Şrift:
İÇERİDEKİ KOMŞULAR NE OLACAK?
15.07.2016 [13:49] - Xəbərlər, DAVAMın yazıları
Mevcut hükümetimizin siyasetini belirleyen değişmez unsur ülkenin durumu, milletin hali, dünya gerçekleri değildir. Kendi özel menfaatleri ve iktidarını sürdürebilme hesapları her şeyin önündedir. Bu uğurda feda edilemeyecek hiçbir şey, hiçbir değer yoktur. Nitekim, bu güdük politika yüzünden milli ve manevi değerler hiç olmadığı kadar değersizleşmiş, önemsizleşmiş ve sıradanlaşmıştır. Milli ve manevi dayanağı olmayan bir toplumu yönlendirmek çok daha kolay olsa da, beraberinde derin ve hazin bir çürüme getirmiştir ki, bunun ağır sonuçlarını istisnasız her alanda görüyoruz. Terör bu kadar can yakarken, ülkenin varlığı bu kadar tehdit altındayken bu kadar duyarsız kalınmasının da, başta kadın cinayetleri olmak üzere, adi suçların bu kadar yaygın hale gelmesinin, tahammülsüzlüğün ve toplumsal cinnet halinin de sebebi burada aranmalıdır.

DIŞ POLİTİKA FELAKETİ
AKP'nin iktidarını sürdürebilmek için duruma göre vaziyet alma ustalığının dünya çapında sonuçları ortaya çıkmıştır. İçerideki kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen ve kendilerini onaylamayan herkesi yok sayma, susturma ve yok etme siyasetini, dışarıda da uygulamaya çalıştılar. Diplomasiyi, uluslararası ilişkilerin tek ve değişmez ölçüsü olan karşılıklı menfaati, teamül ve birikimleri yok sayıp, kendi güdük zihniyetlerine göre bir dış politika geliştirmeye uğraştılar. Hiçbir karşılığı ve geçerliliği olmayan bu politika ile dünyaya ayar vereceklerini ve itibar kazanacaklarını zannettiler. Ancak, sonuç tam bir felaket oldu. Savaşın eşiğine gelmediğimiz bir tek komşumuz kalmadı. Türkiye'yi bütün dünyada derin bir yalnızlığa itip itibarsızlaştırdılar. Bunu da millete "anlamlı yalnızlık" diye yutturmaya çalıştılar.

MİLLETİN CANI YANDI
Bu yalnızlık çaresizliğe, çaresizlik ağır bedellere dönüştü. İsrail'le, İran'la Irak'la, Mısır'la, Suriye'yle, Rusya'yla bütün ilişkilerimiz koptu. AB ve ABD hiçbir itirazımızı, hiçbir teklifimizi ciddiye dahi almadı. Suudi Arabistan ve Katar dışında çalacak kapımız kalmadı. Barzani'de himmet arayacak hale geldiler. Bu derin ve büyük yalnızlığın içerideki yansımaları da çok vahim oldu. Kopan ekonomik ilişkilere bağlı olarak ödediğimiz bedeller daha ağırlaştı ve can yaktı. Turizm neredeyse çöktü. Türk milleti nasıl bir sarmalın içine düştüğünü, kandırıldığını, aldatıldığını, kuşatıldığını anladı. Her anlamda bedel ödemeye başladı. Canı yandı ve hesabını soracağını hissettirdi. Bunun üzerine duruma göre vaziyet alma ustalığının yeni ve ibret veren bir versiyonu ile daha karşılaştık. Yine keskin bir çarkla birlikte bütün söylediklerini ve iddialarını unutup, herkesten özür dilemeye başladılar. AB ve ABD'ye kayıtsız şartsız teslim olup ülkeyi mülteci kampına dönüştürdüler. İsrail, Rusya, derken sırada Suriye ve Mısır var. Esed" diyerek aşağıladığı ve "katil" ilan ettiği Esad'a yeşil ışık yakmaya başladı. "Darbeci" diyerek aşağıladığı Mısır Devlet Başkanı Sisi'ye kapı araladı. AKP'nin Esad ve Sisi'yle barışmak için resmi olmayan özel temsilcileri devreye soktuğu iddia ediliyor.

SEBEP DAVUTOĞLU'YMUŞ
Bu kesin dönüşün sebebini de sabık dışişleri bakanı ve başbakan Ahmet Davutoğlu'na yüklüyorlar. Zembille inen başbakanımız, "dostlarımızı arttırıp düşmanlarımızı azaltacağız" diyerek, şimdiye kadar yapılanların yanlış olduğunu ima ediyor ve keskin çarka kılıf hazırlıyor. Özellikle yanaşma ve beslemeler hiç vakit kaybetmeden üzerlerine düşüne yapmaya başladılar. Bu ani dönüşümden itibar ve saygınlık çıkacağını zannediyorlar. Oysa tam tersi olacak ve AKP'yi teslim almış olmanın rahatlığı ile Türkiye üzerindeki hesaplar daha da yoğunlaşıp hayata geçirilecek. Karşı tarafta herkes istediğini aldığı ve alma yolunda olduğunu gördüğü için son derece memnun. Bizi çok daha zor ve sıkıntılı bir sürecin başladığını görmek için kahin olmak gerekmiyor.

ÜLKE YÖNETİLEMEZ DURUMDA
İç çığırından çıkmıştır. Bir iktidar var, ama ülke yönetilemez durumdadır. Herkes son derece gergin ve ümitsizdir. AKP hala, bu vahim tablodan, bu çatışmadan beslenmeye ve sonuç almaya uğraşıyor. En ağır hakaretlerle saldırdığı ülkelerden ve liderlerden özür dilerken, kendi vatandaşlarını kategorize edip, ayrıştırıyor. Başbakan Binali Yıldırım, güya muhalefet partilerine çağrı yapıp barış mesajları veriyor, ama asıl maksadın AKP'nin yanlışlarını, yetersizliklerini, günahlarını muhalefete yükleme uyanıklığı olduğunu saklayamıyor. Bir taraftan Suriyeliler üzerinden oy hesabı yapıyor, diğer taraftan MHP ile HDP'yi aynı cümle içinde kullanıp, ülkücü ve milliyetçilerin aklıyla alay ediyor. Bu üslupla, bu siyaketle mi tansiyonu düşürecek, toplumsal huzuru sağlayacak, gerginliği ve çatışmayı bitireceksiniz? Böyle bir maksadınız olsaydı, önce çıkar bu milletten bu keskin çarklardan dolayı bir özür dilerdiniz. Bugüne kadar bütün söylediklerinde haklı çıkan, bütün tespitleri yerini bulan sayın Devlet Bahçeli'nin hakkını teslim ederdiniz.

İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN SONRA
Neresinden bakılırsa bakılsın AKP kontrolü kaybetmiş durumdadır. Dışarıda akıl almaz bir teslimiyeti gösteren AKP, içeride kurduğu bozuk düzeni onaylamayan herkesi yok saymaya, elinden gelen her şeyi yaparak sindirmeye ve neredeyse hayat hakkı dahi tanınamamaya devam ediyor. Kutuplaşmayı, gerginliği ve çatışmayı arttırarak tabanını angaje tutarak ayakta kalmaya çalışıyor. Bu böyle gitmez. Bunun böyle gitmediğini ağır bedeller ödedikten sonra dışarıda gördüler ve hemen çark ettiler. İçeride de görecekler, ama korkarım ki, iş işten geçmiş olacak.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 923 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed