Şrift:
Dik dur eğilme
04.07.2016 [11:32] - Xəbərlər, DAVAMın yazıları
Bir siyasetçiye yapılabilecek en ağır hakaret, "dik dur eğilme" demek olmalıdır. Bu sözü kullananlar, karşılarındakinin dik duramadığını, eğildiğini görüp bildikleri için, bir uyarı yapmak ihtiyacı hisseder ve bunu söylerler. Nitekim, bir siyasi etkinlikten çok tiyatro salonuna dönüşen AKP grup toplantılarında çok sık şekilde, bu slogan atılır. Kürsüdeki konuşmacının ne söylediğine ne anlattığına bakılmadan sözü defalarca kesilerek, "dik dur eğilme, örgütün seninle" diye koro halinde bağırılır. Ve kürsüdeki konuşmacı bundan hiç rahatsız olmadığı gibi, zaman zaman da karşılık verir. Oysa, akıl, izan ve vicdan böyle bir slogana karşılık verilmesini değil, bunu söyleyenlerin bir daha o salona sokulmaması gerektiğini söyler. Zira, birisine dik durması gerektiği hatırlatılıyorsa, orada dik durma konusunda bir sorun yaşanıyor demektir.

AKIL ALMAZ TESLİMİYET
İstanbul'da patlayan bombadan sonra yapılan açıklamalar ve özellikle İsrail ve Rusya karşısındaki akıl almaz teslimiyet, AKP grup toplantılarında "dik dur eğilme" sloganlarına niye ihtiyaç duyulduğunu, ibret verecek biçimde bir defa daha kanıtlamıştır. Karşılarındakinin veya peşinden gittiklerinin ne olduğunu görüyorlar, biliyorlar ve "dik dur eğilme" diyerek uyarıyorlar. Nitekim, İsrail ve Rusya ile son yaşananlar, bu sloganının atılmasının ne kadar haklı ve doğru olduğunun ispatıdır. Ne söylenmişse unutulmuş, ne iddia edilmişse tersi yapılmış, kısacası dik durulamamıştır. Bu hazin tablodan bir de "zafer ve başarı" diye bahsedilmesi, sadece duruma göre vaziyet almakta değil, insanların aklıyla alay edilmesinde de kadar mahir, ne kadar usta, ne kadar deneyimli olduklarını bir defa daha belgelemiştir. Ankara'daki alçak saldırının AKP'nin diplomatik başarılarını gölgelemeye yönelik olduğunu söyleyenler, bunu gerçekten inanarak söylüyorlarsa, neyle beslendiklerini çok merak ediyorum. Beslenmede bir sorun yoksa, yaşadıkları yerde bir sorun vardır. İnsanın bu ağır teslimiyeti zafer olarak anlatabilmesi için bırakın Türkiye gerçeklerinden haberdar olmasını, bu gezegenin dışında bir yerde yaşıyor olması lazım.

DURUMA GÖRE VAZİYET
AKP grubunda yapılan uyarıların bir işe yaradığını, bir etki oluşturduğunu söylemek mümkün değildir. Zaten, duruma göre vaziyet almayı, değişmeyi ve dönüşmeyi siyasetinin temeli haline getirenlerin aksi bir davranış içinde olmaları şaşırtıcı olurdu. Dik durmak yerine, menfaat neredeyse oraya eğilmek AKP'nin en belirgin, en temel ve en vazgeçilmez özelliğidir. Bizi şaşırtan bunun böyle olduğunu görüp, koro halinde ve ısrarla uyarı yapma ihtiyacı hissedenlerin, dik durma konusunda hiçbir şeyin değişmediğini ısrarla görmelerine rağmen, hala niye orada bulunduklarıdır? Bu durumda ister istemez bu dik duramamanın sirayet ettiğini ve her yeri sardığını düşünmek zorunda kalıyoruz. Anlaşılan o ki, dik durma uyarısı yapanlar önce söylediklerini kendilerine uygulamak durumundalar.
İsrail ve Rusya ile yaşananlar çok çarpıcı olsa ve bütün dünya tarafından ibretle izlense de daha önce benzer örnekleri çok yaşadığımız için bizi fazla şaşırtmıyor. AKP'nin ne söyleyip ne yaptığını yazmaya kalkışsak, ne kitaplara sığar, ne yerimiz yeter. Fazla uzatmadan ve geriye gitmeden Sayın Devlet Bahçeli'nin Sakarya İl Teşkilatının düzenlediği iftarda yaptığı konuşmadan bazı hatırlatmalar yapalım:

TÜRBEYİ KAMYONA YÜKLEDİLER
"Biz bu olacakları sürekli ifade ettik, hükümeti uyardık. PKK'yla pazarlığı kesin, çözüm sürecini durdurun, bak örgütü güçlendiriyorsunuz dedik, dinlemediler. Türkiye'ye bomba doldurulmuş, Oslo'da itiraf edilen budur, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini teminat altına alın dedik, duymadılar. IŞİD'le adınız çıktı, Musul Başkonsolosluğumuza yapılan saldırıya ve konsolosluk çalışanlarının tutsak alınmasına sessiz kalmayın, IŞİD'e karşı gereğini yapın dedik, anlamadılar. IŞİD'le görüşmeyin, konuşmayın, lütuf beklemeyin, bedeli ağır olur dedik, aldırmadılar. Dikkat edin, Musul'da geri adım atarsanız, eşkıya sürüsü gün gelir Ankara'ya, İstanbul'a dayanır dedik, dikkate almadılar. Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nu IŞİD geliyor korkusuyla terk etmeyin, vatan toprağına leke sürdürmeyin, ecdadın kemiklerini sızlatmayın dedik; baktık ki, türbeyi kamyona yükleyip gece yarısı kaçmayı tercih ettiler. Buna da zafer dediler. Aynen İsrail'e diz çöküşü zafer diye sunmaları gibi, Şah Fırat dediler, fakat mat oldular, bölgeden dışlanmamıza yol açtılar. Yanlıştasınız, terörle müzakere değil mücadele edin, bunda da kararlı olun dedik, gecikmeyle kulak verdiler, görünüşte bizim çizgimize geldiler."

TÜRKİYE ZORDADIR
Böyle bir politikadan, böyle bir zihniyetten, böyle bir uygulamadan hayırlı ve faydalı bir sonuç çıkar mı? Çıkmadığını ve çıkmayacağını acı şekilde hep birlikte ağır bedeller ödeyerek görüyoruz. Bu zihniyetin ülkeyi ne hale getirdiğini yine sayın Bahçeli'den dinleyelim: "Türkiye tüm alanlarda geriledi. Milli hedeflerimiz çiğnendi. Ve işin daha hazini; Türkiye'nin içine Suriye, Irak, Libya kaçtı. Şehirlerimiz harabeye döndü. Türkiye rezalet ve hezimetlerde ilkleri yaşadı. Teslimiyetin zirvesine çıkanlar ülkeyi mahvetti. Tavizkarlıkta rekorlar kırıldı. Korkaklığın kahramanlık, acziyetin başarı, geri adımın zafer diye gösterildiği yılları geride bıraktık. Bugün ülkemiz, yanlış politika ve kişisel siyasi çıkarlar uğruna savaş alanına çevrilmiştir. İç ve dış politika çökmüştür. Türkiye zordadır. Egemenlik hakları darboğazdadır. Geleceğimiz sislidir."
Yine geldik aynı yere. Herkes varlık sebebinin gereğini yerine getiriyor. Birileri yakmak, yıkmak, parçalamak, yok etmek için çabalıyor, biz de yaşatmak, yükseltmek, yüceltmek için uğraşıyoruz. Yine sayın Bahçeli'nin dediği gibi, "bu kötü gidişata teslim olacak, rıza gösterecek halimiz yoktur."
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1059 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed