Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, DAVAMın yazıları > Ortadoğu'da Tehlikeli Cepheleşmeler
Ortadoğu'da Tehlikeli Cepheleşmeler |
M. Kemal Sallı
Meslek : Gazeteci-Yazar Suriye merkezli yaşanmakta olan gelişmeler, "Arap Baharı" rüzgarlarının yalnızca bölge barışını değil, küresel barışı da daha derinden etkileyerek esmekte olduğunun işaretleridir. Ortadoğu'da, Suriye merkezli yaşanmakta olan tehlikeli cepheleşme, hiç de hafife alınamayacak bir küresel kapışmanın habercisidir. Ortadoğu'da "Arap Baharı" bağlamında esen ya da estirilen demokrasi rüzgarlarının giderek bir mezhep çatışmasına dönüşmesi, büyük çoğunluğu Müslüman olan bölgemiz açısından, sonu nereye varacağı asla kestirilemeyen bir kaos girdabının oluşmasıdır. Osmanlı'yı tarihin karanlık sayfalarına gönderen Balkan Savaşlarının 100. yılında, Ortadoğu merkezli oluşmakta olan cepheleşmeyi küresel bir felaketin habercisi olarak okumak ve görmek, ilerde yaşanma olasılığı oldukça yüksek acıların daha hafif atlatılmasına yardımcı olabilir. Suriye merkezli yaşanmakta olan gelişmeler, "Arap Baharı" rüzgarlarının yalnızca bölge barışını değil, küresel barışı da daha derinden etkileyerek esmekte olduğunun işaretleridir. Ortadoğu'da, Suriye merkezli yaşanmakta olan tehlikeli cepheleşme, hiç de hafife alınamayacak bir küresel kapışmanın habercisidir. Ortadoğu'da "Arap Baharı" bağlamında esen ya da estirilen demokrasi rüzgarlarının giderek bir mezhep çatışmasına dönüşmesi, büyük çoğunluğu Müslüman olan bölgemiz açısından, sonu nereye varacağı asla kestirilemeyen bir kaos girdabının oluşmasıdır. Suriye'deki gelişmelerin nedenlerini nasıl okursak okuyalım, gelinen noktada, derin bir kaosa sürüklenen güney komşumuzda fitili ateşlenen mezhep çatışmalarının, bir bölgesel felakete davetiye çıkardığı gerçeğini asla gözden kaçırmamak gerekir. Küresel krizin olumsuz etkilerinden biran önce kurtulmak için çırpınan Batılı dostlarımızın -Yüzyıl Savaşları, Otuzyıl Savaşları'nı yaşamış olduklarından- mezhep savaşlarının nasıl bir yıkıma neden olduğunu çok iyi bildiklerini de, yeri gelmişken not edelim. 10 Mayıs'ta 60 kişinin ölümüne neden olan Şam'daki korkunç patlama, profesyonel işi bir bombalı eylemdir. Bu çapta planlı bir eylem, kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, Suriye coğrafyasında yaşanmakta olan vahşetin giderek derinleştiğini ya da derinleştirildiğini ortaya koymaktadır. Esad rejimi İran, Rusya ve Çin'in desteği ile direniyor, Batı'nın desteklediği rejim karşıtları bastırıyor! Çok aktörlü bu basınç dünya barışını ne yönde ve nasıl etkiler? Dünya kamuoyu, Batı Gölü'ne dönüştürülmek istenen Akdeniz çevresinde, özellikle de Doğu Akdenizde olup bitenin nedenlerini tam olarak bilemediğinden, vahşet boyutuna varan gelişmeleri bir dizi film duyarsızlığı içinde izlemekte.. BM eski Genel Sekreteri Koffi Annan'ın "Ateş Kes Planı"nın Esad tarafından kabul edilmiş olmasıyla bölgeye barış geleceği umuluyor, anlaşılan.. Güney sınırımızdaki gelişmeleri hafife almamız mümkün değildir. Olup biteni, "Suriye rejimi demokrasi ve özgürlük aşkının körüklediği 'Arap Baharı' rüzgarlarına direniyor" şeklinde yorumlamak, kafalarda çöreklenen sorulara yeterli ve inandırıcı yanıt üretmiyor. "Arap Baharı"nın dinamiklerini tam olarak bilemiyoruz. Etkisi inkar edilemez, ama küresel ekonomik krizin "Arap Baharı"nı ne ölçüde tahrik ettiği konusu da ayrıntılarıyla konuşulmadı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Ortadoğu'ya yaşayan halklarla birlikte bölgenin hakimiyiz" diyor, ama bu sözler, küresel bir ekonomik kriz yaşanan dünyamızda, mavi gezegenimizin hidrokarbon rezervlerinin önemli bir kısmını barındıran Akdeniz havzasında, enerji yataklarını ve dağıtım yollarını kontrol altına almayı hedefleyen bir egemenlik savaşlarının yaşandığı gerçeğinden bağımsız bir değerlendirme değildir. KURTLAR SOFRASINA DÖNÜŞEN DÜNYAMIZDA DEMOKRASİDEN, İNSAN HAKLARINDAN VE ULUSLARASI HUKUKTAN SöZ ETMEK... 2008'de su yüzüne çıkan küresel ekonomik kriz, beklenenin aksine, gelişmekte olan ülkelerden çok gelişmiş ülkeleri vurdu. ABD, 2016'da Çin'in ekonomik küresel liderliğini tanıyacak olmanın yaratacağı sıkıntılarını göğüsleyebilmenin telaşı içinde; Avrupa Birliği ülkeleri tek tek iflasa sürükleniyorlar.. Krizin olumsuz etkilerini biran önce silmek ve kriz öncesi büyüme temposunu yakalamak için çırpınan gelişmiş ülkeler, hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle petrol zengini ülkeleri işgal ederlerken, demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukuk gibi değerleri baş tacı eden dünya kamuoyu bu soygunlara sessiz kalıyor, bu hukuksuzluğu içine sindirebiliyor. Bir "Batı Gölü" ne dönüştürülmek istenen Akdeniz çevresindeki, özellikle de Doğu Akdeniz'deki gelişmeler Türkiye'nin geleceğini yakından ilgilendiriyor. Dünyada küresel krizin olumsuz etkilerinden kurtulma ve kriz öncesi büyüme temposunu yakalama konusunda çok ciddi bir çıkar çatışması yaşanmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler küresel kriz öncesi büyüme tempolarını yakalayabilmek için daha çok üretmek ve satmak zorundalar. Bunu gerçekleştirebilmek için de ucuz enerjiye ihtiyaçları var. “Yeni dünya düzeni” bağlamında Akdeniz çevresinde ve bölgemizde yaşanmakta olan ve çeşitli gerekçelerin arkasına kamufle edilen gelişmelerin özü, özeti bu. TEHLİKELİ CEPHELEŞME Dünya hidrokarbon rezervlerinin önemli bir bölümünü barındıran ve dünya enerji dağıtım yollarının en önemli kavşağı olan Ortadoğu 1990'daki I. Körfez Savaşı'ndan bu yana, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'yle, Geliştirilmiş BOP'la, "Arap Baharı"yla "kontrol altına" alınmaya çalışıyor. Gelinen noktada düğüm ülke Suriye. Çıkarları nedeniyle İran, Rusya ve Çin Suriye'yi destekliyor. ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler de karşı çepheyi oluşturuyorlar. Bu tablo, yarınlar için tehlikeli bir cepheleşmedir. Batılı ülkeler, mezhep çatışmalarının ülkeleri nasıl zayıflatacağını bildikleri için, bölgedeki etnik ve dini ayrışmaların derinleşmesinden rahatsızlık duymuyorlar. Mezhep çatışmalarının Rusya ve Çin'i de rahatsız edeceği söylenemez. Fakat, yaraları henüz kapanmayan mezhep çatışmalarının yeniden alevlenmesi, bölgemiz insanlarına yüzyıllar boyu kanlı gözyaşları döktürecek din kardeşi çatışmalarına neden olabilir. Şu aşamada Sünnilerin koruyucu meleği görünümündeki Türkiye'nin, kaçınılmaz olarak uzun soluklu olacak bir mezhep çatışmasından yara almayacağı söylenebilir mi? Bölgemizde irademiz dışında oluşacak bir parsellemeden Türkiye’nin zarar görmeyeceği düşünülebilir mi? Geri dön |