Şrift:
Emin Çölaşan: - Uyu muhalefet uyu!
20.08.2014 [11:27] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
Sevgili okuyucularım, Türkiye’de bugüne kadar görülmemiş ve duyulmamış bir olaya tanıklık ediyoruz.
Malum şahıs halk tarafından cumhurbaşkanı seçildi.
Ama aynı zamanda milletvekili, parti genel başkanı ve başbakan olarak görev yapıyor.
Bu görevlerini sürdürebilmek için anayasa ve yasaların açık hükümlerini takmıyor.
Partisinden, milletvekilliğinden ve başbakanlıktan istifa etmiyor…
Malum şahıs son derece pişkin, umursamıyor ve adeta bağırıyor:
“Kim takar anayasayı babayasayı!..”
* * * *
Yüksek Seçim Kurulu kendisiyle birlikte TBMM Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı’na resmi bildirimlerde bulundu. Kendisi şu anda seçilmiş Cumhurbaşkanı…
Ama aynı zamanda başbakan, parti başkanı ve milletvekili!
Bu sıfatlarını 27 Ağustos’ta partisinin kurultayına kadar koruyacak, yeni genel başkanı seçtirecek ve ertesi gün Meclis kürsüsüne çıkıp “Tarafsızlık (!)” yemini edecek.
Hem de “Namusu” ve “Şerefi” üzerine!
* * * *
İşin daha da vahim bir boyutu var. Yüksek Seçim Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasına izin vermiyor!
Böylesine bir rezalet başka bir ülkede olsa halk ve muhalefet partileri ayağa kalkar, protesto eder.
Diyelim ki halkımız zaten uyuyor. Böyle şeyleri zaten önemsemediği için gidip bu şahsa oy veriyor.
Peki ama muhalefet partileri ve özellikle de liderleri nerede, onlar ne yapıyor?
Onlar kendi dertlerinde!
CHP kurultay, MHP bilmem ne peşinde.
Malum şahıs anayasa ve yasaları açıktan çiğniyor. Ele böyle bir fırsat geçmiş. Böyle bir ortamda muhalefet partileri ve onların genel başkanları sessiz kalabilir mi?
Ama kalıyorlar.
Ey Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, siz ayağınıza gelen böyle bir fırsatı bile değerlendirmekten acizseniz siyaseti bırakın, gidin evinizde oturun, bahçe düzenlemesi yapın, ense yapmaya devam edin.
* * * *
Elimizde bir hilkat garibesi, dört başlı bir çocuk var:
Seçilmiş cumhurbaşkanı, başbakan, parti başkanı ve milletvekili!
Bir tek padişahlığı ve halifeliği eksik. O da olur inşallah!
Uyu muhalefet uyu!.. Uyusun da büyüsün, tıpış tıpış yürüsün!
İsteyince oluyormuş
Sevgili okuyucularım, dünkü yazımda PKK tarafından Lice teröristler şehitliğine (!) askerlerin ve Diyarbakır Valiliği’nin gözleri önünde dikilen dev Mahsum Korkmaz heykelinden söz etmiş ve şöyle demiştim:
“Bu heykel şehitliğe (!) getiriliyor, törenle dikiliyor, devletin haberi yok.
Vali, kaymakam, polis, asker, jandarma nerede?
Genelkurmay Başkanı Necdet Bey Ankara’da Tayyip’in yanında keyif çatıyor.
Diyarbakır valisi ayakta uyuyor, ya da emir aldığı için olanları görmezden gelmek zorunda kalıyor.
Genelkurmay nerede? Asker nasıl sindirildi?
Bizim bir ordumuz vardı, güvenirdik.
Biz yıllardır o orduyu arıyoruz, kaybolup gitti.
Bulamıyoruz.”
* * * *
Teröristin heykeli dün çok şükür seferber edilen askeri birlikler tarafından yıkıldı…
Şimdi heykeli başka bir yere dikerlerse hiç şaşırmayın.
Bu olay ne ilk olacaktır, ne de son.
Asker ne yazık ki teröriste şefkat ve sevgiyle yaklaşıyor, dokunmuyor. Komutanlar görüyoruz, teröristle el ele halay çekiyor.
Karayolları kesiliyor, teröristler on adım ötede eylem yapıyor, asker seyretmekle yetiniyor.
Ne güzel ilişkiler bunlar!
Niçin tanık oluyoruz böyle olaylara?..
Çünkü Tayyip Türk Ordusu’na emir verdi:
“Bunlara dokunmayın, karşımıza almayın. Kürt oyları bana seçimlerde lazım!”
Bizim bildiğimiz Türk Ordusu Tayyip‘in değil, Türk Milleti’nin ordusu idi.
Bu anlayış giderek değişti. Olanları yüzümüz kızararak izliyoruz.
* * * *
Kamuoyu son heykel olayına böylesine yoğun tepki göstermeseydi, hiç kuşkunuz olmasın o heykel yerinde duruyor olacaktı.
Askerlerin ve Diyarbakır Valisi’nin gözleri önünde hazırlanıp yerine dikilen heykeli küçümsemeyin! Kaidesi yerden altı metre, heykelin kendisi üç metre yükseklikte.
Bu heykelin yapımı hükümetin, askerlerin ve Diyarbakır Valisi’nin gözleri önünde gerçekleşti, sonra yerine dikildi.
Şimdi ise yoğun tepkiler nedeniyle yıkıldı.
Demek ki isteyince oluyormuş!
Biz devleti arıyoruz, bulamıyoruz. Bir heykeli yıkmak zorunda kaldılar diye alkış tutacak değiliz.
Nevzat Bölügiray’ın kitabı
Emekli korgeneral Nevzat Bölügiray 12 Eylül terör dönemi öncesi ve sonrasında olayların en yoğun yaşandığı Adana ve çevresi sıkıyönetim komutanı idi.
O dönemde yaşananları anlatan “Sokaktaki Asker”, “Sokaktaki Askerin Dönüşü” gibi gerçekten muhteşem 14 kitap yazdı.
Elimde Bölügiray’ın okuduğum son kitabı var:
“Bu Nasıl Müslümanlık” (Togan Yayıncılık.)
Bölügiray bu kitapta ülkeyi yöneten rüşvetçilere, yalancılara, sahtekarlara ve hırsızlara dinimizin kuralları ve kutsal kitabımızla ders veriyor ve şöyle diyor:
“Ben bir din bilgini veya Kuran yorumcusu değilim ve bu kitabı yazmakla da böyle bir düşünceye sahip olmadım. Amacım sadece AKP iktidarı döneminde yüce dinimizi kendi çıkarları yönünde acımasızca sömürenlerin ne kadar dindar (!) olduklarını yalın bir dille ve somut örneklerle irdelemektir…”
Ve bu güzel kitaptan bazı başlıklar:
Gerçekleri saklamak, doğru söylememek, yalan söylemek, milletin ve devletin malını aşırmak, israf ve savurganlık, kibirlenmek, zulüm, polis ve adalet zulmü, Hitler Almanyası ve Türkiye, geçen çağlar içinde aynen uygulama olanağı kalmamış ayetler ve AKP…
* * * *
Bölügiray Paşa bu kitabıyla birlikte bana da günler önce kısacık bir mektup yazmıştı:
“Amatör yazarlık yaşamıma bu kitapla son noktayı koyuyorum…”
Dün öğle saatlerinde kendisini aradım. Ağır bir ameliyat daha geçirmiş, GATA’da yatıyordu.
Hem geçmiş olsun dileklerimi ilettim, hem de “Ellerinize sağlık paşam, çok güzel bir kitap daha yazmışsınız, bir solukta okudum” dedim.
Siz de okursanız beğeneceksiniz.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 949 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed