Şrift:
Roza KURBAN: - HER SAKALLI DEDEN DEĞİLDİR…
27.03.2017 [09:47] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
Atasözleri ve deyimlerimiz, milletin kültürünü, manevi değerlerini, milletin kendine özgü duyuşunu, düşünüşünü, hayata ve olaylara bakış açısını en iyi şekilde ortaya koyan bir hazinedir. Dilimizde, “Her gördüğün sakallıyı deden sanma”, “Her gördüğün sakallıyı baban zannetme” şeklinde atasözleri vardır. “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” atasözünün açıklaması şöyledir: “İnsanları dış görünüşlerine göre değerlendirirsek, iyiyi kötüden, dostu düşmandan ayıramayız. Her yüzümüze güleni dost, bizi uyaranları düşman sanırız. Bu bakış açısı, her zaman bizi yanıltır. Her hediyeyi sevgiden, her azarı düşmanlıktan saymamalıyız. İnsanları tanımada ve anlamada daha duyarlı olmalıyız. Kişileri sadece dış yapıları ile tanıyamayız.” (Sertel 2006: 152). “Her gördüğün sakallıyı baban zannetme” atasözünün izahı ise şöyledir: “Etrafında bulunan herkese güvenmek doğru değildir. Çok iyi tanımadığın kimselere güvenildiği takdirde olmayacak sorunlar çıkabilir.” (Kuşçu 1989: 169). İncelediğimiz iki tane atasözleri sözlüğünde, açıklamalar farklı gibi gözükse dahi sonuç aynı noktaya varmaktadır. Hiç kimse göründüğü gibi değildir. Onun için insanlarla iletişime girerken dikkatli olmakta yarar vardır. Bilhassa söz konusu millet ve milli bağımsızlık davasıysa katbekat dikkat gerekir. Bilindiği üzere, Kazan ve Kırım Tatarları Ruslara karşı, Uygurlar Çinlilere karşı, Güney Azerbaycan Türkleri Farslara karşı yüzyıllardır milli bağımsızlık davası gütmektedir. Milli benliklerini, dil ve kültürlerini korumak, bağımsızlıklarını yeniden kazanmak uğruna yürütülen bu kutsal davada sayısız kayıplar verilmiş, dava insanları hapishanelere mahkûm edilmiştir. Milli bağımsızlık savaşımı veren insanları 3 gruba ayırmak mümkünüdür:
1. Sessizce mücadele eden milletin vicdanı olan fedakâr insanlar;
2. Millet tarafından benimsenen ve lider olarak kabul edilen insanlar;
3. Sözde “liderler” veya “dava adamları”.

İlk gruba ait olan, sessizce mücadele edenlerin adları pek fazla bilinmez, onlar kendileri de bunu istemezler. Zaten bu insanlar kendini davaya adamıştır. Söz konusu insanlar, zalimlerin zulüm, baskı, hapis ve sürgünlere aldırış etmeden mücadelelerini sürdürürler. Ayrıca yürüttükleri mücadele esnasında çektikleri acıları insanların gözüne sokmazlar. Zulüm altında ezilen milletler, bu insanların fedakâr çalışmaları sayesinde seslerini duyurabilmektedir. Milletin vicdanı olan bu insanlar gerçek dava adamlarıdır.
İkinci gruba ait olanlar ise millet tarafından benimsenen ve davanın lideri kabul edilenlerdir. Bu insanların sayısı az, ancak milletinin üzerinde etkileri büyüktür. Geçmiş tarihe baktığımızda liderlik örneklerine rastlamak mümkündür. Bir toplumu, vatan, millet, bayrak, bağımsızlık uğruna arkasından sürükleyen önemli liderlerden birisi de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Böyle liderler yüz yılda bir dünyaya gelir ve milletinin kaderini değiştirir, tarih yazar.
Üçüncü gruba ait olan sözde “dava adamları” çoğunluktadır. Bu insanlar, kutsal davayı kendi çıkarları uğruna rant kapısına çevirmiştir. Propagandanın iyisi kötüsü yoktur, derler. Sözde “liderler”, önce iyice kendi propagandasını yaptırır. Daha sonra kendini “dava adamı” ilan ederler. Sonra da bu davayı kendi çıkarları için istismar ederler. Bazı sözde “liderlerin”, “bu dava ben öldükten sonra bitecek”, şeklindeki gafları davayı bir tek kendine bağlamak istemesinden ileri gelmektedir. Ancak şu bir gerçek unutulmamalıdır ki, milli bağımsızlık davası kimsenin tekelinde değildir. Biri öldükten sonra dava bitecekse, o zaman o dava hiç olmamış demektir. Bazı sözde “dava adamları”, “ben öldükten sonra bu bayrağı falana devrediyorum” şeklinde cümleler kurmaktadır. Bunu söyleyenler, sanki babadan oğla krallık devir ediyormuş gibi konuşuyorlar. Milli dava - tüm milletin davası ve bu uğurda yükselen bayrak da herkesin bayrağıdır. Bağımsızlık uğruna yükselen bayrak ne kadar çoksa o kadar söz sahibiyiz. Onun için milli davayı tekelleştirmek kadar abes bir şey olamaz. Milli dava milletin kanını, canını, ömrünü adadığı kutsal bir görevdir. Onun için bu davadan kimse nemalanmaya çalışmasın. Ayrıca söz konusu milli dava olduğunda konuyla ilgili hiç alakası olmayan insanların bu konuda konuşması, söz sahibi olması acı bir gerçektir. Milli davayı başka yönlere çekmeye çalışan insanlar az değildir. Örneğin söz konusu Kazan ve Kırım Tatarları olduğunda, “Ruslar bizim düşmanımız değildir”, “Ruslar kadim dostumuzdur” şeklindeki ifadeler milli bağımsızlık mücadelesi veren Kırım ve Kazan Tatarlarına yapılan haksızlık, saygısızlık, hatta hakarettir. Bu sözleri sarf edenler asla Rus zulmünü görmemiş insanlardır ki, bu konuda konuşma hakkını nereden bulduklarını anlamakta güçlük çekiyorum. Ayrıca Türkiye’de son zamanlarda sıkça Rus, Çin zulmü altında ezilen milletler ile ilgili toplantılar yapılmaktadır. Buna sevinelim mi, yoksa üzülelim mi? Söz konusu toplantılarda, genelde önceden belirlenmiş insanlar sunum yapmaktadır. Sunumlarda, hiçbir zulüm yok, her şey yolunda algısı yaratılmaktadır. Sunum yapan insanlar ise ne orada yaşamış, ne de oraları görmüş insanlardır. Zulmü yaşamış insanların devre dışı bırakılıp sahte “uzmanların” konuşturulması gündemi saptırmaktan başka bir şey değildir. Bir de sözde “bilim insanları” vardır. Tataristan, Kırım, Doğu Türkistan’a birkaç günlüğüne gidip gelen bu insanlar, dönüşlerinde bölge insanlarından daha çok “bilgili” olduklarını zannetmektedir. Oranın tarihini, kültürünü ve dilini bildiklerini sanan sözde “bilim insanları” toplantılarda bilgiçlik taslamaktadır. Gerçekte öyle olmayıp öyle geçinen ve bilinen bu sözde “dava adamları”, “bilim adamları” milli bağımsızlık mücadelesine düşmandan daha çok zarar vermektedir. Düşmanın millete verdiği zararı görmek mümkündür, ancak bu sözde “dava adamlarını” gerçeğinden ayırmak kolay değildir. Kimin sahte kimin gerçek olduğunu insanların geçmişinde aramak gerekmektedir.

Kısadan hisse, “Her gördüğün sakallıyı deden sanma”, “Her gördüğün sakallıyı baban zannetme” atasözünden yola çıkarak karşınıza çıkan her Kazan ve Kırım Tatarı, Uygur vs. o milletin temsilcisi değildir ki, gerçek ve “sözde” olanları ayırt etmeliyiz. Söz konusu zulüm altında ezilen milletlerse daha hassas, daha duyarlı olmalıyız ki, sözde “dava ve bilim adamlarına” geçit vermemeliyiz. Milli dava kimsenin tekelinde olamaz ve olmayacaktır. Milli bağımsızlık uğruna yükselen bayrağı daha geniş kitlelerin elinde ve daha yükseklerde dalgalandığını görmek dileğiyle!


Kaynakça:

1. Kuşçu, Ülkü; Kuşçu, Hüseyin, Atasözleri ve Deyimler, İstanbul 1989.
2. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10.Baskı, Ankara 2005.
3. Sertel, Adem, Tecrübenin Dili: Konu Konu Atasözleri, İstanbul 2006.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 852 dəfə izlənilmişdir!
Google Yahoo Facebook Twitter
Del.icio.us Digg StumbleUpon FriendFeed