24.09.2014 [00:19] - Gündəm, DAVAMın yazıları
Rehinelerin IŞİD'in elinden kurtarılıp Türkiye'ye getirilmesi elbette son derece olumlu ve sevindirici bir gelişmedir. Ortadoğu Gazetesi olarak biz de haberi, "kayıp, gözyaşı, terör, hırsızlık, cinayet haberleriyle yatıp kalkan Türk milleti, uzun bir aradan sonra nihayet iyi bir haber aldı" diye verdik.
Rehineler nefes aldırdı
Hükümetin rehinelerin kurtarılmasını büyük bir şova dönüştürmek istemesi, aslında kendilerinin de ne kadar gergin, yorgun ve hatta ümitsiz olduklarının ispatıdır. İstisnasız her alanda büyük kayıplar yaşanmış, ülke büyük ve amansız bir kuşatmanın ortasında yapayalnız kalmıştır. PKK ihanetleri çığırından çıkmış, IŞİD kapıya dayanmış, gelen göçler karşısında ne yapılacağı bilinmez bir hal almış, bütün bunlara bir de uluslararası baskı eklenmiştir. İşte böyle bir ortamda rehinelerin serbest bırakılması hükümet için bir nefes alma imkanı sağladı. Onun için bu kadar büyüttüler, bu kadar gürültü kopardılar ve bayram ilan ettiler.
Kaybeden yine Türkiye
Buraya kadarını anlayabiliyoruz. Ancak, ortada cevap arayan çok vahim, çok ağır ve yakıcı sorular var. Bu sorulardan bir kısmının cevabı kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Ve görünen o ki, her ne kadar rehinelerimizi sağ-salim ülkeye getirmiş olsak da, sonuçta kaybeden, zor duruma düşen ve itibar ve saygınlıkta daha da gerileyen ülke ne acıdır ki yine Türkiye'dir. Bunu bir siyasi değerlendirme olarak söylemiyoruz. Gazetelere yansıyan gelişmelerin ve yapılan açıklamaların ortaya koyduklarını kastediyor ve bir tespit yapıyoruz.
Neyi takas ettiniz?
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Rehineler öyle, büyük devletlerin yaptığı gibi, zaman geçirilmeden ve caydırıcı bir operasyonla kurtarılmamıştır. Aradan 3,5 aya yakın bir zaman geçtikten ve rehineler üzerinden AKP hükümetinin iradesi ipotek altına alındıktan sonra, karşılıklı anlaşmayla serbest bırakıldıkları anlaşılıyor. Bir terör örgütüyle pazarlıklar yapıldığı, açıklamalarla sabittir. AKP, tıpkı PKK gibi, IŞİD'le de şeref masaları kurmuş, teröristlerle muhatap olmuş, pazarlıklar yapmış ve karşılıklı olarak el sıkışmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözünü ettiği "takas" biraz ayrıntılandırıldığı zaman ortaya çok çarpıcı şeyler çıkıyor. Bu takasta Türkiye'nin aldığı rehinelerdir, ancak neyin verildiği henüz belli değildir. Almanya basınında AKP'nin IŞİD'le 100 milyon dolar üzerinden pazarlık yaptığını iddia eden haberler yer aldı. Sosyal paylaşım sitelerinde çok daha ileri ve zerresinin gerçek olmasının dahi. çok acı sonuçlar doğuracağı haber ve değerlendirmeler yer alıyor. Nitekim, IŞİD, AKP'nin kendilerini devlet olarak tanıdığını ve rehineler konusunda iki devletin oturup anlaşma yaptığını iddia eden açıklamalar yaptı ve bunlara hiçbir karşılık verilmedi.
Tampon bölge
Bölgedeki gelişmeler çok endişe vericidir. AKP'nin varlığını fırsat bilerek ilerlemeye devam eden IŞİD, yakıp yıkarak sınırımıza kadar dayandı. Hükümet bu durum karşısında ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Uluslararası koalisyonun içinde yer almakla, almamak arasında gidip gelirken, tampon bölge oluşturmada da kararsız davranıyor. Tamamen Türkiye'nin kontrolünde olmak şartıyla burada bir tampon bölge oluşturmak çok isabetli olacaktır. Burada vazgeçilmez şart, kontrolün Türkiye'de olmasıdır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli bu öneriyi tam 6 yıl önce yaptı. 7 Ekim 2008 tarihli TBMM Grup Toplantısında "Irak'ın kuzeyindeki Türkiye'ye sızmaların mutlaka önüne geçilmek üzere komşu ülke coğrafyasında bulunan ve önleyici tedbirler için Irak'ın kuzeyinden fiziken uygun arazilerden başlatılmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından "Güvenlik Bölgesi" oluşturulmalıdır." dedi.
AKP sadece seyrediyor
Zaman sayın Bahçeli'yi yine haklı çıkardı. O zaman bu teklifi ciddiye almayan hükümetin, bugün aynı noktaya gelmiş olması bir teselli olsa da, özellikle terörün kat ettiği mesafe ve bölgenin durumu çok geç kalındığını ispatlıyor. Sadece PKK terörü hayal edemeyeceği mesafeler katedip ülkenin belli bir bölgesinde fiili durum oluşturmakla kalmamış, Irak ve Suriye sınırımız kevgire dönmüştür. Meydanı boş bulan PKK, ağır silahlar elde edip PYD ile işbirliği yaparak ve IŞİD'i bahane edip uluslararası bir destek sağlayarak bölgenin tamamında hakimiyet kurmaya çabalıyor. Hükümet bütün bu gelişmeleri eli-kolu bağlı bir vaziyette sadece seyretmekle yetiniyor.
Toplumsal huzur ve güvenlik
Ülkemize bu sınırlardan kontrolsüz biçimde giriş yapan insan sayısının 1,5 milyonu geçtiği ortaya çıkmıştır. Son birkaç günde gelenlerin sayısının 150 bini bulduğu ve daha büyük dalgaların beklendiği belirtiliyor. Hükümetin tutarsız kararları aynen devam ediyor ve sınır güvenliğini kontrol etmeye çalışan Jandarma birliklerini zor durumda bırakıyor. Bölgeden çok vahim görüntüler geliyor. Türk askeri bırakın sınırı korumayı kendini savunamaz duruma düşürüldü.
Buna karşılık, kontrolsüz biçimde Türkiye'nin her tarafına dağılan Suriyeliler, toplumsal huzur ve güvenlik için ciddi bir tehdit ve tehlike oluşturuyor. Gelenlerin içinde kimlerin olduğu ve bunların yakın zamanda başımıza hangi belaları açacaklarını kestirmek bile mümkün değil. Kesin olan şey, başta bölge illeri olmak üzere, ülkenin her yerine kontrolsüz biçimde dağılan Suriyelilerin karınlarını doyurmak ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmek için her şeyi göze aldıkları ve bu durumun büyük sosyal huzursuzluklara sebep olduğudur. Kış aylarının başlamasıyla birlikte bu huzursuzlukların çok daha büyümesi kaçınılmaz görünüyor.
Türkmenler sahipsiz
Burada kabul edilemez bir durum da, AKP'nin sınırlarımızın kevgire dönmesine sessiz kalırken, Türkmenlere kapıyı kapatarak 350 bin soydaşımızı Barzani ve IŞİD'in soykırımına terk etmesidir. Bunu anlamakta da, anlatmakta da güçlük çekiyoruz. Söz konusu Türk varlığı olunca, bütün dünya gibi AKP'de sadece uzaktan seyretmekle yetiniyor. Bölgedeki Türkmen soydaşlarımız yersiz yurtsuz bırakılmış, aç ve perişan şekilde Barzani ile IŞİD arasında bin satır mı, bir katır mı tercihine zorlanmışlardır.
Rehineler nefes aldırdı
Hükümetin rehinelerin kurtarılmasını büyük bir şova dönüştürmek istemesi, aslında kendilerinin de ne kadar gergin, yorgun ve hatta ümitsiz olduklarının ispatıdır. İstisnasız her alanda büyük kayıplar yaşanmış, ülke büyük ve amansız bir kuşatmanın ortasında yapayalnız kalmıştır. PKK ihanetleri çığırından çıkmış, IŞİD kapıya dayanmış, gelen göçler karşısında ne yapılacağı bilinmez bir hal almış, bütün bunlara bir de uluslararası baskı eklenmiştir. İşte böyle bir ortamda rehinelerin serbest bırakılması hükümet için bir nefes alma imkanı sağladı. Onun için bu kadar büyüttüler, bu kadar gürültü kopardılar ve bayram ilan ettiler.
Kaybeden yine Türkiye
Buraya kadarını anlayabiliyoruz. Ancak, ortada cevap arayan çok vahim, çok ağır ve yakıcı sorular var. Bu sorulardan bir kısmının cevabı kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Ve görünen o ki, her ne kadar rehinelerimizi sağ-salim ülkeye getirmiş olsak da, sonuçta kaybeden, zor duruma düşen ve itibar ve saygınlıkta daha da gerileyen ülke ne acıdır ki yine Türkiye'dir. Bunu bir siyasi değerlendirme olarak söylemiyoruz. Gazetelere yansıyan gelişmelerin ve yapılan açıklamaların ortaya koyduklarını kastediyor ve bir tespit yapıyoruz.
Neyi takas ettiniz?
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Rehineler öyle, büyük devletlerin yaptığı gibi, zaman geçirilmeden ve caydırıcı bir operasyonla kurtarılmamıştır. Aradan 3,5 aya yakın bir zaman geçtikten ve rehineler üzerinden AKP hükümetinin iradesi ipotek altına alındıktan sonra, karşılıklı anlaşmayla serbest bırakıldıkları anlaşılıyor. Bir terör örgütüyle pazarlıklar yapıldığı, açıklamalarla sabittir. AKP, tıpkı PKK gibi, IŞİD'le de şeref masaları kurmuş, teröristlerle muhatap olmuş, pazarlıklar yapmış ve karşılıklı olarak el sıkışmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözünü ettiği "takas" biraz ayrıntılandırıldığı zaman ortaya çok çarpıcı şeyler çıkıyor. Bu takasta Türkiye'nin aldığı rehinelerdir, ancak neyin verildiği henüz belli değildir. Almanya basınında AKP'nin IŞİD'le 100 milyon dolar üzerinden pazarlık yaptığını iddia eden haberler yer aldı. Sosyal paylaşım sitelerinde çok daha ileri ve zerresinin gerçek olmasının dahi. çok acı sonuçlar doğuracağı haber ve değerlendirmeler yer alıyor. Nitekim, IŞİD, AKP'nin kendilerini devlet olarak tanıdığını ve rehineler konusunda iki devletin oturup anlaşma yaptığını iddia eden açıklamalar yaptı ve bunlara hiçbir karşılık verilmedi.
Tampon bölge
Bölgedeki gelişmeler çok endişe vericidir. AKP'nin varlığını fırsat bilerek ilerlemeye devam eden IŞİD, yakıp yıkarak sınırımıza kadar dayandı. Hükümet bu durum karşısında ne yapacağını şaşırmış durumdadır. Uluslararası koalisyonun içinde yer almakla, almamak arasında gidip gelirken, tampon bölge oluşturmada da kararsız davranıyor. Tamamen Türkiye'nin kontrolünde olmak şartıyla burada bir tampon bölge oluşturmak çok isabetli olacaktır. Burada vazgeçilmez şart, kontrolün Türkiye'de olmasıdır. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli bu öneriyi tam 6 yıl önce yaptı. 7 Ekim 2008 tarihli TBMM Grup Toplantısında "Irak'ın kuzeyindeki Türkiye'ye sızmaların mutlaka önüne geçilmek üzere komşu ülke coğrafyasında bulunan ve önleyici tedbirler için Irak'ın kuzeyinden fiziken uygun arazilerden başlatılmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından "Güvenlik Bölgesi" oluşturulmalıdır." dedi.
AKP sadece seyrediyor
Zaman sayın Bahçeli'yi yine haklı çıkardı. O zaman bu teklifi ciddiye almayan hükümetin, bugün aynı noktaya gelmiş olması bir teselli olsa da, özellikle terörün kat ettiği mesafe ve bölgenin durumu çok geç kalındığını ispatlıyor. Sadece PKK terörü hayal edemeyeceği mesafeler katedip ülkenin belli bir bölgesinde fiili durum oluşturmakla kalmamış, Irak ve Suriye sınırımız kevgire dönmüştür. Meydanı boş bulan PKK, ağır silahlar elde edip PYD ile işbirliği yaparak ve IŞİD'i bahane edip uluslararası bir destek sağlayarak bölgenin tamamında hakimiyet kurmaya çabalıyor. Hükümet bütün bu gelişmeleri eli-kolu bağlı bir vaziyette sadece seyretmekle yetiniyor.
Toplumsal huzur ve güvenlik
Ülkemize bu sınırlardan kontrolsüz biçimde giriş yapan insan sayısının 1,5 milyonu geçtiği ortaya çıkmıştır. Son birkaç günde gelenlerin sayısının 150 bini bulduğu ve daha büyük dalgaların beklendiği belirtiliyor. Hükümetin tutarsız kararları aynen devam ediyor ve sınır güvenliğini kontrol etmeye çalışan Jandarma birliklerini zor durumda bırakıyor. Bölgeden çok vahim görüntüler geliyor. Türk askeri bırakın sınırı korumayı kendini savunamaz duruma düşürüldü.
Buna karşılık, kontrolsüz biçimde Türkiye'nin her tarafına dağılan Suriyeliler, toplumsal huzur ve güvenlik için ciddi bir tehdit ve tehlike oluşturuyor. Gelenlerin içinde kimlerin olduğu ve bunların yakın zamanda başımıza hangi belaları açacaklarını kestirmek bile mümkün değil. Kesin olan şey, başta bölge illeri olmak üzere, ülkenin her yerine kontrolsüz biçimde dağılan Suriyelilerin karınlarını doyurmak ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmek için her şeyi göze aldıkları ve bu durumun büyük sosyal huzursuzluklara sebep olduğudur. Kış aylarının başlamasıyla birlikte bu huzursuzlukların çok daha büyümesi kaçınılmaz görünüyor.
Türkmenler sahipsiz
Burada kabul edilemez bir durum da, AKP'nin sınırlarımızın kevgire dönmesine sessiz kalırken, Türkmenlere kapıyı kapatarak 350 bin soydaşımızı Barzani ve IŞİD'in soykırımına terk etmesidir. Bunu anlamakta da, anlatmakta da güçlük çekiyoruz. Söz konusu Türk varlığı olunca, bütün dünya gibi AKP'de sadece uzaktan seyretmekle yetiniyor. Bölgedeki Türkmen soydaşlarımız yersiz yurtsuz bırakılmış, aç ve perişan şekilde Barzani ile IŞİD arasında bin satır mı, bir katır mı tercihine zorlanmışlardır.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1268 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |