04.08.2016 [14:41] - Gündəm, DAVAMın yazıları
İklil KURBAN
(4 Ağustos 2008 tarihinde Kaşgar’da yaşanan bu olayı, Türklük uğruna tekrar yayımlıyorum)
(4 Ağustos 2008 tarihinde Kaşgar’da yaşanan bu olayı, Türklük uğruna tekrar yayımlıyorum)
Çin Olimpik şenliğinden 4 gün önce-2008 yılının 4 Ağustos Pazartesi günü, Kaşgar’ın Semen Yolu’nda ansızın bir olay oluvermiş. Ben bu olayı öğrenince, “Kaşgar Olayı” olarak kavradım. Çünkü bu olay, ancak Kaşgar’a-Kaşgarlıya yakışır bir olay idi. Azizane Kaşgar! Sende ömrümün iki yıllık izleri saklı (1953-55), ömre ömür katan havandan soluk aldım, suyunu yudumladım. Seni tanıyorum, doğanı-insanlarını-tarihini biliyorum ve bildiğim için seni çok seviyorum. Kaşgar demek Uygur demektir. Sen neleri yaşamadın ki, ne mucizeler sende yaşanmadı ki… Uzun tarihinin bağrında barındırdığı ulu zatlarını bildiğim için, bu olay kahramanlarının adını da, senin adın eşliğinde senin tarihine yazılmasını, gelecek kuşakların da senin adın eşliğinde senin tarihinden okumasını isterim. Onun içindir ki, bu yazımı “KAŞGAR OLAYI” diye adlandırdım. Senin tarihinin derinliklerinde-engin bağrında yatan Satuk Buğrahan, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Hashacip, Seyit Han, Nazugum, Yakupbeg, Mahmut Muhiti gibi nice ulu zatlarının kervanına Abdurahman Azat da, Kurbancan Hemit de katılmış oldu, Onları senin tarihinin bağrına basacağından eminim. İnanıyorum ve içim rahat, “Kaşgar Olayı” yaşandığı müddetçe, düşman ne kadar çok ve ne kadar zalim olursa olsun, bir gün Kaşgar kurtulacak, Kaşgar sonsuza dek Kaşgar olarak kalacaktır! İsyan mazlumların son çaresidir.
Abdurahman Azat (34) ve Kurbancan Hemit (29) adlı iki Uygur genci, birlikte kollandıkları arabayı, konvoy halinde giden Kaşgar askeri bölüğünün üzerine sürmüş ve çiğnetmiştir. Bu ani araba saldırısında 17 Çinli asker ölmüş, 16 Çinli asker de yaralanmıştır. Ben bu haberi Uygur Azatlık Radyosundan duyduğum gün (08.08.2008), not defterime, “İşte Şarki Türkistan’da Azatlık Savaşı başlanmıştır; Abdurahman Azat’a, Kurbancan Hemit’e şan ve şerefler olsun!” cümlesini yazmıştım.
Ellerinde makineli tüfek veya güçlü bir patlayıcı bomba bulunmadığı halde-Çin’de Uygurların böyle bir çağdaş silaha sahip olabilmesi imkansızdır-bir anda silahlı düşmanının 33’ünü saf dışı bırakmak ve düşmanından kaçıp kurtulmak-hayatta kalmak için faaliyete geçmek….. Bu eylemlerin hepsini bir anda bir arada yapmak mümkün mü? Mümkünmüş! Onlar, büyük bir patlayıcı eşliğinde cennet yolunu seçen sapık inanç sahibi intiharcı değil, yaşamı ve özgürlüğü kutsal bilen yüce ruhlu insanlardır. Onlar bir kere yapalım da sonrası ne olursa olsun, diye geleceğinden umudu olmayan karamsar insanlardan da değildir. Yanı sıra Onlar, ne yapıp yapıp öç alalım diyen intikamcılardan da değildir. Onlar sadece öç alma niyetinde olsalardı, kalabalık Çinli sivilin üzerine saldırır ve kaçıp kurtulmak da kolay olurdu. Onlar bu Azatlık Savaşını düşündüklerinde, arabayla yapılmasını ve arabayla kurtulmayı da planlamışlardır ki, savaşı devam ettirebilmek için elbette esen kalmak zorundaydılar; maalesef plan yetersiz kalmış-yakalanmışlardır. Onlar, bu eylemleriyle, mümkün görünmeyen nice işlerin, can ve gönülden yapıldığında mümkün olduğunu kanıtlamış olan fedakar-büyük şahsiyetlerdir. Onlar, iyi düşünülmüş, olağanüstü cesaret ve son derece çeviklik gerektiren bu örnek eylemleriyle, Şarki Türkistan Azatlık Savaşının yolunu açmıştır. Çünkü bu savaş, Çinli zihninde, Türkistan topraklarında kendilerine karşı her zaman patlamaya hazır bir bombanın bulunduğu fikrini-korkusunu yine bir daha canlandırmıştır ki, korku, kaçmanın-yenilginin ön koşuludur. Onlar, Azatlık Savaşının bu “ön koşulu”nu canı ve kanları pahasına hazırlamıştır; kalan iş arkadan gelenlere emanet edilmiştir.
Herkesin kolay kolay yapamayacağı-destanlara konu olacak bu olayın failleri olan Abdurahman Azat ve Kurbancan Hemit ikilisinin ataları-yakın akrabaları-dostları araştırılıp kimlikleri tespit edilmeli ve olayın ayrıntıları olduğu gibi bilinmeli diye düşünüyorum. Olay ve Onlar hakkındaki bilgiler bilindikçe, derinleştikçe daha çok ve ilginç şeyler akla gelebilir-yazılabilir. Uygurlar ile ilgilenen-Doğu Türkistan’a gidip gelebilen Uygur dostlarının dikkatini bu konuya çekmek isterim. Zamanla bu konu manevi bir güce dönüşür, tarih olur, bilim olur; bu güç-bu bilim karşısında Çinli çaresiz kalır. Zan ediyorum Çin hükümeti de, korktuğu, gerçekler karşısında savunmasız kalma endişesi gereği, bu konuyu çoktan ele almış olabilir-elinden geldiği kadar bilgi toplamaya çalışmış olabilir. Çünkü, Çin, daha da gizli-sinsi-suikast yollarıyla, arkada kalanlarını da yok etmek-temizlemek amacıyla her tür kirli eylemlere başvurabilir. Çin’in böyle yapacağını ben, Ahmetcan Kasimi önderliğinde, 1944-1949 yılları arasında kurulup yaşatılan Şarki Türkistan Cumhuriyeti döneminden kalma anılarımdan çok iyi hatırlıyorum. Çin Doğu Türkistan’ı işgal edince, sadece bu cumhuriyeti kuranları değil, onların yakınlarını da her tür bahaneyle birer birer yok etmiştir. İşgale karşı isyan ettiği için, Osman Batır ve Yakup Rahmanoğlu 1951 yılında Çinli cellatlar tarafından idam edilirken, Onların yakınları da hapsedilip, çoğu öldürülmüştü.
Orhun Abidelerinde izahı geçen, şu, ileriye dönük kuşku ve hile dolu bir yaşam tarzı, Çin ulusunu ve devletini ayakta tutan asli etken olagelmiştir: ”Çin ulusunun sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak ulusu öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, ulusu, akrabasına kadar barındırmazmış.”
Kaşgar Olayı’nın bu iki yaratıcısı, Çinli cellatlar tarafından 08.04.2009 tarihinde, sıkı güvenlik çemberi altında kurşunlanarak öldürülmüş, cesetleri ailelerine verilmemiş, demek yok edilmiştir. Bu uygulama Çin ulus-devlet geleneğinin gereğidir ki, Çin ulusu ve devleti kalıcı belgelerden-tarihten-bilimden ecelden korkmuş gibi korkar, tıpkı aydınlıktan korkan hırsız gibi. Bu iki müstesna şahsiyetin cesedi mezar haline gelecekse, bu mezarların Uygur ulusunu azatlık savaşına çağıran bir simge olacağından Çinli elbette korkacaktır. Zaten Çin, bu olayın etkisinden kurtulamayacak, her adımını-her sözünü bu olayın yarattığı korku eşliğinde yapacaktır. Bundan sonra Çin’in Doğu Türkistan’daki tüm uygulamalarına, bu “Kaşgar Olayı”nın yarattığı korku, gizli veya açık mutlaka damgasını vuracaktır. Yakında Çin Merkezi Hükümetince, yalan da olsa, dile getirilen “insan haklarına saygı” sözcüğü, hiç kuşkusuz bu korkunun yankısıdır.
Düşmanımızın gönlüne bu kadar bitmez tükenmez korku salan, ey benim aziz kardeşlerim! Sizin bu, ulu ruhunuz karşısında ulusumuzun adına saygıyla eğiliyorum! Size şan ve şerefler olsun! Evet, Uygurları Uygur yapan, Uygurların bağrından doğan sizin gibi ulusal bilinç sahibi büyük Uygurlardır.
Mezarları olmasa bile, Onların adları, yaptığı işlerinin cihanşumul yankıları kaldı, Kaşgar tarihine kaydı geçti, bu yeter… Çinliler, Kaşgar’ı 1878 yılında işgal ederken, Yakupbeg’in mezarını bulup, Onun cesedini de ateşe vermiş-yok etmişlerdi. Fakat Yakupbeg’in adını ve siyasi geleneğini halen yok edemediler-edemezler. Yakupbeg’in adı Doğu Türkistan için bağımsızlık simgesidir. Tarihten korkanlar, er geç tarihin hükmü ile yok edilecektir. Bugünden başlayarak gelecek kuşaklarımız, Abdurahman Azat, Kurbancan Hemit adına, “Azatlık Kahramanı”, “Azatlık Habercisi” başlıklı şiirler-methiyeler-destanlar-romanlar yazacaklardır. Bu kahramanlarımız, Kaşgar adı ve Doğu Türkistan tarihi ile ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Zaten ulusumuz böyle ölümsüz kahramanlarımızın omzunda yaşamış ve var olagelmiştir.
Bu “Kaşgar Olayı”, kurtuluş savaşlarının seyrek rastlanan ender bir örneğidir; bıçak kemiğe dayandığının çarpıcı bir belirtisidir; yanı sıra bu olay, insanlık-dünya duysun diye, cihanşumul bir haykırıştır ki: Bitsin şu zulüm! Çinliye ölüm!!!
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1092 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |