05.04.2014 [08:11] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
Türk edebiyatının ünlü kalemlerinden biri olan İsa Hüseynov (İsa Muğanna) 86 yaşında vefat etti...
İsa Hüseynov, çocukluğu Stalin’in Kollektivleşme, Baskı (Repressiya) ve İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen, o yılları çocuk, delikanlı ve genç bir vatansever olarak yaşayan nadir yazarlarımızdan, aydınlarımızdan biri olmuştur. Eserlerinde İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını özellikle arka cephe olaylarını lirik-psikolojik bir dille ele alıp işleyen İsa Hüseynov, hayatının son 20-25 (belki 25-30) yılında tamamiyle yeni bir yazı üslubu (ve zengin bir konu çeşitliliği) benimsemiş olmasına rağmen okuyucuları tarafından daha çok 1950-1990 yıllarının nesir yazarı olarak sevilmiştir.
İsa Hüseynov, ilk eserlerini yazdığı 1940’lı yıllarda “Hitler’in Nasyonal-Sosyalizm formülünü çevirip Sosyal-Nasyonalizm haline sokan Stalin”in (tırnak içinde gösterdiğimiz tespitler Mehmet Emin Resulzade’ye aittir – N. M.) Bolşevizm yılları idi. Tek partili (SSCB Komünist Partisi) bir rejimde bütün güçleri tek elde birleştiren hakim partinin kendi içindeki sistemini M. E. Resulzade şöyle özetliyor: “... aşağıdan yukarıya giden bir demokrasi sistemi değil, yukardan aşağıya gelen bir ihtilal sistemi terviç edilirdi [revaçtaydı]. İhtilalci ekalliyyet hakimiyeti ile merkeziyet [devrimci azınlığın hakimiyeti ile merkeze bağlılık], Bolşevik Partisi’nin değişmez şiarı idi.” (bkz. M. E. Resulzade: Stalin’le İhtilal Hatıraları, s. 11)
İşte genç yazar İsa Hüseynov da SSCB’nin ihtilalci azınlığının çokyönlü baskılarla direttiği, edebiyatı şartlandırdığı ve Komünist Partisi’nin ruporu (propaganda aracı) haline getirdiği yıllarda – ne idiği belli olmayan Sosyalizm Realizmi metodunun hakim olduğu senelerde – üstelik “ulu rehber”, İkinci Dünya Savaşı’nın galibi İosiff Stalin’in hayatta olduğu yıllarda ilk edebi eserlerini vermeğe başlamış ve dikkatleri üzerine çekmişti... Bu o yıllardı ki henüz Cengiz Aytmatov Cemile’sini yazmamıştı.
SSCB KP, edebiyattan “sosyalizm realizmi” doğrultusunda eserler bekliyordu. Yazarlar bu türden eserler yazmaya mecburdu zira edebiyat, Sosyalizm’in benimsenmesi ve yaygınlaşmasına, devletin güçlenmesine, hizmet etmeliydi. O devletin ki “... ancak tedhişin kullanıldığı metodlarla teessüs edebilirdi”, “tarihin yürütücü amilinin, ‘halk’ denilen amorf kitle değil, inkılapçı ekalliyyet zümresi”nin olduğuna inanılırdı... Bu devlette çağdaş beşeri değerlere “çürümüş bir Avrupa medeniyetinin safsataları” olarak bakılırdı. Ülkenin dört bir yanına açlık, yoksulluk, mutsuzluk ve büyük bir hayal kırıklığı getiren ‘Sosyalizm ihtilali’ni gerçekleştiren örgüt ise “nevi kendine münhasır bir emperyalist fırka” olduğu halde “beşerin vicdanı, aşkı, yüreği; fikri, düşüncesi, zihni, dileği; bütün Yeryüzü’nün hoş geleceği ve her zevk ü sefası” olarak görülmeliydi... Bu örgütün başındaki kişi de “...strateji ile diplomasiyi nefsinde cem eden siyasi lider” olmak yerine vatandaşlarını korku ve şiddete, baskı ve sindirmeye maruz bırakarak devleti güçlendirmeye çalışan diktatördü... İşte İsa Hüseynov da bu gerçeklerin tamamını bildiği halde edebiyata gelmeğe cesaret etmiş ve “Sosyalizm realizmi” kalıplarını çiğneyen eserler vermeye başlamıştı...
Tütek Sesi, Saz, Kôllu Kôha... bu eserlerden bazılarıydı. İsa Hüseynov, bu eserlerde yukarda ana hatlarıyla özetlemeğe çalıştığımız örgüt ve liderin mahalli paralellerini ortaya koymuştu - Sosyalizm İhtilali’ni gerçekleştiren “nevi kendine münhasır emperyalist fırka’ya yani Komünist Partisi’ne Kolhoz; vatandaşlarını korku ve şiddetle, baskı ve sindirmeyle ezen diktatör Stalin’e ise Cebrail (İsa Hüseynov’un dilinde ‘Azrail’) demişti. Üstelik, Komünist Partisi’ni arkasına alıp devletin verdiği yetkiyi kullanan Cebrail’e ‘Azrail’ deyen kişi, ‘amorf’ (köksüz) sayılan ve adına ‘halk’ denilen - yazarın da mensup olduğu kitle idi. ‘İnkılapçı ekalliyyet zümresi’nin başındaki ‘kendine mahsus emperyalist fırka’nın her fırsatta kullandığı bu kitle, Azrail’e (Stalin’e) karşı milli değerleriyle müselleh olmuş, yedi başlı ejderhaya karşı yedi telli sazını çıkarmıştı. İki oğlunu – Rehman ve Behman yavrularını İkinci Dünya Savaşı’nın kanlı cephelerine uğurlayıp ikisinin de ölüm haberini alan İsfendiyar Kişi, cenazelerini bile göremediği evlatlarının acısını yedi telli sazında çaldığı ‘Ruhani’ havasıyla bir nebze olsun dindirmeğe çalışmıştı. Sazın Sarıtel perdesinde çalınan Ruhani havasının sesine toplanan, Hitler – Stalin ikilisinin vahşi ihtirasları sonucu elli milyon insanın aynı zamanda Rehman ile Behman kardeşlerin ölüm acısını paylaşan da yine ayağı çarıklı halk olmuştu...
...
İsa Muğanna milli manevi değerlerimizi mükemmel yazı üslubu, dili ve tekniğiyle sembolleştirmeği başaran nadir söz sanatkârlarından biridir. Yazarın yukarda belirtmeğe çalıştığımız öykü ve povestlerinin (uzun öykülerinin) yanında Mahşer, İsahak – Musahak, GûrÜn, İdeal romanları; Hayatımdan Sayfalar, Kırk Kese Altın, Söz Yarası, Yılan Deresi veya Peygamberin Talihi povestleri, birçok yönüyle araştırılmayı hak eden ve henüz değerlendirilmemiş eserler arasındadır.
Türk dünyasının büyük söz ustası İsa Muğanna’nın eserleri 2013 yılında Azerbaycan’daki Hedef Neşrleri’nin yayınları arasında Latin alfabesi ve çağdaş tertibatla yeniden yayımlanmıştır (bu eserlerden bazıları ilk kez Hedef Neşrleri tarafından basılmıştır).
İsa Muğanna’yı (İsa Hüseynov’u) rahmetle anıyor, ailesine, sevenlerine, edebiyat camiasına başsağlığı veriyoruz.
Büyük yazarımızla ilişki kurup hayatının son yıllarında kendisini hiç yalnız bırakmayan, eserlerini özveriyle yayımlayıp yazarımızın bu neşrleri görmesini sağlayan değerli ve vefalı dostlarım Doç. Dr. Şemil Sadig, Ali İbrahimbeyli, Müşfig Han, Elvin Aliyev vd.ne teşekkür ediyorum.
Allah İsa Muğanna’ya rahmet, Tanrı, yerini uçmaq eylesin!..
Nazım Muradov
Lefke Avrupa Üniversitesi / KKTC
02 Nisan 2014
İsa Hüseynov, çocukluğu Stalin’in Kollektivleşme, Baskı (Repressiya) ve İkinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen, o yılları çocuk, delikanlı ve genç bir vatansever olarak yaşayan nadir yazarlarımızdan, aydınlarımızdan biri olmuştur. Eserlerinde İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını özellikle arka cephe olaylarını lirik-psikolojik bir dille ele alıp işleyen İsa Hüseynov, hayatının son 20-25 (belki 25-30) yılında tamamiyle yeni bir yazı üslubu (ve zengin bir konu çeşitliliği) benimsemiş olmasına rağmen okuyucuları tarafından daha çok 1950-1990 yıllarının nesir yazarı olarak sevilmiştir.
İsa Hüseynov, ilk eserlerini yazdığı 1940’lı yıllarda “Hitler’in Nasyonal-Sosyalizm formülünü çevirip Sosyal-Nasyonalizm haline sokan Stalin”in (tırnak içinde gösterdiğimiz tespitler Mehmet Emin Resulzade’ye aittir – N. M.) Bolşevizm yılları idi. Tek partili (SSCB Komünist Partisi) bir rejimde bütün güçleri tek elde birleştiren hakim partinin kendi içindeki sistemini M. E. Resulzade şöyle özetliyor: “... aşağıdan yukarıya giden bir demokrasi sistemi değil, yukardan aşağıya gelen bir ihtilal sistemi terviç edilirdi [revaçtaydı]. İhtilalci ekalliyyet hakimiyeti ile merkeziyet [devrimci azınlığın hakimiyeti ile merkeze bağlılık], Bolşevik Partisi’nin değişmez şiarı idi.” (bkz. M. E. Resulzade: Stalin’le İhtilal Hatıraları, s. 11)
İşte genç yazar İsa Hüseynov da SSCB’nin ihtilalci azınlığının çokyönlü baskılarla direttiği, edebiyatı şartlandırdığı ve Komünist Partisi’nin ruporu (propaganda aracı) haline getirdiği yıllarda – ne idiği belli olmayan Sosyalizm Realizmi metodunun hakim olduğu senelerde – üstelik “ulu rehber”, İkinci Dünya Savaşı’nın galibi İosiff Stalin’in hayatta olduğu yıllarda ilk edebi eserlerini vermeğe başlamış ve dikkatleri üzerine çekmişti... Bu o yıllardı ki henüz Cengiz Aytmatov Cemile’sini yazmamıştı.
SSCB KP, edebiyattan “sosyalizm realizmi” doğrultusunda eserler bekliyordu. Yazarlar bu türden eserler yazmaya mecburdu zira edebiyat, Sosyalizm’in benimsenmesi ve yaygınlaşmasına, devletin güçlenmesine, hizmet etmeliydi. O devletin ki “... ancak tedhişin kullanıldığı metodlarla teessüs edebilirdi”, “tarihin yürütücü amilinin, ‘halk’ denilen amorf kitle değil, inkılapçı ekalliyyet zümresi”nin olduğuna inanılırdı... Bu devlette çağdaş beşeri değerlere “çürümüş bir Avrupa medeniyetinin safsataları” olarak bakılırdı. Ülkenin dört bir yanına açlık, yoksulluk, mutsuzluk ve büyük bir hayal kırıklığı getiren ‘Sosyalizm ihtilali’ni gerçekleştiren örgüt ise “nevi kendine münhasır bir emperyalist fırka” olduğu halde “beşerin vicdanı, aşkı, yüreği; fikri, düşüncesi, zihni, dileği; bütün Yeryüzü’nün hoş geleceği ve her zevk ü sefası” olarak görülmeliydi... Bu örgütün başındaki kişi de “...strateji ile diplomasiyi nefsinde cem eden siyasi lider” olmak yerine vatandaşlarını korku ve şiddete, baskı ve sindirmeye maruz bırakarak devleti güçlendirmeye çalışan diktatördü... İşte İsa Hüseynov da bu gerçeklerin tamamını bildiği halde edebiyata gelmeğe cesaret etmiş ve “Sosyalizm realizmi” kalıplarını çiğneyen eserler vermeye başlamıştı...
Tütek Sesi, Saz, Kôllu Kôha... bu eserlerden bazılarıydı. İsa Hüseynov, bu eserlerde yukarda ana hatlarıyla özetlemeğe çalıştığımız örgüt ve liderin mahalli paralellerini ortaya koymuştu - Sosyalizm İhtilali’ni gerçekleştiren “nevi kendine münhasır emperyalist fırka’ya yani Komünist Partisi’ne Kolhoz; vatandaşlarını korku ve şiddetle, baskı ve sindirmeyle ezen diktatör Stalin’e ise Cebrail (İsa Hüseynov’un dilinde ‘Azrail’) demişti. Üstelik, Komünist Partisi’ni arkasına alıp devletin verdiği yetkiyi kullanan Cebrail’e ‘Azrail’ deyen kişi, ‘amorf’ (köksüz) sayılan ve adına ‘halk’ denilen - yazarın da mensup olduğu kitle idi. ‘İnkılapçı ekalliyyet zümresi’nin başındaki ‘kendine mahsus emperyalist fırka’nın her fırsatta kullandığı bu kitle, Azrail’e (Stalin’e) karşı milli değerleriyle müselleh olmuş, yedi başlı ejderhaya karşı yedi telli sazını çıkarmıştı. İki oğlunu – Rehman ve Behman yavrularını İkinci Dünya Savaşı’nın kanlı cephelerine uğurlayıp ikisinin de ölüm haberini alan İsfendiyar Kişi, cenazelerini bile göremediği evlatlarının acısını yedi telli sazında çaldığı ‘Ruhani’ havasıyla bir nebze olsun dindirmeğe çalışmıştı. Sazın Sarıtel perdesinde çalınan Ruhani havasının sesine toplanan, Hitler – Stalin ikilisinin vahşi ihtirasları sonucu elli milyon insanın aynı zamanda Rehman ile Behman kardeşlerin ölüm acısını paylaşan da yine ayağı çarıklı halk olmuştu...
...
İsa Muğanna milli manevi değerlerimizi mükemmel yazı üslubu, dili ve tekniğiyle sembolleştirmeği başaran nadir söz sanatkârlarından biridir. Yazarın yukarda belirtmeğe çalıştığımız öykü ve povestlerinin (uzun öykülerinin) yanında Mahşer, İsahak – Musahak, GûrÜn, İdeal romanları; Hayatımdan Sayfalar, Kırk Kese Altın, Söz Yarası, Yılan Deresi veya Peygamberin Talihi povestleri, birçok yönüyle araştırılmayı hak eden ve henüz değerlendirilmemiş eserler arasındadır.
Türk dünyasının büyük söz ustası İsa Muğanna’nın eserleri 2013 yılında Azerbaycan’daki Hedef Neşrleri’nin yayınları arasında Latin alfabesi ve çağdaş tertibatla yeniden yayımlanmıştır (bu eserlerden bazıları ilk kez Hedef Neşrleri tarafından basılmıştır).
İsa Muğanna’yı (İsa Hüseynov’u) rahmetle anıyor, ailesine, sevenlerine, edebiyat camiasına başsağlığı veriyoruz.
Büyük yazarımızla ilişki kurup hayatının son yıllarında kendisini hiç yalnız bırakmayan, eserlerini özveriyle yayımlayıp yazarımızın bu neşrleri görmesini sağlayan değerli ve vefalı dostlarım Doç. Dr. Şemil Sadig, Ali İbrahimbeyli, Müşfig Han, Elvin Aliyev vd.ne teşekkür ediyorum.
Allah İsa Muğanna’ya rahmet, Tanrı, yerini uçmaq eylesin!..
Nazım Muradov
Lefke Avrupa Üniversitesi / KKTC
02 Nisan 2014
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1492 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |