28.06.2014 [10:46] - Xəbərlər, Türk dünyası-Turan
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması tamamlandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma Savcısı, dönemin Genelkurmay Başkanı, Jandarma Genel Komutanı ve Kuvvet Komutanları sanıkların, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp yargılanamayacağıyla ilgili görev yönünden değerlendirme yapılmasını istedi. Savcı, mahkemenin bu sanıklar yönünden görevli olduğunu karar vermesi halinde ise dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dinlenilmesi ve görüşünün alınmasını talep etti.
-Kendisinin 1997 yılında Silopi’de PKK ile mücadele ettiğini anlatan emekli Tuğgeneral Alparslan Kılıçarslan, kendisinin suçlamalarla ilgisinin bulunmadığını ifade etti. Kılıçarslan, “Şimdi işler değişti, paralel yapı yaptı deniyor. Paralel yapı bu iddianameleri hazırladığında alkış tutuyorlardı, madem ki paralel yapı yaptı, özel yetkili mahkemeleri kuruldu. Sonra bu mahkemeler lav edildi, gerekçesi ise bir devlette başka bir devletin olmayacağıydı. Bu bana göre de çok doğru, sonuna kadar gidilmeli bu paralel yapının, bir devlette, tek bir devlet, tek millet, tek bir bayrak vardır. O zamanda bizim davamızın iddianamesini hazırlayan paralel yapıda olduğu belirlenen ve işten el çektirilen savcıların hazırladığı iddianamenin düşürülmesini istiyorum” diye konuştu.
-Sanık Avukatı Şemsettin Tolga Altan, “BÇG bir terör örgütü değildir. Artık bu alışkanlıklarımızdan vazgeçelim. İddianamede bile terör örgüttü ifadesi kullanılmadı. Nerde bir asker görülürse terör örgütü diye cezaevine tıkılmak zorunda mı? Başka bir suç bulun efendim. İnsanların şerefine şahsiyetine açık saldırılar oluyor, bu duruma müdahale etmenizi talep ediyorum” diye konuştu.
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması tamamlandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma Savcısı, dönemin Genelkurmay Başkanı, Jandarma Genel Komutanı ve Kuvvet Komutanları sanıkların, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp yargılanamayacağıyla ilgili görev yönünden değerlendirme yapılmasını istedi. Savcı, mahkemenin bu sanıklar yönünden görevli olduğunu karar vermesi halinde ise dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dinlenilmesi ve görüşünün alınmasını talep etti.
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması tamamlandı.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması sonrasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilen davanın öğleden sonraki oturumunda sanıklar müşteki Reşat Petek’e sorular yöneltti. Sanık Abdullah Kılıçarslan, Petek’in TSK mensuplarına yönelik ifadeleri sırasında “hainler” kelimesini kullandığını belirterek, kendilerinin hain olarak
Petek ise TSK’nın vazife çıkartarak darbeye zemin hazırlamayacağını, hiçbir makamın Anayasa’dan almadığı yetkiyi kullanamayacağını ifade etti. Söz alan emekli Orgeneral Çevik Bir ise BÇG’nin çalışmalarının dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan tarafından bilindiğini anımsattı.
-”DARBENİN DE BİR RACONU VARDI”-
Dönemin MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç ise “Asker bu belgeleri getirdi, dikte etti ve imzalattı gibi bir şey yok, orada devlet adamları var. Erbakan çok iyi bir devlet adamıdır, siyasi parti lideridir. Dini yönden Erbakan’ı tanımıyorum ama devlet adamı Erbakan’ı tanıyorum, çok iyi bir devlet adamıydı. Erbakan beni oğlu gibi sever, bana paşa hazretleri diye hitap eden yegane insandır” dedi. 28 Şubat’ta yapılan MGK kararlarını Bakanlar Kurulu’nun tüm üyelerinin imzaladığını anımsatan Kılıç, “Ben 27 Mayıs’ı yaşadım, darbe böyle olmaz ben size sonra darbeyi anlatırım. Burada kimsenin suçu yok. Bir Bakanlar Kurulu kararıyla geldim. Darbe yapılmış olsa ben 1 dakika MGK Genel Sekreterliği’nde kalamam. Darbe tabirini yanlış kullanıyorsunuz, darbenin de bir raconu vardır” diye konuştu.
-”İRTİCAİ TSK DEĞİL KURUMLAR ORTAYA ÇIKARDI”-
Dönemin Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri, Erol Özkasnak ise Genelkurmay Başkanlığının kendi içinde Türkiye’deki irticai resmi görmek, tespitler yapmak amacıyla çalışma grubu oluşturduğunu anlatarak, yazılan emir yazısının Genelkurmay 2. Başkanlığında imzalandığını ve 10 Nisan tarihinde BÇG’nin kurulduğunu ifade etti. BÇG’nin Genelkurmay tarafından kurulan onlarca çalışma grubundan birisi olduğunu ifade eden Özkasnak, “Bu tip çalışma grupları hep kurula gelmiştir. BÇG bütün mahkeme boyunca tüm Türkiye’yi idare ediyormuş gibi anlatıldı. BÇG başında bir albayın bulunduğu 7-8 kişilik bir çalışma gurubudur” dedi.
Emekli Orgeneral Fevzi Türkeri ise Reşat Petek’in irticai tehdidin Genelkurmay Başkanlığı tarafından ortaya atıldığını, gerçekte böyle bir tehdidin olmadığını anlattığını belirteremk, “Oysaki o tarihte MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü rapor ve edütleri incelendiğinde irticai tehdidinin hangi boyutlarda olduğu açıkça ortaya çıkacaktır. 28 Şubat’da yapılan MGK da MİT’in bir takdimi var. Bu brifingde irticai tehdit ayrıntılı MİT tarafından anlatılmıştır” dedi.
Türkiye’de muhtelif grupların örgütlenerek irticai unsurlarıyla geniş kitleyi etkilemek amacıyla kullandıkları, İslami yaşam tarzına dönük baskıların artması ve çatışma ortamının yaratılmasının mümkün görüldüğüne yönelik raporlar olduğunu vurgulayan Türkeri,
İrticai tehdidini TSK’nın değil devletin istihbarat kurumlarının ortaya koyduğunu, TSK’nın böyle .ir imkan ve kabiliyetinin bulunmadığını, MGK toplantısının ardından Erbakan’ın alınan karaların uygulanmasıyla ilgili genelge yayınladığını ifade etti. Türkeri, Başbakanlığın genelgesinin ardından İçişleri Bakanlığı’nın da genelge hazırladığını ve söz konusu genelgenin Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesinin ardından bu kapsamda çalışmaların başlatıldığını ifade etti.
-”BÇG TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”-
Müşteki Bülent Demir de askerlikten irticai faaliyetler gerekçesiyle atıldığını belirterek, 1996 yılına kadar takdir belgesi aldığını, görücü usulüyle başörtülü bir kadınla evlendiğini, eşi ve kendisinin sürekli komutan ve eşleri tarafından eşinin başının açmasına zorlandığını iddia etti. Eşinin bu talebi kabul etmesinin ardından tayinin Şemdinli’ye çıktığını ifade eden Demir,
Evinde Kuranı Kerim bulunmasının irtica faaliyetleri olarak nitelendirildiğini öne sürdü.
Görevde bulunduğu dönemde sürekli takdirname aldığını ifade eden Demir, TSK’dan irticai faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle TSK’dan atıldığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtığını ancak bunun reddedildiğini ifade etti. Nasıl bir irticai faliyette bulunduğuna ilişkin bir yanıt alamadığını ancak Genelkurmaydan kendisine TSK mensuplarının taşıması gereken çağdaş ve laiklik koşullarına uymadığına ilişkin bir yazı geldiğini belirten Demir, sanık avukatlarının sorularını yanıtladı. Demir’in TSK’dan 2002 yılında atıldığını söylemesi üzerine Sanık Avukat Aykanat Kaçmaz, “28 Şubat 1997 sürecinde görev alanlar nasıl sizin atılmanıza tesir etmiş olabilirler?” sorusunu yöneltti. Demir ise “1996 ve 1997 yılındaki BÇG’ye ilişkin periyodik yazışmaların devam ediyor. Sanıklar arasındaki bu işlemi başlatan bir irade vardır. Sebep olan yapan gibidir. Benim sakıncalı subay statüsüne alınmam 1996 yılında başlıyor. Benim eşimin başörtülü olması ve alkol kullanmamam gerekçesiyle ilişiğimin kesilmesinin nedeni BÇG’nin terör örgütü olmasıdır. O süreçte başlamış bir süreci emekli olduktan sonrada TSK’da imzanızın geçerliliği vardır. Devam eden bir yapı, kılcal damarlara kadar etkilemeye haizdir. Biz vebalı bir yafta ile yaftalandık. Komutanlarımızın İslam’dan, başörtüsünden korkmamasını istiyoruz, Başbakanız ile barışmasını istiyoruz” yanıtını verdi.
-”SANIK KILIÇARSLAN: NAMAZ KILIYORUM DİYE CEZAEVİNDE TAHKİR EDİLDİM”-
Demir’in bu sözlerine üzerine Avukat Aykanak Kaçmaz, “Komutanları korktukları şeriat devletine gideyim diyenlerdi, aynı tip elbise giyen gruplardı, Cuma namazından başörtüsü diye çıkıp şeriat diye giden insanlardı, domuz bağı ile bağlanmış evlerin bodrumlarına gömülmüş insanların artmasıydı. Siz bunları irtica olarak görmüyor musunuz?” dedi. Söz alan Sanık Avukatı Şemsettin Tolga Altan da “BÇG bir terör örgütü değildir. Artık bu alışkanlıklarımızdan vazgeçelim. İddianamede bile terör örgüttü ifadesi kullanılmadı. Nerde bir asker görülürse terör örgütü diye cezaevine tıkılmak zorunda mı? Başka bir suç bulun efendim. İnsanların şerefine şahsiyetine açık saldırılar oluyor, bu duruma müdahale etmenizi talep ediyorum” diye konuştu. Söz alan emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan kendisinin Silopi’de görev yaptığı sırada davanın sanıklarından Fevzi Türkeri’nin komutanı olduğunu belirterek, “Biz Silopi’de göreve operasyona çıkmadan önce mutlaka namaz kılardık. Benim komutanım Fevzi Türkeri kendisi de burada hiçbir zaman buna karışmadı ‘niye namaz kılıyorsunuz’ demedi. Her Cuma namazı kılınırdı, kimse niye namaz kıldınız demedi, bizi ordudan atmadı. TSK’da kimse namaz kılıyor diye atılmaz. Ben 9 yaşından beri oruç tutuyorum, namaz kılıyorum. Ben namaz kılıyorum diye cezaevindeyken savcı bana ‘ne zaman başladınız’ diye sordu. Benim anamda, babamda hacıdır, ben 9 yaşından beri oruç tutar, namaz kılarım’ dedim. Ben cezaevinde tahkir ve tezyif edildim namaz kılıyorum diye” ifadelerini kullandı.
-”DAVANIN DÜŞMESİNİ İSTİYORUM”-
Kendisinin 1997 yılında Silopi’de PKK ile mücadele ettiğini anlatan Kılıçarslan, kendisinin suçlamalarla ilgisinin bulunmadığını ifade etti. Kılıçarslan, “Şimdi işler değişti, paralel yapı yaptı deniyor. Paralel yapı bu iddianameleri hazırladığında alkış tutuyorlardı, madem ki paralel yapı yaptı, özel yetkili mahkemeleri kuruldu. Sonra bu mahkemeler lav edildi, gerekçesi ise bir devlette başka bir devletin olmayacağıydı. Bu bana göre de çok doğru, sonuna kadar gidilmeli bu paralel yapının, bir devlette, tek bir devlet, tek millet, tek bir bayrak vardır. O zamanda bizim davamızın iddianamesini hazırlayan paralel yapıda olduğu belirlenen ve işten el çektirilen savcıların hazırladığı iddianamenin düşürülmesini istiyorum” diye konuştu.
-”1997’DE EVLENDİM, 1996’DA SAKINCALI PERSONEL KAPSAMINA ALINDIM”-
Demir’in sanıkların soruları üzerine 1997 yılının Temmuz ayında evlendiğini söylemesi üzerine müştekinin 1996 yılında sakıncalı personel kapsamına alındığını anımsattı. Sanıklar Demir’in görevden alınmasıyla eşinin başörtülü olmasının ilgili olmadığını dile getirdi.
Özgür-der Ankara Şube Başkanı Abdurrahman Çelikel, eşi ve dernek üyelerinin 28 Şubat mağduru olduklarını bu nedenle de sanıklardan şikayetçi olduklarını davaya katılmak istediklerini belirtti. İsmail Hakkı Karadayı’nın avukatı Erol Aras Anayasa Mahkemesi’nin İlker Başbuğ hakkında verdiği karara atıfta bulunarak, müvekkilinin dönemin Genelkurmay Başkanı olduğunu ve Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiğini ifade etti.
-”GÖVEVLİYSEK DEMİREL DİNLENSİN”-
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma Savcısı, dönemin Genelkurmay Başkanı, Jandarma Genel Komutanı ve Kuvvet Komutanları sanıkların, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp yargılanamayacağıyla ilgili görev yönünden değerlendirme yapılmasını istedi. Savcı, mahkemenin bu sanıklar yönünden görevli olduğunu karar vermesi halinde ise dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dinlenilmesi ve görüşünün alınmasını talep etti.
-Kendisinin 1997 yılında Silopi’de PKK ile mücadele ettiğini anlatan emekli Tuğgeneral Alparslan Kılıçarslan, kendisinin suçlamalarla ilgisinin bulunmadığını ifade etti. Kılıçarslan, “Şimdi işler değişti, paralel yapı yaptı deniyor. Paralel yapı bu iddianameleri hazırladığında alkış tutuyorlardı, madem ki paralel yapı yaptı, özel yetkili mahkemeleri kuruldu. Sonra bu mahkemeler lav edildi, gerekçesi ise bir devlette başka bir devletin olmayacağıydı. Bu bana göre de çok doğru, sonuna kadar gidilmeli bu paralel yapının, bir devlette, tek bir devlet, tek millet, tek bir bayrak vardır. O zamanda bizim davamızın iddianamesini hazırlayan paralel yapıda olduğu belirlenen ve işten el çektirilen savcıların hazırladığı iddianamenin düşürülmesini istiyorum” diye konuştu.
-Sanık Avukatı Şemsettin Tolga Altan, “BÇG bir terör örgütü değildir. Artık bu alışkanlıklarımızdan vazgeçelim. İddianamede bile terör örgüttü ifadesi kullanılmadı. Nerde bir asker görülürse terör örgütü diye cezaevine tıkılmak zorunda mı? Başka bir suç bulun efendim. İnsanların şerefine şahsiyetine açık saldırılar oluyor, bu duruma müdahale etmenizi talep ediyorum” diye konuştu.
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması tamamlandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma Savcısı, dönemin Genelkurmay Başkanı, Jandarma Genel Komutanı ve Kuvvet Komutanları sanıkların, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp yargılanamayacağıyla ilgili görev yönünden değerlendirme yapılmasını istedi. Savcı, mahkemenin bu sanıklar yönünden görevli olduğunu karar vermesi halinde ise dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dinlenilmesi ve görüşünün alınmasını talep etti.
28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan yargılandığı davanın 66. duruşması tamamlandı.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kapatılması sonrasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesine devredilen davanın öğleden sonraki oturumunda sanıklar müşteki Reşat Petek’e sorular yöneltti. Sanık Abdullah Kılıçarslan, Petek’in TSK mensuplarına yönelik ifadeleri sırasında “hainler” kelimesini kullandığını belirterek, kendilerinin hain olarak
Petek ise TSK’nın vazife çıkartarak darbeye zemin hazırlamayacağını, hiçbir makamın Anayasa’dan almadığı yetkiyi kullanamayacağını ifade etti. Söz alan emekli Orgeneral Çevik Bir ise BÇG’nin çalışmalarının dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan tarafından bilindiğini anımsattı.
-”DARBENİN DE BİR RACONU VARDI”-
Dönemin MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç ise “Asker bu belgeleri getirdi, dikte etti ve imzalattı gibi bir şey yok, orada devlet adamları var. Erbakan çok iyi bir devlet adamıdır, siyasi parti lideridir. Dini yönden Erbakan’ı tanımıyorum ama devlet adamı Erbakan’ı tanıyorum, çok iyi bir devlet adamıydı. Erbakan beni oğlu gibi sever, bana paşa hazretleri diye hitap eden yegane insandır” dedi. 28 Şubat’ta yapılan MGK kararlarını Bakanlar Kurulu’nun tüm üyelerinin imzaladığını anımsatan Kılıç, “Ben 27 Mayıs’ı yaşadım, darbe böyle olmaz ben size sonra darbeyi anlatırım. Burada kimsenin suçu yok. Bir Bakanlar Kurulu kararıyla geldim. Darbe yapılmış olsa ben 1 dakika MGK Genel Sekreterliği’nde kalamam. Darbe tabirini yanlış kullanıyorsunuz, darbenin de bir raconu vardır” diye konuştu.
-”İRTİCAİ TSK DEĞİL KURUMLAR ORTAYA ÇIKARDI”-
Dönemin Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri, Erol Özkasnak ise Genelkurmay Başkanlığının kendi içinde Türkiye’deki irticai resmi görmek, tespitler yapmak amacıyla çalışma grubu oluşturduğunu anlatarak, yazılan emir yazısının Genelkurmay 2. Başkanlığında imzalandığını ve 10 Nisan tarihinde BÇG’nin kurulduğunu ifade etti. BÇG’nin Genelkurmay tarafından kurulan onlarca çalışma grubundan birisi olduğunu ifade eden Özkasnak, “Bu tip çalışma grupları hep kurula gelmiştir. BÇG bütün mahkeme boyunca tüm Türkiye’yi idare ediyormuş gibi anlatıldı. BÇG başında bir albayın bulunduğu 7-8 kişilik bir çalışma gurubudur” dedi.
Emekli Orgeneral Fevzi Türkeri ise Reşat Petek’in irticai tehdidin Genelkurmay Başkanlığı tarafından ortaya atıldığını, gerçekte böyle bir tehdidin olmadığını anlattığını belirteremk, “Oysaki o tarihte MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü rapor ve edütleri incelendiğinde irticai tehdidinin hangi boyutlarda olduğu açıkça ortaya çıkacaktır. 28 Şubat’da yapılan MGK da MİT’in bir takdimi var. Bu brifingde irticai tehdit ayrıntılı MİT tarafından anlatılmıştır” dedi.
Türkiye’de muhtelif grupların örgütlenerek irticai unsurlarıyla geniş kitleyi etkilemek amacıyla kullandıkları, İslami yaşam tarzına dönük baskıların artması ve çatışma ortamının yaratılmasının mümkün görüldüğüne yönelik raporlar olduğunu vurgulayan Türkeri,
İrticai tehdidini TSK’nın değil devletin istihbarat kurumlarının ortaya koyduğunu, TSK’nın böyle .ir imkan ve kabiliyetinin bulunmadığını, MGK toplantısının ardından Erbakan’ın alınan karaların uygulanmasıyla ilgili genelge yayınladığını ifade etti. Türkeri, Başbakanlığın genelgesinin ardından İçişleri Bakanlığı’nın da genelge hazırladığını ve söz konusu genelgenin Genelkurmay Başkanlığı’na gelmesinin ardından bu kapsamda çalışmaların başlatıldığını ifade etti.
-”BÇG TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”-
Müşteki Bülent Demir de askerlikten irticai faaliyetler gerekçesiyle atıldığını belirterek, 1996 yılına kadar takdir belgesi aldığını, görücü usulüyle başörtülü bir kadınla evlendiğini, eşi ve kendisinin sürekli komutan ve eşleri tarafından eşinin başının açmasına zorlandığını iddia etti. Eşinin bu talebi kabul etmesinin ardından tayinin Şemdinli’ye çıktığını ifade eden Demir,
Evinde Kuranı Kerim bulunmasının irtica faaliyetleri olarak nitelendirildiğini öne sürdü.
Görevde bulunduğu dönemde sürekli takdirname aldığını ifade eden Demir, TSK’dan irticai faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle TSK’dan atıldığını, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne dava açtığını ancak bunun reddedildiğini ifade etti. Nasıl bir irticai faliyette bulunduğuna ilişkin bir yanıt alamadığını ancak Genelkurmaydan kendisine TSK mensuplarının taşıması gereken çağdaş ve laiklik koşullarına uymadığına ilişkin bir yazı geldiğini belirten Demir, sanık avukatlarının sorularını yanıtladı. Demir’in TSK’dan 2002 yılında atıldığını söylemesi üzerine Sanık Avukat Aykanat Kaçmaz, “28 Şubat 1997 sürecinde görev alanlar nasıl sizin atılmanıza tesir etmiş olabilirler?” sorusunu yöneltti. Demir ise “1996 ve 1997 yılındaki BÇG’ye ilişkin periyodik yazışmaların devam ediyor. Sanıklar arasındaki bu işlemi başlatan bir irade vardır. Sebep olan yapan gibidir. Benim sakıncalı subay statüsüne alınmam 1996 yılında başlıyor. Benim eşimin başörtülü olması ve alkol kullanmamam gerekçesiyle ilişiğimin kesilmesinin nedeni BÇG’nin terör örgütü olmasıdır. O süreçte başlamış bir süreci emekli olduktan sonrada TSK’da imzanızın geçerliliği vardır. Devam eden bir yapı, kılcal damarlara kadar etkilemeye haizdir. Biz vebalı bir yafta ile yaftalandık. Komutanlarımızın İslam’dan, başörtüsünden korkmamasını istiyoruz, Başbakanız ile barışmasını istiyoruz” yanıtını verdi.
-”SANIK KILIÇARSLAN: NAMAZ KILIYORUM DİYE CEZAEVİNDE TAHKİR EDİLDİM”-
Demir’in bu sözlerine üzerine Avukat Aykanak Kaçmaz, “Komutanları korktukları şeriat devletine gideyim diyenlerdi, aynı tip elbise giyen gruplardı, Cuma namazından başörtüsü diye çıkıp şeriat diye giden insanlardı, domuz bağı ile bağlanmış evlerin bodrumlarına gömülmüş insanların artmasıydı. Siz bunları irtica olarak görmüyor musunuz?” dedi. Söz alan Sanık Avukatı Şemsettin Tolga Altan da “BÇG bir terör örgütü değildir. Artık bu alışkanlıklarımızdan vazgeçelim. İddianamede bile terör örgüttü ifadesi kullanılmadı. Nerde bir asker görülürse terör örgütü diye cezaevine tıkılmak zorunda mı? Başka bir suç bulun efendim. İnsanların şerefine şahsiyetine açık saldırılar oluyor, bu duruma müdahale etmenizi talep ediyorum” diye konuştu. Söz alan emekli Tuğgeneral Abdullah Kılıçarslan kendisinin Silopi’de görev yaptığı sırada davanın sanıklarından Fevzi Türkeri’nin komutanı olduğunu belirterek, “Biz Silopi’de göreve operasyona çıkmadan önce mutlaka namaz kılardık. Benim komutanım Fevzi Türkeri kendisi de burada hiçbir zaman buna karışmadı ‘niye namaz kılıyorsunuz’ demedi. Her Cuma namazı kılınırdı, kimse niye namaz kıldınız demedi, bizi ordudan atmadı. TSK’da kimse namaz kılıyor diye atılmaz. Ben 9 yaşından beri oruç tutuyorum, namaz kılıyorum. Ben namaz kılıyorum diye cezaevindeyken savcı bana ‘ne zaman başladınız’ diye sordu. Benim anamda, babamda hacıdır, ben 9 yaşından beri oruç tutar, namaz kılarım’ dedim. Ben cezaevinde tahkir ve tezyif edildim namaz kılıyorum diye” ifadelerini kullandı.
-”DAVANIN DÜŞMESİNİ İSTİYORUM”-
Kendisinin 1997 yılında Silopi’de PKK ile mücadele ettiğini anlatan Kılıçarslan, kendisinin suçlamalarla ilgisinin bulunmadığını ifade etti. Kılıçarslan, “Şimdi işler değişti, paralel yapı yaptı deniyor. Paralel yapı bu iddianameleri hazırladığında alkış tutuyorlardı, madem ki paralel yapı yaptı, özel yetkili mahkemeleri kuruldu. Sonra bu mahkemeler lav edildi, gerekçesi ise bir devlette başka bir devletin olmayacağıydı. Bu bana göre de çok doğru, sonuna kadar gidilmeli bu paralel yapının, bir devlette, tek bir devlet, tek millet, tek bir bayrak vardır. O zamanda bizim davamızın iddianamesini hazırlayan paralel yapıda olduğu belirlenen ve işten el çektirilen savcıların hazırladığı iddianamenin düşürülmesini istiyorum” diye konuştu.
-”1997’DE EVLENDİM, 1996’DA SAKINCALI PERSONEL KAPSAMINA ALINDIM”-
Demir’in sanıkların soruları üzerine 1997 yılının Temmuz ayında evlendiğini söylemesi üzerine müştekinin 1996 yılında sakıncalı personel kapsamına alındığını anımsattı. Sanıklar Demir’in görevden alınmasıyla eşinin başörtülü olmasının ilgili olmadığını dile getirdi.
Özgür-der Ankara Şube Başkanı Abdurrahman Çelikel, eşi ve dernek üyelerinin 28 Şubat mağduru olduklarını bu nedenle de sanıklardan şikayetçi olduklarını davaya katılmak istediklerini belirtti. İsmail Hakkı Karadayı’nın avukatı Erol Aras Anayasa Mahkemesi’nin İlker Başbuğ hakkında verdiği karara atıfta bulunarak, müvekkilinin dönemin Genelkurmay Başkanı olduğunu ve Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiğini ifade etti.
-”GÖVEVLİYSEK DEMİREL DİNLENSİN”-
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma Savcısı, dönemin Genelkurmay Başkanı, Jandarma Genel Komutanı ve Kuvvet Komutanları sanıkların, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanıp yargılanamayacağıyla ilgili görev yönünden değerlendirme yapılmasını istedi. Savcı, mahkemenin bu sanıklar yönünden görevli olduğunu karar vermesi halinde ise dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dinlenilmesi ve görüşünün alınmasını talep etti.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 976 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |