan Nehri ortasında Korkunç İvan’ın vasiyetsi üzerine yapılan, “1552 yılında Kazan’ı ele geçirme sırasında şehit düşen (!) askerler anıtı” diye adlandırılan bir anıt bulunmaktadır. 1813 yılında inşaatına başlanan bu anıtın yapımına 1815 yılında tüm Kazan’ı kapsayan büyük yangından dolayı ara verilmiştir. 1823 yılında tamamlanan anıt, Kazan Nehri yakınındaki küçük bir tepeye yapılmıştır. 1950 yılında İdil Nehri üzerine Kuybışev Barajı’nın yapılması sonrası nehrin sularının yükselmesiyle birlikte anıtın bulunduğu tepe suların ortasında kalmıştır. Mısır Piramitlerini andıran bu anıt, kare şeklindeki tabana oturtulmuş 4 tane iki sütunlu kemer üzerinde 20 metre yüksekliğindedir. Kazan’daki “1552 yılında Kazan’ı ele geçirme sırasında şehit düşen (!) askerler anıtı”, Rus işgalinin ve Kazan Tatar Türklerinin Devleti’nin yitirilmesinin bir simgesidir. Kazan Hanlığı’nın başkenti Kazan’ın işgali sırasında vatanını savunan ve mücadelede şehit düşen Kazan Tatarlarına bugün de bir anıt dikilmemiştir. 1990’lı yıllardan sonra Kazan Şehitlerine anıt yapılması ile ilgili ister şahsi, ister sivili toplum örgütleri, ister bazı milletvekilleri çeşitli başvurularda bulunmuş, ancak yapılan başvurular sonuç vermemiştir. Ayrıca Kazan’ın İşgali Günü olan 15 Ekim tarihinin resmi gün olarak ilan edilmesi için Tatar İçtimai Merkezleri, Tatar aydınları defalarca girişimlerde bulunmalarına rağmen bir sonuç alınamamıştır. Rus yanlısı Tataristan Hükümeti, Kazan Tatarlarının, Tatar aydınlarının duyarlılığına karşılık vermemiştir. Tataristan topraklarında bulunan diğer bir yapı Zöye Kalesi’dir. Zöye, Kazan Hanlığı işgali sırasında Rus askerlerinin karargâh’ı, Kazan Hanlığı’nın işgalinden sonra ticari ve idari merkez, sonraki yıllarda zorla Hıristiyanlaştırma merkezi görevini üstlenen bir Rus şehridir. Ne ilginçtir ki, bu şehir bugün UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine aldırılmaya çalışılıyor. Bu işin başında Tataristan’ın eski Cumhurbaşkanı M.Şeymiyev bulunmaktadır. 2010 yılında Tataristan’da “Yañarış Fondı” (Yeniden Doğuş Vakfı) kurulmuş, başına Şeymiyev getirilmiştir. Vakfın ilk görevlerinden birisi Zöye Kalesi’ni restore etmek olmuştur. Kazan Hanlığı’nın işgalinde önemli rol oynayan bu Rus şehrini restore etmek Tatarlara mı kaldı? Şeymiyev’in talimatıyla Zöye Kalesi restore edildikten sonra 15 Temmuz 2015 tarihinde Kazan’da “Zöye’nin Tarihi-Medeni ve Ruhi Mirası” başlıklı uluslararası bir kongre yapılmıştır. Kongreye 100 bilim adamı toplanmıştır. Kongre’nin amacı: mirası öğrenmek, incelemek, UNESCO’nun Dünya Mirası listesine aldırmaktır. Vakıf başkanı Şeymiyev kongrenin açılış konuşmasında katılımcılara hitaben şunları söylemiştir: “Zöye, yalnız Rusya için değil uluslararası önemi olan medeni mirastır… Biz sizinle birlikte gezegende kendi izimizi bırakıyoruz.” Bu sözleri vicdanı olan bir Tatar söyler mi? Vicdanları cüzdan olan “Kraldan daha çok kralcı” Tataristan yöneticileri Ruslar için çalışmaktadır. Tarih tekrarlanıyor, derler. Bugün Tataristan’da da tarih tekrarlanmaktadır. Günümüzde Tataristan’da Kazan Hanlığı’nın Şah Ali Han dönemi yaşanmaktadır ki, Rus yanlısı Tataristan Hükümeti Putin’in bir dediğini iki etmiyor, hatta daha fazlasını yapıyor. Ruslar Tataristan’da hiçbir şeyi kendileri yapmıyor, her işi Tataristan Hükümeti’ne yaptırıyor. Tatar’ı Tatar’ın eli ile yok ettiriyor Ruslar. Rusların, Rus olmayanları mankurtlaştırma, yok etme siyaseti, 2000’lı yıllarda Putin’in iktidara gelemsiyle birlikte ivme kazanmıştır. Latin Alfabesine geçişin yasaklanması, Rusya Anayasasından “milli komponentın” çıkarılması sonucu Tatar dilinde eğitimin yasaklanması, akabinde Tatar Okullarının kapatılması, lise mezuniyet ve üniversite giriş sınavlarının Rus dilinde yapılması, pasaportlardaki millet hanesinin çıkartılması, 2002 nüfus sayımı sırasında Tatarların 45 küçük etnik gruba ayrılması - Putin uygulamalarından bazılarıdır. Tüm bunları Tataristan Hükümeti’nin sessizce kabullenmesi, millete yapılan ihanettir. Petrol ve doğalgaz zengini olan Tataristan milli gelirinin %85’ini Moskova’ya vermektedir. Kazan Tatarları ise varlık içinde yoksulluk çekmektedir. Tataristan’da Rus işgalinin anıtları özenle korunurken, Kazan Tatarlarına ait olan tarihi binalar yerle bir edilmektedir. 30 Ağustos 2005 tarihinde gerçekleşen Kazan’ın6 1000 Yıllığı kutlamaları bahanesiyle 40 tane tarihi bina yerle bir edilerek, gerçek bir kültür soykırımı yapılmıştır. Ayrıca 30.09.2008 tarihinde (Ramazan Bayramının ilk günü) ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay’ın son yıllarını geçirdiği “Bulgar” misafirhanesi yerle bir edilmiştir. Tukay’ın izlerini taşıyan misafirhane, Tataristan Hükümeti’nce önce Tarihi-Medeni Miras listesinden çıkarılmış, sonra yıkımına izin verilmiştir. Bir taraftan tarihi binalar yıkılırken diğer taraftan yeni yapılan binaları insanlara bir başarıymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunun en son örneği Moskova’da yaşanmıştır. XX. yüzyıl başlarında inşa edilen tarihi bir camii yıkılmış, yerine yeni Moskova Merkez Camii yapılmıştır. Putin sanki Müslümanlara değer veriyormuş gibi görünmeye çalışmaktadır. Ancak gerçekler yalanlarla örtülemez. Ruslar, Tatarların tarihteki izlerini silmek için elinden geleni yapmaktadır. Ruslar tarafından yazılan tarih kitaplarında Türkler “barbar”, “yamyam”, “pis”, Ruslar ise Türklerin “kurtarıcısı”, Türklere “medeniyet getirenler” olarak tasvir edilmektedir. Ruslar, bölgedeki milliyetçi Türklerin bağımsızlık uğruna verdiği mücadeleyi durdurmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Bugüne kadar birçok milliyetçi, FSB tarafından fişlenmiş, takibe alınmış, sorgulanmış, ev ve işyeri aranmış, yargılanmış ve çeşitli hapis, sürgün veya para cezasına çarptırılmıştır. Milliyetçileri susturmak, sindirmek için hiçbir iftiradan çekinmeyen Ruslar, suç üretmekte sınır tanımamaktadır. Milliyetçiler, en çok Rusya Federasyonu Anayasası’nın 282 maddesi olan “Milletler ve dinler arası düşmanlığı körükleme (tahrik)” maddesi ile yargılanmaktadır. Örneğin, Türkiye’ye gelip dönüşünden sonra 2014 yılının Aralık sonunda tutuklanan Kazan Tatar milliyetçisi Rafis Kaşapov yargılanmıştır ve Rusya Anayasası’nın 280. ve 282. maddelerine göre, devleti yıkmaya teşebbüs, milletler ve dinler arası düşmanlığı körükleme suçlarından 3 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Kaşapov’un “suçu” internette Kırım’ın Rusya’ya ilhakına karşı fikir bildiren yazı yayımlaması ve Türk Birliği’ni savunmasıdır. 15 Eylül 2015 tarihinde çıkan bu kararın, Tatarlara nispet yaparmışçasına 13 Eylül 2015’te gerçekleşen Tataristan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından açıklanması manidardır. Cumhurbaşkanı seçimleri 2005 yılında Rusya Anayasasına konulan yeni bir kanunla iptal edilmiş, 2015 yılı itibarıyla “Cumhurbaşkanı” adının kaldırılması söz konusuyken, Tataristan’da ‘Cumhurbaşkanı Seçiminin’ yapılması ve bu seçimlerde R.Minnehanov’un %98’lik oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi Rus oyunundan başka bir şey değildir. Sonuç 2 Ekim 1552 tarihi Kazan Tatarları için kaygı günüdür. Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından işgal edilmesi, Kazan Tatarlarının acımasızca katledilmesi, şehrin yağmalanması, tarihi değerlerin yakılıp yıkılması aynı zamanda Kazan Tatarlarının esaretinin başlangıcının tarihidir. Tarih sayfasına şehitlerin kanı, dul ve yetimlerin gözyaşı ile yazılan bu olay hafızlardan asla silinmemelidir. Kazan Hanlığı’nın çöküşü aynı zamanda Çarlık Rusya’sının Türk Ülkelerine 333 yıllık yayılma, işgal sürecinin başlanmasının tarihidir. Kazan Tatarları 463 yıldır Rus esareti altında ezilmekte olmalarına rağmen bugün de tüm olumsuzluklara karşın bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir. Korkunç İvan’ın “kahraman”, Deli Petro’nun “dahi”, katil Stalin’in “büyük siyaset adamı” olduğu Rusya’da Türklerin ne hakkı, ne hukuku, ne medeniyeti, ne tarihi vardır. Ruslar, Türk milliyetçilerini üç tane isimle adlandırmaktadır: bağımsızlıktan söz edenler – bölücü, Türklere yapılan haksızlıkları dile getirenler – aşırı (extremist), Müslümanlarsa – teröristtir. Her ne kadar Kazan Tatarlarının dili, tarihi Ruslar tarafından unutturulmak istense de, bu dil asla susmayacak ve bu tarih asla unutulmayacak, unutturulmayacaktır. “Dün bugünü, bugün yarını belirler”, derler. Onun için bağımsız mutlu yarınlara bugünden zemin hazırlamalıyız. Ben canı gönülden inanıyorum ki, bağımsızlık simgesi Süyümbike’nin torunları Rus esaretine son verecek ve Kazan Tatarları bağımsız olacaktır! Kaynakça: 1. Atlasi, Hadi, Söyen Bike(Süyün Bike), Kazan 1992. 2. Atlasi, Hadi, Seber Tarihı, Söyen Bike,Kazan Hanlıgı (Sibirya Tarihi, Süyün Bike, Kazan Hanlığı), Kazan 1993. 3. Atlasi, Hadi, Kazan Halığının Çöküşü ve Süyün Bike, Çev. Hakan Çoskunarslan, Konya 2004. 4. Doğan, Hikmet, Siyün Bike: Moskova Önlerinde Talihsiz Bir Türk Sultanı, İstanbul 1999. 5. Fehner, Margarita Vasilyevna, Velikiye Bulgarı, Kazan, Sviyajsk (Büyük Bulgar, Kazan, Zöye), Moskova 1978. 6. Garipova, Firdeüs, Elgalar Dönyasına Seyexet (Nehirler Dünyasına Seyahat), Kazan 1992. 7. Garipova, Firdeüs, İsemnerde İl Tarixı (Adlarda İl Tarihi), Kazan 1994. 8. Hebibullin, Mösegıyt, Söyembike Hanbike hem İvan Groznıy (Süyümbike Hanbike hem Korkunç İvan), Kazan 1996. 9. Hudyakov, Mihail Georgieviç, Kazan Hanlığı Tarihine Özgü Araştırmalar, Çev. Roza Kurban-İklil Kurban, Berlin 2009. 10. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı: Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 2014. 11. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014. 12. Neürüzhan, Ilgaz Vahap, Söyembike (Süyümbike), Çallı 1992. Geri dön |