Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, DAVAMın yazıları > KÜRESEL DENİZ HÂKİMİYETİ ÇABALARI KIZIŞIYOR-II
KÜRESEL DENİZ HÂKİMİYETİ ÇABALARI KIZIŞIYOR-II |
Çin'in son bir ay içerisinde sadece kendi etrafında değil, son derece geniş bir alana yayıldığı gözlemlenen küresel çapta büyük donanma tatbikatlarına girişmesi, deniz hâkimiyet teorisi üzerine kurulan algılamalarda artık ABD'nin eskiye nazaran hiçte rahat olmadığı ve ciddi bir rakiple karşı karşıya olduğu sonucunu doğruluyor.
Son yıllarda güvenlik algılamasını değiştirmeye koyulmasıyla beraber ordusunda ciddi bir revizyona giden Çin'in kara gücünü azaltırken, buna karşılık donanma gücüne yatırım yapması ve deniz kuvvetlerini geliştirme çabalarını şimdiki aşamada hangi seviyeye ulaştığını değerlendirmek kuşkusuz ki küresel ve bölgesel hedefleri olan her ülke için önem taşıyor. Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun 90'ıncı kuruluş yıl dönümü kutlamaları kapsamında Temmuz ayı içerisinde dört büyük donanma sevkiyatı ve tatbikatı yapılması, Çin'in ekonomik olarak küresel liderliği ele geçirme hedefleriyle birleşince son derece dikkat çeken bir gelişme oldu. İlk uçak gemisi Liaoning ile 22 gün süren bir sefer gerçekleştirip, 4 deniz ve 1 boğaz geçerek adeta gövde gösterisi yapan Çin'in, nihayetinde Tayvan boğazında kapsamlı bir askeri tatbikat yapması bu çerçevedeki kayda değer ilk gelişmedir. İkinci olarak Çin ordusunun ilk yurt dışı güvenlik üssünün bulunduğu Cibuti'ye, yine ilk askeri birliğini sevk etmesi ikinci önemli gelişme olarak öne çıktı. Afrika kıtasında Batılı ülkelerin sömürgecilik gibi kara bir geçmiş bırakmasına karşın, Çin'in uzun yıllardır bu kıtada bulunan ülkelerin özellikle altyapılarına yapmış olduğu yatırımların ardından şimdi de askeri üssünü hayata geçirmesi her yönden ve her çevrenin hassasiyetle takip ettiği bir durumdur. Üçüncü olarak Rusya ile beraber Çin'in Akdeniz'de ortak bir tatbikat gerçekleştirmesi, önümüzdeki yıllarda sadece Pasifik ve Hint Okyanuslarında değil, çıkarlarının bulunduğu tüm denizlerde aktif varlık gösterebileceğinin önemli bir işareti oldu. Özellikle Yeni İpek Yolu projesini hayata geçirme arayışına hız vermiş olan Pekin yönetiminin, aynı gerekçe ile Akdeniz'de bundan sonra daha sık görünür olması beklenen bir gelişme şeklinde değerlendirilmelidir. Ancak diğer yandan Çin'in geleneksel müttefiki Rusya ile ortak tatbikat yapması, yine bu iki ülkenin ortak güvenlik anlayışını küresel bir çapta ve mümkün olduğunca geniş tutma arayışında olduklarını da ortaya çıkarıyor. Nitekim Akdeniz'in ardından iki ülkenin bu kez küresel satıhtaki önemli kriz potansiyeli taşıyan konumlarından birisi olan Baltık Denizi'nde, Rusya'nın bu bölgedeki toprağı olan Kaliningrad açıklarında "Deniz İşbirliği-2017" adıyla bir askeri tatbikat yapmaları, başta ABD olmak üzere NATO ülkelerine de verilmiş bir mesaj olma özelliği taşıyor. Kuşkusuz ki şuana kadar Çin'in bazı kriz bölgelerinde fiili olarak bulunduğunu ve aktif bir şekilde yaşanan kimi krizlerin tarafı olduğunu söylemek güçtür. Daha evvel çoğu kez Çin'in Suriye krizine asker ve donanma göndererek dâhil olacağı yorumları yapılsa da böylesi bir durumun vukuu bulmamış olması, Pekin'in deniz aşırı güçlerini geliştirirken dengeli bir siyaset izlediğini ortaya koysa da, bundan sonraki tutumunun da aynı şekilde ilerleyeceğini söylemek gittikçe gerçekliliğini ve geçerliliğini zayıflatan bir tanımlama olacaktır. Bunlarla birlikte Çin yeni bir uçak gemisi daha inşa etmeye koyulmuş, deniz kuvvetlerini geliştirme sürecine mümkün olduğunca fazla ağırlık vermeye başlamıştır. Güney Çin Denizi ve Kore Yarımadasında yaşanan krizler göz önünde bulundurulduğunda, Çin ile beraber bu krizlere ister istemez taraf olan diğer tüm ülkelerin benzer bir faaliyet içerisine girerek donanma yeteneklerini artırma arayışında oldukları dikkatlerden kaçmamaktadır. Donanma gücünü artıran sadece ABD ve Çin değildir. Aynı çerçevede Rusya'nın da deniz filosunu son yıllarda takviye etmeye başladığı görülmekte, Moskova yeni nesil savaş gemileri, nükleer denizaltılar ve yeni bir uçak gemisi inşa etme sürecine çoktan koyulmuştur. Brexit kararı ile AB'den ayrılma yolunu seçen ve "Yeniden üzerinde güneş batmayan imparatorluk kurma" hayalini taşıdığını resmi ağızlardan ilan etmekten geri durmayan İngiltere de benzeri şekilde donanma gücünü artırma faaliyetleri içerisine girmekte, donanma envanterine yeni savaş gemileriyle beraber, ilave olarak bir adet daha uçak gemisi ekleme hedefi doğrultusunda çalışmaktadır. Yakın bölgemiz açısından donanmaya yatırım yaparak dikkat çeken bir başka ülke ise İsrail'dir. Geride kalan yıllar içerisinde Almanya'dan hatırı sayılı teknolojik meziyetlere sahip savaş gemileri ve özellikle denizaltılar alan İsrail de donanma gücünü artırma konusunda yoğun bir gayret sarf etmektedir. İsmi anılan bu ülkelerin donanma gücünü artırma gereksinimleri kendi nazarlarında farklı olsa da, neticede her ülkenin erişebilmesi mümkün olan deniz yollarında bu derecede büyük yatırım yapmalarının önümüzdeki yıllarda ciddi bir rekabet ve meydan okumaya sebep olması kuvvetli bir ihtimaldir. Özetle, küresel rekabette deniz yollarının önemi her ülke açısından artık öncelikli bir mesele haline gelmeye başlamıştır ve ülkemizin önündeki hedeflere erişebilmesi açısından bu alanda olan bitenleri dikkatle takip etme zorunluluğu bulunduğu gibi kendi perspektifiyle geliştirip uygulamaya koyacağı milli bir stratejisinin de var olması mutlak suretle gereklidir. Bütün bu gelişmeler beraber değerlendirildiğinde ülkemizin donanma gücünü geliştirme faaliyetlerini artan bir ivmeyle sürdürmesinin, hayatiyet derecesinde önemli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Donanmamızın imkân ve kabiliyeti sadece kendi deniz alanlarımızın ve vatanın korunmasıyla sınırlandırılmamalı, farklı bölgelerde ikili anlaşmalarla inşa ettiğimiz üslere hızlı, emniyetli ve kolay erişim çabaları ile bu alanlardaki haklarımızın savunulması konuları da göz önünde bulundurulmalıdır. Dahası dünyadaki hemen her ülkenin iddiasını artırmak istediği bir dönem içerisinde Türkiye de donanma potansiyelini geliştirirken kendi iddiasını en üst seviyeye yerleştirecek bir stratejiyi benimsemeli, tüm denizlerde var olabilecek imkân ve kabiliyete erişmelidir. Bu çerçeve donanma gücü olarak askeri sahayı kapsadığı gibi ticaret malları ve enerji nakli konularıyla, deniz altı sahalarındaki enerji arama ve tarama alanlarını da içerisine alan geniş bir yelpazeyi oluşturan büyük bir politika oluşturmalıdır. Son yıllarda birbiri ardına suya indirilen ve milli imkanların ağırlık kazandırılmak istendiği yeni nesil savaş gemileri ve denizaltı projelerinin devamı mutlaka gelmeli, Türkiye kendi güvenlik ihtiyacını karşılarken, diğer ülkelerin sahip olduğu imkanların gerisinde kesinlikle kalınmamalıdır. Söz gelimi milli imkanlarla geliştirilen korvetler ile daha büyük kapasiteye sahip fırkateynlere ilave olarak milli bir uçak gemisine de sahip olunması zorunluluğu, çevremizde olup bitenler ve küresel cenahta yaşananlara bakıldığında ulaşılması gereken bir hedef olarak algılanmalı ve buna uygun olacak adımlar atılmalıdır. Tarihin gerçekliğine bakıldığında, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi'nin hayat bulduğu her dönemde Türk Milleti'nin kara gücüyle konuşlandırdığı stratejisini mutlaka deniz gücüyle birleştirip, bütünleştirdikten sonra ortaya koyduğu küresel stratejisi sayesinde arzu ettiği başarıya ulaşmış olduğu gerçeği akılardan çıkarılmamalıdır. Geri dön |