Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Türk dünyası-Turan > Orta Doğu olayları bağlamında Türkiye ve Güney Azerbaycan
Orta Doğu olayları bağlamında Türkiye ve Güney Azerbaycan |
Güney Azerbaycan tarihi statüsü dolayısıyla Türk Milli Ruhu Coğrafyasının merkezi olarak bilinmektedir. Türk Ulusunun Anadolu’ya giriş kapısı gibi bilinen 1071 yılı Malazgirt fütuhatı zamanı Güney Azerbaycan, Büyük Türk Selçuklu İmparatorluğunun arka cephesi konumundaydı. O günden itibaren mevcut olan kültür ilişkileri aralıksız devam ede gelmiştir. Doğal tarihi gelişmelerin sonucu olarak bu coğrafyalarda farklı Türk devletleri kurulsa da dil birliği ortak milli ruhumuzun bekçisi gibi milli fıtratımızın birlikteliğini korumuştur. Bugün de belki bir az değişik ağızla olsa da ayni dili konuşmaktayız. Soy birliği, dil birliği ve ortak geçmişimizden yoğrulan bu birlik anlayışları ve algılayışları ister istemez bizi gelecek birliğine, hedef birliğine doğru itmektedir. Yalnız gelecek; hakkında düşünülmeden gelemez, gelemez. İstenilen gelecek onun hakkında düşünmeden, uğruna çalışmadan gelmez olur. Bu nedenle de Türkiye’yi Türk Dünyasına bağlayan biricik köprü olan Güney Azerbaycan hakkında derin derin düşünmemiz gerekmektedir.
Bin yıla aşkın bir dönem içerisinde bu toprakları Türk ulusunun yönettiği bir tarihi gerçeklik. Lakin 1925 yılından itibaren Fars Milliyetçiliği Merkezli bir rejim iktidarı ele geçirdikten sonra Fars ırkçılığı, şovenizmi Türklere karşı açık şekilde asimilasyon siyaseti uygulamağa başlamıştır. Türkleri aşağılamaya ve Fars ırkını üstün görmeye başlayan bir anlayış devletin resmi tezi haline gelmiştir. İşin de ilginç tarafı bu işte. Karanlık katılaştıkça, sertleştikçe ışığa olan ihtiyaç daha çok hissedilmeğe başlar. Tam bu dönemlerde Güney Azerbaycan’da kimlik arayışı ciddi şekilde başlar. Türkçe’nin yasak olmasına karşın dünya edebiyatının incisi olarak, Türk medeniyet tarihinde ikinci ” Dede Korkut Kitabı” gibi tespit edilen” Haydar Babaya Selam” eseri Fars şovenizminin yarattığı bu karanlık ortama karşı yaratılır. Turanı basıp bağrına Altaylara varan Muhammet Hüseyin Şehriyar’ın bu eşsiz eseri Güney Azerbaycan’da Türk milli ruhunu minyatürleştiren bir tablo gibi tezahür eder. Şehriyar Türk ruhunun haykıran feryadına dönüştüğü için onun bu haykırışlarına Kuzey Azerbaycan, Anadolu, Türkistan ve diğer Türk Yurtlarının da aydınları katıldılar. Güney Azerbaycan Merkez olmakla bütün Türk yurdunu etkileyen ”Haydar Babaya Selam” manzum eserine bütün Türk yurtlarında nazireler yazılmaya başladı. Bu da Türk ulusunun birlik düşüncesini dilde ve duyguda etkileyen bir devrim haline geldi. Ruhları etkileyen bir devrim. Hani İsmail Bey Gaspıralı ”Fikirde birlik, işte birlik, dilde birlik” diye bir birlik formülü çizmişti ya, tam bu teorinin ilk gerçekleşiş projesi gibi ortaya çıktı ”Haydar Babaya Selam” eseri. Bu dönemlerde Şehriyar, Bulut Kara Çörlü Sehed, Habip Sahir gibi şairler ve düşünürler Türk kimliğinin edebi, fikri planda altyapısını oluştururlar. Azerbaycan parçalandıktan sonra Azerbaycan Türklüğünün ruhuna dokunan bu eylem ister istemez Azerbaycan Türklüğünün tepkisel davranışta bulunuşunu sağlamıştır. Hem Kuzey Azerbaycan’da, hem Güney Azerbaycan’da millet kendi kimliğini onarmak ve bütünleşme bilincini oluşturmaya özenmiştir. Fakat ortam farklılığından dolayı Güney ve Kuzey Azerbaycan’da ayni amaca hizmet eden farklı hareketlilikler meydana çıkmıştır. Kuzey Azerbaycan’da modern anlamda kimlik inşa etme süreci Türk Ordusunun yardımı ile 1918 yılında Mehmet Emin Resulzade’nin Cumhurbaşkanlığında Demokratik Milli Azerbaycan devletinin tesisi ile sonuçlanmıştır. Güney Azerbaycan’da ise Osmanlı Meşrutiyet Hareketlerinden de esinlenen, beslenen Tebriz Merkezli meşruta hareketi başlar ve demokrasi zihniyeti ilk kez Güney Azerbaycan’da doğup bütün İran’ı etkiler. 1920 yılında Şeyh Muhammet Hiyabani başkanlığında Tebriz merkezli milli hükümet kurulur. Uzun ömürlü olmayan bu hükümet devrilse de, ancak istiklal zihniyeti ulusun ruhunda hep dolaşıp durmuştur. 1945 yılında tarihi fırsatı iyice Güney Azerbaycan’ın istikbali yönünde değerlendiren Seyit Cafer Pişeveri tekrar Tebriz merkezli milli hükümet kurar. Bir yıl devam eden bu hükümet Güney Azerbaycan siyasi tarihi açısından çok önem taşımakta. Ana dilinde okullar acılar ve milli kimliğinin istikrarı için önemli işler yapılır. Soğuk Savaş döneminde Güney Azerbaycan’da Türk kimliğinin silinmesi için Fars şovenizmi tarafından her tur insanlık dışı zorlamalar uygulanır. Ancak bütün durumlarda Güney Azerbaycan’ın milli aydınları Türk kimliğinin ayakta durması için gereken özveriyi gösterirler. Bunlardan birkaçının adını dile getirmekte de fayda var. Pehlevi rejimi döneminde çocuk edebiyatı yazarı olarak dünyada tanınan Samet Behrengi asimilasyon siyasetine karşı direnir. İl il, kent kent , köy köy dolaşıp, yaşlı insanlardan duyduğu Azerbaycan Türk masallarını, halk destanlarını kitaplaştırır. İslam Devriminden sonra ise Prof.Dr. Cavat Heyet sadece Güney Azerbaycan’ın sınırları içinde yaşayan Türklüğün değil, Iranda yaşayan bütün Türklüğün medeni gelişmesi için büyük işler görür.25 yıl ”Varlık” dergisini yayımlayan Prof. Dr. Cavat Heyet Kuzey Azerbaycan ve Türkiye aydınlarının, milli şahsiyetlerinin Güney Azerbaycan’da tanınması için büyük çaba gösterir. Aslında Prof. Dr. Cavat Heyet’in bu çalışmaları Türk ulusunun birleşmesi yönünde kendiliğinde bir tarihtir. Büyük bir üniversitenin yapamayacağını Prof. Dr. Cavat Heyet bir kaç arkadaşı ile bir yerde bu ulusun istikbali için yapmıştır ki, bu da onların Türk ulusunun istikbaline olan mutlak inanışlarından kaynaklanmaktadır. Prof. Dr. Cavat Heyet de aynen Şehriyar gibi Güney Azerbaycan’ı Türk Dünyasına ve Türk Dünyasını Güney Azerbaycan’a tanıtan çok değerli bir Türk cerrahı, Türk Tarihçisi, Türk dilcisi ve Türk büyüğüdür. Soğuk savaş sonrası Güney Azerbaycan Milli Hareketi başka bir aşamaya sevkedilmiştir. Sovyetler Birliğinin dağılması, Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve Türkiye ile iletişim olumlu yönde Güney Azerbaycan Türklüğünün zihniyetini olumlu yönde etkilemiştir. Özellikle Kuzey Azerbaycan’ın eski Cumhur Başkanı ve Türk Dünyasının erdemli insanlarından biri olan Elçi Bey faktörü Güney Azerbaycan’ı ciddi şekilde etkilemiştir. Soğuk savaştan sonra Güney Azerbaycan’da ortaya çıkan tablo analiz edildiğinde, doğru araştırmaya tabi tutulduğunda yaratılmış ortamın mahiyetini anlamak mümkün olabilir. Hem ülke içinde ve hem de ülke dışında Güney Azerbaycan’ın istikbali doğrultusunda faaliyet gösteren örgütler yaratılmıştır. Bugün Güney Azerbaycan milliyetçi gençleri en az bizim kadar Atatürkçü ve bizim kadar da Ortak Türk talihini düşünmekteler. Güney Azerbaycan’ın geriye dönüşü yok, ileri doğru gitmek zorundadır. Çünkü teknolojik gelişmeler ve globalleşme sürecinde Güney Azerbaycan Türk Dünyası ile tanışmıştır. Türk Dünyasının aktif bir parçası olma doğrultusundaki çabaları gözler önünde. Bugün her ailede Türk televizyonları izlenmekte, Karabağ sorunu ile ilgili kaygılar dile getirilmekte. Güney Azerbaycan’da toplumun fikri durumu dünya görüşü açısından üç farklı istikamette ele almak mümkün: 1. Yaşlı ve pasif kuşak. Bunların tarih yaratacak, olaylara müdahale edecek kapasiteleri yok. Fikri açıdan da Pehlevi-Fars ırkçılığı merkezli eğitim sisteminde yanlış bilgilerle eğitilmişler. 2.Orta veya devrimci kuşak. İslam devrimin gerçekleşmesinde rolleri olan dinci ve komünist kesim. Yalnız dünyadaki olaylardan ve oluşumlardan asili olarak bu kuşak da pasifleşmiş durumdalar. Özellikle Sovyetler Birliği timsalinde dünya komünizminin çöküşü sol kuşağı yerinde oturtmuştur. Dinci kuşak ise iktidara geldikten sonra uyguladıkları diktatörlük nedeni ile kendileri için bir antitez oluşturmuşlar. Din adına uygulanan çağdışı yönetim nedeni ile toplumun içinde ateistik bakışların yaygın hale gelmesi bir gerçeklik. 3. Genç kuşak. Güney Azerbaycan kendi yakın tarihinde siyasi İslamcılığı ve komünizmi denemiştir. Güney Azerbaycan’ın denmediği fakat denemesi gerektiği bir doğru var: Türkçülük. İşte kendi tarihi tecrübelerinden ve iç dinamiklerinden yola çıkarak Güney Azerbaycan bu tarihi zarureti deneme surecine sevk edilmiştir.Güney Azerbaycan Türk gençliği kendisini Türkçülük misyonu ile yükümlü görmekte. Güney Azerbaycan’da öğrenciler tarafından yayımlanan dergilerde ve çeşitli sitelerde Irak Türklerine açık manevi destek verilmiştir. Bu da o demektir ki, Güney Azerbaycan’da başlayan milliyetçilik bir yerel ve bölgesel hareketlilik değildir. Güney Azerbaycan kendi istikbalini Türk Dünyasının bütünlüğünde görmektedir. Her yılın yazında yüz binlerce Türk gencinin Türkçülük sloganları ile Babek kalesine akın etmesi bunun başka bir açık örneğidir. Bu kuşak enerji doludur ve milli tarih yaratabilecek kapasiteye sahiptir. Sadece bölgesel gelişmeler değil, evrensel olaylar da Güney Azerbaycan Türk gençliğinin ulusçu bir anlayışla kimliğini tanımlamasına olanak sağlamaktadır. Dünyayı bürüyüp saran ulusçuluk duyguları ister istemez Güney Azerbaycan’ı da etkisi altına almakta. Yani ülkenin tarihinden, toplumsal yapısından, bölgeden ve dünyadan kaynaklanan koşullar nedeni ile Güney Azerbaycan’da yeni oluşumların ortaya çıktığına tanık olmaktayız. Peki durum böyle ise Türkiye olarak biz ne yapmalıyız? Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğunun varisi olma haysiyetini yaşayan Türkiye olarak özbeöz Türk olan Güney Azerbaycan’daki gelişmelerle ilgili ne yapmalıyız? Misak-i Milli sınırlarının içi sayılan Irak’ta yaşayan Türklerin yazgısı ile ilgili sınavda, sınıfta kalan Göktürkler, Selçuklu, Osmanlı ve bütün Türk tarihinin varisi olan Türkiye Cumhuriyeti, millet ve devlet olarak Güney Azerbaycan’daki gelişmeler karşısında neler yapabilir? 10 yıllar boyunca Türkiye devlet ve millet olarak Irak Türkmenlerinin durumu ile ilgilenmez oldu. Türkiye kamuoyu Türkmenlerin çektiği ıstıraplarla bilgilendirilmedi. Özellikle Irak dışında yaşayan Türkmenlerin örgütlenmesi yönünde Türkiye Büyük Elçilikleri bir şey yapmadılar. Çünkü Türkiye Devleti’nin tarihi hatıralarından Türkmen sorunu silinmişti sanki! Ama Dünyada ve Orta Doğudaki olaylar kendiliğinden Türkmen konusunu Türkiye devletinin ve milletinin sorunu haline getirdi. Lakin altyapısız bir yakalanışla karşıya karşıya geldik. Türkiye 10 yıllar boyunca suren zaman içinde Türkmen sorunu ile ilgili olarak bir sürü tecrübe sahibi olması gerekirken ne yapacağını bilmeyen bir durumla karşı karşıya kaldı. Şimdi Türkiye sadece kendi soyunun başına gelenlere seyirci kalma pozisyonundan başka bir şey yapamaz durumda. Soyumuzu aşiretlerin ”merhamet”ine terk etmiş gibi görünüyoruz!!! Türkiye için sorun sadece Kuzey Irak Türkleri ile sınırlı değildir. ABD’ninBüyük Orta Doğu Projesi bölgede bir çok taşları yerinden oynatacakmış gibi görünmekte. Özellikle ABD-Iran ilişkileri bağlamında Iranda yaşayan Türklerin yazgısı Türkiye Cumhuriyetini özellikle sivil toplum örgütlerini yakından ilgilendirmeli, derinden kaygılandırmalıdır. Belki devletler arası münasebetler devletimizin açık bir girişimde bulunuşunu önlemekte, lakin sivil kuruluşlar olarak Türk Kamuoyu Irandaki ve özellikle Güney Azerbaycan’daki Türklüğün durumu, tutumu ile ilgili olarak bilgilenmeli ve milletimizi bilgilendirmelidirler. Türkiye Güney Azerbaycan Türklüğünün yazgısına seyirci kalamaz, kalmamalıdır. Orta Doğu olaylarının akışı içinde Güney Azerbaycan’dayaşayan ulusumuza sahip çıkma haysiyetini nefsimizde yaşatmalıyız. Çünkü GüneyAzerbaycan örneğin Afganistan gibi bir ülke değildir bizim için. Orası bizimözbeöz ata yurdumuzdur. Güney Azerbaycan Türkleri her açıdan Irak Türklerinden farklı pozisyondalar. Nicelik olarak 30 milyonu aşkın olan Güney Azerbaycan Türklüğün tarihi tecrübeleri de ayrıcalık içermektedir. Bugün Güney Azerbaycan’da dünyanın hesaplaşacağı milli güç ortaya çıkmaktadır. 30 milyona özgü bir milli oluşum sürecine tanık olmaktayız. Güney Azerbaycan Türklüğü tarihi pozisyonunu değiştirmek zaruretini anlamıştır. Türk Dünyası ile bütünleşme istekleri zamanla toplumun çoğu tarafından özümsenen bir olgu haline gelmiştir. Güney Azerbaycan Türk Milliyetçi aydınları en az bizim kadar Türkiye Cumhuriyetinin milli çıkarları ile ilgilenmekteler. Milli hareketlerini Türkiye’yi zarara uğratmayacak bir düzeyde yürütmeği planlamaktalar. Böyle ise özbeöz bizden olan bu toplumun mutluluğu ve geleceği için yapmamız gereken birşeyler olsun gerek. Mevcut verilerden algılanan şu ki Fars şovenizminin yarattığı bu ortamda Türklerle farsların bir arada yaşayabilmeleri mümkün değildir. Fars şovenizmi İran’ı düşünce ve duyguda parçalamıştır. Sadece bu düşüncedeki parçalanışın gerçekleşmesine tanık olacağız. Orta Doğudaki olaylar bu gerçekleşme sürecini hızlandırabilir. Farslar ve Türkler arasında birbirlerinden uzaklaşma süreci başlamış, bu iki ulus arasında derin bir uçurum yaratılmıştır, yaratıcı ise Fars şovenizmi. Fars Merkezli bir yönetim anlayışı içinde Türklerin yaşayabilmeleri mümkün değildir. Bu süreç bitmiş ve yeni bir süreç başlamıştır. Türkiye yeni başlamış bu sürece katkıda bulunmalıdır. Tarihi ortak hatıralardan, soy birliği gibi nedenlerden dolayı Türkiye’nin bu yeni oluşuma katkıda bulunması milli ahlakimizin gereği olsa gerek. Somut olarak bunlar yapılabilir. Türkiye, Türk Dünyasından öğrenci getirip okutma projesinden yararlanarak Güney Azerbaycan’dan her yıl 20 kişi değil enaz 200 kişi okutmalıdır. Türkiye’de okuyarak düşünceleri Türkleşen bu gençler uzun vadede bizim yerimize öz yurtlarının düşünen beyinleri olabilir, bizim kesen kolumuz olabilirler. Güney Azerbaycan’ın içinde ve dışındaki örgütlerle yakın irtibatta olup onların güçlenmeleri için gereken moral desteğimizi esirgememeliyiz. Baku, Güney Azerbaycan’ı her alanda etkileyen önemli bir merkezdir. Bu merkezdede Türkiye’nin ağırlığı ve büyük bir millet olması hissedilmelidir. …Ve diğer bu gibi işbirliği olayların akışına göre düşünülmelidir. Düşünülmelidir ki, başka olaylarda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmayalım. Büyük Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” demiştir. Lakin bu doğru ifadeyi yanlış yorumlayanlar Türkiye’yi dünya ve bölge olayları ortamında gaflete sürüklemekteler. Eğer dünyada sulh yoksa, eğer bölgede sulh yoksa tabii ki, yurtta da sulh olamaz. Biz soyumuzun yazgısı ile ilgilenmek zorundayız. Bu bizim Atatürkçü ulus olarak hakkımızdır. Türk Milleti Varolsun.... Ümit Emel Pusat Geri dön |