15.12.2015 [10:58] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
24 Kasım 2015 tarihinde, Rus uçağının Türkiye hava sahasını ihlali sonucu Rus uçağının düşürülmesi Rusları ve Rus siyasetini bir kez daha gündeme getirdi. İster istemez Rusların geçmiş tarihine tekrar bakmak zorunda hissettik kendimizi. Tarih tekrarlanıyor, derler. Hayatta bazen gerçekleri görmezlikten gelmek işimize geliyor, tarihi unutup iyimser olmak geliyor içimizden. Bu özel hayat için de uluslar arası ilişkiler için de geçerlidir. Eski dost düşman olmadığı gibi, eski düşmandan da dost olmaz. Bunu son günlerde yaşanan Rusya olaylarında net bir şekilde gördük. Ruslar, tüm tarihleri boyunca Türklerle dost olmamış ve bundan sonra da olmayacaktır. İşgale, zorbalığa, Rus olmayan milletleri yok etmeye dayalı olan Rus siyaseti, yaşanan krizden sonra kendini iyice göstermiştir. Ruslar ister Çarlık Rusya’sı Dönemi’nde, ister SSCB Dönemi’nde, ister Rusya Federasyonu Dönemi’nde olsun Türkleri asla dost olarak görmemiştir. Rusların Türk ülkelerine yayılması, 1552 yılında Kazan Hanlığının işgali ile başlamış ve 333 yıl sürmüştür. Bu işgal günümüzde de devam etmektedir. 2014 yılının Mart’ın Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesi Rusların işgal siyasetinin devamıdır. Rus zulmüne en çok maruz kalan milletlerin başında Kazan Tatar ve Başkurt Türkleri gelmektedir. Ateş düştüğü yeri yakar, derler. Rus zulmünü bizzat yaşayan ve Sovyetlerle 15 ay işbirliği yapan Başkurt asıllı tarihçi ve devlet adamı Zeki Velidi Togan’ın (1890–1970) Ruslar ile ilgili yaptığı değerlendirmeleri önemli ve bugün de günceldir. Tüm hayatını milletine adayan Z.V.Togan, Ruslara karşı dünyayla birlikte mücadele edilmesi gerektiğini şu şekilde kaleme almıştır: “Bu dert, yani kudretlerin zayıfları yutma derdi bütün Doğu Avrupa ve Orta Asya milletlerinin başına gelen bir derttir. Buna çareyi bütün dünya milletleri beraberce arayıp bulmak mecburiyetinde kalacaklardır. Rus’un bütün komşu milletleri parça parça yapıp yutma ve vampir şeklinde büyüme istidadı Rusya’nın bütün komşuları korkutuyor, çünkü Rusya siyaseten, o olamadığı takdirde, kültür bakımından bütün komşularını yutma yolunu tutmuştur. Allah milletlerin yardımcısı olsun. Bizim öğrendiğimiz şu ki biz milli irademiz için mücadele yolunda yalnız değiliz.” (Togan 1999: 495). Sovyetlerin ancak Ruslara hizmet ettiğini ve milletinin haklarını savunamayacağını anlayan Togan 29 Haziran 1920 tarihinde Türkistan’a gitmiştir. Sovyetlerin amacının tüm dünyada Rus Dilini ve Kültürünü hâkim kılmak olduğunun altını çizen Togan şöyle demiştir: “Onların (Sovyetlerin – R.K.) şimdiden sonra takip edecekleri siyasetin programı yalnız Rus mahkûmu değil, Rusya’ya Avrupa ve Asya kıtalarında komşu olan ülkelerde Rus’un dil ve kültür hâkimiyetini temin etmektir. Uğuruna dünya milletlerini çalıştırdıkları cihan sosyalizmi ancak bu maksada ermek için bir vasıtadır. Dünyayı Rus yapmak da olacak iş değil. Yalnız bu hakikatleri dünyanın anlaması çabuk olmuyor. Çünkü Ruslara tabi olmayan müstakil milletlere Rus meselesinin hakiki emperyalist mahiyetini anlatmak güçtür. Hatta Genç Khiyvalılar bile bunu kendi hükümetlerinin külü Ruslar tarafından göğe uçurulmadan dört ay evvel anlayamıyordu. Yoksa hakikati anlamak için her milletin evvelâ bir defa Rus mahkûmiyetinde olması şarttır.” (Togan 1999: 397). Gerçekten de Rus zulmünü dünyaya anlatmak, anlatılanlara inandırmak zordur. Kendilerinden başka milletlere hak tanımayan Rusların ne kadar zalim, zorba ve gaddar olduklarını ancak yaşayan bilir.
1920 yılında başlayan ve uzun süren bu yolculuk sırasında Zeki Velidi Togan Türkistan, Azerbaycan, İran, Afganistan, Hindistan’a gitmiş, daha sonra Avrupa üzerinden Türkiye’ye gelmiştir. Bu zorunlu göç sırasında Zeki Velidi birçok insanla görüşmüş ve Ruslara karşı mücadelenin yollarını aramıştır. 1924 yılında Berlin’de Lehistan telgraf ajans muhabiri Mösyö Stempovski ile gerçekleşen karşılaşmada Rusların istila siyasetine karşı yapılması gerekenler konuşulmuştur. Stempovski Togan’a şunları söylemiştir: “Baltık devletleri ile Kafkas, Türkistan ve Ukrayna arasında Rus istilasına ve yutma siyasetine karşı bir ittifak vücuda getirmek lazım, bir enstitü kurarız ve mecmua çıkarırız, siz bunda çok faydalı olursunuz, sizinle görüşmelerimizden sonra ben bizzat Varşova’da bu meseleyi hükümetimize anlattım”… Mösyö Stempovski bu harekete Rus mahkûmu milletlerden başka Türkiye, İran ve Afganistan gibi, Rusya’nın sosyalizm maskesi altında istila siyaseti takip etmesine karşı savunmak mecburiyetinde kalan şark komşularının yakından ilgilenmelerini temin edecek bir yol tutulması gerektiğini söylüyordu.” (Togan 1999: 477). Bundan neredeyse 100 yıl önce düşünülenler ve bugün gelinen nokta. Rusların işgal siyaseti günümüzde de var olmaya devam etmekte, ancak buna karşı bir ittifak oluşturulmuş değildir.
Çarlık Rusya’sı, Sovyetler, Rusya Federasyonu – bir birlerinden miras aldıkları siyaseti yürütmektedir. Değişen bir şey yoktur, değişen sadece dönem ve yöneticilerdir. Rusların siyaseti aynıdır. Bugün Rusya’nın başında bulunan Putin eski KGB (şimdiki adı FSB) ajanıdır. Ayrıca ülkeyi yönetenlerin % 70-80’i KGB ajanlarından oluşmaktadır. Sovyetler Dönemi’nde insanların en yakın dostlarını, aile fertlerini bile casus yapan Sovyetlerin bu durumunu Togan şu şekilde değerlendirmiştir: “1925 yılında ben Almanya’dan Ankara’ya gelmemden az sonra Prof. Samoyloviç de Ankara’ya geldi. Elbette onu kendi hükümeti göndermişti. “Memlekete dönün,” dedi. Ben de ona Buhara’daki hadiseyi anlattım ve “Benim için artık dönüş yoktur. Ben artık Türkiye tebaasıyım. Sovyetlerin en büyük marifeti en yakın dostlarını, hatta aile efradını casus yapmaları ve onları düşmanlarına erişebilmek için vasıta kılmalarıdır. Siz böylesiniz demiyorum. Fakat Sovyet rejiminin gizli sisteminde elde ettikleri iş; casusluğu dostlar ve aile içine sokmaları ve araya şair Çolpan1 gibi safdil ve masum insanları vasıta yapabilmeleridir. Bu benim için umumi bir prensiptir. Bu sayede Türkistan’da hiçbir Sovyet ajanı yanıma sokulamadı. Keşki bütün batı milletleri, Sovyetlerin bu casusluk sistemlerini anlamış olsalardı ne güzel olurdu” dedim” (Togan 1999: 315). Bu olaylar geçen yüzyılda yaşanmış, ancak FSB tarafından yönetilen Rusya ajanları bugün de dünyanın her yerinde cirit atmaktadır. O da yetmezmiş gibi yurt dışına bilimsel toplantı için gidecek olan bilim adamlarının sunumları satır satır, noktasından virgülüne kadar FSB tarafından incelenmekte, dönüşlerinde FSB tarafından sorgulanmaktadırlar. Zaten Rusya bilimsel toplantılara güvenilir insanlarını göndermektedir. Togan’ın verdiği örnekte dün casus olarak kullanılan bilim adamlarının bugün de durumu farklı değildir.
Zeki Velidi Togan, komünist Rusların tavırlarından şöyle söz etmiştir: “Başkurdistan’da ekseriyeti Rus olan 700 kadar komünist vardı. Onlar kendilerini bu milletin hakiki sahipleri, bizi, yani partisiz milliyetçileri de muvakkat idareciler olarak görüyorlardı.” (Togan 1999: 239). Anlaşıldığı gibi Ruslar Türklerin yaşadığı bölgelerde kendilerini her dönem yönetici olarak görmüş ve görmeye devam etmektedir. Bölge halkı onların gözünde sadece idareci-hizmetkârdır. Zeki Velidi Togan’ın, Ruslar ve Rus siyaseti ile ilgili değerlendirmeleri, günümüzde yaşanan Rus-Türk krizinin nedenlerini özetleyici niteliktedir.
24 Kasım 2015 tarihinde Rusya uçağının Türkiye sınırlarını ihlali sonucu düşürülmesi Türkiye-Rusya krizine neden olmuştur. Daha iki ay önce, 23 Eylül 2015 tarihinde Moskova Merkez Camii’nin açılışına davet edilen Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, Putin’e “Dostum Putin” diye hitap ederken, Putin “TC Cumhurbaşkanı Sn. R.T.Erdoğan” diyordu. Gerçi çevirmen Erdoğan’ın “dostum” önsözünü çevirmeden es geçti. Rus uçağı düşürüldükten hemen sonra Putin, “Türkiye özür dilesin”, “Türkiye tazminat ödesin” şeklindeki tehditlerini savurmaya başladı. Olaydan hemen sonra Rusya’ya fuara giden işadamları tutuklanıp kamplara götürüldü, Çuvaşistan’a araştırma için giden bilim adamı tutuklandı, Türk işçiler, öğretmenler sınır dışı edildi, Türklerin açtığı işyerleri arandı. Putin Türk mallarına ambargo koydu, böylece ekonomik-ticari ilişkiler askıya alındı. Kırım işgalinden sonra yalnız kalan Rusya, AB ve Amerika’nın kendine uygulanan ambargoyu bu sefer kendisi Türkiye uyguluyordu. Rusya, Kırım krizinden sonra kendine el uzatan ticari ilişkiler kuran Türkiye’nin yardımlarını ne kadar çabuk unutmuştu? Rusya’nın Türkiye üzerindeki kozu doğalgazdır. Rusya kış ortasında doğalgazı keserse ne olur endişesi sardı Türkiye’yi. Rusya gelirinin %80’ini petrol-doğalgaz oluşturmaktadır. Kırım işgalinde sonra ülkede ekonomik kriz oluşmuş, Rusya bu krizden çıkmanın yollarını aramaktadır. Şimdi Türkiye’ye sattığı doğalgazı kesmesi, kendi para musluğunu kesmesi anlamına gelir. Zaten ekonomik krizle pençeleşen Rusya’da daha büyük bir kriz ortaya çıkar. Onun için Rusya bunu göze alamaz.
Yine Putin’in emri üzerine Türkiye ile bağlantısı olan seyahat acenteleri kapatıldı, Türkiye’de tatil yapan Rus turistler geri çağırıldı, bunun için uçaklar gönderildi. En yukarıdan en aşağıya kadar tüm Ruslar Türkiye ve Türklere karşı cephe aldı. Görünen o ki, Ruslar dünden hazırmış Türkiye’ye karşı tavır sergilemeye. Rusları Türklere karşı aldığı tavırlardan bazıları şunlardır:
Olaydan hemen sonra Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği Ruslar tarafından taşlandı.
Batı Sibirya’da bulunan Yamal şehrinde “Türkiye’ye tatile gidecek olanlar teröristlerin yardakçısı sayılacaktır” şeklinde yazılan pankartlar binalara asıldı.
Spartak Moskova – Krylya Sovetov maçında ev sahibi Spartak Moskova taraftarları Türk bayrağını yaktı.
Üzerine, “Kaç Türk Kaç!” yazılı Türk karşıtı tişörtler basıldı. Tişörtün üzerinde kaçan bir insan ve onu kovalayan ayı resmi, arkada Rus bayrağı ve söz konusu yazı bulunmaktadır.
Rus savaş gemisi İstanbul Boğazı’ndan geçerken bir Rus askerinin omzunda füze, eli tetikte olması provokasyondan başka bir şey değildir.
Eğe Denizi’nde Rus savaş gemisinden Türk balıkçı teknesine uyarı (!) ateşi açılması, Rusya’nın saldırgan tutumunun devamının bir göstergesidir. Gün geçmiyor ki yeni bir haber gelmesin…
Rusya’da PKK eğitim kamplarının olduğu eskiden beri biliniyor, kriz sonrası Rusların PKK’nin uzantısı PYD’ye açık şekilde destek vermesi hiç de şaşırtıcı bir şey değildir.
Putin, Türkiye-Rusya arasındaki vize muafiyetinin 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren askıya alındığını açıkladı. Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, katıldığı bir televizyon programında “uçağın düşürülmesi savaş nedenidir, ama biz Türkiye’ye savaş açmadık” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Türkiye, Rusya krizini diplomatik yollarla çözmek istediğini defalarca dile getirmesine rağmen Rusya başkanı Putin ne telefonla ne de yüz yüze görüşmeyi kabul etmiştir. Dışişleri Bakanları aracılığıyla çözülmeye çalışılan sorun da sonuç vermemiştir. Her ne kadar Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüşmeyi kabul etse dahi bir sonuç alınamamıştır. Lavrov, “Türkiye’nin talebi üzerine görüştük, fikrimizde bir değişiklik yok” şeklinde açıklama yaparken kibrinden bir an olsun vazgeçmedi. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Antalya’da yaşayan Ruslarla kahvaltıda buluşarak ortamı yumuşatmaya çalıştı. Yarım yamalak Rusçasıyla “Kak tebya zovut?” (adın ne?) diye Rus çocuklarla ilgilenmesi gözlerden kaçmadı.
Ancak Türkiye ne yaparsa yapsın Rusları yumuşatamadı, Rusların tutumlarında bir değişiklik görülmedi. Daha önce de Türk hava sahasını ihlal eden Rus uçakları yetkililer tarafından uyarılmış, Rusya Büyükelçiliğine nota verilmişti. Ancak görünen o ki uyarılar işe yaramamış, Ruslar Türkiye’nin sınırını ihlal etmeye devam etmişti. Rus uçağı düşürüldükten sonra Türk yetkililer alttan aldıkça Ruslar zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı. Ruslar, suçlarını kabul etmek bir yana, haklı olduğu halde Türkiye’yi haksız duruma düşürmenin yollarını aramaktadır. Ruslar iyilikten anlamazlar, ancak yumruk gösterirsen anlarlar. Herkes krizin diplomasi yolu ile çözülmesi gerektiğinde hemfikir. Ancak Ruslar ne uluslar arası hukuka ne de diplomasiye uyar. Onların kendi “orman kanunları” mevcuttur. Rusya’nın geri adım atmaması, aksine Akdeniz’de askeri gemilerini sevk etmesi vs. güç gösterisinden başka bir şey değildir. Zaten sıcak denizlere inme Rusların hayali, bir de“dahi” diye nitelendirdikleri Deli Petro’nun vasiyetidir. Karadeniz’de yerini alan Rusya’nın şimdiki hedefi Akdeniz’deki yerini sabitleştirmek, Ortadoğu’da söz sahibi olmaktır.
24 Kasım 2015 tarihinden sonra Türkiye-Rusya arasında yaşanan kriz zaten dünyada itibarsızlaşan Rusya’nın itibarını yerle bir etmekle birlikte, Rus siyasetinin gerçek yüzünü de dünyaya göstermiş oldu. Tüm dünyanın gözü önünde utanmadan, sıkılmadan yalan söyleyen Ruslar, Rusya’da yaşayan Türklere neler yapıyor neler? Ne yapmıyorlar ki… Rus zulmünü artık tüm dünya görmeli ve Ruslara güven olmadığını bilmelidir. Atalarımız, Rusların güvenilmez olduğunu “Rus atan olsun belinde baltan olsun” atasözüyle bizleri uyarmıştır. Onun için bu uyarıya kulak asmalı ve yolumuza devam etmeliyiz. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”…
Kaynakça:
1. Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara 1999.
1920 yılında başlayan ve uzun süren bu yolculuk sırasında Zeki Velidi Togan Türkistan, Azerbaycan, İran, Afganistan, Hindistan’a gitmiş, daha sonra Avrupa üzerinden Türkiye’ye gelmiştir. Bu zorunlu göç sırasında Zeki Velidi birçok insanla görüşmüş ve Ruslara karşı mücadelenin yollarını aramıştır. 1924 yılında Berlin’de Lehistan telgraf ajans muhabiri Mösyö Stempovski ile gerçekleşen karşılaşmada Rusların istila siyasetine karşı yapılması gerekenler konuşulmuştur. Stempovski Togan’a şunları söylemiştir: “Baltık devletleri ile Kafkas, Türkistan ve Ukrayna arasında Rus istilasına ve yutma siyasetine karşı bir ittifak vücuda getirmek lazım, bir enstitü kurarız ve mecmua çıkarırız, siz bunda çok faydalı olursunuz, sizinle görüşmelerimizden sonra ben bizzat Varşova’da bu meseleyi hükümetimize anlattım”… Mösyö Stempovski bu harekete Rus mahkûmu milletlerden başka Türkiye, İran ve Afganistan gibi, Rusya’nın sosyalizm maskesi altında istila siyaseti takip etmesine karşı savunmak mecburiyetinde kalan şark komşularının yakından ilgilenmelerini temin edecek bir yol tutulması gerektiğini söylüyordu.” (Togan 1999: 477). Bundan neredeyse 100 yıl önce düşünülenler ve bugün gelinen nokta. Rusların işgal siyaseti günümüzde de var olmaya devam etmekte, ancak buna karşı bir ittifak oluşturulmuş değildir.
Çarlık Rusya’sı, Sovyetler, Rusya Federasyonu – bir birlerinden miras aldıkları siyaseti yürütmektedir. Değişen bir şey yoktur, değişen sadece dönem ve yöneticilerdir. Rusların siyaseti aynıdır. Bugün Rusya’nın başında bulunan Putin eski KGB (şimdiki adı FSB) ajanıdır. Ayrıca ülkeyi yönetenlerin % 70-80’i KGB ajanlarından oluşmaktadır. Sovyetler Dönemi’nde insanların en yakın dostlarını, aile fertlerini bile casus yapan Sovyetlerin bu durumunu Togan şu şekilde değerlendirmiştir: “1925 yılında ben Almanya’dan Ankara’ya gelmemden az sonra Prof. Samoyloviç de Ankara’ya geldi. Elbette onu kendi hükümeti göndermişti. “Memlekete dönün,” dedi. Ben de ona Buhara’daki hadiseyi anlattım ve “Benim için artık dönüş yoktur. Ben artık Türkiye tebaasıyım. Sovyetlerin en büyük marifeti en yakın dostlarını, hatta aile efradını casus yapmaları ve onları düşmanlarına erişebilmek için vasıta kılmalarıdır. Siz böylesiniz demiyorum. Fakat Sovyet rejiminin gizli sisteminde elde ettikleri iş; casusluğu dostlar ve aile içine sokmaları ve araya şair Çolpan1 gibi safdil ve masum insanları vasıta yapabilmeleridir. Bu benim için umumi bir prensiptir. Bu sayede Türkistan’da hiçbir Sovyet ajanı yanıma sokulamadı. Keşki bütün batı milletleri, Sovyetlerin bu casusluk sistemlerini anlamış olsalardı ne güzel olurdu” dedim” (Togan 1999: 315). Bu olaylar geçen yüzyılda yaşanmış, ancak FSB tarafından yönetilen Rusya ajanları bugün de dünyanın her yerinde cirit atmaktadır. O da yetmezmiş gibi yurt dışına bilimsel toplantı için gidecek olan bilim adamlarının sunumları satır satır, noktasından virgülüne kadar FSB tarafından incelenmekte, dönüşlerinde FSB tarafından sorgulanmaktadırlar. Zaten Rusya bilimsel toplantılara güvenilir insanlarını göndermektedir. Togan’ın verdiği örnekte dün casus olarak kullanılan bilim adamlarının bugün de durumu farklı değildir.
Zeki Velidi Togan, komünist Rusların tavırlarından şöyle söz etmiştir: “Başkurdistan’da ekseriyeti Rus olan 700 kadar komünist vardı. Onlar kendilerini bu milletin hakiki sahipleri, bizi, yani partisiz milliyetçileri de muvakkat idareciler olarak görüyorlardı.” (Togan 1999: 239). Anlaşıldığı gibi Ruslar Türklerin yaşadığı bölgelerde kendilerini her dönem yönetici olarak görmüş ve görmeye devam etmektedir. Bölge halkı onların gözünde sadece idareci-hizmetkârdır. Zeki Velidi Togan’ın, Ruslar ve Rus siyaseti ile ilgili değerlendirmeleri, günümüzde yaşanan Rus-Türk krizinin nedenlerini özetleyici niteliktedir.
24 Kasım 2015 tarihinde Rusya uçağının Türkiye sınırlarını ihlali sonucu düşürülmesi Türkiye-Rusya krizine neden olmuştur. Daha iki ay önce, 23 Eylül 2015 tarihinde Moskova Merkez Camii’nin açılışına davet edilen Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, Putin’e “Dostum Putin” diye hitap ederken, Putin “TC Cumhurbaşkanı Sn. R.T.Erdoğan” diyordu. Gerçi çevirmen Erdoğan’ın “dostum” önsözünü çevirmeden es geçti. Rus uçağı düşürüldükten hemen sonra Putin, “Türkiye özür dilesin”, “Türkiye tazminat ödesin” şeklindeki tehditlerini savurmaya başladı. Olaydan hemen sonra Rusya’ya fuara giden işadamları tutuklanıp kamplara götürüldü, Çuvaşistan’a araştırma için giden bilim adamı tutuklandı, Türk işçiler, öğretmenler sınır dışı edildi, Türklerin açtığı işyerleri arandı. Putin Türk mallarına ambargo koydu, böylece ekonomik-ticari ilişkiler askıya alındı. Kırım işgalinden sonra yalnız kalan Rusya, AB ve Amerika’nın kendine uygulanan ambargoyu bu sefer kendisi Türkiye uyguluyordu. Rusya, Kırım krizinden sonra kendine el uzatan ticari ilişkiler kuran Türkiye’nin yardımlarını ne kadar çabuk unutmuştu? Rusya’nın Türkiye üzerindeki kozu doğalgazdır. Rusya kış ortasında doğalgazı keserse ne olur endişesi sardı Türkiye’yi. Rusya gelirinin %80’ini petrol-doğalgaz oluşturmaktadır. Kırım işgalinde sonra ülkede ekonomik kriz oluşmuş, Rusya bu krizden çıkmanın yollarını aramaktadır. Şimdi Türkiye’ye sattığı doğalgazı kesmesi, kendi para musluğunu kesmesi anlamına gelir. Zaten ekonomik krizle pençeleşen Rusya’da daha büyük bir kriz ortaya çıkar. Onun için Rusya bunu göze alamaz.
Yine Putin’in emri üzerine Türkiye ile bağlantısı olan seyahat acenteleri kapatıldı, Türkiye’de tatil yapan Rus turistler geri çağırıldı, bunun için uçaklar gönderildi. En yukarıdan en aşağıya kadar tüm Ruslar Türkiye ve Türklere karşı cephe aldı. Görünen o ki, Ruslar dünden hazırmış Türkiye’ye karşı tavır sergilemeye. Rusları Türklere karşı aldığı tavırlardan bazıları şunlardır:
Olaydan hemen sonra Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği Ruslar tarafından taşlandı.
Batı Sibirya’da bulunan Yamal şehrinde “Türkiye’ye tatile gidecek olanlar teröristlerin yardakçısı sayılacaktır” şeklinde yazılan pankartlar binalara asıldı.
Spartak Moskova – Krylya Sovetov maçında ev sahibi Spartak Moskova taraftarları Türk bayrağını yaktı.
Üzerine, “Kaç Türk Kaç!” yazılı Türk karşıtı tişörtler basıldı. Tişörtün üzerinde kaçan bir insan ve onu kovalayan ayı resmi, arkada Rus bayrağı ve söz konusu yazı bulunmaktadır.
Rus savaş gemisi İstanbul Boğazı’ndan geçerken bir Rus askerinin omzunda füze, eli tetikte olması provokasyondan başka bir şey değildir.
Eğe Denizi’nde Rus savaş gemisinden Türk balıkçı teknesine uyarı (!) ateşi açılması, Rusya’nın saldırgan tutumunun devamının bir göstergesidir. Gün geçmiyor ki yeni bir haber gelmesin…
Rusya’da PKK eğitim kamplarının olduğu eskiden beri biliniyor, kriz sonrası Rusların PKK’nin uzantısı PYD’ye açık şekilde destek vermesi hiç de şaşırtıcı bir şey değildir.
Putin, Türkiye-Rusya arasındaki vize muafiyetinin 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren askıya alındığını açıkladı. Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, katıldığı bir televizyon programında “uçağın düşürülmesi savaş nedenidir, ama biz Türkiye’ye savaş açmadık” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Türkiye, Rusya krizini diplomatik yollarla çözmek istediğini defalarca dile getirmesine rağmen Rusya başkanı Putin ne telefonla ne de yüz yüze görüşmeyi kabul etmiştir. Dışişleri Bakanları aracılığıyla çözülmeye çalışılan sorun da sonuç vermemiştir. Her ne kadar Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüşmeyi kabul etse dahi bir sonuç alınamamıştır. Lavrov, “Türkiye’nin talebi üzerine görüştük, fikrimizde bir değişiklik yok” şeklinde açıklama yaparken kibrinden bir an olsun vazgeçmedi. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Antalya’da yaşayan Ruslarla kahvaltıda buluşarak ortamı yumuşatmaya çalıştı. Yarım yamalak Rusçasıyla “Kak tebya zovut?” (adın ne?) diye Rus çocuklarla ilgilenmesi gözlerden kaçmadı.
Ancak Türkiye ne yaparsa yapsın Rusları yumuşatamadı, Rusların tutumlarında bir değişiklik görülmedi. Daha önce de Türk hava sahasını ihlal eden Rus uçakları yetkililer tarafından uyarılmış, Rusya Büyükelçiliğine nota verilmişti. Ancak görünen o ki uyarılar işe yaramamış, Ruslar Türkiye’nin sınırını ihlal etmeye devam etmişti. Rus uçağı düşürüldükten sonra Türk yetkililer alttan aldıkça Ruslar zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı. Ruslar, suçlarını kabul etmek bir yana, haklı olduğu halde Türkiye’yi haksız duruma düşürmenin yollarını aramaktadır. Ruslar iyilikten anlamazlar, ancak yumruk gösterirsen anlarlar. Herkes krizin diplomasi yolu ile çözülmesi gerektiğinde hemfikir. Ancak Ruslar ne uluslar arası hukuka ne de diplomasiye uyar. Onların kendi “orman kanunları” mevcuttur. Rusya’nın geri adım atmaması, aksine Akdeniz’de askeri gemilerini sevk etmesi vs. güç gösterisinden başka bir şey değildir. Zaten sıcak denizlere inme Rusların hayali, bir de“dahi” diye nitelendirdikleri Deli Petro’nun vasiyetidir. Karadeniz’de yerini alan Rusya’nın şimdiki hedefi Akdeniz’deki yerini sabitleştirmek, Ortadoğu’da söz sahibi olmaktır.
24 Kasım 2015 tarihinden sonra Türkiye-Rusya arasında yaşanan kriz zaten dünyada itibarsızlaşan Rusya’nın itibarını yerle bir etmekle birlikte, Rus siyasetinin gerçek yüzünü de dünyaya göstermiş oldu. Tüm dünyanın gözü önünde utanmadan, sıkılmadan yalan söyleyen Ruslar, Rusya’da yaşayan Türklere neler yapıyor neler? Ne yapmıyorlar ki… Rus zulmünü artık tüm dünya görmeli ve Ruslara güven olmadığını bilmelidir. Atalarımız, Rusların güvenilmez olduğunu “Rus atan olsun belinde baltan olsun” atasözüyle bizleri uyarmıştır. Onun için bu uyarıya kulak asmalı ve yolumuza devam etmeliyiz. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”…
Kaynakça:
1. Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara 1999.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1046 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |