Şrift:
DEVLET BAHÇELİ'DEN TARİHİ UYARI
26.08.2015 [10:52] - Xəbərlər, Türk dünyası-Turan
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, il başkanları toplantısı sonrasında Genel Merkez'de basın açıklaması yaptı.

Devlet Bahçeli, partisinin genel merkezi binasında yaptığı basın açıklamasında sert açıklamalar yaptı. Koalisyon hükümetinin kurulamamasının sebebi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı gösteren Bahçeli, tarihi uyarılarda da bulundu.

"Bu aziz ülkenin AKP’den kurtulması da haktır, milli vecibedir." diyen Devlet Bahçeli, "Yoksa iç savaş kapımızdadır. Bölünme dibimizdedir. Kardeşin kardeşe silah doğrultması an meselesidir." diyerek tehlikeyi işaret etti.

"Bizim partililerimiz yoktur, dava arkadaşlarımız vardır. Parti arkadaşlarımız da her zaman hazırdırlar" diyerek MHP'nin her türlü mücadeleye hazır olduğunu belirterek "Biz dimdik durduk, eğilmedik" dedi.

Devlet Bahçeli, Deniz Baykal'ın bakanlık teklifi açıklaması sorusuna da "Sayın Baykal olmasa Erdoğan olmazdı, AKP iktidarı olmazdı" şeklinde cevap verdi.

Devlet Bahçeli'nin açıklamalarının tamamı şu şekilde:

Üzülerek itiraf etmeliyim ki, siyasi karmaşa ve kriz halinin gün be gün derinleştiği bir

süreçten geçiyoruz.

Gündemdeki konu başlıklarını ana hatlarıyla ele alacağım bugünkü basın toplantımıza

geçmeden evvel hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyor, her birinize ayrı ayrı hoş geldiniz

diyorum.

Her aklı başında ve sağduyulu insanımız ülkemizin kötü ve karanlık günlerden geçtiğini

bariz olarak görmektedir.

Türkiye nefes almakta zorlanmaktadır.

Demokrasi tökezlerken, milli irade kundaklanmaktadır.

Bölücü terör örgütünün hain ve alçak eylemleri ülkemizi kana bulamaktadır.

Türk milleti yaslıdır ve şehitlerine ağlamaktadır.

Anaların yüreği evlat acısıyla kavrulmaktadır.

Al bayrağa sarılı şehit tabutları her gün omuzlarda son yolculuklarına uğurlanmaktadır.

Ülkemiz iç ve dış odakların beraberce projelendirdikleri düşmanca saldırıların, kanlı

hesapların, vahşi planların hedefindedir.

Kırılan kardeşliğimizdir.

Kanayan huzurumuzdur.

Karartılan geleceğimizdir.

Kurban seçilen varlığımız, birliğimiz ve esenliğimizdir.

Güvenliğimiz budanırken, birlikte yaşama hissiyatımız hançerlenmektedir.

Manzara iç açıcı değildir.

Gelişmelerin seyir ve istikameti kaosa doğru mesafe almaktadır.

Şu talihsizliğe bakınız ki, böylesi bir dönemde ülkemiz yeniden bir seçim atmosferine

girmiştir.

Seçim güvenliğinin temini şaibeli ve şüpheliyken milletimizin önüne tekrar sandık

koyulması çok sakıncalıdır.

Görünen gerçek odur ki, Türkiye namlunun ucunda seçim yapacaktır.

Buna rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın arzu ve emeli nihayetinde gerçekleşmiş ve 7

Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerinin yenilenmesi dün itibariyle kararlaştırılmıştır.

Türkiye’nin sıcak gündemini, vuku bulması güçlü ihtimal olan bundan sonraki siyasi

etapları ayrıntısıyla değerlendirmek maksadıyla partimizin değerli il başkanlarıyla

planladığımız toplantımızı gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Aziz milletimiz endişeye kapılmasın ki, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin hak ve

hukukuna ne pahasına olursan olsun sahip çıkacak özveriyi fedakârca gösterecektir.

Milli iradeyi kasıtlı ve keyfi olarak tahrip eden demokrasi hasımlarıyla mücadelemiz

artan şevk ve azimle sürecektir.

Partimizin tüm kadroları, tüm dava arkadaşlarım bozguncuların oyunlarını,

işbirlikçilerin senaryolarını bozmaya muktedirdir.

Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Sayın Basın Mensupları,

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün akşam TBMM Başkanıyla gerçekleştirdiği 4 saati aşkın

görüşmeden sonra 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerini yenileme kararı almıştır.

Erdoğan en sonunda muradına ermiş, amacına ulaşmıştır.

Söz konusu karar Resmi Gazete’nin son mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe

girmiştir.

Bundan sonraki uygulamalar Anayasa’nın 114’üncü maddesi çerçevesinde

gerçekleşecektir.

Erdoğan 25. Dönem Milletvekili Seçim sonuçlarını hiçbir zaman hazmedememiş,

benimseyememiş, kabullenememiştir.

Her fırsatta koalisyonu kötülemiş, uzlaşmanın önüne geçmiştir.

Her zemin ve ortamda siyasi partilere parmak sallamış, tekrar seçim hatırlatması

yapmıştır.

7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçiminin yenilenmesinin yegane sorumlusu, asıl

suçlusu öncelikle Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Tutarlılık gereği bunu görmek, bunu bilmek lazımdır.

7 Haziran’ın üzerinden bir hafta bile geçmeden, “Türkiye’yi hükümetsiz, Türkiye’yi

başsız bırakan, egolarına mahkum olanlar, ne tarihe ne de milletimize bunun hesabını

veremezler.” diyen Erdoğan’dır.

Bu sözlerin hemen akabinde siyasi partilere tehdit yollu mesaj göndererek, “Hükümeti

kuramazlarsa sandığa gidilir ama bu ‘erken’ değil ‘tekrar seçim’ olur.” diyen Erdoğan’dır.

Henüz hükümet kurma görevi kimseye verilmemişken; ''Siyasi partilerimiz bu konuda

üzerlerine düşeni yapmazlarsa çözüm mevki yine milletimizdir'' sözleriyle gizli niyetini ele

veren Erdoğan’dır.

Erdoğan üzerine vazife olmadığı halde seçim hatırlatmasını ısrarla sürdürmüştür.

AKP Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na hükümet kurma görevi tevdi edilmeden

6 gün önce, “Bu tablodan bir hükümet çıkmazsa çözüm merci yine milletimizin ta kendisidir.

Yani kimse bu noktada milletimize gitmekten çekinmesin, kaçmasın" ifadeleri Erdoğan’a aittir.

Erdoğan hükümet kurulmasının önüne adeta etten duvar örmüştür.

Koalisyonu Erdoğan sabote etmiştir.

AKP’nin 13 yıla yaklaşan zillet ve rezalet dolu iktidar yıllarının sorgulanmaması için

Erdoğan canını dişine takmış, koalisyon teşkilini buna bağlamıştır.

Nitekim Erdoğan’ın şu sözleri hakikaten de çelişkili olması şöyle dursun, bizatihi

geçmiş AKP’li iktidar yılların foyasını ortaya koyan ibretlik bir itiraftır:

“Bugün Türkiye’nin geçmişini tartışan değil, mevcut sorunların çözümü ve geleceğin

inşası konusunda bir koalisyon hükümetine ihtiyaç var.”

Bu sözler Erdoğan’ın kendisini yalanlayan, lekeli siyasi mazisindeki örtülemez,

gizlenemez, ötelenemez çarpıkları gözler önüne seren acı bir beyandır.

Başbakan olduğu dönemlerde geçmişle uğraşan, yüzleşme ezberiyle tarihimize kara

çalan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir.

Erdoğan, AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesi üzerine dünüyle ters düşen bir çizgiye

anında savrulmuştur.

Çünkü Erdoğan hasbi olmadığı gibi haysiyetli de değildir.

Çünkü Erdoğan ailesinden ve şahsından başka hiç kimseyi düşünmemektedir.

Maalesef Sayın Davutoğlu da Erdoğan’ın siyasi tasarımına, siyasi kumpasına gönüllü

şekilde alet olmuştur.

7 Haziran’ın üzerinden geçen 79 günlük zaman diliminde bir koalisyon hükümeti

kurulması mümkün olmamıştır.

9 Temmuz’da görevi alan Davutoğlu bile bile boşa kürek çekmiş ve Türkiye’yi seçim

limanına yanaştırmakla hem tembihlenmiş, hem de talimatlandırılmıştır.

CHP’yle süren 32 günlük görüşme trafiği ve sonuçsuz istikşafi toplantılar koalisyon

müzakerelerine bir türlü geçememiştir.

Dahası Davutoğlu, CHP’ye koalisyon hükümeti kurma teklifini dahi götürmemiştir.

Türkiye tam 32 gün oyalanmıştır.

Türk milleti 32 gün boyunca kandırılmıştır.

Samimiyet ve dürüstlük 32 günlük ara dönem yaşamıştır.

Anayasa’da öngörülen 45 günlük hükümet kurma süresi sarayın gözetiminde israf

edilmiştir.

Bu süre zarfında terör tekrar azmıştır.

20 Temmuz’dan bu tarafa, aralarında asker, polis ve korucularımızın da yer aldığı 62

vatan evladı şehit düşmüştür.

Hala iç yüzü aydınlatılmamış, hala üzerindeki sis perdesi aralanmamış olan Suruç

katliamında 32 kişi hayatını kaybetmiştir.

Suruç’taki canlı bomba saldırısının ardından Türkiye tam bir kaosa sürüklenmiştir.

Ortadoğu’nun ateşi vatan coğrafyasına düşmüştür.

Suriye’deki istikrarsızlığı ülkemize taşımak isteyen çevrelere gün doğmuş, fırsat kapısı

açılmıştır.

Koalisyon arayışları esnasında terör düğmesine basılması elbette çok kuşku vericidir.

Şehit kanının dökülmesinde cinayet örgütü PKK dışında kimlerin parmağı olduğu,

hangi çevrelerin şiddet ve barbarlıkta payının bulunduğu mutlaka araştırılması gereken bir

konudur.

Koalisyon hükümeti kurulmasıyla ilgili süreç işlerken hain saldırı ve provokasyonların

yoğunlaşması, peş peşe sözde özerklik ilanları, PKK’nın alan hâkimiyetini genişletme

çabaları titizlikle yorumlanmalıdır.

Erdoğan Rize’de sistem fiilen değişmiştir derken, PKK Doğu ve Güneydoğu’da filli

durum yaratmakla meşgul olmuştur.

AKP’li vicdan ve milliliği buharlaşmış bazı milletvekilleri Türkiye milleti derken,

Davutoğlu Anadolu Mezopotamya çocukları uydurmasından medet ummuştur.

Şehit aileleri feryat ederken; gözyaşı sel olan annelere, babalara, gelinlere, çocuklara

AKP’liler istismar suçlamasıyla çamur atmıştır.

Yarbay Mehmet Alkan Şırnak’ın Beytüşşabab ilçesinde şehit edilen kardeşi Yüzbaşı Ali

Alkan’ın tabutuna sarılıp haklı ve meşru tepkisini gösterirken, insanlıklarını kaybetmiş saray

yönlendirmeli AK troller iftira yarışına girmişlerdir.

Erdoğan, Trabzon’da şehit tabutuna elini koyup “Ne mutlu şehit analarına” nutkunu

yüzü kızarmadan atarken mesele olmamıştır da, kardeş acısıyla gözyaşlarına boğulan bir

Yarbayımız şerefsizlerin gözüne batmıştır.

İşte AKP’nin yenilmiş Türkiye’si budur.

Şehide kelle diyen ahlaksızlar, süreç ihanetiyle PKK’yı başımıza çıkaran hainler,

Oslo’da eyalet yönetimi ve Öcalan’a özgürlük sözü veren siyasi çürümüşler şimdi de şehit

yakınlarını hedef almışlardır.

Türk milleti çözüm süreci isimli boyun eğme, çözülme, dağılma, parçalanma, taviz,

teslimiyet sürecinin bedelini ödemektedir.

Türk milleti PKK’yla kurulan pazarlık masalarının acı verici sonuçlarına

katlanmaktadır.

Türkiye Erdoğan ve zihniyetinin iktidarda kalmak uğruna her melanete başvurmaktan

çekinmeyeceği çok tehlikeli, çok sarsıcı, beka düzeyindeki tehditlerin sıradanlaştığı vahim

günlerden geçmektedir.

Dövizin fren tutmadığı, faizlerin yükseldiği, ekonomik göstergelerin alarm verdiği bir

dönemde AKP ülkeyi seçim kulvarına sokmuştur.

PKK yol keserken, araçları ateşe verirken AKP seçim için yatırım yapmıştır.

PKK askerimize, polisimize, korucumuza ve sivil vatandaşlarımıza kurşun sıkarken,

Erdoğan ve vesayeti altındaki Davutoğlu tekrar bir seçimin alt yapısını kurgulamışlardır.

Biz haram paraların villalarda sıfırlandığını duyduk da vicdanlarını sıfırlayanları, vatan

ve millet sevgilerinin üzerine sünger çekenleri yeni işitiyoruz.

AKP yönetimi, Türkiye’nin sırtına saplanmış ihanet mızrağıdır.

AKP yönetimi, Türkiye’nin bahtını kapatan şer ve çıkar ittifakıdır.

AKP yönetimi, oyundur, tezgâhtır, tuzaktır, tertiptir, tahriktir.

Bu aziz ülkenin AKP’den kurtulması da haktır, milli vecibedir.

Yoksa iç savaş kapımızdadır.

Bölünme dibimizdedir.

Kardeşin kardeşe silah doğrultması an meselesidir.

Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Erdoğan her şeyi oldubittiye getirmiştir.

Geçtiğimiz Cuma günü seçim tarihini bile ilan etmiştir.

Ne var ki, Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın görevleri arasında seçim tarihini tayin

yetkisi görülmemektedir.

Peki, Erdoğan bu cesareti nereden, nasıl alabilmektedir?

Davutoğlu ise kurulacak seçim hükümetinde görevlendirilecek bakanlar hakkında

spekülasyon yapmaktadır.

Bu açıklama sırasında bir görevlendirme yapılmamışken, Davutoğlu seçim hükümetiyle

ilgili tasarruf hakkını kendisinde nasıl görebilmektedir?

Anayasa’da parti grupları ifadesi varken, bakan seçiminde doğrudan doğruya

milletvekillerinin muhatabı olduğunu neye dayanarak ileri sürmektedir?

Bu kanunsuzluk, bu kuralsızlık, bu siyasi ahlaksızlık, bu dayatma nereye kadar

sürecektir?

Türkiye Erdoğan ve hükümetteki memuru Davutoğlu’nun kıskıvrak eline mi

düşmüştür?

Devletin egemenlik hakları ve milli iradenin devri ne zamandır 17-25 Erdoğan’ın

pervasızlığına, otoriter heveslerine emanet edilmiştir?

Türk milleti, AKP’ye oy veren muhterem vatandaşlarım tehlikenin, gidişattaki fecaatin

farkında değil midir?

Erdoğan iktidarı paylaşmamak amacıyla bir kez daha seçim demiştir.

Rüşvet ve yolsuzluğa gömülmüş bakanlıkların idaresinin AKP’den çıkmaması için

Erdoğan’ın beğenmediği 7 Haziran seçimleri yenilenmeyle karşı karşıya kalmıştır.

Erdoğan pisliklerin hesabının sorulmaması için Davutoğlu’yla seçim işbirliği yapmış,

78 milyonu buna zorlamıştır.

Bunun neresine demokrasi diyeceğiz?

Bunun neresine siyasi meşruiyet yorumu getireceğiz?

Seçim ve sandık güvenliği tartışılırken, sıkıyönetim şartları vasat bulmuşken sırf iktidar

ve koltuk uğruna seçim yenilenmesini hangi şeref, hangi namus, hangi sorumluluk anlayışıyla

izah edeceğiz?

Beş gün içinde seçim hükümeti kurulması Anayasa’nın 114’üncü maddesinin gereğidir.

AKP’yle HDP’nin hasreti sonunda bitecek, çözümde ortak olanlar hükümette

buluşacaklardır.

Türkiye’yi seçime kadar tescilli müzakereciler, Kandil dönmeleri, maskeli PKK’lılar

yönetecektir.

Artık PKK’nın hükümete girmesine sayılı günler kalmıştır.

Bu kepazelik tamamen AKP’nin, Erdoğan’ın eseridir.

Bunun hesabını da asla veremeyeceklerdir.

Koalisyon kurdurmayan Erdoğan HDP’ye kapı aralamıştır.

Davutoğlu ne yaparsan yapsın, ne derse desin Dolmabahçe’deki aile fotoğrafında poz

verdiği siyasi bölücülerle Bakanlar Kurulu’nu teşkil edecektir.

Biz başından beri AKP ile HDP’nin gerçek niyetlerinin anlaşılabilmesi için hükümet

kurması gerektiğini söyledik.

Çözüm isimli ihanet sürecini milletimizin bütün yönleriyle görmesini bekledik.

Bu olmazsa AKP-CHP koalisyonun kurulması konusunda Türkiye adına ısrarcı olduk.

Hatırlanacağı üzere, koalisyon görüşmeleri çerçevesinde, AKP Genel Başkanı ve

Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki heyet 14 Temmuz 2015 günü saat 13.00’de

TBMM’de partimizi ziyaret etmişlerdi.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin nasıl bir koalisyon hükümeti kurulması hususundaki

yaklaşım ve değerlendirmesi başından beri şeffaf, anlaşılabilir ve açıktı.

İlkelerimizden ödün vermeden, kırmızı plaka kaygısına kapılmadan, reddiyeci bir tutum

takınmadan tüm alternatiflerin tüketilmesini bekledik.

Bu kapsamdaki sorumluluğun az önce değindim gibi, çözüm sürecinde ortaklık kuran

AKP ile HDP’ye; bu mümkün olmazsa AKP ile CHP’ye; bu da yeterli olmazsa daha geniş bir

tabanlı bir hükümet formülü olan AKP-CHP-HDP ortaklığına düştüğünü seslendirdik.

AKP, HDP’yle bir koalisyon alternatifini her ne hikmetse düşünmemiş, bu seçeneği

kategorik olarak yok saymıştır.

Fakat şu günkü ortamda kader ağlarını örmüş, AKP ile HDP’yi bizce malum olan aynı

çizgiye getirmiştir.

Geçici seçim hükümeti kurma görevini bugün alan Davutoğlu’nun ne yapacağını, nasıl

bir yol izleyeceğini kısa süre içinde herkes görecektir.

13 Temmuz 2015’den 13 Ağustos 2015 tarihine kadar yaklaşık 32 günlük sürede AKP

ile CHP 50 saate yakın bir görüşme serisi gerçekleştirmiştir.

Ne var ki, partimizin tüm iyi niyetli ve olumlu desteklerine rağmen; AKP ile CHP

arasındaki temas ve toplantılar bir koalisyonu doğurmamıştır.

AKP ile CHP Türkiye’yi kandırmıştır.

7 Haziran seçimlerinin tekrarlanmasını gizli gündem olarak siyasi yedekte tutan ve

esasen asıl gayesi de bu olan AKP, sudan bahanelerle hükümet kurulmasına köstek olmuş ve

masayı devirmiştir.

CHP’de oyunbozan taraf görüntüsü vermemek amacıyla pişkince fiyasko olan

görüşmelere katlanmıştır.

Böylelikle AKP ile CHP arasında bir koalisyon ihtimali kalmamıştır.

Bu aşamadan sonra Türkiye ya seçime gidecek ya da MHP’nin içinde yer alacağı bir

koalisyon tablosuyla karşı karşıya kalacaktı.

Bu maksatla Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi 17 Ağustos 2015

Pazartesi günü saat 14.00’de TBMM çatısı altında ikinci defa bir araya gelmişlerdir.

MHP’nin seçimlerin tekrarına menfi tutumu belliydi.

Azınlık veya seçim hükümeti formüllerine kapalı tavrı da değişmemişti.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin, AKP’yle olası bir koalisyonda buluşabilmesi için gerek

ve yeter şartları, ilaveten tavizi mümkün olmayan ilkeleri olduğu aziz milletimizin

malumudur.

Partimiz tarafından sürekli ve istikrarlı biçimde, 7 Haziran’ı takip eden günler içinde

ilkelerimiz ilan edilmiştir.

Buna göre Milliyetçi Hareket Partisi’nin muhtemel bir koalisyon çatısının kurulabilmesi

için beklenti ve aradığı uzlaşma zemini şunlardan oluşmuştur:

1– Anayasa’nın ilk dört maddesine tereddüde mahal bırakmayacak derecede içten

2- Türkiye’nin yıkım ve çözülmesine hizmet eden Çözüm Süreci’nin eksiksiz,

bağlılık ve saygının berrak bir mizaç ve beyanatla ispatı vazgeçilmez

önşartımızdır.

bahanesiz ve herhangi bir kafa karışıklığına meydan vermeden tümüyle tasfiyesi

müzakere kabul etmeyen talep ve beklentimizdir.

Çözüm buzdolabında ise fişinin çekilerek çürümeye terk edilmesinin teminatı samimi

ve ikna edici bir üslupla verilmelidir.

3- Türk devlet ve toplum hayatını felç eden, adalet ve ahlak kurallarını hiçe sayan

4- Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural ve ilke

rüşvet ve yolsuzluk vakalarının 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınarak, ucu

kime dayanırsa dayansın üzerine gidilmesi tartışmasız isteğimizdir.

tanımayan Cumhurbaşkanı’nın görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zeminde

bulunmasının yanında, kuvvetler ayrımı prensibinin parlamenter demokrasiyle

muhafazası istikrarlı ve sağlıklı bir koalisyon için aradığımız temel kriterdir.

AKP işte bu dört şartımıza hayır demiştir.

PKK’ya evet diyen AKP, MHP’ye yüzünü dönmüştür.

BOP’a, Müslüman katillerine, emperyalizmin kuryelerine eyvallah diyen AKP,

MHP’nin milli ve ahlaki taleplerine uzak durmuştur.

Biz Anayasa’nın ilk dört maddesine sahip çıkalım dedik, AKP itiraz etti.

Biz ihanet süreci bitsin dedik, AKP karşı çıktı.

Biz hırsızları adalete teslim edelim, rüşvetçilerin yakasından tutalım, 17-25 Aralık’ın

hesabını soralım dedik, AKP reddetti.

Biz Cumhurbaşkanı Anayasa’yı ihlal etmesin, görevinin gerektirdiği sınırlara çekilsin

dedik, AKP oralı bile olmadı.

Biz parlamenter demokrasiyi ve kuvvetler ayrımını koruyalım dedik, AKP üç maymunu

oynadı.

İmralı canisinin 10 maddelik ihanet metnine yeşil ışık yakanlar, MHP’nin ilkelerini

konuşmayı bile denemedi.

Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün; devamlı bize hayır diyen, koalisyon

kurmamak için bin dereden su getiren bir partiyle nasıl ortaklık kuralım, nasıl tamam diyelim?

Onursuzca bir hükümet olmaktansa şerefli bir muhalefet görevi doğru değil midir?

Hırsızlar vakıflara sinmişken, rüşvetçiler meydan okur gibi gezerken, hıyanetten

yüzlerin simsiyah olmuş zevat güvenceye alınmışken biz nasıl iktidar olalım, nasıl devlet

yönetelim?

Siyasi ilke ve ülkülerimizi menfaat uğruna harcamış olsaydık, yarın mahşer gününde

şehitlerimize ne diyecektik, ömürleri çileyle geçmiş Milliyetçi Ülkücü Hareket’in asil

evlatlarına hangi bahaneleri uyduracaktık?

Doğrudur, Türkiye’yi namerde muhtaç etmeyiz dedik.

Gerekirse değil elimizi, gövdemizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu söyledik.

İlke ve şartlarımız kabul edilsin, koalisyona varız dedik.

Ama AKP bunları duymadı, bize kulak asmadı.

Çünkü Erdoğan’ın buyruğu böyleydi.

Davutoğlu’nun bunun hilafına davranması, bağımsız hareketi mümkün değildi.

Gururla söyleyebilirim ki, biz dimdik durduk, eğilmedik.

Biz koltuk için 46 yılın mirasını hamd olsun yağmalatmadık, sonuna kadar vakarlı

davrandık.

Biz iktidar için Türk düşmanlarına payanda olmadık, olmayı aklımızdan geçirmedik.

Bize hayırcı diye saldıranlar bir defa müfteridir, gerçekleri saptıranlardır.

Bizim hayır dediğimiz ne varsa Türk milletinin hayrınadır.

Bizim her şeye kapalı durduğumuzu uyduranlar ise yalancı ve nankördür.

“Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” diyen Milliyetçi Hareket Partisi ne

koalisyondan kaçtı, ne de iktidardan korktu.

Ancak koalisyon kurulması için lazım olan asgari zemin AKP’nin gayretleriyle

oluşmadı, oluşturulmadı.

Bırakın sarayın kölesi olan havuz medyası dedikodu yapsın.

Bırakın ücretli saray trolleri, CHP’nin başındaki şahsiyet tezviratlarla avunsun.

Biz doğru bildiğimiz yoldan yürümeye sağlam adımlarla devam edeceğiz.

Bu gerçekleri aziz milletimin her ferdine anlatacağız.

Türkiye’yi yine dolaşacağız, yine demokrasi meydanlarında milletimize tercümanlık

yapacağız.

Siyasette olağan şartların hakim olmadığını unutmayınız.

Erdoğan ve AKP’nin devlet gücünden mahrum olmamak için her provokasyona

tevessül edeceğini iyi biliniz.

AKP yıllar içinde devletin her kademesine, her hücresine sindi, nüfuz etti.

Bunu paylaşmamak için de her şeyi deneyecektir. Dikkatli olun.

Erdoğan’ın akıbeti tamamıyla iktidarın devamlılığına bağlıdır.

Bu makul ve izah edilebilir bir durum değildir ve demokrasi tarihimizde görülmemiş bir

sapmadır.

Esasen AKP tüm yolları tıkamış, tüm seçenekleri anlamsızlığa, boşluğa mahkûm

etmiştir.

Terör, gerilim, kutuplaşma AKP’nin istediği ve arzu ettiği bahaneler zinciri olarak

Türkiye’nin üzerine çöreklenmiştir.

Bugünkü siyasi krizin iç dinamiklerden beslendiği gibi dış uzantıları da vardır.

Bir krizle takviye edilmiş çözümsüzlük halini sözde kurtarıcı rolüyle Recep Tayyip

Erdoğan’ın aşması temellendirilmiş, bu yolla sistem inkarı ve potansiyel başkanlık

propagandası tekrar yeşermiştir.

Allah’ın izniyle bu hesap sandıkta un ufak olacaktır.

Türk milleti AKP’yi, inanıyorum ki, kenara çekecek, 7 Haziran sonrasının cepheleşme

ve anlaşmazlığını bu siyaset pratiğine fatura edecektir.

AKP olmazsa, Erdoğan olmaz.

AKP olmazsa, Türkiye huzura kavuşur.

Bizim AKP’siz ve Erdoğan’sız bir Türkiye özlememiz meyvesini verecektir.

Bu nedenle her imkânımızı meşruiyet dairesinde devreye alarak çalışacağız.

Yorulmayacağız, yılmayacağız; milletimizin tertemiz sinesinde yaşananları bir bir

anlatacağız.

Bu yolda il başkanlarımıza çok güveniyor, kendilerinden çok şeyler bekliyorum.

Allah yardımcımız olsun.

Allah Türkiye’yi korusun, milletimizden rahmetini esirgemesin.

Sözlerime son verirken Artvin’deki sel felaketinde hayatlarını kaybeden

vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, kayıpların karşılanmasını

temenni ediyor, hepinizi bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, katılımlarınızdan

dolayı teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1090 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed