23.06.2016 [00:23] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
MHP'nin de içerisinde olduğu ve Türkiye'nin en başarılı koalisyon hükümetlerinden olan 57. Hükümet, Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) tedavüle sokulmasının kararlaştırıldığı çevrelerce sonraki dönemlerde hedef alınmaya başlanmıştır.
"Yeni bir siyasi senaryoya ihtiyaç var" tasavvuruyla başlatılan süreç, merkez medya olarak adlandırılan kimi yayın kuruluşları aracılığıyla (özellikle Aydın Doğan'a bağlı Hürriyet gazetesi) stratejisini açığa vurmuştur.
Bu stratejiye göre 57. Hükümetin ortaklarından olan DSP'den yeni bir siyasi parti çıkarılacak ve akabinde en önemli ayak olarak MHP'nin içerisinde yer almadığı "yeni bir hükümet modeli" hayata geçirilecekti.
Hesapların asıl gayesi Türkiye'nin itiraz noktası olan Irak'ın bölünmesi ve İslam dünyasının etnik ve mezhep temelli bölünme projesini hayata geçirme konusunda işbirliği yapılacak bir siyasi yönetim modelini, bir başka deyişle rol modeli olacak yapıyı kurmaktı.
Nitekim sonraki süreçte yaşanan siyasi gelişmeler bu durumu açıkça ortaya koymuş, DSP gerçekten kendi içerisinden bölünmeye başlamış ve Başbakanlık makamında bulunan rahmetli Bülent Ecevit hastalığı gerekçe gösterilerek iktidardan uzaklaştırılmaya zorlanmıştır.
Türkiye üzerinde yapılan hesaplar karşısında en dirençli yapı olma özelliğindeki MHP bu oyunu gördükten sonra, kararın Türkiye dışındaki merkezlerin değil, Türk Milleti tarafından verilmesini içeren bir taleple erken seçim önerisinde bulunmuştur.
MHP'nin tutumu birincil aşamadaki stratejiyi bozsa da, AKP gibi siyasal İslam'ın dönüşümünün yaşandığı bir parti senaryosuyla yeni bir hedef ortaya koyan malum çevreler, 2002 yılında yapılan seçimleri yoğun algı yönetimi ve 57. Hükümet üzerinde hesap kuranların sesi olarak davranan medya organlarını arkasına alarak farklı bir netice elde etmiştir.
Sonrasında yaşananlar malumdur. MHP'siz kalan Türk siyaseti Irak'ın işgaline gerektiği gibi tepki gösterememiş, hatta buna destek olucu politikalar izlemiş, terörün yeniden şiddetini artırmasına tedbir geliştirememiş, Türkiye'nin de parçalanmasının düşünüldüğü dört parçalı sözde Kürt devleti hedefine karşı güçlü bir duruş sergileyemeyerek, Irak'ın kuzeyinde Barzani'nin başında olduğu bir yapının inşasına ses çıkarmamıştır.
Ekonomide MHP'li hükümetin aldığı tedbirlerin meyvesini toplayan AKP iktidarı, dışta ise Türkiye'nin milli çıkarlarını savunmaktan uzak, ancak popülist yaklaşımla ve içi boş "imaj tarzı siyasetle" başarılı olduğu iddiasını ortaya atmıştır.
Fakat aradan geçen zaman dilimi bunun aksini gösteren somut işaretler vermeye başlayınca Türk Milleti, MHP'ye olan ihtiyacının gereğini yerine getirerek, 2007 yılında yapılan seçimlerde MHP'yi yeniden mecliste bulunmakla görevlendirmiştir. Bu tarihte yapılan seçimler, Türkiye'de MHP'siz genel siyasetin ve karar alma imkânının mümkün olmadığı sonucunu ortaya koymuştur.
Diğer yandan küresel projelerde görev alarak, Türkiye'nin milli olanaklarını malum çevrelerin hizmetine sokmaya çalışan çevreler MHP'nin mecliste bulunmasını hazmedememiş ve 2011 yılında yapılan genel seçimler öncesinde son derece kirli bir şekilde MHP'ye karşı saldırıya geçmiştir. Fakat bu saldırı da neticesiz kalmış, millet MHP'ye olan ihtiyacını ve desteğini yineleyerek, MHP'ye bir kez daha mecliste muhalefette bulunma, iktidarın çalışmalarını denetleme vazifesi vermiştir.
Şüphesiz ki 2011 seçimleri öncesinde MHP'ye düzenlenen operasyon, MHP daha fazla oy alabilecekken, bunun önüne geçilmesini sağlamıştır. Ancak devletin olmadığı yerde millet duruma el koymuş ve MHP'yi, yani kendi bağrından çıkardığı Türk siyasetinin merkezi değerini meclis dışında bırakma çabalarına da geçit vermemiştir.
MHP'ye neden böylesi bir önleyici operasyon yapıldığı ise çok geçmeden 2012 yılının ortalarında anlaşılmış, AKP iktidarının PKK ile yürütmeye koymaya çalıştığı sözde çözüm süreciyle kendisini ele vermiştir. 2013 yılının Aralık ayında ilan edilen bu ihanet süreciyle de tümüyle deşifre olmuştur.
2015 yılında birbiri ardına yaşanan iki genel seçim ise MHP'nin her yönden haklılığının görüldüğü bir seçime tanıklık etmiştir. AKP'nin 7 Haziran sonrasında milletten gördüğü kırmızı kart, aniden sözde çözüm sürecinin sonlandırılmasını sağlamış, Türkiye'de vukuu bulan güvensizlik ortamı iktidar nazarınca telaşla milliyetçi söyleme kayan yeni bir politik manevra alanı yaratma sonucunu doğurmuştur.
Aslında 1 Kasım'da elde edilen sonuçlar bu neticenin bir ürünüdür, yani toplum MHP'yi haklı bulduğunu, meclisteki varlığını koruması gerektiğini ilan ederken, AKP'ye "yaptığın pisliği temizle" mesajını vermiştir.
AKP iktidarının bu meseleye ne derecede samimiyetle yaklaşacağı ve içine düştüğü yanlıştan kesin olarak çıkıp çıkmayacağı hala belirsizdir. Ancak terörle mücadelenin ağırlaştığı şartlarda MHP'nin önerileriyle hareket eden anlayışının sürdürüldüğü müddetçe, hukuki ve fiili destek görmesinin Türkiye için önemi büyüktür.
Böylesi bir zaman dilimi içerisinde MHP'yi içerden karıştırmak isteyen çevrelerin, 1 Kasım sonrası kendilerini gün yüzüne çıkarması ve yine bu zamana kadar geçen tarihi süreç açısından sürekli MHP'yi zayıflatma, marjinal çizgiye çekme uğraşında olanlardan destek görmesi son derece normaldir.
Buraya kadar anlatılanlar çerçevesinde ortaya çıkan sonucu şu şekilde değerlendirebilmek mümkündür:
1-MHP geçmişte olduğu gibi benzer metotlarla yeniden kendi içinde başlatılan tartışmalarla zayıflatılmaya çalışılıyorsa, demek ki Türkiye'ye karşı özellikle dışarıdan büyük bir tehdidin var olduğu açıktır. (Önceki bölümlerde bu alanların Suriye, Irak ve Kıbrıs olduğu ifade edilmişti. Ayrıca Karadeniz, Kafkaslar ve Balkan bölgesi de bu alana dâhildir)
2-"Türkeşsiz Türk Milliyetçiliği" söylemiyle geçmişte MHP'ye operasyon düzenleyen çevrelerin, bugünlerde "MHP'de paradigmayı değiştireceğiz" söylemini kullanmaya başlamaları, gerçek niyetin ne olduğunu açığa vurmaktadır.
3-MHP içerisinde başlatılan tartışmalar, MHP'yi daha ileri götürecek bir samimiyet ve anlayışta olmayıp, MHP'nin gücünü sınırlandırma ve dahi MHP içerisinden görünüşte milliyetçi, özde ise liberal olan yeni bir senaryoya, kurulması hesap edilen yeni bir partiye taban devşirme arzusu taşıyan hedefin ürünüdür.
4-MHP'nin kurumsal tecrübesi, dirayeti, birikimi ve kudreti sergilenen operasyonu boşa çıkartacak, yoluna devam edecek, hedeflerinden saptırılamayacaktır.
5-MHP kendi çizgisini, değerlerini ve hedeflerini koruma noktasında dava samimiyetini ve sadakatini ispat etmişler eliyle yoluna devam edecektir.
6-En önemlisi MHP'nin tarihinde yaşananlara bakınca, MHP'nin bu süreci geride bıraktıktan sonra çok büyük bir sıçrama yapacağı açıktır. Zira koşullar bunu işaret ettiğinden parti içi huzursuzluk iklimi yaratılmaya çalışılmıştır.
"Yeni bir siyasi senaryoya ihtiyaç var" tasavvuruyla başlatılan süreç, merkez medya olarak adlandırılan kimi yayın kuruluşları aracılığıyla (özellikle Aydın Doğan'a bağlı Hürriyet gazetesi) stratejisini açığa vurmuştur.
Bu stratejiye göre 57. Hükümetin ortaklarından olan DSP'den yeni bir siyasi parti çıkarılacak ve akabinde en önemli ayak olarak MHP'nin içerisinde yer almadığı "yeni bir hükümet modeli" hayata geçirilecekti.
Hesapların asıl gayesi Türkiye'nin itiraz noktası olan Irak'ın bölünmesi ve İslam dünyasının etnik ve mezhep temelli bölünme projesini hayata geçirme konusunda işbirliği yapılacak bir siyasi yönetim modelini, bir başka deyişle rol modeli olacak yapıyı kurmaktı.
Nitekim sonraki süreçte yaşanan siyasi gelişmeler bu durumu açıkça ortaya koymuş, DSP gerçekten kendi içerisinden bölünmeye başlamış ve Başbakanlık makamında bulunan rahmetli Bülent Ecevit hastalığı gerekçe gösterilerek iktidardan uzaklaştırılmaya zorlanmıştır.
Türkiye üzerinde yapılan hesaplar karşısında en dirençli yapı olma özelliğindeki MHP bu oyunu gördükten sonra, kararın Türkiye dışındaki merkezlerin değil, Türk Milleti tarafından verilmesini içeren bir taleple erken seçim önerisinde bulunmuştur.
MHP'nin tutumu birincil aşamadaki stratejiyi bozsa da, AKP gibi siyasal İslam'ın dönüşümünün yaşandığı bir parti senaryosuyla yeni bir hedef ortaya koyan malum çevreler, 2002 yılında yapılan seçimleri yoğun algı yönetimi ve 57. Hükümet üzerinde hesap kuranların sesi olarak davranan medya organlarını arkasına alarak farklı bir netice elde etmiştir.
Sonrasında yaşananlar malumdur. MHP'siz kalan Türk siyaseti Irak'ın işgaline gerektiği gibi tepki gösterememiş, hatta buna destek olucu politikalar izlemiş, terörün yeniden şiddetini artırmasına tedbir geliştirememiş, Türkiye'nin de parçalanmasının düşünüldüğü dört parçalı sözde Kürt devleti hedefine karşı güçlü bir duruş sergileyemeyerek, Irak'ın kuzeyinde Barzani'nin başında olduğu bir yapının inşasına ses çıkarmamıştır.
Ekonomide MHP'li hükümetin aldığı tedbirlerin meyvesini toplayan AKP iktidarı, dışta ise Türkiye'nin milli çıkarlarını savunmaktan uzak, ancak popülist yaklaşımla ve içi boş "imaj tarzı siyasetle" başarılı olduğu iddiasını ortaya atmıştır.
Fakat aradan geçen zaman dilimi bunun aksini gösteren somut işaretler vermeye başlayınca Türk Milleti, MHP'ye olan ihtiyacının gereğini yerine getirerek, 2007 yılında yapılan seçimlerde MHP'yi yeniden mecliste bulunmakla görevlendirmiştir. Bu tarihte yapılan seçimler, Türkiye'de MHP'siz genel siyasetin ve karar alma imkânının mümkün olmadığı sonucunu ortaya koymuştur.
Diğer yandan küresel projelerde görev alarak, Türkiye'nin milli olanaklarını malum çevrelerin hizmetine sokmaya çalışan çevreler MHP'nin mecliste bulunmasını hazmedememiş ve 2011 yılında yapılan genel seçimler öncesinde son derece kirli bir şekilde MHP'ye karşı saldırıya geçmiştir. Fakat bu saldırı da neticesiz kalmış, millet MHP'ye olan ihtiyacını ve desteğini yineleyerek, MHP'ye bir kez daha mecliste muhalefette bulunma, iktidarın çalışmalarını denetleme vazifesi vermiştir.
Şüphesiz ki 2011 seçimleri öncesinde MHP'ye düzenlenen operasyon, MHP daha fazla oy alabilecekken, bunun önüne geçilmesini sağlamıştır. Ancak devletin olmadığı yerde millet duruma el koymuş ve MHP'yi, yani kendi bağrından çıkardığı Türk siyasetinin merkezi değerini meclis dışında bırakma çabalarına da geçit vermemiştir.
MHP'ye neden böylesi bir önleyici operasyon yapıldığı ise çok geçmeden 2012 yılının ortalarında anlaşılmış, AKP iktidarının PKK ile yürütmeye koymaya çalıştığı sözde çözüm süreciyle kendisini ele vermiştir. 2013 yılının Aralık ayında ilan edilen bu ihanet süreciyle de tümüyle deşifre olmuştur.
2015 yılında birbiri ardına yaşanan iki genel seçim ise MHP'nin her yönden haklılığının görüldüğü bir seçime tanıklık etmiştir. AKP'nin 7 Haziran sonrasında milletten gördüğü kırmızı kart, aniden sözde çözüm sürecinin sonlandırılmasını sağlamış, Türkiye'de vukuu bulan güvensizlik ortamı iktidar nazarınca telaşla milliyetçi söyleme kayan yeni bir politik manevra alanı yaratma sonucunu doğurmuştur.
Aslında 1 Kasım'da elde edilen sonuçlar bu neticenin bir ürünüdür, yani toplum MHP'yi haklı bulduğunu, meclisteki varlığını koruması gerektiğini ilan ederken, AKP'ye "yaptığın pisliği temizle" mesajını vermiştir.
AKP iktidarının bu meseleye ne derecede samimiyetle yaklaşacağı ve içine düştüğü yanlıştan kesin olarak çıkıp çıkmayacağı hala belirsizdir. Ancak terörle mücadelenin ağırlaştığı şartlarda MHP'nin önerileriyle hareket eden anlayışının sürdürüldüğü müddetçe, hukuki ve fiili destek görmesinin Türkiye için önemi büyüktür.
Böylesi bir zaman dilimi içerisinde MHP'yi içerden karıştırmak isteyen çevrelerin, 1 Kasım sonrası kendilerini gün yüzüne çıkarması ve yine bu zamana kadar geçen tarihi süreç açısından sürekli MHP'yi zayıflatma, marjinal çizgiye çekme uğraşında olanlardan destek görmesi son derece normaldir.
Buraya kadar anlatılanlar çerçevesinde ortaya çıkan sonucu şu şekilde değerlendirebilmek mümkündür:
1-MHP geçmişte olduğu gibi benzer metotlarla yeniden kendi içinde başlatılan tartışmalarla zayıflatılmaya çalışılıyorsa, demek ki Türkiye'ye karşı özellikle dışarıdan büyük bir tehdidin var olduğu açıktır. (Önceki bölümlerde bu alanların Suriye, Irak ve Kıbrıs olduğu ifade edilmişti. Ayrıca Karadeniz, Kafkaslar ve Balkan bölgesi de bu alana dâhildir)
2-"Türkeşsiz Türk Milliyetçiliği" söylemiyle geçmişte MHP'ye operasyon düzenleyen çevrelerin, bugünlerde "MHP'de paradigmayı değiştireceğiz" söylemini kullanmaya başlamaları, gerçek niyetin ne olduğunu açığa vurmaktadır.
3-MHP içerisinde başlatılan tartışmalar, MHP'yi daha ileri götürecek bir samimiyet ve anlayışta olmayıp, MHP'nin gücünü sınırlandırma ve dahi MHP içerisinden görünüşte milliyetçi, özde ise liberal olan yeni bir senaryoya, kurulması hesap edilen yeni bir partiye taban devşirme arzusu taşıyan hedefin ürünüdür.
4-MHP'nin kurumsal tecrübesi, dirayeti, birikimi ve kudreti sergilenen operasyonu boşa çıkartacak, yoluna devam edecek, hedeflerinden saptırılamayacaktır.
5-MHP kendi çizgisini, değerlerini ve hedeflerini koruma noktasında dava samimiyetini ve sadakatini ispat etmişler eliyle yoluna devam edecektir.
6-En önemlisi MHP'nin tarihinde yaşananlara bakınca, MHP'nin bu süreci geride bıraktıktan sonra çok büyük bir sıçrama yapacağı açıktır. Zira koşullar bunu işaret ettiğinden parti içi huzursuzluk iklimi yaratılmaya çalışılmıştır.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 862 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |