Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, DAVAMın yazıları > 21 Mart 1992 Tarihinde Tataristan'da Yapılan Referandum ve Sonrası.
21 Mart 1992 Tarihinde Tataristan'da Yapılan Referandum ve Sonrası. |
21 Mart 1992 Tarihinde Tataristan’da Yapılan Referandum ve Sonrası.
Roza KURBAN 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi SSCB için bir milattı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, değişimlerin kapıda olduğunun bir habercisiydi bu olay. Ve gerçekten de hızla değişen olaylar karşısında herkes şaşkın, ne yapacağını bilmiyordu… Takvim, 1990 yılının 30 Ağustos tarihini gösterdiğinde Tataristan Parlamentosu Yüksek Şurası Tataristan’ın Devlet Egemenliği Beyanatı’nı kabul etmiş ve Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmiştir. 14 Mayıs 1991 tarihinde Tataristan Parlamentosu milletvekili Fevziye Bayramova, Tataristan’ın Rusya başkanı seçimlerine katılmasına karşı siyasi açlık ilan etmiş, daha sonra Bayramova’nın bu girişimi destek görmüş, meydanlar “Azatlık” sesleri ile yankılanmıştır. 14 gün süren siyasi açlık meyvesini vermiş Tataristan Parlamentosu Rusya başkanı seçimlerine katılmama kararı almıştır. 1991 yılının Aralık sonunda SSCB dağılmıştır. Dünyayı korkutan ve demir perde ile korunan SSCB’nin bu ani çöküşü herkesi şaşkına çevirmiştir. Değişim olacağı malumdu fakat olayların bu kadar hızlı gelişeceği kimsenin aklına gelmemiştir. Değişime ne dünya, ne Rusya, ne Türk Cumhuriyetleri hazırdı, ayrıca olaya yön verebilecek bir lider de yoktu ortada. Tataristan, durumu toparlamaya çalışırken 1990’da ilan ettiği bağımsızlıkta ısrar etmiştir. Fakat SSCB çöküşünden sonra Rusya Federasyonu altında ortaya çıkan tepeden inme sözde “federasyon” Tataristan’ın bağımsızlığını tanımamıştır. Bu durum karşısında Tataristan Parlamentosu 20 Şubat 1992 tarihinde halk oylamasına gitme kararı almıştır. Bu karar doğrultusunda 21 Mart 1992’de halk oylaması yapılmıştır. Referandumda halka “Siz Tataristan’ın egemen devlet, uluslar arası hukuk sübjekti, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletlerle ilişkilerini eşit şartlarda hukuki anlaşmalar yapan Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?” sorusu sorulmuş ve “evet” veya “hayır” olarak yanıtlanması istenmiştir. 3.768.500 nüfuslu Tataristan halkının % 51,3’ünü Tatarlar, % 41’ini Ruslar, % 3’ünü Çuvaşlar, kalan % 4,7’sini de diğer milletler teşkil etmektedir. Toplam nüfusun % 56,58’ini oluşturan 2.132.351 kişi referanduma katılmıştır. Katılımcıların 1.309.056’sı (%61,4) “evet” , geriye kalan 799 bin 444’ü “hayır” oyu kullanmıştır. 43 bölgeden ibaret olan Tataristan’ın güney doğu kısmında Başkurdistan sınırında olan Aznakay, %95,8’lik katılım ile en fazla katılım sağlayan bölgedir. Sandıktan en çok “evet” oyu çıkan bölgeler ise %99,6 ile Aktanış ve %95,3 ile Apas bölgesidir. %32,5 ile en az “evet” oyu çıkan sandıklar Bögelme bölgesi olmuştur. Halk oylaması Tataristan’ın bağımsızlığı lehinde sonuçlanmıştır. Fakat bu sonuca ulaşmak hiç de kolay olmamıştır. Referandum öncesi Rusya yanlıları oylamada “hayır” çıkartmak için büyük gayret göstermiştir. “Rusya biz olmazsak da idare eder, fakat biz Rusyasız yok oluruz” gibi şiarlarla insanların kafasını karıştırmaya çalışan Rusçuların bu girişimleri sonuç vermemiştir. O günlerde karikatürlere de yansıyan referandum, Tatarları “bindiği dalı kesenler” olarak göstermiştir. 21 Mart 1992 tarihinde yapılan halk oylamasının canlı şahidi olduğumdan bende ayrı bir önemi var o günün. Ben sadece halk oylamasına katılmakla kalmadım, aynı zamanda referandumda görev almış birisiyim. O günün heyecan ve coşkusunu aradan 20 yıl geçtiği halde hale kalbimde taşıyorum. Genelde Tataristan’da yapılan seçimler eskiden çok coşkulu olur, etkinlik havasında geçerdi. Amatör sanatçılar o güne özel konser programı hazırlar, tezgâhlar açılır satış yapılırdı… Sabahtan gece yarısına kadar devam eden bu görev sırasında ilginç olaylar da yaşandı. Bunun birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum… Halk oylamasına katılmak isteyip de engeli olanlar, bilhassa yaşlı ve hastalar önceden tespit edildikten sonra dilekçe yazarak seçime evde katılması için sandık gönderilmesi talebinde bulunurlar. Görevliler arasında genç olduğum için evlerde dolaşma görevi bir arkadaşımla bana verildi. Mühürlenmiş olan sandığı alıp tahsis edilen araba ile verilen adreslere göre evleri dolaşmaya başladık… Birçok eve uğradık, onlardan ikisi hiç aklımdan çıkmıyor. İlki ameliyat olmuş bir adamın evine gittik, tüm aile çoluk çocuk evde, adam da yatağa uzanmış. “Referandum için geldik!” dedik, seçim kâğıdını uzattık. “Ben oylamaya katılmayacağım!” dedi… Eşi ve çocukları her ne kadar ikna etmeye çalıştılarsa da adam Nuh diyor, peygamber demiyordu. Zorla güzellik olmaz ya, evden ayrıldık. Akşama doğru, komşu köydeki bir ninenin evine vardık. Nine gelmemizi büyük bir sevinç ve heyecanla karşıladı, önce bizlere tek tek sarıldı. Sonra bana dönerek “Kızım ‘net’ adlı kişiyi çiziver!” dedi. Siyasette uzak olan nine Rusça da bilmiyordu, çevresinden edindiği bilgi gereği Rus dilinde “hayır” anlamına gelen ‘net’ kelimesini insan sanmış, belli ki onu gereksiz birisi olduğu kanaatine varmış ve benden onu çizmemi istiyordu, bu da ninenin oylamada “evet” oyu vereceği anlamına geliyordu doğal olarak. Ben de “Nineciğim, bizim çizmemiz yasak, bunu sizin yapmanız gerek” diyerek durumu izah ettim. Komşusu kelimelerin hangisinin ‘evet’, hangisinin ‘hayır’ olduğunu gösterdikten sonra, nine oyunu kullanıp sandığa attı. Ömrünün sonuna yaklaşan yaşlı ninenin bu davranışı beni derinden etkiledi. Kim bilir kaç yıllık ömrü kalmıştı, fakat o devletinin bağımsızlığı, milletinin aydınlık geleceğine kayıtsız değildi… ‘Biz çektik, bizden sonraki nesil bizim çektiklerimiz acıları çekmesin’ der gibiydi nine. Halk oylaması başından sonuna kadar güllük gülistanlık olmadı tabii. Gelip görevlilerle kavga edenler de, sandığın kapanmasına 2–3 dakika kala kontrol amaçlı gelenler de oldu. Ama her şeye rağmen referandumu sağ salim sonuçlandırdık. Halk oylaması bitip sandıklar açıldıktan sonra gece yarısına kadar oyları saydık, katılımcıların nerdeyse hemen hemen hepsi ‘evet’ oyu kullanmıştı. Sayım bitip sandık başkanı hem oyları hem de raporu çuvala yerleştirirken yorgun olmamıza karşın herkesin yüzü gülüyordu, çünkü başarmıştık! Çuvalın ağzı kapatılıp mühürlendi ve arabayla il seçim merkezine, il seçim merkezinde toplanan oylar Tataristan’ın başkenti Kazan’da olan genel seçim merkezine yollanacaktı. Tataristan’ın referandumu kazanması Rusya’ya karşı kazanılan büyük bir zaferdi, Tataristan bir kez daha bağımsızlık isteğini yüksek sesle haykırmıştı. Tataristan halkı, Tataristan’ın bağımsız bir devlet olmasını istiyordu. Rusya, Tataristan halkının sesine kulak vermeliydi… 21 Mart 1992’de Tataristan’da yapılan referandumdan sonra 31 Mart 1992 tarihinde, Rusya imzalanması için federe cumhuriyetlere “federatif antlaşma” sunmuştur, fakat Tataristan ve Çeçenistan bu antlaşmaya imza atmamış, haliyle Tataristan’ın Rusya Federasyonu’na dâhil olduğuna dair herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Buna ek olarak tarihçi İndus Tahirov’un şu sözlerini de hatırlatmakta yarar vardır: “Burada şu gerçeğin altını çizerek belirtmek gerekiyor ki, Tatar ülkesinin zorla Rusya’ya katılmasından (1552) bugüne kadar tek bir Tatar böyle bir antlaşmaya imza atmamıştır.” (Tahirov: 1994: 145). Federasyon, savunma ve dış politika alanında dayanışma amacıyla birden fazla devletin bir birlik devlet içinde birleşmesi anlamına gelmektedir. Durum böyleyken Rusya’nın ortaya attığı Rusya Federasyonu gerçek dışı bir uydurmadır ki, son günlerde bunun birçok kanıtına rastlamak mümkündür. 21 Mart tarihinde halktan gelen güvenoyuna dayanarak Tataristan kendi anayasasını hazırlamış ve anayasa Tataristan Parlamentosu’nda 6 Kasım 1992 tarihinde kabul edilmiştir. Tataristan Anayasası’nın giriş sayfasında şu satırlar yer almaktadır: “Bu anayasa, Tataristan Cumhuriyeti’nin devlet statüsü hakkındaki halk oylaması sonucuna göre kabul ve ilan edilmiştir.”(Tataristan Cumhuriyeti Anayasası 1995: 5). Tataristan Anayasası’nın 1 maddesi, Tataristan’ın egemen demokratik bir devlet olduğunun altını çizmiştir, ayrıca 4.maddeye göre Tataristan’da iki dil: Tatar ve Rus dilleri resmi dil olarak ilan edilmiştir. Referandum ve Anayasa, Tataristan’ın bağımsız bir devlet konumuna gelmesinin bir kanıtıdır ki, konuyla ilgili tarihçi ve siyasetçi İndus Tahirov şu satırları yazmıştır: “Tataristan kâğıt üzerinde de olsa, otonom cumhuriyetten bağımsız bir cumhuriyete dönüştü. Bugün, bu belgelere esasen, Tataristan, Rusya ve diğer devletlerin önünde bağımsız bir devlet olmaya hak kazandığını kanıtladı. Referandumun yapılması, bağımsızlığın hukuki esasını güçlendirdi.” (Tahirov 1994: 208). Rusya’nın bu olaylar karşısında ne yapacağı merak konusuydu. Rusya, Tataristan’ın ne bağımsızlığını kabul etmek istiyor, ne de fazla ses çıkmasını. Bunun sonucu 15 Şubat 1994 tarihide B.Yeltsin ile M.Şeymiyev arasında “Yetkileri Paylaşma Antlaşması” imzalanmıştır. Bu antlaşma bir taraftan Rusya’nın tepkiler karşısında geri adım atması gibi algılansa da, aslında gerçekler hiç de göründüğü gibi değildir. Rusya için “Yetki Paylaşımı”, Tataristan’ın dizginlerini ele alma ve Tatarları oyalama, zaman kazanma anlamını taşımaktaydı. Yanı sıra antlaşmanın Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev tarafından imzalanması, Tataristan adına verilen ilk tavizdir. İşte Tataristan’ın elde ettiği başarıların kaybının başlangıcıydı bu antlaşma. Tataristan Cumhuriyeti için yeni bir çöküş döneminin habercisiydi. Bundan sonra Tataristan’ın elde ettikleri yavaş yavaş elinden alınacaktı… Ayrıca 1994 yılında Rusya’nın bağımsızlığını ilan eden Çeçenistan’a karşı acımasız bir savaş açması, Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer uluslara gözdağı vermek ve korkutarak susturmak içindi. 10 yıl devam eden bu savaşta Çeçenistan yerle bir edilmiş, sivil halk acımasızca katledilmiş, milletin savunucusu olan 2 cumhurbaşkanı öldürülmüştür. Bu savaş, kendinden başka milletlere hak tanımayan zalim Rusların gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. 2000’lı yıllarda Putin’in iktidara gelmesi, Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan için sonun başlangıcı olmuştur. Putin, Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din yaratma siyasetini gütmüştür. Putin’in amacı büyük Rus Devleti, büyük Rus milleti, Rus dili ve Hıristiyan dinini Rusya’da egemen kılmaktır. Aslında Putin, Petro’nun vasiyetini harfiyen uygulamaktadır. 1. Putin’in bu husustaki ilk girişimi, “parçala ve yönet (yut)!” siyasetini faaliyete geçirmektir. 2002 yılında, SSCB dağıldıktan sonra ilk kez genel sayım yapılmıştır. Sayılarının daha az gösterilmesi ve haklarının kısıtlanması amaçlı Tatarlar: Kazan Tatarları, Mişer, Kreşen (zorla tapındırılmış Tatarlar), Sibirya Tatarları, Astrahan Tatarları, Nogay Tatarları gibi 45 küçük etnik gruplara ayrılmıştır. Ayrıca SSCB döneminde pasaportlarda yer alan “millet” hanesi Rusya Federasyonu pasaportunda kaldırılmış, artık herkes Rusya Devleti’nin milletinden olmuştur. 2. 27 Kasım 2002’de Rusya Federasyonu kanunlarına ekleme yapılarak Tatar diline en uygun olan Latin alfabesine geçiş yasaklanmış. Bu kanuna göre “Rusya Federasyonu’ndaki tüm halklar ana dillerinde yazarken Kiril alfabesi kullanılmalıdır.” 1999 yılında Tataristan Parlamentosu’nda kabul edilen ve 2011 yılına kadar hem Kiril hem de Latin alfabesinin kullanımını öngören karar böylelikle daha 2002 yılında Moskova tarafından tek taraflı feshedilerek Tataristan Parlamentosu’nun kararı yok sayılmıştır. 3. Daha önce 89 bölgeden oluşan Rusya Federasyonu, yeni bir kanunla Moskova Merkez, Kuzeybatı, Ural, Kuzey Kafkasya, Uzakdoğu, İdil ve Sibirya olmak üzere 7 federe idari bölgeye bölünmüştür. Yapılan bu uygulama, cumhuriyetleri idari ve mali konularda kontrol altında tutarak tek merkezden yönetmek içindir. 25 Şubat 2005 tarihinde federe cumhuriyet ve vali seçimlerinin iptal edilmesi ile ilgili bir kanun Anayasa’da yerini almıştır. Böylece Tataristan cumhurbaşkanı da vali seviyesine indirilmiş ve merkezden atanmaya başlanmıştır. Putin, Tataristan konusunda cömert(!) davranmış, cumhurbaşkanlığı görev süresi daha 2006 yılında bitecek olan Şeymiyev’in görev süresini 9 Mart 2005’te uzatmıştır. Bu da Tataristan başkanının Moskova tarafından sevildiğinin bir işareti, Moskova’ya iyi hizmet etmesinin bir ödülüdür. Zaten “ödül (havuç) veya kamçı” Rusların yüzyıllardan beri kullandığı bir yöntemdir. Bu da Rusların sadık kölesi olan Şeymiyev’e verilen bir ödül olduğu su götürmez bir gerçektir. M.Şeymiyev bu atamayı reddetmek yerine kabul etmesinin altında yatan ilk sebep - şahsi menfaati, koltuk sevdasıdır. Eğer Şeymiyev milletine, devletine, referanduma ve Tataristan Parlamentosu’nun kabul ettiği Anayasa’ya bağlı olsaydı, böyle bir atamayı kabul etmezdi. Şeymiyev’in bu davranışı Tataristan’ın bağımsızlığını inkâr etmek anlamını taşımaktadır. Tataristan başkanı, halk iradesini hiçe sayarak menfaatini ön plana koymuştur ki, Tataristan bugünlerde bunun acısını çekmektedir. Rusya karşısındaki her yenilgiyi zafer olarak göstermeye çalışan Tataristan başkanı bu vebalin altından nasıl kalkacak, gelecek nesiller önünde nasıl hesap verecek? Takvimler 2010 yılını gösterdiğinde merkezden atanan başkanların adı, “cumhurbaşkanı” olarak adlandırılmayacağına dair kanun çıkarılmıştır. 21.12.2010 tarihinde Rusya Devlet Duma’sında kabul edilen bu karar, 24 Aralıkta Federasyon Şura tarafından onaylanmış ve Medvedev’in imzasına sunulmuştur. Bu kanuna göre, “Rusya bölge başkanı adı(cumhurbaşkanı) için, Rusya Devlet başkanı adındaki kelimeler kullanılmamalıdır”, yani Rusya’da tek başkan vardır o da Rusya başkanıdır. Bundan sonra Tataristan, Başkurdistan vs. bölgelerinin sözde “cumhurbaşkanı” adını kullanması yasaklanmıştır. 4. 30 Ağustos 2005 tarihinde Kazan’ın 1000 yıllığı kutlanmıştır. Kutlamaya Putin bizzat katılmıştır. Kazan’ın 1000 Yıllığı kutlamaları bahanesiyle 40 tane tarihi bina yerle bir edilerek, gerçek bir kültür soykırımı yapılmıştır. Bir taraftan Kazan şehri 1000 yıllık tarihi bir şehir derken, diğer taraftan tarihi yok etmek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Ayrıca kutlama kasıtlı olarak 30 Ağustos tarihinde yapılmıştır ki, Tataristan bağımsızlığının ilan tarihi olan ve Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos 1990 tarihi unutturulsun. 365 gün içinde 30 Ağustos tarihinin seçilmesi bir kasıttır ki, o gün bugündür bu tarih Cumhuriyet Bayramı olarak değil de Şehrin Doğum Günü olarak kutlanmaktadır. Putin amacına ulaşmış, bağımsızlık ve cumhuriyet kelimeleri artık tarih olmuştur. Kazan’ın 1000 yıllığı kutlamaları nedeniyle Putin’in onayladığı madalya “dağıtımı” yalnız Tataristan ile sınırlı kalmamış Türkiye’ye kadar ulaşmıştır. Rus eli ile verilen bu madalyayı büyük bir sevinçle kabul edenler nasıl kendilerine Tatar diyebiliyorlar acaba? Tataristan’da tarihi binaları yıkma işi bugün de tüm hızıyla devam etmektedir. Ramazan Bayramının ilk günü olan 30.09.2008 tarihinde ünlü Tatar şairi Gabdulla Tukay’ın son yıllarını geçirdiği “Bulgar” misafirhanesi bunlardan sadece birisidir. Tukay’ın izlerini taşıyan, bir dönem tarihinin şahidi olan bu binanın yıkılması ve Tataristan hükümetinin de bunu sessiz onaylaması durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermektedir. 5. 02.12.2007 tarihinde Putin 309 nolu kanunu imzalamıştır. Rusya Federasyonu kanunlarından “Milli komponent (kısım, parça)” çıkartılmıştır. Burada “milli komponent” adı altında Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan diğer milletler söz konusudur. Bu kanun gereği anadilde eğitim yasaklanmış, son 3 yılda birçok Tatar okulu kapatılmıştır. 2011 yılında Rusya’da 600, Tataristan’da 188 Tatar okulu (%31) kapatılmış, 262 okulunda ise Tatar dilinde eğitim ilkokula (4.sınıfa kadar) indirilmiştir. Etrafa dehşet saçan Stalin döneminde bile anadilde eğitim yasaklanmamıştır. Bir de, 2009 yılından itibaren tüm lise mezuniyet ve üniversitelere giriş sınavları Rus dilinde yapılmaktadır. Doğal olarak Rus olmayanlar için bu sınavları kazanmak nerdeyse imkânsızdır ki, bu da onlar için üniversite kapılarının kapanması anlamını taşımaktadır. Putin bununla da sınırlı kalmamış, üniversite hocalarını da kontrolü altında tutmak için kanunlar çıkarmıştır. 01.10.2009 tarihli, 1689/1 sayılı kanuna göre, yurt dışında konuşma yapacak veya dergide makale yayınlayacak olan bilim adamlarının metinleri virgülüne kadar incelenecek, ayrıca yazılar 4 merciden geçirilecektir. En ilginç olanı da bu mercilerin birisinin FSB (eski KGB) olmasıdır. Zaten yurt dışına çıkan bilim adamlarını dönüşte FSB’ye çağırılıp sorgulanması normal bir olgu olarak algılanmaktadır, bu kanun ise artık yurt dışına çıkışları sınırlamış ve çıkacak olanların da FSB tarafından onaylanmış “güvenilir” insanlar olduğu anlamını taşımaktadır. Bilim adamlarına tüm bunlar uygulanırken, Tataristan’daki bilim dünyasına da el atmak amaçlı üniversiteleri Moskova’ya bağlamak gerekmekteydi. Geçen sene, 1804 yılında kurulan Kazan Devlet Üniversitesi’nin adı Kazan Federal İdil Boyu Üniversite’si olarak değiştirilip, Kazan Pedagoji Üniversitesi ile birleştirilmiştir. Önce üniversitenin adı, sadece Federal İdil Boyu Üniversite’si olarak adlandırılacaktı, fakat Moskova tepkiler karşısında geri adım atarak “Kazan” kelimesini de eklemek zorunda kalmıştır. Bu değişimin ilk amacı Kazan kelimesini ortadan kaldırmak olsa bile, ikinci ve en önemli amacı üniversitedeki bilim adamlarını merkeze bağlamak ve karşı ses çıkarmalarını engellemektir. Moskova belli ölçüde amacına ulaşmıştır ki, ilerisi için planlar yapmaya başlamıştır. Şimdiki hedef Tataristan Bilimler Akademisi’dir. Şu günlerde Akademi’nin kapatılacağından söz edilmektedir. Konuyla ilgili yalanlamalar gelse de, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” derler, bunu da zamanla göreceğiz. 6. Petrol ve doğalgaz zengini olan Tataristan, doğal kaynaklardan gelen gelirin %85’ini Rusya’ya vermektedir. Tatarlar varlık içinde yaşamak haklarıyken, bundan yararlanamamakta, yoksulluk içinde hayatlarını sürdürmektedir. İşsizlik ve bunun getirdiği sıkıntılar sonucu genç nesil içkicilik batağının eşiğine dayanmıştır. Genç yaşta ölümler (bilhassa alkol ve uyuşturucudan) artmıştır. Tek cümle ile ifade etmek gerekiyorsa, yüzyıllardır devam eden Tatarlar üzerindeki maddi ve manevi baskı, zulüm, susturma ve yıldırma siyaseti bugün de devam etmektedir. Putin’in iktidara gelmesi ile 1990’lı yıllarda esen demokrasi rüzgârları bir anda yerini korku, endişeye bırakmıştır. KGB ajanı olan Putin çevresine kendinden olanları toplamıştır ki, bugün Rusya yöneticilerinin büyük çoğunluğu KGB ajanıdır. 2000 yılından itibaren 2 dönem başkanlık yapan Putin, 2008 yılında başkanlık görevini Medvedev’e devretmiştir. Daha önce Rusya başkanının iki dönem seçilme hakkı vardı, Putin kendine özel yasa çıkartarak, başkanlık seçim sisteminde değişiklikler yapmakla kalmamış başkanlık görev süresini de 6 yıla çıkartmıştır. 4 Mart 2012 başkanlık seçimlerini “kazanan” Putin önce 2018 yılına, daha sonra bir dönem daha 2024 yılına kadar başkan olarak kalmayı planlamaktadır. 4 Mart 2012 seçimlerine Tataristan’da katılım % 83 civarında olup, oyların %93 Putin lehinde kullanılmıştır, Başkurdistan’da seçimlere katılım % 70 civarında olup, Putin’in aldığı oy oranı %80’den fazladır. Rusya yanlısı Ramazan Kadıyrov başkanlığındaki Çeçenistan’da ise katılım %100 olup, Putin lehinde oy kullananlar %106 gibi abartılı bir rakamdır. Genel Rusya seçim sonuçlarında ise %63,7lik oyla Putin birinci, %17,15lik oyla Komünist Parti Genel başkanı Zyuganov ikinci olmuş, geriye kalan oylar işadamı Prohorov, Jirinovskiy arasında küçük yüzdeler olarak paylaşılmıştır. Seçim öncesi Putin’e karşı yapılan protesto gösterileri pek işe yaramamış gibi. Ama şunu da söylemekte yarar var, Moskova, Petersburg gibi büyük şehirlerde Putin’a olan güven azalmıştır. Seçim sonrası Medvedev ile birlikte halkın karşısına çıkan Putin “Kazanacağız demiştik, kazandık!” derken ağlaması, bu seçimleri kazanma isteği, hırsının bir göstergesiydi. Putin “Bu kusursuz bir zafer! Tahrikleri organize etme girişimleri Rus devletini yıkamayacaktır! Zafer ve şan Rusya’nındır!” sözleri ile düşmanlarına gözdağı vermiştir. Muhaliflerle uzlaşma bir yanda dursun, seçim akşamı 100 kişinin gözaltına alınması Putin’in ileride neler yapacağının bir işaretidir. Putin ile Medvedev, son yıllarda “Rusya Federasyonu” kelimesini ağızlarına almamaktadır. İki de bir “büyük Rus milleti” “Rus Devleti” “güçlü Rusya” gibi tabirleri kullanarak, Rusya’da Rus olmayanların yeri olmadığını vurgulamaya çalışmaktadırlar. Onlara göre, ya Rus olacaksın, ya da yok olacaksın! Zafer sarhoşu olan Putin bundan sonra yarı kalan işlerini bitirmeye çalışacaktır. Bu işlerin ilki de hiç kuşku yok ki, Tatarları yok etmek, Tatarsız Tataristan yaratmaktır. Tatarlar Rusların önünde büyük engeldir ki, tüm tarih boyunca Tatarları tarihten silmek için ellerinden geleni yapmıştır Ruslar. Rus olmayan milletler üzerindeki baskı, zulüm daha da artacak, milliyetçiler yargılanacak, hapsedilecek, zindanlarda çürütülecektir. Başta Tatarlar olmak üzere Rus olmayanları yok etmek için yeni kanunlar çıkarılacaktır ki, 2024 yılına kadar Putin’in bu amacına ulaşması büyük bir ihtimaldir. Zaten yüzyıllar boyunca korkutulan, susturulan ve sindirilen Tatarlar bu gidişatla yok olacak, Putin Tatarlar başta olmak üzere Rus olmayan milletlerin sonunu getirecektir. Milliyetçiler, Putin’in bu uygulamaları karşısında sessiz kalacak değil elbet. Bu mücadelede yine kurbanlar seçilecek, şehitler verilecektir… Dün bugünü, bugün yarının belirler, derler… Tataristan’ın ve Kazan Tatarlarının dününü ve bugününü düşünüyorum. 1990’lı yıllarda büyük başarılar elde eden Tataristan bugün ne durumda? Tam elde ettik derken yitirdiğimiz bağımsızlık, artacak derken azalan haklarımız… Şans Tatarlarla yaver gitmedi, güçlü esen rüzgâra karşı durma gücünü yüzyıllar önce kaybetmişti Tatarlar. Ne yazık ki Tatarların büyük önder Mustafa Kemal Atatürk gibi bir önderi yoktu. Şanssızlık işte. Eğer Tatarların bir lideri olmuş olsaydı, bugün Tatarlar bu durumda olmazlardı. Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev’ın attığı imzalar, verdiği tavizler Tatarları Rus köleliğine itmiştir. “Rızasıyla boyun eğmek, kölelikten bile beterdir” Korsika atasözü, Kazan Tatarlarının durumunu andırmaktadır… 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde ilan edilen Tataristan’ın bağımsızlığı, 21 Mart 1992 tarihinde yapılan referandum ve ardından 6 Kasım 1992’de kabul edilen Tataristan Anayasası’nın bugünlerde pek önemi olmasa da tüm bunlar Tatar tarihi ve Kazan Tatarlarının haklılığının bir belgesidir ki, gün doğmadan neler doğar… Yazımı Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleriyle sonlandırmak istiyorum: Sahipsiz kalan vatanın batması haktır. Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır. Kaynakça: Beyremova Feüziye, Deverler Küçeşende (Devirler Geçişinde), Elmet 1998. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı: Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 1998. Tahirov, İndus, Beysezlek Baskıçları (Bağımsızlığın Basamakları), Kazan 1994. Tatarstan Respublikası Konstitutsiyase (Tataristan Cumhuriyeti Anayasası), Kazan 109. Yunıs, Rafik, Tatarstan Referendumı (Tataristan Referandumu), Kazan 2000. Geri dön |