Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292 davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Çap səhifəsi > KAZAN TATARLARININ CESUR YÜREĞİ.
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Gündəm, DAVAMın yazıları > KAZAN TATARLARININ CESUR YÜREĞİ.

KAZAN TATARLARININ CESUR YÜREĞİ.


Roza KURBAN


18 Mart 2018 Rusya’daki başkanlık seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde 1950 yılında yaşanan bir olay ve bu olayın kahramanı Kazan Tatarlarının cesur yüreği Adler Timergalin (1931–2013) aklıma geliyor. Olayların yaşandığı dönemde Stalin iktidardaydı ve seçimler vardı. Bugün ise iktidarda Putin ve başkanlık seçiminin arifesindeyiz. 1950’li yıllardan sonra rejim, yöneticiler, dünya vaziyeti gibi birçok şey değişti, ancak değişmeyen tek şey Rusların Rus olmayanlara uyguladığı zulüm-baskı ve yok etme siyasetidir.
KAZAN TATARLARININ CESUR YÜREĞİ.

Genelde hayatta çoğu insan menfaatlerini düşünerek hareket eder. Bazı insanlarsa şahsi menfaatlerini bir kenara bırakıp vatan, millet, devlet uğruna kendilerini feda eder. Millet uğruna fedakârlık yapmak her babayiğidin harcı değildir. Ancak korkusuz, cesur yürekli insanlar kahramanlık yapabilir. Yapılan haksızlıklar karşısında sesini yükselten, yalanlara boyun eğmeyen, her daim doğruları savunan insanlara çok nadir rastlanır hayatta. Diktatörlüğün hüküm sürdüğü Stalin döneminde korkutulan, susturulan halkın sesini yükseltmesi nerdeyse imkânsızdır. Böyle bir ortamda imkânsızlıkları aşarak ortaya çıkan cesur yürekli insanlarımız da olmuştur. Söz konusu insanlar milletinin nezdinde bir masal kahramanı haline gelmiş, efsaneleşmiştir. Bu efsane isimlerden birisi Kazan Tatarlarının cesur yüreği Adler Timergalin’dir. Timergalin, bizi Stalin Dönemi’nin 1950’li yıllarına götürüyor. 1920’li yılların sonlarında başlayan tutuklama, yargılama, idam, hapis ve sürgünler İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra 1950 yılında tekerrür etmiştir. 1937–1938 yılındaki toplu aydın soykırımının henüz izleri silinmemişken hapishaneler yine tıka basa doldurulmuş. Bu sefer tutuklular, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düşen Sovyet askerleri ve üniversite öğrencilerinden oluşmuştur.

1949 yılının sonlarında Kazan’da halkı isyana teşvik eden el yazıları elden ele dolaşmaya başlamıştır. Defterden koparılan küçük kâğıt parçalarında o dönem için akıl dışı talepler sıralanmıştır. Rusça-Tatarca yazılan bu metinde maaşların arttırılması, indirimlerin yapılması, vergilerin azaltılması talep edilmiş; gazetelerde yazılan yalanlar ifşa edilmiş, gerçekte halkın aç-sefil olduğu anlatılmış, Moskova’nın, Komünist Parti’nin, şahsen Stalin’in milli siyasetinin ne denli şoven, ikiyüzlü olduğu açık bir şekilde dile getirilmiştir. Bunun dışında, yapılacak seçimlere halkın katılmaması önerilmiş, seçimlere katılacak olanlara ise “Moskova köleleri” olan Bolşevik milletvekillerine karşı oy kullanmaları istenmiştir. Söz konusu yazı, “Stalin’e ölüm!” sloganı ile sonlandırılmıştır. Bu yazılar, pazar, sinema, alışveriş merkezleri, tramvay-otobüs durağı gibi kalabalık yerlerde bulunmuştur. Yazılar, Rusça ve Tatarca olmak üzere iki dilde basma harflerle yazılmış olsa dahi, KGB bunların hepsisinin aynı kişi tarafından kaleme alınmış olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca metinin eğitimli bir genç tarafından yazıldığı da apaçık ortadadır. KGB ajanları hiç zaman kaybetmeden metin yazarını aramaya koyulmuş, üniversite, yüksek okullarda incelemeler başlatılmıştır. Yazı bilhassa merkezi yerlerde bulunduğundan ajanlar çalışmalarını o bölgede yoğunlaştırmış ve çok zaman geçmeden sonuç alınmıştır. 2 Ocak 1950 tarihinde pazar civarında, Kirov Caddesi’nde yazıları bırakan genci göz hapsine alan ajanlar “suçlu”yu yakalamıştır. Bu metinleri yazan ve dağıtanın, Kazan Devlet Üniversitesi’nin Fizik-Matematik Fakültesi Astronomi Bölümü 2.sınıf öğrencisi Adler Timergalin olduğu ortaya çıkmıştır. Timergalin’in kaldığı evde yapılan aramalarda aynı yazıdan birkaç tane, ayrıca yazı yazmak için hazırladığı kâğıt, kalem ve mürekkep bulunmuştur. “Suçlu” yaptıklarını inkâr etmemiştir. Arama sırasında Timergelin’in gün be gün yaşanları kaydettiği günlüğü bulunmuştur. Günlükte, Bolşevik rejimin cinayetlere dayalı temeli, kolhozcuların nasıl bir şartlar altında yaşadığı, Kazan Tatarlarının dili, medeniyeti, geleceği ile ilgili düşünceleri, yani rejime karşı mücadelesi kaleme alınmıştır. Adler Timergalin tutuklandığı 2 Ocak 1950 tarihinde 20 yaşından 1 gün almış bir gençmiş. Resmi bilgi ve belgelerde Adler Timergalin’in tutuklanması ve sonrası ile ilgili malumat bulunmamaktadır. Resmi kaynaklardaki yazarın özgeçmişinde, sanki o yıllar hiç yaşanmamış gibi bir kelime edilmeden geçilmesi anlaşılması zor bir durumdur. Oysa topluma mal olmuş birisinin o korkunç günlerde neler yaşadığını öğrenmek bilmek hakkımızdır. Timergalin’in hapishane günleri ile ilgili bilgileri, yaşıtı yazar Rafael Mostafin’e (1931–2011) anlattıklarından ve aynı hapishanede tutuklu bulunan muhalif Tatar yazar Ayaz Gıylecev’in (1928–2002) hatıralarından öğreniyoruz. Adler Timergalin o günleri dillendirmekten hoşlanmamış, bunun elbette çeşitli nedenleri vardır. Yazar Rafael Mostafin’e de “anlattıklarımı ben öldükten sonra” yazar ve yayımlarsın uyarısında bulunmuştur. Ancak Mostafin, ‘neden biz gerçek mücadelecileri, millet için canını feda etmeye hazır olanları sadece ölümlerinden sonra anmalıyız?’ gerekçesiyle, Adler Timergalin hayattayken onunla ilgili “Cesur Yürekliler, Gerçek Mücadeleciler De Olmuş…” başlıklı yazıyı kaleme almıştır. Söz konusu yazıyı, 2009 yılında Kazan’da yayımlanan “Repressiyelengen Tatar Edipleri” (Cezalandırılan Tatar Edipleri) adlı kitabına dâhil etmiştir. Tutuklandıktan sonra neler yaşandığını Timergalin şöyle anlatmıştır: “- Yok, dövme-falan da, cezalandırma da olmadı… Neden cezalandırsınlar ki? Ben hiçbir şeyi inkâr etmedim, hepsini itiraf ettim. Evet, ben yazdım, dedim. Evet, Sovyet rejimini sevmiyorum, Stalin’den nefret ediyorum… Milletimin çektiği zorlukların sorumlusu O’dur… Kısaca ben dize gelmedim, kendimi cesur, hatta gururlu tuttum… Neden mi? İlk önce, ben çok gençtim… İkinciden, ben çoktan canımı feda etmeye hazırdım. Böyle esir olarak, aç-sefil yaşamaktansa, bin kere ölmeyi yeğledim… Onun için Çürük Göl cellâtlarının tehditlerinden korkmadım…” (Mostafin 2009: 78) . Yukarıda Adler Timergalin’in kendi anlattıkları, bir de aynı dönemde onunla birlikte aynı hapishanede bulunanlar üzerine yaptığı etkiye geldiğimizde, Ayaz Gıylecev’in “Haydi, Dua Edelim!” başlıklı romanına göz atmakta yarar vardır. Gıylecev o günleri ve Adler Timergalin’i şu şekilde kaleme almıştır: “Hapishanede Adler’in bulunduğunu bilmeyen yoktu sanırım. O yaz her koğuşta bir üniversite öğrencisi vardı dersem doğrudur, meğer üniversite öğrencilerinin şanlı ve ünlüsü Adler’di, onunla ilgili efsaneler dilden dile dolaşıyordu. Sovyetlerin zulmü, Stalin’in kansızlığına dair fikirlerini savcıların yüzüne vuruyormuş! Hiç çekinmeden dosdoğru çarpıyormuş! Karşısındakiler korkuya kapılıyorlarmış. Aklını kaçırdığını sanarak, Adler’i Arça yakınındaki tımarhaneye götürüp getirmeye başlamışlar. Oysa Çürük Göl’de böyle tutuklu olmamışmış! Unutmayınız: bu henüz 1950’lı yıllar! Adler bu sözleri söylemiş midir, söylememiş midir, ancak delikanlıyı Arça yakınındaki Rusya’nın en karanlık hapishane hastanesine götürdükleri bir gerçektir. Efsaneler durduk yere ortaya çıkmıyor, Çürük Göl’de yatarak kırılmış-sindirilmiş tutuklulara da kendi aralarından çıkan masal kahramanı lazım, onlar kahramanın şanını yayarak kendileri de yüceliyorlar… “Ya, siz, Bolşevikler, bizi esaret altına alsanız bile sizin elleriniz kısa, işte, Adler Timergalin ile konuşmayı deneyin! Dişinizi geçiremiyorsunuz ona, tüh-tüh!”, diyerek teselli buluyor onların gönülleri.” (Gıylecev 1997: 23–24). Ayaz Gıylecev’in anlattıklarından da görüldüğü gibi, Adler Timergalin’in vakur tutumu, cesareti o zaman hapiste bulunan siyasi tutuklular başta olmak üzere herkesi etkilemiş ve cesaretlendirmiş, tutuklular ona imrenerek bakmış, saygı göstermiştir.

Sovyetlerin foyasını ortaya çıkaran ve “Stalin’e Ölüm!” diyen başka birisi o güne kadar ortaya çıkmış mıdır bilinmez, ancak Adler Timergalin’in bu tutumu karşısında çaresiz kalan KGB’nin Timergalin’e “deli” damgası vurmaktan başka bir çare bulamamıştır. Zira o dönemde “Stalin’e ölüm”, “Stalin’den nefret ediyorum”, “Sovyet rejimini sevmiyorum” demek için ya deli olmak, ya da bile bile kendi ölüm fermanını kendi elinle imzalamak demektir. KGB, Stalin’den fırça yememek için Timergalin’i “deli” ilan etmiş, akabinde doktorlar da ona “deli raporu” vermiştir. Söz konusu raporda, psikolojik sorunları olduğundan dolayı Timergalin’in yaptığı işlerden sorumlu tutulamayacağı açıklanmıştır. Bir buçuk yıl Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kalan Adler Timergalin o günleri hatırlamak istemediğini, oradan delirmeden nasıl çıktığına kedinin bile şaşırdığını arkanı Mostafin’e anlatmıştır: “Ey, yaşıt, ne sen sor, ne ben anlatayım… Hastane hem de ne hastane – hapishane rejimindeki… Gerçek delilerin arasında… Gerçekten de nasıl aklımı yitirmedim – bunun için şükür etmek lazım…” (Mostafin 2009: 79).

Canını milleti için feda etmeye hazır olan bir Kazan Tatar gencinin komünist cellâtların karşısındaki cesur tutumu Adler Timergalin’i efsane yapmıştır. Genç yaşında Sovyetlerin zulmünü, yalanlarını fark eden Timergalin, bunları korkusuzca dile getirmiş, söyledikleri doğrularla rejimi değiştirmek istemiştir. Bu cesareti onu hapse sürüklemiş olsa da o kahraman olarak yazılmıştır tutukluların ve milletinin kalbine. Aradan çok zaman geçti, tiran Stalin artık tarih oldu, yalanlar ve cinayetler üzerine kurulmuş olan Sovyet rejimi çöktü, Stalin Dönemi insanlık tarihinin en karanlık sayfası olarak tarihe geçti. Ancak Timergalin’in söylemiş ve yazmış olduğu gerçekler bugün de değişmemiştir. Rusya halkının büyük çoğunluğu çöplükten artık toplayacak kadar çaresiz, maaşlar ödemeleri karşılamayacak kadar yetersiz, temel tüketim ürünleri ulaşılamayacak kadar pahalıdır. İkiyüzlü şoven siyaset halen hâkim, yapılanlar ile yazılanlar arasında büyük uçurum vardır. O zaman da seçim dönemiymiş ve Timergalin halkı seçimleri boykot etmeye çağırmış. 18 Mart 2018 Rusya Başkanlık seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde, Adler Timergalin’in “seçimlere katılmayın” çağrısını tekrarlamak gerek. Putin Dönemi’nin Stalin Dönemi’nden hiçbir farkı yoktur. Seçimlere katılmak başlı başına Rus yönetimini, Rus olmayan milletlere yapılan zulmü, Türkleri yok etme siyasetini desteklemek ve onaylamak demektir. Seçimlere katılarak Putin dışında başka bir adaya oy vermek de doğru bir adım değildir. Zira tüm adaylar Rus şovenleridir. Yanı sıra seçimlerin kazananı da bugünden bellidir. Rus zulmünü desteklememek adına seçimlere katılmayın! Bu eylem, milli bağımsızlık uğrunda atılan ilk adım olsun…


Kaynakça:
1. Gıylecev, Ayaz, Yegez, Ber Doğa! (Haydi, Dua Edelim), s: 23–24, Kazan 1997.
2. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, s: 93–94, İstanbul 2014.
3. Kurban, Roza, Adler Timergalin (1931–2013,) Töre Dergisi, Adana, Yıl: 5, Sayı: 46, Şubat 2017, s: 27–30.
4. Mostafin, Rafael, Repressiyelengen Tatar Edipleri (Cezalandırılan Tatar Edipleri), s:77–79, Kazan 2009.



Geri dön