13.01.2018 [09:28] - Gündəm, Türk dünyası-Turan, DAVAMın yazıları
Her Tatar anne-babadan Tatar çocuklar gelir dünyaya. Ancak Tatar doğmakla Tatar kalmak arasındaki hayat denilen uzun süreçte, tarihi gelişmelerin akışında insanlar bazen kendi istekleri bazen zorlamalar sonucunda Tatar kalamaz. Menfaat uğruna diline, milletine, kültürüne, tarihine, geleneklerine ihanet eden mankurtlara tarihte sıkça rastlanır. Ancak şartlar ne olursa olsun sonuna kadar mücadele eden Tatar doğup Tatar kalan insanlar da az değildir.
Kâh şahlı, kâh hüzünlü tarihi olan Kazan Tatarları farklı dönemleri aşarak bugünlere gelmiştir. Bir zamanlar uluslararası öneme sahip olan Tatar dili şimdilerde yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın işgali sonrası Kazan Tatarları Rus zulmüne maruz kalmıştır. Zorla Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma siyaseti yürüten Ruslar Hıristiyanlığa geçenlere büyük imtiyaz tanırken, Hıristiyanlığı kabul etmeyenlere baskı uygulamış, zulüm etmiştir. Dönem değişmiş ise de Ruslaştırma siyaseti değişmemiş, yönetimin değişmesi sonucunda sadece yöntemler değişmiştir. Sovyetler Dönemi’nde Rus dili “medeniyet dili” olarak lanse edildiğinden iyi okullarda okumak, makam sahibi olmak, yükselmek isteyenler Rus dilini tercih etmiş, Ruslarla evlenmiş, ailede Rusça konuşmuştur. Kazan Tatarlarının Sovyet Dönemi’ndeki Ruslaşması ile ilgili Tatar tarihçi ve bibliyograf Ebrar Kerimullin (1925–2000) o dönem yaşananları gözlemlerinden yola çıkarak şöyle anlatmıştır: “Sahnelerde milletimizin geleneklerini maskaraya çevirdiler, “Rus’la evlenme medeniyete giden yol” şeklinde şiirler yazdılar, şarkılar söylediler. Yağma, içkicilik, yakıp yıkmakta en başarılı olan Rusları büyük önder, büyük medeniyet yaratan millet diye halkı kandırdılar, beynini yıkadılar… Kendi ata, babası, milletin delikanlıları böyle vahşi, nadan bir kavim olunca, dili da fakir diye lanetlene gelen, Sovyet Okullarında yalan eğitim alan hassas Tatar kızına mutlu olmak için tek yol kalıyor: Rus’la evlenmek, ana dilinden vazgeçmek, çocuklarına Rus diline tapan eğitim vermek… Rus’la evlenmek, milletinden kaçmak, çocuklarına Rusça ad vermek Sovyet Dönemi’nde kariyer kapısını sonuna kadar açıyordu… Rus’la evlenmediysen, tapınmanın başka yolları var. Üst düzey yönetici olmak için kendi dilini “unutmak”, sırf Rusça nutuk atmak, Moskova’nın şarkısını okumak, çocuklarını Rus okullarına vermek şarttır.” (Kerimullin 1996: 402–403).
Tatar dilinin her daim “ikinci sınıf dil”, Kazan Tatarlarının “ikinci sınıf insan” muamelesi gördüğü Sovyet Dönemi’nde büyümüş, eğitim görmüş ve çalışmış birisi olarak sizlerle yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum. İlk-ortaokul eğitimimi doğduğum köyde Tatar okulunda aldım. Köyümüz halis muhlis bir Tatar köyüydü. Onun için herkes kendi arasında Tatarca konuşuyor, okulda da Rus dilinin “üstün bir dil”, “medeniyet dili” olduğunu hissetmiyorduk. Rus dilinin “medeniyet dili” olduğunu, Rusça konuşanların “kültürlü” sayıldığını lise yıllarında öğrendik. Lise eğitimi için gittiğimiz komşu kasabanın okulu Tatar ve Rus dillerinde eğitim veriyordu. Rus sınıfında okuyan Tatar öğrenciler teneffüslerde kendi aralarında Rusça konuşuyor, Tatar sınıfında okuyanları küçümsüyor, bize tepeden bakıyorlardı. Lisenin Tatar sınıfları genelde komşu köylerden gelen öğrencilerden oluşuyordu. 9.sınıfın sonlarıydı… Bir gün tarih dersi sırasında sınıfımıza eğitimden sorumlu müdür yardımcısı girdi. Müdür yardımcısı, “istersek” bundan sonra tarih dersinin Rusça yapılabileceğini söyledi ve tarih dersini Rus dilinde alırsak üniversite giriş sınavlarında bizim yararımıza olacağını uzun uzun anlattı. Üniversiteye giriş sınavı Rusça yapıldığından bunun bize büyük avantaj sağlayacağını söyledi. Her ne kadar “isterseniz” diye başlayan konuşmanın sonucu bizim isteğimize bağlı değildi. Biz istesek de istemesek de tarih dersi bundan sonra Rusça yapılacaktı. Rusça yapılan bu ders öğrencilere avantaj sağladı mı diye sorarsanız, hayır. Köylerinde Tatar dilinde eğitim alan arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu dersi anlamıyordu. Zira köyde Rus dili, edebiyatı dersleri dâhil tüm dersler Tatar dilinde yapılmıştı o güne kadar. Lise sonrası eğitim süreci Rusça devam etti. Her ne kadar Tatar olsak da, okullarda Tatar dilinde eğitim alsak da, meslek yüksek okullarında, üniversitelerde Rusça okumaya mecburduk. İlginç olan şu ki, Rusçayı öven, göklere çıkaran Ruslar değil de aramızdan çıkan hain Tatarlardı. Şu da önemli bir detay, üniversiteye giriş sınavlarında Rus sınıfında okuyan, “medeniyet dilinde” konuşan Tatar öğrenciler sınavları kazanamıyorlardı. Bu da ana dilinin tuttuğu ahın bedeli olsa gerek…
Eğitimimizi tamamlayıp çalışma hayatımıza başladığımızda da Rusların küçümseyici tavırlarına, aşağılayıcı sözlerine maruz kalıyorduk. Çalışma hayatıma lise eğitimini aldığım kasabada kreş-anaokulunda öğretmen olarak başladım. Kasabada üç tane okul öncesi eğitim kurumu vardı. Onların ikisi Tatar dilinde eğitim verirken, 1 tanesi Rus dilindeydi. Bilindiği üzere Kazan Tatarlarının ancak %25’ı Tataristan’da yaşamakta, geriye kalan kısmı dünyanın dört bir yanına dağılmıştır. Tataristan’da yaşayan Kazan Tatarlarının %50’si başka milletlerle evlenmektedir. Bu karma nikâhların büyük çoğunluğu Rus-Tatarlar arasında yapılmaktadır. Genelde, sıradan insanlar arasında Rus erkekler Tatar kadınla evlenir, makam-unvan için çabalayan Tatar erkekleri ise Rus’tan kadın alır. Çalıştığım kasaba nüfusu Tatar ve Ruslardan oluşuyordu. Tatarlar çoğunluktaydı. Rus-Tatar evlilikleri de vardı. Bu evlilikten dünyaya gelen çocuklara genellikle Rus adı verilirdi. Çalıştığım kreş-anaokulu Tatar dilinde eğitim vermesine rağmen karma evliliklerden doğan çocuklar da gelirdi okulumuza. Tatar anne-Rus babadan dünyaya gelen melez çocukların iki arada bir derede kalmış gibi bir halleri vardı. Adları Rus, kendileri bizimle Tatarca konuşuyorlardı. Bir defasında Rus babaanne torununu almak için gelmişti. Tıklanan kapıyı açtım ve karşımda babaanneyi gördüm, çocuğa adıyla seslenerek “büyükannen gelmiş” (Бабушка пришла) dedim. Bu yaşlı kadının Tatarca bir kelime dahi etmediğini biliyordum, yüzüme baktı da “Büyükanne değil, büyükanneciğim, büyük anne diye sırf yabancılara denir”(Не бабушка a бабуля, бабушки только чужие бывают) şeklinde beni düzeltti, “büyükanne” kelimesini okşamalık söz olarak değiştirdi. Şaşırmıştım, ondan sonraki torununu almaya gelişlerinde çocuğun adını seslenerek “seni almaya gelmişler” diyordum. İlginç olan şudur ki, Ruslar köy-kasabada Tatarlarla iç içe yaşasalar dahi, Tatarca konuştuklarını asla duyamazsın, bizim Tatarlar ise Rus gördüklerinde otomatikman Rusçaya geçiyor. Bu da Rus esaretinin Kazan Tatarlarına getirdiği bir eziklik psikolojinin hayata yansıması olsa gerek.
Çalışma hayatımın büyük bir kısmı Sovyet Dönemi’ne denk geldi. Dönemin eğitim sistemi “tek tip insan” yetiştirmeye yönelik olduğundan verilen bilgileri olduğu gibi alıyor, sorgulamıyorduk. Kurumumuza il merkezinden bir avukat gelirdi. Her geldiğinde bilhassa gençler toplandığında kocaman çantasından kitaplar çıkarır, bize kitaptan alıntılar yaparak Tatarlar ile ilgili yazılanları okurdu. “Bakınız, burada Kazan Tatarlarını ‘barbar’ demişler, burada ‘pis’ demişler” diyerek uzun uzun anlatırdı. Bizden destek beklemiş olsa gerek, ancak biz ne diyeceğimizi bilmeden sadece dinlerdik. Yıllar sonra onun ünlü bir avukat olduğunu öğrendim. Bu milliyetçi avukata Kazan Tatarlarını savunan bir şey söylemediğim için halen üzülüyorum. Bazen bazı insanlardan “Ruslar bizim düşmanımız değildir” şeklinde sözler duyuyoruz. Bu sözleri milli şuuru olan bir Kazan Tatarı söylemez. Ruslar bizim ezeli ve ebedi düşmanımızdır. Tarihten gelen bu düşmanlık Ruslar tarafından da benimsenmiş olmalı ki, Ruslar arasında “Davetsiz misafir Tatar’dan beterdir” şeklindeki tabirler vardır. Söz konusu tabir son yıllarda “Davetsiz misafir Tatar’dan daha iyidir” şeklini almıştır. Kazan Tatarlarını aşağılayan bu tür tabirlerin halk arasında yaygın olması Rus-Tatar düşmanlığının bir kanıtıdır.
Tatar ve Tatar dili düşmanları ve düşmanlığına rağmen, yukarıda söz konusu olan avukat gibi Tatarları canından çok seven, Tatarca konuşmaktan zevk alan, Tatar olduğu ile gururlanan yöneticiler de vardı. 1993 yılında Anaokuluna müdür olarak atandığımda bölgenin üst düzey yöneticileri ile de iletişimde bulunmak zorundaydım, bilhassa bütçe konusunda. Anaokulunun daha iyi ısıtılması için doğalgaz sistemine geçmek gerekiyordu. Doğalgaz sistemi Anaokuluna kadar gelmiş, ancak benden önceki okul müdürü emekliliğe ayrılacağından olsa gerek konuyla ilgilenmemişti. Doğalgaz sistemine geçmek için gereken parayı istemek üzere Bölge Yönetimi Başkanı’nın yanına il merkezine gittim. Başkan bir Tatar’dı ve onunla daha önce tanışan-konuşanlar Başkan’la Tatarca konuşmam gerektiği konusunda uyarmışlardı. Karşısındaki insan Tatar olduğu halde Rusça konuşursa sinirlenirmiş Başkan. Ben de uyarıları dikkate alarak Tatarca konuştum kendileriyle, doğalgaz dönüşümü için gerekli rakamı söyledim, o da hemen telefon açıp Bütçe Daire Başkanı’nı aradı ve istenilen paranın hesaba aktarılmasını söyledi. Şaşırmıştım teşekkür ettim, o da karşılık olarak “teşekküre gerek yok görevimiz, siz kendiniz için değil bunu çocuklarımız için istiyorsunuz” dedi. Ben kasabaya varmadan paralar hesaba geçmişti. O günden sonra bir kez daha bir toplantıda karşılaştık Başkan’la. Bu sefer Başkan kasabadaki resmi kurum müdürlerinin değerlendirme toplantısı için kasabamıza gelmişti. Anaokulu müdürü olarak ben de katılmıştım. Tüm müdürler kurumları ile ilgili bilgi sundu ve o veya bu masraflar için bütçeden para istedi. Bazı müdürler Tatar oldukları halde Rusça konuştu, bense Tatarca bilgi verdim ve “boya, badana, tadilat-tamirat için falanca para lazım” dedim. Başkan bana baktı ve “Kızım, şimdi bu son cümleni bir kere de Rusça tekrarla, duysunlar” dedi. Bütçe Dairesi Başkanı Rus bir kadındı, onun da duymasını istedi başkan. Bana “kızım” diye hitap etmesi müdürler arasında en gencinin ben olduğumdan olsa gerek. Başkanla sadece iki defa karşılaştım ancak Tatar olduğunu saklamaması, Tatar olması ile gururlanması, Tatarları sevmesi belleğimde yerini almıştı. Bu karşılaşmadan çok zaman geçmeden Başkan’ın görevinden ayrıldığını (!) duydum. Sözde “görevden ayrıldı” olsa da başkan “görevinden uzaklaştırılmıştı”. Tatar olmanın ve Tatar kalmanın bedelini ödemişti Başkan.
Tataristan’da ve Tataristan’ın başkenti Kazan’da ister markette, ister sokakta, ister toplu taşıma aracında, ister resmi dairelerde insanların büyük çoğunluğu Tatar oldukları halde Rusça konuşuyor. Kazan’da yaşayan Tatarların bazıları hiç Tatarca bilmiyor. Dilsiz kalmanın yeğene nedeni ise Tatar okullarının olmamasıdır. Ailede Tatar diline önem verilmemesi de bunun cabasıdır. Dünyaya dağılan Kazan Tatarlarının çoğunluğu Tataristan’ı, Tataristan’ın başkenti Kazan’ı Tatarların anayurdu, merkezi, “Tatarların Mekke’si” olarak görüyor. Ancak günümüz Tataristan’ında Tatar olmak, hele de Tatar kalmak zor olmanın dışında imkânsız bir duruma gelmiştir. Yurt dışında yaşayan Kazan Tatarları gittikleri yerlere kendi kültürlerini götürmüş, geleneklerini yaşatmaya çalışmıştır. Kimse onları Tataristan’daki gibi Tatarca konuştuğu için küçümsememiştir. Kazan Tatarlarının göç ettiği bazı ülkeler Tatar okulları açmalarına izin vermiştir. Bu sayede yurt dışındaki Kazan Tatarları milli benliklerini korumuştur.
Tatar olmak, Tatar kalmak nerede daha zordur sorusuna insanlar farklı yanıtlar verebilir. Bunun için kendi nedenleri vardır. Bana kalırsa Tatar olmak her yerde zordur. Doğumundan ölümüne kadar Tatar kalmak mücadele, emek, çaba, cesaret ve güç ister. Tataristan’da dün olduğu gibi bugün de “Tatar dili ile bir yere varılmaz”, “Tatar dili hiçbir işinize yaramaz” algısı oluşturulmaktadır. Bu algı gereği, yıllar önsesinde Tataristan’daki Tatar okullarında öğrenci sayısı azalmış, daha sonra ihtiyaç yoktur noktasına varılmıştır. Sonraki yıllarda Puitn’in çıkardığı karar doğrultusunda Tatar okulları tamamen kapatılmış, şimdi ise Tataristan’ın resmi dillerinden birisi olan Tatar dili de okuldan sürülmüştür. Kazan Tatarları daha önce de bu gibi zor günler yaşamış ancak Tatar dilini, Tatarlığı korumuştur. Tatar dili, Tatar gelenekleri, Tatarlığın korunduğu yer köylerimizdir. Tatar köyleri olmasaydı bugün belki artık Tatarca konuşamaz, geleneklerimizi yaşatamazdık. Kazan Tatarları yüzyıllardır Rus zulmüne karşı koymuş, çok acılar çekmiş direnişin simgesi haline gelmiş bir millettir. Tatar kalmak kolay değildir. Kazan Tatarları – yurt dışında göçmen, kendi vatanında üvey evlat, “ikinci sınıf insan”dır. Kazan Tatarları vatanında vatansız, dilsiz ve hukuksuzdur…
Kaynakça:
1. Kerimullin, Ebrar, Yazmış, Yazmış…(Kader, Kader…), Kazan 1996.
Kâh şahlı, kâh hüzünlü tarihi olan Kazan Tatarları farklı dönemleri aşarak bugünlere gelmiştir. Bir zamanlar uluslararası öneme sahip olan Tatar dili şimdilerde yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın işgali sonrası Kazan Tatarları Rus zulmüne maruz kalmıştır. Zorla Hıristiyanlaştırma yoluyla Ruslaştırma siyaseti yürüten Ruslar Hıristiyanlığa geçenlere büyük imtiyaz tanırken, Hıristiyanlığı kabul etmeyenlere baskı uygulamış, zulüm etmiştir. Dönem değişmiş ise de Ruslaştırma siyaseti değişmemiş, yönetimin değişmesi sonucunda sadece yöntemler değişmiştir. Sovyetler Dönemi’nde Rus dili “medeniyet dili” olarak lanse edildiğinden iyi okullarda okumak, makam sahibi olmak, yükselmek isteyenler Rus dilini tercih etmiş, Ruslarla evlenmiş, ailede Rusça konuşmuştur. Kazan Tatarlarının Sovyet Dönemi’ndeki Ruslaşması ile ilgili Tatar tarihçi ve bibliyograf Ebrar Kerimullin (1925–2000) o dönem yaşananları gözlemlerinden yola çıkarak şöyle anlatmıştır: “Sahnelerde milletimizin geleneklerini maskaraya çevirdiler, “Rus’la evlenme medeniyete giden yol” şeklinde şiirler yazdılar, şarkılar söylediler. Yağma, içkicilik, yakıp yıkmakta en başarılı olan Rusları büyük önder, büyük medeniyet yaratan millet diye halkı kandırdılar, beynini yıkadılar… Kendi ata, babası, milletin delikanlıları böyle vahşi, nadan bir kavim olunca, dili da fakir diye lanetlene gelen, Sovyet Okullarında yalan eğitim alan hassas Tatar kızına mutlu olmak için tek yol kalıyor: Rus’la evlenmek, ana dilinden vazgeçmek, çocuklarına Rus diline tapan eğitim vermek… Rus’la evlenmek, milletinden kaçmak, çocuklarına Rusça ad vermek Sovyet Dönemi’nde kariyer kapısını sonuna kadar açıyordu… Rus’la evlenmediysen, tapınmanın başka yolları var. Üst düzey yönetici olmak için kendi dilini “unutmak”, sırf Rusça nutuk atmak, Moskova’nın şarkısını okumak, çocuklarını Rus okullarına vermek şarttır.” (Kerimullin 1996: 402–403).
Tatar dilinin her daim “ikinci sınıf dil”, Kazan Tatarlarının “ikinci sınıf insan” muamelesi gördüğü Sovyet Dönemi’nde büyümüş, eğitim görmüş ve çalışmış birisi olarak sizlerle yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum. İlk-ortaokul eğitimimi doğduğum köyde Tatar okulunda aldım. Köyümüz halis muhlis bir Tatar köyüydü. Onun için herkes kendi arasında Tatarca konuşuyor, okulda da Rus dilinin “üstün bir dil”, “medeniyet dili” olduğunu hissetmiyorduk. Rus dilinin “medeniyet dili” olduğunu, Rusça konuşanların “kültürlü” sayıldığını lise yıllarında öğrendik. Lise eğitimi için gittiğimiz komşu kasabanın okulu Tatar ve Rus dillerinde eğitim veriyordu. Rus sınıfında okuyan Tatar öğrenciler teneffüslerde kendi aralarında Rusça konuşuyor, Tatar sınıfında okuyanları küçümsüyor, bize tepeden bakıyorlardı. Lisenin Tatar sınıfları genelde komşu köylerden gelen öğrencilerden oluşuyordu. 9.sınıfın sonlarıydı… Bir gün tarih dersi sırasında sınıfımıza eğitimden sorumlu müdür yardımcısı girdi. Müdür yardımcısı, “istersek” bundan sonra tarih dersinin Rusça yapılabileceğini söyledi ve tarih dersini Rus dilinde alırsak üniversite giriş sınavlarında bizim yararımıza olacağını uzun uzun anlattı. Üniversiteye giriş sınavı Rusça yapıldığından bunun bize büyük avantaj sağlayacağını söyledi. Her ne kadar “isterseniz” diye başlayan konuşmanın sonucu bizim isteğimize bağlı değildi. Biz istesek de istemesek de tarih dersi bundan sonra Rusça yapılacaktı. Rusça yapılan bu ders öğrencilere avantaj sağladı mı diye sorarsanız, hayır. Köylerinde Tatar dilinde eğitim alan arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu dersi anlamıyordu. Zira köyde Rus dili, edebiyatı dersleri dâhil tüm dersler Tatar dilinde yapılmıştı o güne kadar. Lise sonrası eğitim süreci Rusça devam etti. Her ne kadar Tatar olsak da, okullarda Tatar dilinde eğitim alsak da, meslek yüksek okullarında, üniversitelerde Rusça okumaya mecburduk. İlginç olan şu ki, Rusçayı öven, göklere çıkaran Ruslar değil de aramızdan çıkan hain Tatarlardı. Şu da önemli bir detay, üniversiteye giriş sınavlarında Rus sınıfında okuyan, “medeniyet dilinde” konuşan Tatar öğrenciler sınavları kazanamıyorlardı. Bu da ana dilinin tuttuğu ahın bedeli olsa gerek…
Eğitimimizi tamamlayıp çalışma hayatımıza başladığımızda da Rusların küçümseyici tavırlarına, aşağılayıcı sözlerine maruz kalıyorduk. Çalışma hayatıma lise eğitimini aldığım kasabada kreş-anaokulunda öğretmen olarak başladım. Kasabada üç tane okul öncesi eğitim kurumu vardı. Onların ikisi Tatar dilinde eğitim verirken, 1 tanesi Rus dilindeydi. Bilindiği üzere Kazan Tatarlarının ancak %25’ı Tataristan’da yaşamakta, geriye kalan kısmı dünyanın dört bir yanına dağılmıştır. Tataristan’da yaşayan Kazan Tatarlarının %50’si başka milletlerle evlenmektedir. Bu karma nikâhların büyük çoğunluğu Rus-Tatarlar arasında yapılmaktadır. Genelde, sıradan insanlar arasında Rus erkekler Tatar kadınla evlenir, makam-unvan için çabalayan Tatar erkekleri ise Rus’tan kadın alır. Çalıştığım kasaba nüfusu Tatar ve Ruslardan oluşuyordu. Tatarlar çoğunluktaydı. Rus-Tatar evlilikleri de vardı. Bu evlilikten dünyaya gelen çocuklara genellikle Rus adı verilirdi. Çalıştığım kreş-anaokulu Tatar dilinde eğitim vermesine rağmen karma evliliklerden doğan çocuklar da gelirdi okulumuza. Tatar anne-Rus babadan dünyaya gelen melez çocukların iki arada bir derede kalmış gibi bir halleri vardı. Adları Rus, kendileri bizimle Tatarca konuşuyorlardı. Bir defasında Rus babaanne torununu almak için gelmişti. Tıklanan kapıyı açtım ve karşımda babaanneyi gördüm, çocuğa adıyla seslenerek “büyükannen gelmiş” (Бабушка пришла) dedim. Bu yaşlı kadının Tatarca bir kelime dahi etmediğini biliyordum, yüzüme baktı da “Büyükanne değil, büyükanneciğim, büyük anne diye sırf yabancılara denir”(Не бабушка a бабуля, бабушки только чужие бывают) şeklinde beni düzeltti, “büyükanne” kelimesini okşamalık söz olarak değiştirdi. Şaşırmıştım, ondan sonraki torununu almaya gelişlerinde çocuğun adını seslenerek “seni almaya gelmişler” diyordum. İlginç olan şudur ki, Ruslar köy-kasabada Tatarlarla iç içe yaşasalar dahi, Tatarca konuştuklarını asla duyamazsın, bizim Tatarlar ise Rus gördüklerinde otomatikman Rusçaya geçiyor. Bu da Rus esaretinin Kazan Tatarlarına getirdiği bir eziklik psikolojinin hayata yansıması olsa gerek.
Çalışma hayatımın büyük bir kısmı Sovyet Dönemi’ne denk geldi. Dönemin eğitim sistemi “tek tip insan” yetiştirmeye yönelik olduğundan verilen bilgileri olduğu gibi alıyor, sorgulamıyorduk. Kurumumuza il merkezinden bir avukat gelirdi. Her geldiğinde bilhassa gençler toplandığında kocaman çantasından kitaplar çıkarır, bize kitaptan alıntılar yaparak Tatarlar ile ilgili yazılanları okurdu. “Bakınız, burada Kazan Tatarlarını ‘barbar’ demişler, burada ‘pis’ demişler” diyerek uzun uzun anlatırdı. Bizden destek beklemiş olsa gerek, ancak biz ne diyeceğimizi bilmeden sadece dinlerdik. Yıllar sonra onun ünlü bir avukat olduğunu öğrendim. Bu milliyetçi avukata Kazan Tatarlarını savunan bir şey söylemediğim için halen üzülüyorum. Bazen bazı insanlardan “Ruslar bizim düşmanımız değildir” şeklinde sözler duyuyoruz. Bu sözleri milli şuuru olan bir Kazan Tatarı söylemez. Ruslar bizim ezeli ve ebedi düşmanımızdır. Tarihten gelen bu düşmanlık Ruslar tarafından da benimsenmiş olmalı ki, Ruslar arasında “Davetsiz misafir Tatar’dan beterdir” şeklindeki tabirler vardır. Söz konusu tabir son yıllarda “Davetsiz misafir Tatar’dan daha iyidir” şeklini almıştır. Kazan Tatarlarını aşağılayan bu tür tabirlerin halk arasında yaygın olması Rus-Tatar düşmanlığının bir kanıtıdır.
Tatar ve Tatar dili düşmanları ve düşmanlığına rağmen, yukarıda söz konusu olan avukat gibi Tatarları canından çok seven, Tatarca konuşmaktan zevk alan, Tatar olduğu ile gururlanan yöneticiler de vardı. 1993 yılında Anaokuluna müdür olarak atandığımda bölgenin üst düzey yöneticileri ile de iletişimde bulunmak zorundaydım, bilhassa bütçe konusunda. Anaokulunun daha iyi ısıtılması için doğalgaz sistemine geçmek gerekiyordu. Doğalgaz sistemi Anaokuluna kadar gelmiş, ancak benden önceki okul müdürü emekliliğe ayrılacağından olsa gerek konuyla ilgilenmemişti. Doğalgaz sistemine geçmek için gereken parayı istemek üzere Bölge Yönetimi Başkanı’nın yanına il merkezine gittim. Başkan bir Tatar’dı ve onunla daha önce tanışan-konuşanlar Başkan’la Tatarca konuşmam gerektiği konusunda uyarmışlardı. Karşısındaki insan Tatar olduğu halde Rusça konuşursa sinirlenirmiş Başkan. Ben de uyarıları dikkate alarak Tatarca konuştum kendileriyle, doğalgaz dönüşümü için gerekli rakamı söyledim, o da hemen telefon açıp Bütçe Daire Başkanı’nı aradı ve istenilen paranın hesaba aktarılmasını söyledi. Şaşırmıştım teşekkür ettim, o da karşılık olarak “teşekküre gerek yok görevimiz, siz kendiniz için değil bunu çocuklarımız için istiyorsunuz” dedi. Ben kasabaya varmadan paralar hesaba geçmişti. O günden sonra bir kez daha bir toplantıda karşılaştık Başkan’la. Bu sefer Başkan kasabadaki resmi kurum müdürlerinin değerlendirme toplantısı için kasabamıza gelmişti. Anaokulu müdürü olarak ben de katılmıştım. Tüm müdürler kurumları ile ilgili bilgi sundu ve o veya bu masraflar için bütçeden para istedi. Bazı müdürler Tatar oldukları halde Rusça konuştu, bense Tatarca bilgi verdim ve “boya, badana, tadilat-tamirat için falanca para lazım” dedim. Başkan bana baktı ve “Kızım, şimdi bu son cümleni bir kere de Rusça tekrarla, duysunlar” dedi. Bütçe Dairesi Başkanı Rus bir kadındı, onun da duymasını istedi başkan. Bana “kızım” diye hitap etmesi müdürler arasında en gencinin ben olduğumdan olsa gerek. Başkanla sadece iki defa karşılaştım ancak Tatar olduğunu saklamaması, Tatar olması ile gururlanması, Tatarları sevmesi belleğimde yerini almıştı. Bu karşılaşmadan çok zaman geçmeden Başkan’ın görevinden ayrıldığını (!) duydum. Sözde “görevden ayrıldı” olsa da başkan “görevinden uzaklaştırılmıştı”. Tatar olmanın ve Tatar kalmanın bedelini ödemişti Başkan.
Tataristan’da ve Tataristan’ın başkenti Kazan’da ister markette, ister sokakta, ister toplu taşıma aracında, ister resmi dairelerde insanların büyük çoğunluğu Tatar oldukları halde Rusça konuşuyor. Kazan’da yaşayan Tatarların bazıları hiç Tatarca bilmiyor. Dilsiz kalmanın yeğene nedeni ise Tatar okullarının olmamasıdır. Ailede Tatar diline önem verilmemesi de bunun cabasıdır. Dünyaya dağılan Kazan Tatarlarının çoğunluğu Tataristan’ı, Tataristan’ın başkenti Kazan’ı Tatarların anayurdu, merkezi, “Tatarların Mekke’si” olarak görüyor. Ancak günümüz Tataristan’ında Tatar olmak, hele de Tatar kalmak zor olmanın dışında imkânsız bir duruma gelmiştir. Yurt dışında yaşayan Kazan Tatarları gittikleri yerlere kendi kültürlerini götürmüş, geleneklerini yaşatmaya çalışmıştır. Kimse onları Tataristan’daki gibi Tatarca konuştuğu için küçümsememiştir. Kazan Tatarlarının göç ettiği bazı ülkeler Tatar okulları açmalarına izin vermiştir. Bu sayede yurt dışındaki Kazan Tatarları milli benliklerini korumuştur.
Tatar olmak, Tatar kalmak nerede daha zordur sorusuna insanlar farklı yanıtlar verebilir. Bunun için kendi nedenleri vardır. Bana kalırsa Tatar olmak her yerde zordur. Doğumundan ölümüne kadar Tatar kalmak mücadele, emek, çaba, cesaret ve güç ister. Tataristan’da dün olduğu gibi bugün de “Tatar dili ile bir yere varılmaz”, “Tatar dili hiçbir işinize yaramaz” algısı oluşturulmaktadır. Bu algı gereği, yıllar önsesinde Tataristan’daki Tatar okullarında öğrenci sayısı azalmış, daha sonra ihtiyaç yoktur noktasına varılmıştır. Sonraki yıllarda Puitn’in çıkardığı karar doğrultusunda Tatar okulları tamamen kapatılmış, şimdi ise Tataristan’ın resmi dillerinden birisi olan Tatar dili de okuldan sürülmüştür. Kazan Tatarları daha önce de bu gibi zor günler yaşamış ancak Tatar dilini, Tatarlığı korumuştur. Tatar dili, Tatar gelenekleri, Tatarlığın korunduğu yer köylerimizdir. Tatar köyleri olmasaydı bugün belki artık Tatarca konuşamaz, geleneklerimizi yaşatamazdık. Kazan Tatarları yüzyıllardır Rus zulmüne karşı koymuş, çok acılar çekmiş direnişin simgesi haline gelmiş bir millettir. Tatar kalmak kolay değildir. Kazan Tatarları – yurt dışında göçmen, kendi vatanında üvey evlat, “ikinci sınıf insan”dır. Kazan Tatarları vatanında vatansız, dilsiz ve hukuksuzdur…
Kaynakça:
1. Kerimullin, Ebrar, Yazmış, Yazmış…(Kader, Kader…), Kazan 1996.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 926 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |