Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları > BAŞKURT-TATAR BÜYÜKLERİ ve ANNELERİ.
BAŞKURT-TATAR BÜYÜKLERİ ve ANNELERİ. |
Roza KURBAN Çocuğu dünyaya getiren kadına anne veya ana denir. Anneler, bizim gizli kahramanlarımız ve koruyucu meleklerimizdir. Şefkat, merhamet, sevgi gibi yüce duyguları annelerimiz sayesinde öğreniriz. Annelerimiz, hakkını asla ödeyemeyeceğimiz kutsal varlıklardır. Dilimizde anne kelimesinden ileri gelen birçok tabir ve atasözü bulunmaktadır. Annelerin sevgi ve sevecenlikle dolu çevresini anlatan “ana kucağı”, insanın çocukken ailesinden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dili ifade eden “ana dili”, ilk yurt edinilen yer anlamında “ana vatan”, doğup büyüdüğü yaşadığı ev anlamında “ana evi” gibi tabirler ana sözcüğünün önem ve anlamının altını çizmektedir. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”, “ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz” şeklindeki atasözleri ise annelerimizin içten ve katıksız sevgisini vurgulamaktadır. (Sertel 2006: 42–43). “Anay (Atay) Kebem”, yani “Annem (Babam) Kâbe’m” şeklindeki Kazan Tatar deyimi, anneyi – Mekke’de bulunan, Müslümanlarca ziyaret ve tavaf edilen kutsal yer olan Kâbe gibi kutsal görmek anlamındadır. (İsenbet 1989: 72). “Anamın aşı tandırın başı” atasözü yemeğin en güzelini annelerin pişirdiğini anlatmaktadır. Anamın çorbası, anne yemeği şeklindeki tabirler de anne yemeğinin eşsiz olduğunu kanıtlar niteliktedir. Annemizin tadı damağımızda kalan yemekleri, küçükken bize söylediği ninniler, okuduğu veya anlattığı masalları tüm hayatımız boyunca unutmayız. Yeri geldiğinde arkamıza dönüp bakıyor ve geçmişimizi, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, köklerimizi hatırlıyoruz annelerimizin sayesinde. Çocukların büyümesinde ve gelişmesinde annelerin büyük emeği vardır. Zira çocuğun her şeyi ile anneler ilgilenir, her ihtiyacını onlar karşılar. Bebekken başlayan bu ilgi, çocuklar büyüdükten sonra da yok olmaz. Anneler bir ömür boyu ilgilenir çocuklarıyla. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır, derler. Başarılar kolay kazanılmıyor, onun için “her başarılı çocuğun arkasında bir anne vardır.” Anneler sadece çocuklarının günlük ihtiyaçları ile ilgilenmez, onların eğitimine de katkıda bulunurlar. Bazı anneler eğitim bakımından donanımlı, bazıları ise okuma yazma bile bilmezler. Ancak eğitim durumu ne olursa olsun, anneler çocuklarının okuyup adam olmasını isterler. Annelik içgüdüsü onları evlatları için iyi şeyler yapmaya sevk eder. Bazı anneler çocuklarının sadece eğitimine katkıda bulunmakla kalmazlar, evlatlarının geleceğinin şekillenmesine vesile olurlar. Günümüzde Başkurt-Tatar ünlüleri diye adlandırdığımız insanlar da dünün çocuklarıdır. Bu ünlüler arasında Tatar edebiyatına önemli katkılarda bulunan şair ve yazarlar, bilim ve siyaset adamları, Başkurt-Tatar tarihini derinlemesine araştıran tarihçiler de vardır. Ve onların hayatına yön veren insanlar anneleri olmuştur. XIX. yüzyıl sonlarında XX. yüzyıl başlarında dünyaya gelen bu ünlülerin yaşadıkları dönem hem karışık hem de zor bir dönemdir. Çarlık Rusya’sının çökmesi sonucu Komünistlerin iktidara gelmesi, karanlık Stalin Devri, İkinci Dünya Savaşı, savaş sonrası yıllar ve tüm olumsuzluklara rağmen pes etmeyen, çocukları için elinden geleni yapan fedakâr anneler. Başkurt-Tatar kadınları-anneleri çok çalışkandır. Yorulmak nedir bilmezler. Çalışkanlıkları sayesinde aileyi ayakta tutan evin direğidir Başkurt-Tatar anneleri. Tataristan’ın Bua ili Aksu köyünde dünyaya gelen devlet ve bilim adamı Burhan Şehidi (1894–1989) annesinin çalışkanlığı ile ilgili özgeçmişinde şunları yazmıştır: “Annem çalışkan bir Tatar hanımıydı. Tüm ailenin giysi ve yemeklerini hazırlıyordu. Başkalarına ekmek pişirip aileye maddi katkıda bulunuyordu.” (Şehidi 1986: 3). Ayrıca Burhan Şehidi’nin eğitim alması konusunda da büyük destek olmuştur annesi. Burhan’ın babası Şehidi oğlunun çalışmasını, ancak annesi Halime okuması istemiştir. Kendisi eğitimsiz olduğu halde, Burhan’da okuma arzusunu hisseden annesi babası ticaret için evden ayrıldığında oğlunu Kazan’a göndermiştir. Burhan Şehidi Kazan’da dönemin ünlü medresesi olan Möhemmediye Medrese’sinde eğitim almıştır. Annesinin girişimi ile köyden ayrılarak eğitim hayatına başlayan Burhan Şehidi 1929–1933 yılları arasında Almanya’nın Berlin Üniversite’si İktisat Fakülte’sinde eğitimine devam etmiştir. Berlin Üniversite’sini altın madalya ile tamamlayan Şehidi 1937–1938 yıllarında Sovyetler Birliği’nde Çin’in Zaysan konsolosu olarak çalışmıştır. 1938–1944 yıları arasında Şın tarafından 6 yıl hapsedilmiştir. Annesi Kazan Tatarı, babası Uygur olan Burhan Şehidi, Tatar, Uygur dillerinin dışında iyi derecede Rus, Alman ve Çin dillerini de bilmiştir. Hapishane yıllarında Burhan Şehidi bu bilgilerini bir araya getirmiş ve Uygurca-Çince-Rusça üç dilli sözlük üzerinde çalışmış, bu sözlük 1950’lı yıllarda Pekin’de yayımlanmıştır. Şehidi’nin Uygurca-Çince-Rusça Sözlüğü bu konuda hazırlanan ilk sözlüktür. 1950’lı yıllarda Burhan Şehidi Doğu Türkistan’daki tek üniversite olan Şincang Milletler Darülfünunu’nda rektörlük yapmıştır. Burhan Şehidi bir bilim adamı olmanın yanı sıra siyasete de girmiştir. Eyalet Hükümeti başkanı, Merkezi Siyasi Maslahat İdare’si başkan yardımcısı gibi görevlerde bulunan Şehidi Mao’nun başlattığı Kültür İhtilali döneminde “Rusçu Revizyonist” suçlamasıyla 1966–1976 yılları arasında hapsedilmiştir. 1980 yılında Pekin’de eski görevine getirilen Burhan Şehidi hem siyaset hem de bilim alanında döneminin önemli isimlerindendir. Şehidi, Sovyetler ve Komünist Çin arasında kalmış, ancak asla insanlığını kaybetmemiştir. Genç yaşlarında annesinin girişimiyle Kazan’a giden Burhan Şehidi yeri geldiğinde bilimin doruklarında, yeri geldiğinde siyasette, yeri geldiğinde hapishane duvarlarının arkasında bulmuş kendini, ancak asla pes etmemiştir. Tatar yazar ve edebiyat bilgini Möhemmet Mehdiyev (1930–1995) de çalışkan Tatar kadınını kendi annesi örneğinde yansıtmıştır eserlerine. O, annelerin çalışkanlığını petrol kulesindeki durmaksızın petrol pompalayan makinelere benzetmiştir. Yazar, onlar yatarken yatmayan, onlar kalkmadan ayakta olan annesini şöyle kaleme almıştır: “Annem akşamleyin tık tık yürüyor, un eliyor, nedir karıştırıyor, sobaya odun getiriyor, kap kacak sesleri geliyor. Biz bu sesler eşliğinde uykuya dalıyoruz, uyandığımızda – yine aynı ses. Annem halen koşturuyor. O, ne zaman uyuyor – bunu biz bilmiyoruz, ama her sabah biz uykudan kalktığımızda evde herhangi bir tava yemeği hazır oluyordu ve bu yemeği severek yiyen olursa, annem gülümseyip çok huzurlu bir şekilde, mutlu oluyordu…” (Mehdiyev 1995: 339). Annesinin bu hareketlerini gözlemleyen Mehdiyev yıllar sonra bir petrol kulesine gittiğinde, her zaman televizyonda veya filmlerde izlediği petrol pompalama makinesini görünce çok şaşırmış ve makinelerin ne kadar süre çalıştığını sormuş. Mühendis, bazılarının 1944’ten beri, bazılarının 1962’den beri çalıştığını ve petrol bitene kadar aralıksız çalışacağını söylemiştir. Bunları duyan yazar, yanındaki şair arkadaşı Renat Haris’e şöyle demiş: “Biliyor musun, - dedim. – Bu – benim annem. Yok, sadece o değil. Bu – bizim annelerimiz. Bu –Tatar kadını. Hayır, bu – yalnız Tatar kadını değil, bu – ana, tüm millet analarının en önemli vasıflarını içinde barındıran ana karakteri.” (Mehdiyev 1995: 339). Gerçekten de durmaksızın çalışan makineleri, anneye - Tatar kadınına - millet anasına benzetmesi – başka bir yazarın aklına gelir miydi, bilmem. Çalışkan, temiz, titiz, yorulmak nedir bilmeyen annelerimiz, Tatar kadınları bir milleti millet olarak ayakta tutan altın direklerdir. Mehdiyev ve ailesinin de zor günlerde hayatta kalmasını sağlayan insan annesidir. Onun için yazar romanlarında annesi ile ilgili anılarında annesine olan hayranlığını, sevgi ve saygısını gizlememiştir. (Kurban 2015: 37). Mehdiyev’in hayatı da zor dönemlere denk gelmiştir. Karanlık Stalin Devri’nde 1937 yılında yazarın babası tutuklanmış ve bir daha da geri dönmemiştir. 4 çocuk ve evin tüm yükü annesi Rabiga Hanım’ın üzerinde olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü dönemde 1944 yılının sonbaharında Mehdiyev’in annesi oğlunu Arça Taşlıtau Öğretmen Okulu’na kaydını yaptırmıştır. Konuyla ilgili yazar şu satırları yazmıştır: “On dört yaşımda o beni bana sormadan Öğretmen Okulu’na verdi. “Verdi” diyorum, çünkü ben bu konuda hiçbir şey yapmadım. Savaş zamanı, her gün değerli, ben hanemiz için kışlık odun-kuru ot tedarik ediyor, kolhozda çalışıyor, çobanlık yapıyorum. Annem beni bir gün bile boş bırakmıyor. Onun için o benim yedi yıllık okul diplomamı aldı, benden dilekçe yazdırdı ve başkalarının aracılığıyla Öğretmen Okulu’na belgeleri gönderdi. Okuldan haber geldi: yedi yıllık okulu pekiyi notuyla tamamlayan öğrenci olduğunuzdan sınavsız kabul edildiniz (hayatımda ilk kez bana “siz” diye hitap ettiler!), 1 Ekim tarihinde saat 8’de okul açılıyor, gecikmeden geliniz, diye yazmışlar…1 Ekim tarihinde erkenden uyandırdı da kitap-defter, kaşık-bardak konulan küçük bir bavulu omzuna alıp beni evden alıp çıktı. Hayatımda unutamadım o sabahı… Bir de şu var: on dört yaşındaki delikanlı – bavulumu anneme taşıtıyorum. Ancak annemin burada da bir planı varmış. Orman boyunda, ormandan ayrılıp kolhoz tarlasında bulunan yeşil çimenli yuvarlak yerin ortasındaki bodur meşe yanına geldiğimde o sessizce bavulu benim omzuma koydu ve: — Haydi, git oğlum, akıllı ol, önüne arkana bakarak yürü, dedi. Biraz uzaklaştıktan sonra dönüp baktım. Bodur meşe dibine çömelen annem ellerini semaya kaldırmış beni dua ile uğurluyordu.” (Mehdiyev 1995: 333–334). Annesinin izinsiz kaydını yaptırdığı Öğretmen Okulu ile ilgili yazar eserlerinde “hayata adım attığım, gözümün açıldığı yer” şeklinde söz etmiştir. Mehdiyev’in geleceğinin şekillenmesinde annesinin büyük rolü vardır. Çalışmayı sevmesi, yaptığı her işe ciddiyetle bakması, sabır annesinden Mehdiyev’e geçen asil vasıflardandır. Kim bilir, annesi yazarı Öğretmen Okulu’na kaydettirmeseydi belki Mehdiyev Tatar büyükleri arasında yer almaz ve Tatar Edebiyatı’na “Mehdiyev üslubu” ile yazılan eserler bırakamazdı. 16 yıllık ömrünün 10 yılını Stalin zindanlarında, 6 yılını sürgünde geçiren ünlü Tatar şair Hesen Tufan (1900–1981) “Belki şair olmazdım” başlıklı yazısında: “Benim annem… ifrat derecede şiir canlı bir kişiydi. Dünyanın, doğanın güzelliklerini görmeye en önce annem öğretti bana… O beni avluya veya patates bahçesine çıkartınca dünyayı gösteriyor; yalnız göç eden veya dönen yabani kazlar, turnalarla değil, çalı, söğüt ağaçları, yel ve yıldızlarla konuşuyordu.” (Gaynetdinov 1989: 7). Hesen Tufan’ın doğaya, bitkilere ve canlılara olan ilgisi kendisinin de ifade ettiği gibi annesiyle birlikte yaptıkları gözlemlerden ileri gelmiştir. Annesi Gölzade Hanım’ın hayata ve doğaya karşı olan şiirsel yaklaşımı Tufan’ı küçük yaşlarından etkilemiş ve onun şiirler yazmasına akabinde şair olmasına neden olmuştur. Tufan’ın Tatar Edebiyatı’na kazandırdığı şiirlerindeki hiçbir şaire benzemeyen “mavi kurt”, “mavi kar” gibi tabirleri, şiirlerindeki lirizm doğadan aldığı esintilerden ileri gelmektedir. Başkurt-Tatar anaları, yalnız şair ve yazarları değil aynı zamanda geleceğin bilim adamlarını da okuması yönünde teşvik etmiştir. Tatar tarihçi İndus Tahirov (1936) bunun bir örneğidir. Tahirov’un annesi Emine Hanım bir eğitimcidir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında henüz çocuk olan İndus Tahirov’un babası savaşa gidip dönmemiş, annesi ise çocuklarının okumaları için çaba göstermiştir. Tahirov konuyla ilgili şöyle demiştir: “Savaş başlayınca, annemi Tüben Çırşılı (Aşağı Çamlı) okuluna müdür olarak atadılar. O, Tatar Dili öğretmeniydi. Okula gitmeden okuma yazma öğretti… Kitapları tek solukta okuyordum. Rusça bilmiyorum, annem “sözlükle oku”- diyor. Olmuyor. Çok ağladığım zamanlar oldu. Ancak o gerçek bir öğretmen olarak edebiyata, dile sevgi aşılayabildi. 5–6 çocuk büyüdük, en sevdiğimiz iş kütüphaneye gitmekti. Tatarlık orada işlemiş olsa gerek. Büyük insan olurum diye hiç düşünmedim. Kitap kurdu olduğumdan, ilk gençlik yıllarından beri, neden Tatarların devleti yok, diye şaşırıyordum.” (Bikmöhemmetova 2016: 5). Gerçek bir Tatar ailesinde yetişen İndus Tahirov günümüzde önemli Tatar tarihçilerinden birisidir. Kendinin tanınmış bir insan olacağı aklının uçundan dahi geçmezken annesi Emine Hanım Tahirov’u küçüklüğünden bu günlere hazırlamıştır. Başkurt asıllı devlet adamı ve tarihçi Zeki Velidi Togan’ın (1890–1970) hayatında da annesi Ümmülhayat Hanım’ın büyük etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Döneminin sayılı eğitimli insanlarından birisi olan Ümmülhayat Hanım, Togan’a küçüklüğünden itibaren Fars Dili ve Edebiyatı’nı, Çağatay şairi ve devlet adamı Ali Şir Nevaî (1441–1501), Fars şairi ve mutasavvıf Ferideddin Attâr (1119–1193), şair ve düşünür Mevlâna Celâleddin Rumî (1207–1273), şair ve mutasavvıf Ahmet Yesevi ( 1093–1166), XVII-XVIII. yüzyıl Orta Asya Türk şairi Sufi Allahyar (ölümü 1713), Suriye’de yaşayan Arap şair ve düşünür Abûl Ala al-Ma’arrî (973–1057) gibi birçok şair ve düşünürün eserlerini öğretmiştir. Zeki Velidi Togan çocukken öğrendiklerinin ileride ona büyük bir avantaj sağlayacağının farkında olmamıştır. Ancak annesinin öğrettiklerini büyük bir istekle severek öğrenmiştir. Togan, “Hatıralar” adlı kitabında annesine olan sevgisini ve hayranlığını, minnettarlığını, annesinin hayatındaki önemini şu şekilde dile getirmiştir: “1918’de Orenburg’da Sovyetler ve 1944’de Türkiye’de İsmet Paşa tarafından hapse atıldığım, okunacak her şeyden mahrum edildiğim vakit en çok annemden öğrenmiş olduğum şiirleri ve Yesevi’nin “Şeb-i Yeldâ” unvanlı münacatını okurken üzerimde annemin ne kadar mühim olduğunu gördüm. 1944 hadiseleri zamanında babamın hatıraları çoktan unutulmuştu, fakat annemin hayali “hafıza ferişte”si denilen melek gibi yanımda bulunuyordu. Ben bazen, memlekette yaptığım gibi, kendi annemi kokluyormuşum gibi hissederdim. Onun cazibesi, şiirlerle dolu olan ahlak telkinlerinde idi. Ben annemin, hayatında hiçbir vakit en küçük bir günah işlemediği ve bana karşı sonsuz samimi olduğu kanaatindeyim. Onun bana öğrettiği Farsça ve Türkçe şiirler yalnız ahlakî parçalardan ibaret değildi; bunların arasında edebî estetik şiirler de vardı… Bana Orta ve Yakın Şark’ın hayatını çok yakından öğrenmek, o diyarda çok samimi dostlar kazanmak imkânı vermiş olan Fars dilini severek öğrettiği için anneme daima minnettar kaldım. Annemin siyasetten katiyen haberi yoktu. Çok dindardı… Şiirden haz alan annemin konuşması çok fasihti. Hemen her cümlesini atalar sözü ile teyit ederek veya araya bir vecize sokarak konuşurdu.” (Togan 1999: 19–20). Zeki Velidi Togan’ın annesinden öğrendiği Farsça o kadar iyi olmuş ki, İran Hükümdarı ile karşılaşıp konuştuğunda Muhammed Reza Şah onu Fars sanmıştır. Konuyla ilgili Togan şunları yazmıştır: “Bana öğretilen şiirlerin Farsça olanlarının kimlere ait olduğunu annemin bilmediğini zannederim, bunların seçme parçalar olduğunu, bunların annemden öğrendiğim telaffuzun da düzgün olduğunu ancak sonradan öğrendim. Muasır İran hükümdarı Muhammed Reza Şah, iki defa huzurunda bulunduğumda Farsçayı nerede öğrendiğimi sordu. “Annemden” deyince “Yoksa anneniz İranlı mı idi?” dediler. Çünkü Şehinşah benim telaffuzumun Buhara Tacikçesinden farklı olduğuna dikkat etmişlerdi. İhtimal ki babamın Arapçası gibi annemin Farsçası da Küzenoğulları ve Saltıkoğullarına daha 18. asırda muallimlik etmiş olan Dağıstanlı üstatlar tarafından aşılanmış edebi Farsça idi.” (Togan 1999: 20). Hatıralardan da anlaşıldığı üzere Ümmülhayat Hanım, oğlu Zeki Velidi Togan’a eğitim vermenin dışında hayatının farklı dönemlerinde de ona destek olacak işlere imza atmış, geleceğine yatırım yapmıştır. Yukarıda, devlet ve bilim adamı Burhan Şehidi, yazar ve edebiyat bilgini Möhemmet Mehdiyev, şair Hesen Tufan, tarihçi İndus Tahirov, devlet adamı ve tarihçi Zeki Velidi Togan gibi Başkurt-Tatar ünlülerinin anneleri ile ilgili yazdıklarını inceledik. Başkurt-Tatar büyüklerinin annelerinin çocuklarına verdiği eğitimi, çocuklarının hayatına yaptığı etkiyi gözlemledik. Annelerin çocuklarına hem koruyucu melek, hem öğretmen, hem hayatına yön veren ve yol gösteren bir rehber olduğuna tanıklık ettik. Başkurt-Tatar ünlülerinin hepsi engebeli zorlu bir hayat sürmüştür. Zira yaşadıkları dönem de karmaşık ve karanlık bir dönemdir. Çetin kararlar sonucunda vatanından, milletinden uzaklarda yaşamak zorunda kalan ünlüler annelerini daima anılarında yaşatmışlardır. Annelik kolay bir iş değildir, fedakârlık, sabır ve özveri ister. Büyüklerin anneleri çocuklarını “ünlü olsun, tanınsın, bilim adamı olsun, şair veya yazar olsun” diye büyütmemiş tabi ki. Ancak onların çocukları için yaptıkları çocuklarını edebiyat, tarih, siyaset ve bilimin zirvesine taşımış ve günümüzde bu insanlar Başkurt-Tatar büyükleri olarak anılmaktadır. Ne ekersen onu biçersin, derler. Büyüklerimizin anneleri de iyilik ekmişlerdir ki, uyguladıklarının karşılığında çocukları milletimizin saygın insanları olmuştur. Kaynakça: 1. Bikmöhemmetova, Rimma, Minem Babaylar 100ge kader yeşegen (Benim Dedeler 100’e kadar yaşamış, Vatanım Tatarstan Gazetesi, Kazan, 73. sy. 27.05.16, 5. s. 2. Gaynetdinov, Mesgut, Davıllarda, Cillerde…(Fırtınalarda, Yellerde…), Kazan 1989. 3. İsenbet, Nekıy, Tatar Teleneñ Frazeologik Süzlege (Tatar Dilinin Deyimler Sözlüğü),I.Cilt, Kazan 1989. 4. Kurban, İklil, Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944–1949), Ankara 1992. 5. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998. 6. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014. 7. Kurban, Roza, “Memleketine Methiye Düzen Tatar Yazar Möhemmet Mehdiyev (I)”,Töre Dergisi, Adana, 31–32. sy. Kasım-Aralık 2015, 31–38. s. 8. Kurban, Roza, “Memleketine Methiye Düzen Tatar Yazar Möhemmet Mehdiyev (II)”,Töre Dergisi, Adana, 33. sy. Ocak 2016, 32–34. s. 9. Mehdiyev, Möhemmet, Saylanma Eserler (Seçkiler), 1.Cilt, Kazan 1995. 10. Sertel, Adem, Tecrübenin Dili: Konu Konu Atasözleri, İstanbul 2006. 11. Şehidi, Burhan, Şingcan’ın 50 Yılı, Pekin 1986. 12. Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara 1999. 13. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10.Baskı, Ankara 2005. Geri dön |