24.11.2017 [12:57] - Gündəm, DAVAMın yazıları
Soçi'de yapılan üçlü zirve, Suriye'nin geleceği için olduğu kadar bölge ülkeleri ve özellikle Türkiye açısından da hayati önemdedir. Bu bakımdan alınan kararlar ve bundan sonraki gelişmeler Türkiye'yi doğrudan ve birinci derecede ilgilendirmektedir. Zirve sonrası yapılan açıklamalara bakıldığında genel olarak olumlu değerlendirmek mümkündür, ancak çok ciddi soru işaretlerini de barındırmaktadır.
TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ
Ortak bildirgede belirtilen toprak bütünlüğüne bağlılık, zirvenin en önemli sonucudur. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne katılma şartının toprak bütünlüğüne bağlıkla sınırlandırılması isabetlidir, ancak yeterli değildir. Zira, bu toprak bütünlüğünün Irak benzeri bir yapı ile mi, yoksa üniter bir sistemle mi korunacağı belirsizdir. Bu durum aynı zamanda yeni Anayasanın önemini de ortaya koymaktadır. Nasıl bir Anayasa hazırlanacağı hayati önemdedir. Irak benzeri bir sistemi öngören Anayasa, Suriye'nin de felaketi olacaktır. Türkiye'nin bunu kabul etmesi düşünülemez. PYD-YPG'nin bu çerçevede, yani federal bir Suriye'de yer bulması kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtimal aynı zamanda Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne bu kanlı yapının da çağırılması anlamına gelecektir. Bildirgeye daha açık bir ifade konulması, bu tür soru işaretlerini ortadan kaldırabilirdi. Ne yazık ki, bu mümkün olmamıştır.
PYD-YPG ENDİŞESİ GİDERİLMEDİ
Zirve sonrasında yapılan açıklamalarda liderlerin sözleri kendi pozisyonlarını net olarak gösterdi. Türkiye'nin bölgedeki terör örgütleri ve özellikle PYD-YPG'den duyduğu endişelerini giderildiğini söylemek mümkün değildir. Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne siyasi, etnik ve dini grupların hepsinin katılacağını söyledi. Bunun anlamı gayet açıktır. Suriye'deki bütün yapıların katılması elbette doğrudur. Ancak, terör örgütü PYD-YPG'yi, yani bir terör örgütünü bu yapıların içine koymayı anlamak da kabul etmek de imkansızdır.Haliyle, bu konuda daha açık bir ifade kullanılması ve bu terör örgütünün kongreden hariç tutulduğunun ilan edilmesi gerekirdi. Bu çok önemli bir eksikliktir ve endişelerimizi arttırmaktadır.
TAVİZ VERİLEMEZ
İran Cumhurbaşkanı Ruhani'de, Putin'e benzer bir ifadeyle kongreye Suriye rejiminin yanı sıra, bütün grupların katılacağını ilan etti. Bu sözlerde de PYD-YPG için ayrı bir paragraf açılmadı. Oysa bu konuda İran'ın da en az Türkiye kadar endişeli olduğu malumdur. Buna rağmen Ruhani'nin konuya hiç girmemesi çok ilginçtir. Bu şartlar içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'nin milli güvenliğine kasteden terörist unsurların süreçten dışlanmasını bir şart olarak ortaya koyması, son derece isabetlidir. Bu şartın yerine getirilmesinde sonuna kadar ısrarlı olunmalıdır. En küçük bir taviz ihanetin zemin bulması ve kabulü anlamına gelecektir.
ESAD'IN DURUMU
Sonuç bildirgesine yansıyan bir önemli ayrıntıyı da, rejim ve muhalifleri biraraya getirme gayreti oluşturmaktadır. Bu aynı zamanda Esad'la devam edileceğinin ilanıdır. Sayın Cumhurbaşkanının, "bu çabanın başarısı, rejim ve muhaliflerin tutumuna bağlı" sözleri de bir onay anlamına gelmektedir. Bu durum Türkiye için yeni ve sürpriz bir gelişmedir. Nitekim, Esad'ın zirveden bir gün önce Rusya lideri Putin ile Soçi'de yaptığı görüşmeden sonra Türkiye üzerinden Suriye'ye döndüğü iddiası da bu gelişmeyi doğrulamakta ve tamamlamaktadır. Esad'ın geleceği ile ilgili bildirgeye hiçbir şey konulmamış olması da dikkat çekicidir.
IRAK'A BENZEMESİN
Silahların susması ve siyasi sürecin başlaması, zirvenin en önemli sonucudur. 6 yıl aradan sonra bu noktaya gelinmiş olunması büyük bir başarıdır. Ancak, önemli olan bundan sonrasıdır. Benzer durumu biz daha önce Irak'da gördük. Saddam sonrası aynı şekilde ülke iç savaşa sürüklendi, büyük göçler yaşandı, terör örgütleri sahne aldı ve sonrasında oluk oluk kan aktı. Çözüm olarak ortaya konulan formül ve yapılan Anayasa Irak'ın bütünlüğünü ciddi biçimde tehlikeye düşürdü. Barzani perşemrgesi bu Anayasa'dan güç alarak bağımsızlık ilan etme noktasına kadar gitti. Aynı senaryonun Suriye'de de yaşanması aynı felaketleri beraberinde getirecektir.
NASIL BİR SEÇİM?
Seçim yapılması, bildirgeye konulmuş önemli bir hedeftir. Ancak, burada da belirsizlikler var. Seçime sadece şu anda Suriye topraklarında yaşayanlar mı katılacak?Unutmamak gerekir ki, Suriye nüfusunun yarısı ya mülteci olarak başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere göç etmiş veya ülke içinde yer değiştirmiştir. Bu şartlarda ne kadar sağlıklı bir seçim yapılabilecektir? Özellikle Suriye dışındakileri seçime katılabilmeleri için bir düzenleme yapılması şarttır. Bu konularda daha sonra ayrıntılar ortaya çıkacak ve belli girişimler olacaktır. En azından ümidimiz bu yöndedir.
ABD BOŞ DURMUYOR
ABD ve bölgede unsurları bulunan diğer ülkelerin bu zirve sonuçlarına ve varılan anlaşmaya ne diyecekleri, nasıl karşılık verecekleri ayrı bir soru işaretidir. ABD'nin kendisini dışlayan bu tür yaklaşımlardan son derece rahatsız olduğu ortadadır. Kaldı ki, bu kadarla da yetinmemiş ve PYD-YPG ile kurduğu kirli ve kanlı ortaklığı daha da ileri götürmüştür. Bu terör örgütünün elindeki ağır silahlarla birlikte Afrin'e yığınak yapması ve bunu bütün dünyaya duyurması bir meydan okumadır ve tamamen ABD'nin taktiğidir. Afrin'e yığılan silahların içinde Rus tanklarının da olması ayrı bir vahamettir ve nasıl bir çıkmazın içinde bulunduğumuzu net olarak göstermektedir.
TÜRKİYE HER MASADA OLMALI
Uzlaşma, anlaşma, zirve elbette önemlidir. Türkiye mutlaka her masada olmalı ve tezlerini sonuna kadar savunmalıdır. Buraya kadar tamam. Ama hepsinden önemlisi kendi pozisyonumuz ve menfaatlerimizdir. Suriye'de iç barışın sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması dünyada hiçbir ülkeyi bizim kadar ilgilendirmiyor. 911 kilometre sınırımız var ve 3 milyon Suriyeli mülteciyi barındırıyoruz. Dolayısı ile, bizim kendi durumumuz ve menfaatlerimiz her şeyin önündedir. Zirve ve bu zirvelerde alınan kararlar bu duruma uyduğu ve kolaylaştırdığı süre içinde önemli ve değerlidir. Aksi halde, bir teferruat olmaktan ileri gitmez.
TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ
Ortak bildirgede belirtilen toprak bütünlüğüne bağlılık, zirvenin en önemli sonucudur. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne katılma şartının toprak bütünlüğüne bağlıkla sınırlandırılması isabetlidir, ancak yeterli değildir. Zira, bu toprak bütünlüğünün Irak benzeri bir yapı ile mi, yoksa üniter bir sistemle mi korunacağı belirsizdir. Bu durum aynı zamanda yeni Anayasanın önemini de ortaya koymaktadır. Nasıl bir Anayasa hazırlanacağı hayati önemdedir. Irak benzeri bir sistemi öngören Anayasa, Suriye'nin de felaketi olacaktır. Türkiye'nin bunu kabul etmesi düşünülemez. PYD-YPG'nin bu çerçevede, yani federal bir Suriye'de yer bulması kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtimal aynı zamanda Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne bu kanlı yapının da çağırılması anlamına gelecektir. Bildirgeye daha açık bir ifade konulması, bu tür soru işaretlerini ortadan kaldırabilirdi. Ne yazık ki, bu mümkün olmamıştır.
PYD-YPG ENDİŞESİ GİDERİLMEDİ
Zirve sonrasında yapılan açıklamalarda liderlerin sözleri kendi pozisyonlarını net olarak gösterdi. Türkiye'nin bölgedeki terör örgütleri ve özellikle PYD-YPG'den duyduğu endişelerini giderildiğini söylemek mümkün değildir. Rusya Devlet Başkanı Putin, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne siyasi, etnik ve dini grupların hepsinin katılacağını söyledi. Bunun anlamı gayet açıktır. Suriye'deki bütün yapıların katılması elbette doğrudur. Ancak, terör örgütü PYD-YPG'yi, yani bir terör örgütünü bu yapıların içine koymayı anlamak da kabul etmek de imkansızdır.Haliyle, bu konuda daha açık bir ifade kullanılması ve bu terör örgütünün kongreden hariç tutulduğunun ilan edilmesi gerekirdi. Bu çok önemli bir eksikliktir ve endişelerimizi arttırmaktadır.
TAVİZ VERİLEMEZ
İran Cumhurbaşkanı Ruhani'de, Putin'e benzer bir ifadeyle kongreye Suriye rejiminin yanı sıra, bütün grupların katılacağını ilan etti. Bu sözlerde de PYD-YPG için ayrı bir paragraf açılmadı. Oysa bu konuda İran'ın da en az Türkiye kadar endişeli olduğu malumdur. Buna rağmen Ruhani'nin konuya hiç girmemesi çok ilginçtir. Bu şartlar içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'nin milli güvenliğine kasteden terörist unsurların süreçten dışlanmasını bir şart olarak ortaya koyması, son derece isabetlidir. Bu şartın yerine getirilmesinde sonuna kadar ısrarlı olunmalıdır. En küçük bir taviz ihanetin zemin bulması ve kabulü anlamına gelecektir.
ESAD'IN DURUMU
Sonuç bildirgesine yansıyan bir önemli ayrıntıyı da, rejim ve muhalifleri biraraya getirme gayreti oluşturmaktadır. Bu aynı zamanda Esad'la devam edileceğinin ilanıdır. Sayın Cumhurbaşkanının, "bu çabanın başarısı, rejim ve muhaliflerin tutumuna bağlı" sözleri de bir onay anlamına gelmektedir. Bu durum Türkiye için yeni ve sürpriz bir gelişmedir. Nitekim, Esad'ın zirveden bir gün önce Rusya lideri Putin ile Soçi'de yaptığı görüşmeden sonra Türkiye üzerinden Suriye'ye döndüğü iddiası da bu gelişmeyi doğrulamakta ve tamamlamaktadır. Esad'ın geleceği ile ilgili bildirgeye hiçbir şey konulmamış olması da dikkat çekicidir.
IRAK'A BENZEMESİN
Silahların susması ve siyasi sürecin başlaması, zirvenin en önemli sonucudur. 6 yıl aradan sonra bu noktaya gelinmiş olunması büyük bir başarıdır. Ancak, önemli olan bundan sonrasıdır. Benzer durumu biz daha önce Irak'da gördük. Saddam sonrası aynı şekilde ülke iç savaşa sürüklendi, büyük göçler yaşandı, terör örgütleri sahne aldı ve sonrasında oluk oluk kan aktı. Çözüm olarak ortaya konulan formül ve yapılan Anayasa Irak'ın bütünlüğünü ciddi biçimde tehlikeye düşürdü. Barzani perşemrgesi bu Anayasa'dan güç alarak bağımsızlık ilan etme noktasına kadar gitti. Aynı senaryonun Suriye'de de yaşanması aynı felaketleri beraberinde getirecektir.
NASIL BİR SEÇİM?
Seçim yapılması, bildirgeye konulmuş önemli bir hedeftir. Ancak, burada da belirsizlikler var. Seçime sadece şu anda Suriye topraklarında yaşayanlar mı katılacak?Unutmamak gerekir ki, Suriye nüfusunun yarısı ya mülteci olarak başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere göç etmiş veya ülke içinde yer değiştirmiştir. Bu şartlarda ne kadar sağlıklı bir seçim yapılabilecektir? Özellikle Suriye dışındakileri seçime katılabilmeleri için bir düzenleme yapılması şarttır. Bu konularda daha sonra ayrıntılar ortaya çıkacak ve belli girişimler olacaktır. En azından ümidimiz bu yöndedir.
ABD BOŞ DURMUYOR
ABD ve bölgede unsurları bulunan diğer ülkelerin bu zirve sonuçlarına ve varılan anlaşmaya ne diyecekleri, nasıl karşılık verecekleri ayrı bir soru işaretidir. ABD'nin kendisini dışlayan bu tür yaklaşımlardan son derece rahatsız olduğu ortadadır. Kaldı ki, bu kadarla da yetinmemiş ve PYD-YPG ile kurduğu kirli ve kanlı ortaklığı daha da ileri götürmüştür. Bu terör örgütünün elindeki ağır silahlarla birlikte Afrin'e yığınak yapması ve bunu bütün dünyaya duyurması bir meydan okumadır ve tamamen ABD'nin taktiğidir. Afrin'e yığılan silahların içinde Rus tanklarının da olması ayrı bir vahamettir ve nasıl bir çıkmazın içinde bulunduğumuzu net olarak göstermektedir.
TÜRKİYE HER MASADA OLMALI
Uzlaşma, anlaşma, zirve elbette önemlidir. Türkiye mutlaka her masada olmalı ve tezlerini sonuna kadar savunmalıdır. Buraya kadar tamam. Ama hepsinden önemlisi kendi pozisyonumuz ve menfaatlerimizdir. Suriye'de iç barışın sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması dünyada hiçbir ülkeyi bizim kadar ilgilendirmiyor. 911 kilometre sınırımız var ve 3 milyon Suriyeli mülteciyi barındırıyoruz. Dolayısı ile, bizim kendi durumumuz ve menfaatlerimiz her şeyin önündedir. Zirve ve bu zirvelerde alınan kararlar bu duruma uyduğu ve kolaylaştırdığı süre içinde önemli ve değerlidir. Aksi halde, bir teferruat olmaktan ileri gitmez.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 995 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |