Şrift:
ANILARIMDAKİ MEMLEKETİM: KONYA Erk KURBAN
02.07.2013 [11:15] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Konya çeşitli Türk devletleri yaşamış, öz Türk vatanıdır. Konya, asırlardan beri tüten büyük bir nurun ocağıdır. Türk kültürünün esaslı kaynaklarından biridir.” sözleriyle yüceltip on üç kere gelerek ne kadar sevdiğini ispatladığı ve hemen hemen ölümünden 1 yıl önce (20 Kasım 1937) gelerek adeta veda ettiği Konya benim memleketimdir. 2002 yılında daha 5 yaşımda ayrıldığım memleketimi oldukça bulanık anılarla hatırlıyordum. Ankara’ya geldikten sonra ilkokul, ortaokul derken memleketimi unutmuştum ne yazık ki. Ancak son iki senedir lisede Konya’ya olan özlemim arttı. Bunda Anadolu’nun en köklü geçmişe sahip şehrinde doğduğumu anlamam etkili oldu sanırım. Konya’da doğmuş olmak, nerelisin denince Konyalıyım diye cevap vermek herkese nasip olmayacak bir şansmış meğerse.

Daha yolda ulu bir şehre gittiğini hissediyor insan. Konya’ya 100 km. kala o meşhur Konya Ovası başlıyor. Upuzun ovalar, devasa dağlar insana kendinin evrende ve dünyada ne kadar önemsiz olduğunu ve bir zerreden başka bir şey olmadığını hatırlatıyor.
Konya hakkındaki anılarımla gerçeğin birbirini hiç tutmadığını gördüm. Çocukken aklımda kalan Konya manzarası, bir ana yol, birkaç dönüş, üç dört tane de devasa alışveriş merkezi. Tabii son yaşadığım evin çevresini de hatırlıyordum. Ayrıca yolların çok boş olduğu bilgisi de aklımın bir köşesinde yer etmiş. Oysa Konya normal bir şehirden hiç de farklı değil. Aklımda kalanlarla uzaktan yakından ilgisi yok. Çok güzel bir şehir, Ankara’dan daha güzel, buna bir sözüm yok ancak aklımda kalan ideal şehir ne yazık ki çocukluk hayallerimden başka bir şey değilmiş.
Anılarımın beni ne kadar yanılttığını en basit şu örnekten anlatabilirim. Ben tramvayın bir platform üstünde tüm şehre hakim bir biçimde ilerlediğini hatırlıyorum. Ancak aslında tramvay yolun kenarından ilerliyormuş.
Konya’ya yeni otogar açılmış. Benim hatırladığım ise eski otogar. Eski otogar anılarımda bir dağın tepesinde, karşı tarafta karlı dağlar olan bir manzara olarak aklımda kalmış. İlgisi bile yok. Muhtemelen Konya’nın bir otobüs firmasının yıllardır biletlerinin arkasındaki değişmeyen fotoğraf beni böyle bir anı olduğuna ikna etmiş.
Doğduğum evi görmek, doğduktan sonra dolaştırıldığım Alaaddin Tepesi’nin havasını solumak 16 yaşımdayken yapmam gereken bir şeydi. Ancak açıkçası aklımda ideallerime yaklaştırdığım Konya’nın gerçekte normal bir şehirden farksız olduğunu görmek beni üzdü.
Genel olarak Konya gezimden bahsetmem gerekirse, Konya çok güzel bir şehir, oldukça gelişmiş. Tuttuğum takım Konyaspor’u ziyaret etmek ve forma alarak destek vermek daha gezimin başında beni gururlandırdı. Babamın işinden dolayı çocukluğumun geçtiği oldukça değişmiş olan Selçuk Üniversitesi, Alaaddin Tepesi, Meram, doğduğum ev ve hastane, Kültür parkı gibi yerler doğumumun 16. yılında bana köklerimi hatırlattı. Turistik yerlerden Mevlana Müzesi, İnce Minare Müzesi, 100 yıllık binasıyla Atatürk Müzesi Konya’dan ayrılmadan önce kesinlikle gezmem gereken yerlerdi. Atatürk Müzesi’nde Atatürk’ün kişisel eşyaları bulunuyor. Her Atatürk müzesinde olduğu gibi çalışma odası da eksiksiz olarak yerini almış. Bir zamanlar Mevlana’nın yürüdüğü yollardan geçmek, Atatürk’ün gölgesinde çay içtiği ağaçların yanında oturmak insana ne kadar tarihi köklü bir şehre geldiğini hatırlatıyor. Tarihi dokunun zenginliğine diyecek yok zaten her dönüşün ardında sizi bekleyen ve bir kısmı hala kullanılan tarihi bina bolluğu insanı şaşırtıyor.
Konyalı olmamın verdiği sorumluluktan dolayı 15. yy.da Konya’da şehzade olmuş Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’a ilgim vardı. Tarih öğretmenimiz tarihle ilgili tiyatro yapmamızı istediği anda konusunun Cem Sultan olması gerektiğini anlamıştım. Senaryosunu yazıp yönettiğim ve Cem Sultan’ı oynadığım oyun, arkadaşlarımdan ve öğretmenimden tam not almıştı. Ben de Konya’ya onunla alakalı izler bulma umuduyla gelmiştim ancak bir sokağa adının verilmiş olması dışında Cem Sultan ile alakalı ne bir şey duydum ne de gördüm.
Yani bu geziden anlayacağım ve diyeceğim odur ki doğduğunuz ve çocukluğunuzun geçtiği yeri kesinlikle görün, ancak anılarınıza güvenmeyin. Bir yeri uzun süre görmemek anılarınızın bölük pörçük parçalarının birleşip orayı mükemmelleştirmesine yol açıyormuş. Yani bırakın unuttuğunuz şeyler birkaç anıyla yaşasın yoksa uzun yıllar adını bulamayıp sonra bir gün dinlediğiniz şarkının aslında o kadar iyi olmadığını fark etmeniz gibi o mükemmelleştirdiğiniz yer de size sıradan gelecektir. Bir gün yolunuz düşerse sizi şehrin girişinde karşılayan, Konya denince akla gelen ilk kişi Hz. Mevlana’nın öğütleriyle satırlarıma son vermek istiyorum.

HZ.MEVLANA'NIN YEDİ ÖĞÜDÜ

* Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
* Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
* Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
* Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
* Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
* Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
* Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1025 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed