Deprecated: preg_replace(): The /e modifier is deprecated, use preg_replace_callback instead in /home/davam/public_html/engine/modules/show.full.php on line 292 davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Çap səhifəsi > Devlet Bahçeli:-Ruhban Okulu'nu bırak soydaşlarımıza bak
davam.az - BÜTÖV AZƏRBAYCAN ADINA! > Xəbərlər, Türk dünyası-Turan > Devlet Bahçeli:-Ruhban Okulu'nu bırak soydaşlarımıza bak

Devlet Bahçeli:-Ruhban Okulu'nu bırak soydaşlarımıza bak


MHP Lideri Bahçeli, "Selanik'te yaşayan soydaşlarımızın, halen apartman altlarındaki mescitlerde ibadetlerini yapıyor olmaları hepimiz açısından büyük bir üzüntü kaynağıdır" dedi

BAHÇELİ, Balkan Seyahati ve son siyasi gelişmeler hakkında yaptığı basın toplantısında "Ülkemizde Ruhban Okulu'nun açılmasıyla uğraşanların, ibadetlerini yapacak camileri bile olmayan kardeşlerimizin sorunlarına eğilmekten imtina etmeleri vicdansızlıkla ve insafsızlıkla bile izah edilemeyecektir" açıklaması yaptı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, "Diyanet İşleri Başkanı'nın bile soydaşlarımızın kanayan yarası dururken, Fener Rum Patriğini ziyareti sırasında Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına göndermede bulunması ve sanki bu konu üzerine vazifeymiş gibi hareket etmesi doğru, yerinde ve hakkaniyetli bir tavır olmamıştır" diye konuştu.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Balkan seyahati ve son siyasi gelişmeler hakkında yaptığı basın toplantısında önemli bilgiler verdi.
Konuşmasına " 22 Haziran'da Suriye tarafından düşürülen RF-4E Fantom tipi eğitim uçağımızda bulunan iki pilotumuzun şehit olmasından duyduğum derin teessür halini belirtmek istiyorum. Aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet dilerken; ailelerine, silah arkadaşlarına ve milletimize sabırlar niyaz ediyorum" diyerek başlayan Bahçeli, "Özellikle günlerdir süren, pilotlarımızın nasıl şehit olduğuyla ilgili kafa karıştırıcı beyan enflasyonu hepimizi rahatsız etmiştir.
Mesele üzerinde bilip bilmeden konuşulması, kask ve botlar üzerinden zorlama sonuçlara ulaşılması hayret verici bir manzarayı ortaya çıkarmıştır.Bu çerçevede hangi kaynak ve çevrelerden beslendiği az çok belli olan yayın ve haberlere itibar edilmesi ve önem atfedilmesi Türkiye'nin tezlerini zaafa uğratacak ve inandırıcılığını tartıştıracaktır.Beklentim herkesin, düşürülen uçağımızla ilgili devlet kurumlarının yaptığı tespit ve açıklamaların arkasında durması, kuşku pompalamaya çalışan iç ve dış odaklara fırsat vermemesidir" dedi.
SAMSUN'DAKİ SEL FELAKETİ
Bahçeli, "Ayrıca Samsun'da yaşanan sel felaketi ve kaybolan canlar hepimizi çok üzmüş ve kaygıya sevk etmiştir.Vefat edenlere Cenab-ı Allahtan rahmet, ailelerine ve Samsunlu vatandaşlarıma başsağlığı diliyorum.Samsun'un Canik ilçesinde yaşanan acı hadisenin özünde tedbirsizlik, yerleşim yeri seçimindeki dikkatsizlik, çarpık kentleşme ve yanlış alanlara konut inşası önemli bir etkendir.TOKİ'nin dere yataklarına ev yapması, belediyenin ihmal ve kayıtsızlığı üzülerek görüyorum ki felaketlere kapı açmıştır.
AKP'nin siyasi propaganda malzemesi TOKİ'nin Samsun'daki acı tabloda önemli bir payı vardır.AKP'li Büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasında birbirini suçlayan kısır döngü, yardımlar konusunda koordinasyonsuzluk, acil müdahaledeki düzensizlikler yaraların sarılmasını geciktiren başlıca faktörlerden bazılarıdır.
Konuyla ilgili AKP'li bakanların kendilerini kurtarmak ve aklamak adına asılsız mazeretlere sığınarak ipe un sermeleri de hükümetleri adına talihsizliktir.Samsun'daki doğal felaketin neden olduğu zararların hükümetçe karşılanması her şeyden acil bir duruma gelmiştir.Kaçak, yanlış ve dengesiz yapılaşmaya göz yumanlar ve hatta teşvik edenler hakkında da hukuki takibat süreci bir an önce başlatılmalı, kim olursa olsun bunlardan hesap sorulmalıdır" açıklaması yaptı.
TUTUKLU VEKİLLERİN DURUMU
"Balkan seyahatimiz esnasında ve sonrasında ülkemizde önemli sayılabilecek gelişmeler yaşanmıştır" diyen Bahçeli. "Bunlardan birisi yargı alanındaki yeni düzenlemelerdir.Özel yetkili mahkemelerin akıbetini de kapsayan 3. yargı paketi 5 Temmuz 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Her şeyden önce bu yargısal düzenlemenin eleştirilecek çok yönü olduğu açıktır.
En başta AKP'nin siyasi durum ve şarta göre hukuka neşter vurması, kendini güvenceye almak için adaletin içini oyması bizim tasvip etmediğimiz ve tehlikeli bulduğumuz bir husustur.Madem yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesiyle ilgili ihtiyaç bu kadar belirgindir, o halde bugüne kadar hükümet neden bunu geciktirmiş, neden görmezden gelmiştir?
Adaletin ucu kendisine dokununca birden bire irkilen ve harekete geçen iktidarın yeni uygulamaları, klasik bir ön alma ve yargıya daha fazla siyasi nüfuz çabasından başka bir anlama gelmemiştir.Terör ve darbe suçlarında üst düzey bir makamdan izin almadan soruşturma açılabilmesi, bunun dışındaki " örgüt " suçlarında ise soruşturma başlatılabilmesi için üst makamdan " izin " alınma mecburiyetinin getirilmesi AKP'nin sinsi niyetlerinin eseri olarak görülmelidir.
Diğer taraftan yeni durum kapsamında özel yetkili mahkemeler kaldırılmış, yerine bölge mahkemeleri tesis edilmiştir.Bazı darbe davalarına bakan mahkemelerin de dava sonuçlanasıya kadar görevine devam edeceği anlaşılmıştır.Yapılan kanun düzenlemesiyle, şüphelilerin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınması kararlaştırılmıştır. 3 yıldan daha az hapis gerektiren adli kontrol sistemi; 3 yıl ve üstü için uygulanabilir bir hale getirilmiştir.
Bu nedenle halen tutuklu bulunan milletvekillerinin tutuksuz olarak yargılanabilmelerinin önü açılmıştır.Ne var ki bunun, davaya bakan h‰kimin takdir yetkisine bırakılması ve amir hüküm olarak tayin edilmemesi yeni sorunların belirmesine neden olabilecektir.Millet vek‰letini almış milletvekillerinin, en kısa sürede özgürlüklerine kavuşarak zaten olması gereken durumlarına kavuşmaları bizim en temel dilek ve isteğimizdir.Bu şekilde halen tutuklu bulunan milletvekillerinin yemin merasimlerinin de yapılarak TBMM'nde yerlerini almaları millet iradesine duyulan hürmetin ikamesi olmayan bir gereği olacaktır" dedi.
BALKAN GEZİSİ
27 Haziran-1 Temmuz 2012 tarihleri arasında dört Balkan ülkesine gerçekleştirdiği ziyareti değerlendiren Bahçeli, yaptığı basın toplantısında şunları söyledi: "Buradaki kardeşlerimizin bağlılığını, bizlere gösterdikleri yoğun ilgi ve yakınlığı görmekten kıvanç duyduk.
Bu arada, bizim Yunanistan seyahatimizden rahatsızlık duyan bazı marjinal çevrelerin kuru gürültüden ibaret olan hezeyanları ise Türk ve Müslüman karşıtlığının iflah olmaz varlığına açık bir işaret teşkil etmiştir.
Emellerinden vazgeçmeyen Enosis zihniyetinin ve Megali İdea'yı gıdası yapan düşmanca tutumların halen varlığını sürdürmesi ise şüphesiz esef verici ve komşuluk hukukuyla bağdaşmayan kötü niyetliliktir.
Diğer taraftan ibadete kapatılan, bu da yetmiyormuş gibi bakımsızlığa terk edilen Alaca İmaret Camii, bizim tarafımızdan Sadrazam İshak Paşa Camii olarak Selanik gezimiz esnasında yeniden isimlendirilmiştir.
Selanik'te yaşayan soydaşlarımızın, halen apartman altlarındaki mescitlerde ibadetlerini yapıyor olmaları hepimiz açısından büyük bir üzüntü kaynağıdır.
Ülkemizde ruhban okulunun açılmasıyla uğraşanların, ibadetlerini yapacak camileri bile olmayan kardeşlerimizin sorunlarına eğilmekten imtina etmeleri vicdansızlıkla ve insafsızlıkla bile izah edilemeyecektir.
Bunun telafisi amacıyla, Selanik'teki ecdat yadigarı Sadrazam İshak Paşa Camii'nin ibadete açılması konusunda AKP hükümeti her türlü girişimi beklemeksizin başlatmalıdır."
BALKAN GEZİSİNİN ÖNEMİ
"Balkanlara yaptığımız seyahatin iki nedeni vardır ve bunlar bizim açımızdan çok önemlidir" diyen Bahçeli, şunları söyledi: Bunlardan ilki; nerede bir Türkçe konuşan, ben Türk ve Müslüman'ım diyen kardeşimiz varsa onlarla tanışmak, bütünleşmek ve paylaşmaktır.
Zira Türk neredeyse, Müslüman nerede varlığını gösteriyorsa Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir heves ve heyecanla oradadır.Türk ve İslam olmak bizim açımızdan nimetlerin zirvesidir.Ayrıca soydaşlarımızın beklentilerini ve biriken sorunlarını ele alarak sahiplenmek, Dünya ve Türkiye gündemine Balkan Türklüğü'nün durumunu ve yaşadıklarını daha iyi anlatabilmek ziyaretlerimizin gayeleri arasında yer almıştır.İkinci olarak, Balkan Savaşları'nın 100. yıldönümünde bu coğrafyanın her köşesine sirayet etmiş olan geçmişin acı izlerini tekrar hatırlamak ve dersler çıkarılması için uyarıcı bir işlev görmektir.
Özellikle Türkiye'nin yeni bir Balkan sendromuna yakalanmasının arifesinde, dünde yaşanan felaketlere dikkat çekmek ve dersler çıkarılmasını temin etmek bizim en belirgin amaçlarımız arasında bulunmuştur.Türk milleti bir asır evvel, hala sızısını çektiği ayrılık ve çözülmenin her çeşidiyle karşılaşmış, her türüne muhatap kalmıştır.
Acıya katlanmış, kayıplara dayanmış ve çileye göğüs germiştir. Balkanlar'da tam yüz yıl önce cereyan eden komplolar, kışkırtmalar ve kimlik eksenli talepler buraların kaderini değiştirmiş ve elimizden kayıp gitmesine sebep olmuştur.Dil temelinde kırılan fay hattı Balkanlar'da yaşanan derin hayal kırıklığının maalesef özeti haline gelmiştir.
Bu coğrafyanın üzerine çöken sis bulutunun arkasında ecdadımızın dağılmasını, parçalanmasını isteyen güçler elbette çok etkili rol oynamıştır.Bunlar, Türk milletini Balkan topraklarından çıkarmak için her yola başvurmuşlar, her vicdansızlıktan medet ummuşlardır.Türklüğü önce Balkanlar'dan, sonra da Anadolu'dan silme niyetleri hiç bitmemiş ve bu rezil anlayış hedefinden hiç sapmamıştır.Nihayetinde "Şark Meselesi" nin özünde yatan asıl amaç da kesinlikle budur.Balkan Savaşları bu kapsamda tarihi bir kavşak noktasıdır.Soydaşlarımızın Batı Trakya'da azınlık durumuna düşmeleri Balkan Savaşlarının ağır neticelerindendir.
Azınlık hakları Lozan'da garanti altına alınan Batı Trakya Türklüğü, çok geçmeden Yunanistan devletinin uyguladığı asimilasyon politikası sebebiyle yeniden mağdur edilmiş ve Lozan'da elde ettiği haklar sürekli gaspa uğramıştır.Lozan Anlaşması çerçevesinde belirlenen Balkanlar'daki Müslüman Türk azınlığın varlığına, sinsi hedefleri doğrultusunda sırtını dönen küresel çevrelerin, kendi anayurdumuzda milletimizin içinden işbirlikçileri eliyle yeni azınlıklar çıkarmaya çalışması küstahlıktan da öte bir durum olarak görülmelidir.1950'den itibaren artan ayrımcı ve baskıcı politikalar sonucunda, Batı Trakya'daki kardeşlerimizin Lozan'da elde edilen tüm hakları çiğnenmiştir.Altını kalın olarak çizmek isterim ki, soydaşlarımız, yıllardır devam eden tüm haksız uygulamalar, baskı ve yıldırma politikaları karşısında bile kamu düzenini bozmaya, toplumsal huzursuzluğa yol açacak kanun dışı eylemlere tevessül etmemişlerdir.Buna rağmen tacizlerle ve insanlıkla bağdaşmayan muamelelerle yüz yüze kalmışlardır.
EGE'NİN BU YAKASINDA GEÇERLİ OLAN HAK VE TALEPLER, KARŞI KIYISINDA DUYARSIZLIĞA VE İLGİSİZLİĞE TERK EDİLMİŞTİR
Türkiye'de Rum olmak herhangi bir yaptırıma bağlanmazken, Batı Trakya'da yakın bir geçmişe kadar Türk'üm demek bile ahlaksızca cezai takibata maruz bırakılmıştır.
Halen levhalardaki Türkçe ibareler silinmekte, vakıflarla ilgili sorunlar devam etmekte, vatandaşlık ve eğitim alanındaki problemler sürmektedir.
Esasen Ege'nin bu yakasında geçerli olan hak ve talepler, karşı kıyısında duyarsızlığa ve ilgisizliğe terk edilmiştir.
Bu ortamda Türkiye'de azınlık vakıflarıyla ilgili adımlara ve taşınmazlarının iadesi amacıyla alınan kararlara rağmen, Batı Trakya'da bunun aksine gelişmelerin yaşanması hicap duyulması gereken bir konu olarak karşımızdadır.
Diyanet İşleri Başkanı'nın bile soydaşlarımızın kanayan yarası dururken, Fener Rum Patriğini ziyareti sırasında Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına göndermede bulunması ve sanki bu konu üzerine vazifeymiş gibi hareket etmesi doğru, yerinde ve hakkaniyetli bir tavır olmamıştır.
Türkiye'deki azınlıkların haklarını verme konusunda faal durumda olanların, insafları varsa dikkatlerini biraz da Batı Trakya'daki kardeşlerimize çevirmeleri ve çığlıklarını duymaları mutlak anlamda elzemdir.
Türkiye'ye azınlık hukukunu durmadan hatırlatan, Batı Trakya'daki kardeşlerimize de yalnızlık hukukunu reva gören çifte standartçı yaklaşımlar asla kabul edilemez niteliktedir.
Tutarlık ve uluslararası hukuk doğrultusunda azınlık haklarından soydaşlarımızın tümüyle istifade ettirilmesi hem haktır hem de yasal zorunluluktur.
Bununla birlikte yüz yıl önce bizi Balkan coğrafyasından koparmak için sömürgeci güç alçakça tertiplere başvurmuş ve insanlık dışı saldırıları meşru görmüştür.
Evlad-ı Fatihan'ın egemenlik alanlarını daraltmak ve dağıtmak için aşağılık yöntem ve yollarla müracaat etmiştir.
GELİŞMELER TÜRKİYE'NİN YENİDEN BİR BALKAN VAKASIYLA KARŞI KARŞIYA OLDUĞUNA İŞARET ETMEKTEDİR
"Balkanlar'daki Türk kudreti zayıfladıktan sonra, bu coğrafyanın huzuru kaçmış, talihi ters dönmüştür" diyen Bahçeli, şunları söyledi: "Müslüman Türk kimliğine tahammülsüzlük gösterenler, yaşadığı vatan topraklarından göç ettirenler, kanını dökenler, canını alanlar, işkence yapanlar elbette iki cihanda da rahat yüzü göremeyecektir.Ve bizim de bedduamız her daim bunların üzerine olacaktır.Dünde kalan olaylar bugün ve yarın üzerindeki karanlık noktaları mutlaka aydınlatacaktır.Bu itibarla Balkan coğrafyasında yaşananlar ayrıntılı bir şekilde incelenmeli ve yorumlanmalıdır.Gelişmeler Türkiye'nin yeniden bir Balkan vakasıyla karşı karşıya olduğuna işaret etmektedir.Bunu ifademin dayanakları ve gerekçeleri arasında bugünle dün arasındaki yoğun benzerlik oldukça dikkat çekicidir:
Şu düşündürücü tesadüfe bakınız ki,
* Dün emperyalizmin telkin ve dayatması vardı, bugün de vardır.
* Dün özerlik talepleri vardı, bugün de vardır.
* Dün dil ve kimlik alanında yoğun ısrar vardı, bugün de vardır.
* Dün çeteciler, bölücüler, isyank‰rlar vardı, bugün de vardır.
* Dün imparatorluğun her tarafına yayılmış ikilikler ve cepheleşmeler vardı; bugün de vardır.
* Dün Balkan Dağlarında eşkıya vardı; bugün Anadolu'nun düzlüklerinde, yokuşlarında kanlı bölücü niyetler vardır.
* Malum güçler dün Balkanlar'ı istiyorlardı, bugün de Anadolu'ya gözü dikmiş durumdadır.

BOP bu konuda ara bir istasyondur.
Ortadoğu; bunun ön hazırlığı ve idman sahasıdır.
Etrafımıza çekilen ateş hattı, istikrarsızlık ve kaos sarmalı bunun ilk safhasıdır.
Bunun için içimizi karıştırmaya, uşakları ve taşeronları eliyle kardeşliğimizi çatırdatmaya çalışmaktadırlar.
Dün kısmen başardılar, ama Allah'ın izniyle bugün başaramayacaklardır.
Tarih her şeyiyle göstermektedir ki;
* Osman Paşa'nın Plevne'sini, I.Murat'ın Kosovası'nı kaybettik.
* 'Akmam'diyerek feryat eden Tuna Nehri'ni geride bıraktık.
* Yıldırım Bayezid'in Niğbolusu'nu yetim bıraktık.
* Sultan II.Murad'ın Varnası'ndan olduk.
* Namık Kemal'in Silistresi'ni, Yahya Kemal'in Üsküp'ünü yitirdik.
Fakat tüm bu acı kayıplara rağmen dayandık, katlandık ve sabır gösterdik.
Estergon'u, Kanije'yi, nazlı Budin'i, Bosna'yı, Karadağ'ı ve Adriyatik'e kadar yaşanmışlıkları ve hürmetle yad ettiğimiz ceddimizin kanıyla vatanlaştırdığı diğer yerleri elimizden aldılar, fakat yine de umudumuzun güneşini inanç ve imanımızla diri tuttuk.
Emperyalizmin kanlı dişleri ne yaptıysa, Türk ve İslam varlığını şükürler olsun ki öğütememiştir.
Biz bunu Balkan Türklüğü'nde, Evlad-ı Fatihan'ın destansı mücadelesinde bir kez daha iftiharla gördük.

BİZİM YENİ BELENE KAMPLARINA, YENİ FACİALARA VE YENİ AYRILIKLARA TAHAMMÜLÜMÜZ BULUNMAMAKTADIR
Geçmişte topraklarımıza, vatanımıza ve milletimizin muhterem varlığına musallat olanlar bilmelidirler ki;
Bundan sonra; ne İstanbul'u, ne Ankara'yı ne de Hakk‰ri'yi asla bırakmayacağız.
Ne Konya'yı, ne Trabzon'u, ne Diyarbakır'ı ve ne de İzmir'i katiyen terk etmeyeceğiz.
Bundan yüz yıl sonra, gelecek neslin yeni kayıplardan bahsetmesine kesinlikle müsaade etmeyeceğiz.
Çünkü bizim gidecek başka bir yerimiz ve yurdumuz yoktur.
Bizim yeni Belene Kamplarına, yeni facialara ve yeni ayrılıklara tahammülümüz bulunmamaktadır.
Yeni Türk düşmanlıklarına, İslam karşıtlıklarına müsamahamız dünya durdukça olmayacaktır.
Hele hele yeni zorbalıkları, küslükleri, bölünmeleri ve acımasızlıkları hafife almamız doğal olarak mükün görülemeyecektir.
Bu itibarla, Balkan Savaşları'nın 100. yılında geçmişin muhasebesi iyi yapılmalıdır.
Herkes ayağını denk almalı, " kap kapanın, vur vuranın " ilkelliğinden sıyrılmalıdır.
Sorun diye icat edilen açmazların pençesinde milletimizin lime lime olacağını herkes anlamalıdır.
Bu topraklara yüzyıllar içinde çekile çekile geldik ve sınırlarımızı şehitlerimizin kanlarıyla belirledik.
Biz, PKK elçileri resmi konutlarda barış gönüllüsü olarak ağırlansın diye bedel ödemedik.
Pusular meşrulaşsın, mayınlar doğal karşılansın, tuzaklar ve saldırılar sıradan görülsün diye biz bu aziz vatanı namus bilmedik.
Bu topraklar üzerinde, birlikte yaşamanın bozulmasıyla nelerin yaşandığı artık iyi görülmelidir.
Üst kimliğin etkisini kaybedince birleştirici ve kaynaştırıcı bağların nasıl zayıfladığı iyi idrak edilmelidir.
Biz bunun için çabalıyoruz, bunun için uğraşıyoruz ve bin yıllık kardeşliğin sakatlanmaması için var gücümüzle çırpınıyoruz.
Ve elbette sonuna kadar da bu uğurdaki mücadelemize devam edeceğiz.


Balkanlardaki soydaşlarımız saygı duyulması gereken varlık ve birlik arayışı içindedir.
Engellemelere rağmen Türkçeye sahip çıkmışlar, yüce dinimizin buyruklarından ayrılmamışlardır.
Gittiğimiz, gördüğümüz her yerde bunun mümtaz örnekleriyle muhatap olduk.
Evlad-ı Fatihan birçok badireyi geçmiş, benliğini unutmamış, Türk-İslam kültürünün çizdiği rotadan çıkmamıştır.
Müslüman Türk'ün ulviyetini göstermişler, ciddiyetini, cesametini ve cesaretini ispatlamışlardır.
Bunları anlamak istemeyenlere, kabullenme sefaleti çekenlere yeri ve zamanı gelince davranışlarıyla, karakterleriyle, vakurla çerçevelenmiş üsluplarıyla göstermişlerdir.
İnançlarımıza saldıranlara, Türklüğümüze hakaret edenlere, camimize canice zarar vermeye çalışanlara göz açtırmamışlardır.
Kötülüğü ve zalimliği kılavuz yapanlara misliyle cevap vermişlerdir.
Ne kadar acı hadise yaşansa da Evlad-ı Fatihan ürkmemiş, çekinmemiş ve düşmemiştir.
Geleneklerine bağlı olarak yaşamaya devam etmişler, halen de bundan taviz vermemektedirler.
Ne mutlu onlara ki Türküm demekten iftiharla bahsetmektedirler.
Şüphesiz biz şeklimiz ve maddemizle Türk olduğumuz kadar, ruhumuza ait ebedi vasıflarımızla ve manamızla da Türk'üz, Türk olacağız ve sonsuza kadar Türk kalacağız.
İşte soydaşlarım bunun en büyük delilidir.
Son olarak ifade etmek isterim ki, Balkan Türklüğü asimilasyoncu tehditlere direnirken daha fazla birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir.
Yapay ihtilaflardan, kişiselleştirilmiş hiziplerden ve başka yerlerden imal edilip aralarına sokulmaya çalışılan nifaklardan mutlaka uzak durmalıdırlar.
Temelsiz dargınlıklar, sonuçsuz kavgalar Evlad-ı Fatihan'ın semtine yabancı olmalıdır.
Dinimize, dilimize ve büyük Türk varlığına karşı hazım sorunu yaşayanları sevindirmemeliler ve onları güldürmemelidirler.
Müşterek değerler üzerinde buluşarak tefrikanın mağlup olması, husumetin zayıflaması kaçınılmazdır.
Bunun için Balkanlardaki soydaşlarımın bu bilinç ve uyanıklıkla hareket edeceğine, hayal satıcılarına, ümit tacirlerine ve çekişme taraftarlarına layık oldukları dersleri vereceğine içtenlikle inanıyorum.
Parti olarak Türk-İslam jeopolitiğinin derinlerine daha fazla inerek, üzerimize düşen ne varsa yapma konusunda son derece samimi ve kararlı olduğumuzu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

* Orta Asya ve Ortadoğu'daki Türk topluluklarıyla,
* Balkanlar ve AB ülkelerindeki Türklerle,
* Kıbrıs Türkleriyle,
* Dünya üzerinde değişik ülkelerde yaşayan unutulmuş ve milli kimliği aşınmış kardeşlerimizle yakından ilgilenip onlarla kucaklaşmayı inşallah büyük bir heves ve inanmışlıkla sürdüreceğiz.
Çünkü 21. yüzyıl bizim için Türk-İslam asrı olacaktır ve bu tarihi sorumluluğu bayrak gibi zihnimizde ve gönlümüzde taşıyacağımızdan herkes emin olmalıdır.
Tüm Türk coğrafyası üzerinde; barış, sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberlik kokan bir sosyal ve siyasal iklimi inşa etmek, Türk dünyasına mensup herkesin en büyük gayesi ve iddiası olmalıdır.
Bu duygularla halen Balkan coğrafyasında hayat mücadelesi veren soydaşlarımıza başarılar ve esenlikler dilerken her zaman yanlarında olduğumuzu söylemek istiyorum.
Rahmete kavuşan fatihlerin evlatlarına Cenab-ı Allah'tan rahmet niyaz ediyor, basın toplantımıza katılan siz değerli basın mensuplarına ve aziz dava arkadaşlarıma teşekkürlerimle birlikte saygılarımı sunuyorum."
SORULAR -CEVAPLAR

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir basın mensubunun, "3. Yargı Paketi'nin kabul edilmesinin ardından tutuklu milletvekillerinin tahliyesi gündemde, bu durumda CHP, milletvekillerinin yemin emesi için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağıracağını ifade ediyor, siz destek verir misiniz?" sorusuna Bahçeli, şu yanıtı verdi:
"Bunu CHP'nin düşünmesi biraz propaganda da öncelik alma niyeti taşımaktadır. Önce tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması noktasında atılmış olan bir hayırlı adımın sonucunu beklemekte ve yargının da bu konuda öncelikli ve acilen hareket etmesinde yarar vardır. Tutukluluk halleri kalktıktan sonra Sayın Meclis Başkanımıza görev düşer, yemin törenini tamamlamamış olan milletvekilleri için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırarak bu yemin törenini yaptırmasında ve bu konuda bir davette bulunmasında yarar vardır.
Böyle bir davette MHP o günkü milletvekili sayımızla yani 51 milletvekimizle Meclis'te olarak Sayın Enigin Alan Paşamızın yemin törenini yapmayı ve diğerlerinin de yemin törenine katılmayı yürekten arzularız. Bunu siyasi malzeme olarak davet edeceğiz, şöyle edeceğiz, böyle edeceğiz diyerek kamuoyunda sulandırmanın da hiçbir faydası yoktur. Zaten bir yıldan bu yana sulana sulana görünmez hale gelmiştir."

Geri dön