18.03.2018 [17:31] - Gündəm, DAVAMın yazıları
Suçu olmayan, suç işlememiş olan, masum kişilere suçsuz, suç işlemiş, suçu olan, kabahatli, mücrim kimselere suçlu denir. Zıt anlamlı kelimeleri içinde barındıran suçsuz suçlu tabiri aslında Stalin Dönemi’ndeki rejimdeki zıtlıkları anlatmaktadır. Sovyetlerin iktidara gelmesi ile başlayan devlet terörü, daha sonraki yıllarda Türk soykırımı halini almıştır. Sovyet Dönemi’nde devlet terörü kurbanlarının sayısı bazı kaynaklara göre 30–40 milyon, bazılarına göre ise 60 milyondur. Lenin Dönemi’nde başlayan devlet terörü Lenin’in ölümünden sonra da devam etmiştir. Stalin Dönemi’nde devlet eliyle işlenen cinayetler, kurulan komploların bedelini milyonlar canı, kanı ile ödemiştir. Önceden tasarlanan sahte suç dosyaları, satılık insanların iftiraları başta Kazan Tatarları olmak üzere milyonların hayatına mal olmuştur. Suç üretmek, Stalin’in hastalık derecesine varan kuşkuculuğundan, kraldan daha çok kralcılığından ileri gelen bir olgudur. 1920’li yılların sonlarında başlayan tutuklama, yargılama, idam, hapsetme, sürgüne gönderme 1937–1938 yıllarında doruk noktasına ulaşmıştır. Yargılananların büyük çoğunluğu milletin seçkin tabakasını oluşturan yazar, aydın ve siyasetçilerdir. Tutuklanıp yargılananların en büyük “suçu” (Stalin’e göre), Türk, milliyetçi ve aydın olmalarıdır. “Türk” isen zaten potansiyel suçlusundur ki, başka bir suç unsuru aramaya gerek yok. Türk olmak Rusya’da dün olduğu gibi bugün de suçlamanın en kolay yoludur.
Bazı resmi rakamlara göre, 1921–1953 yılları arasında “karşı devrimci” suçuyla 4 milyon 60 bin 306 kişi yargılanmış, 799 bin 455 kişi idam edilmiştir; diğer rakamlara göre ise 1917–1990 yılları arasında 3 milyon 853 bin 400 kişi yargılanmış, 827 bin 995 kişi idam edilmiştir. Başka bir rakama göre, çeyrek asırlık Stalin yönetimi sırasında 21,5 milyon insan cezalanmıştır. (Litvin 1995: 171). Bunlar kayda geçen resmi rakamlar olduğuna göre tam olarak gerçekleri yansıtmamaktadır. 1937–1938 yılları arasında yargılamalar en üst noktaya ulaşmış ve verilen resmi rakamlara göre o yıllarda 3,5–4 milyon insan yargılanmış, 600–650 bin kişi idam edilmiştir. İdam edilenlerin %55’i yüksek rütbeli askerlerden oluşmuştur. Yanı sıra 20 bin civarında devlet güvenlik kurumlarında çalışan kişiler, 500 yazar, binlerce Komünist Parti ve partinin gençlik kolları olan Komsomol üyeleri, yüz binlerce işçi, çiftçi ve aydınlar idam edilmiştir. Kazan Tatarları sayılarına oranla Stalin Devri’nde en çok kurban veren millettir. Yıllara göre idamlar:
Yıl 1929 (Kasım ve Aralık ayları) 40 kişi;
Yıl 1930 317 kişi;
Yıl 1931 251 kişi;
Yıl 1932 16 kişi;
Yıl 1933 29 kişi;
Yıl 1934 0;
Yıl 1935 0;
Yıl 1937 2519 kişi;
Yıl 1938 (23 Ağustos–31 Aralık arası) 627 kişi;
TOPLAM: 3799 kişi. (Litvin 1995: 172).
Kayıtlı olan resmi rakamlara göre 1929–1938 yıllarında 3799 kişi kurşuna dizilmiştir. 3799 sadece bir sayıdır. Bu sayı aynı zamanda bir can, bir insandır. Onların da bir adları, aileleri ve yakınları vardı. İdam edilenlerin büyük çoğunluğu erkeklerdi. Çocuklarını yitiren anne-babalar, dul kalan kadınlar, yetim kalan çocuklar, tarifsiz bir acı… Tüm bunlar unutulmaması gereken bir olay, tek kelime ile Stalin’in aydın soykırımıdır. Stalin soykırımı her alanda kendini hissettirmiş, bu acı olay çocuk adarlında da yerini bulmuştur. Eşleri tutuklandığında hamile kalan kadınlar hapsedilen veya idam edilen eşlerinin adını-anısını çocuklarında yaşatmak için farklı isimler koymuşlardır. “Hediye” anlamına gelen “bülek” sözcüğü çocuklara ad olarak verilmiştir. Bülek, Baybülek, Bülekbay, Bülekkey, Bülekbike, Bülekgerey, Bülekbirde, Bülekkol, Bülekcan, İşbülek, İrbülek, Akbülek, Gölbülek, Bülekgöl vs isimler “bülek” sözünden türemiş kız ve erkek adlarıdır. Ayrıca Arapçada “bülek” anlamına gelen Gata, Gatiyet, İnem, İbet (Hibet), Nail, Nafil, Tufail, Töhfet gibi erkek, Gatiye, Hibe, Naile, Nefile, Hediye gibi kadın adları ortaya çıkmıştır. Kazan Tatarlarında babası vefat ettikten sonra dünyaya gelen erkek çocuklarına, babasının hatırası olsun diye, İstelek (hatıra), Yadkar~Yadeger (yadigâr), Varis, Miras, İras (miras bırakan) gibi isimler konulmuştur. (Sattarov 1989: 131). Uygur Türklerinde kız adı olarak “ödeme, bedel” anlamına gelen Tüleü ismi konulduğu bilinmektedir. Yaşanan acı olayların çocukların adlarına yansıması yaşanmışlıkların belleklere kazınması, unutulmaması için ortaya çıkan bir gelenektir.
Yargılamalar, casus, Bolşevik olmayan gruplara üye olmak, Sovyetlerin “ebediliğine” şüpheyle bakmak, Sovyetlere karşı propaganda yapmak gibi “suçlar” üzerinden yürütülmüştür. Ancak Komünizm’e canı gönülden güvenen inan ve bu ideale bağlı olan, Komünist Parti’ye hizmet edenler de bu suçlamaların dışında kalamamışlardır. Örneğin, 1937–1938 yıllarında Komünist Parti’nin Tataristan Bölge Komite’sine üye olarak seçilen 61 kişiden 54’ü tutuklanmış, Bölge Komite’sine aday seçilen 20 kişinin 16’sı idam edilmiştir. Tataristan Yazarlar Birliği de büyük kayıplar yaşamıştır. 1934 yılında SSCB Yazarlar Birliği kurulduktan sonra Tataristan’dan üye veya üyeliğe aday olan 30 Tatar yazardan 16’sı yargılanmış, yargılananlardan 10’u idam edilmiştir. Yazarlar Birliği’ne o veya bu sebeplerden dolayı üye olmayan ancak eserleriyle tanınan onlarca Tatar yazar da Stalin’in ölüm değirmeninde yok olmuştur. (Mostafin 2009: 7). Stalin’in ölüm değirmeninde yok edilenlerden birisi de ünlü Kazan Tatar yazarı, dilci, tarihçi, eğitimci, edebiyat bilgini ve eleştirmen Galimcan İbrahimov’tur (1887–1938). 1917 Şubat Devrimi’nden sonra siyasete atılan yazar, Birinci ve İkinci Rusya Müslümanlar Kurultayı, Sovyetlerin Üçüncü Rusya Kurultayı’na katılmış ve Rusya Merkezi Uygulama Komitesi’ne üye seçilmiştir. Milletler Halk Komiserliği’ne bağlı Merkezi Müslüman Komiserliği’nde başkan yardımcısı görevini yapmıştır. Yaptığı çalışmalar Komünistler tarafından takdir edilmiş ve 1932 yılında İbrahimov’a Rusya Merkezi Uygulama Komitesi’nce “Hizmet Kahramanı” nişanı verilmiştir. Ancak Komünizm’e bu denli bağlı olan insan da Stalin’e yaranamamıştır. 29 Eylül 1937 tarihinde “halk düşmanı” suçlamasıyla Galimcan İbrahimov’un evi aranmış, evindeki el yazmaları, kitapları toplanmış, kendisi ağır hasta olduğu halde Kazan’ın Pleten Hapishanesi’ne kapatılmıştır. Yazar 21 Ocak 1938 tarihinde hapishane hücresinde ölmüştür. İbrahimov son sözlerini bulunduğu hücredeki dolabın kapağına şöyle yazmıştır: “Otuz yıldan fazla süren hizmetimin sonu böyle sonuçlanır diye düşünmemiştim. Partimin önünde de halkımın önünde de suçum yoktur. Tarih bunu inceler, doğrular, dürüstçe değerlendirir. Galimcan İbrahimov 21 Ocak 1938.” (Kurban, İklil 2014: 140). Başlangıçta Komünistlere canı gönülden bağlanan, Kazan Tatarları başta olmak üzere Türklerin kurtuluşunu Sovyetlerde gören diğer isim ünlü Tatar devrimci Mirseyet Sultan Galiyev’tir (1892–1940). Millî konularda Stalin’e muhalif olan Sultan Galiyev, düşündüklerini Stalin’in yüzüne söylemekten çekinmemiştir. 1922 yılının Aralık ayında Moskova’da gerçekleşen Sovyetlerin X. Rusya Kurultayı’nda Sultan Galiyev konuşma yapmış ve konuşmasını “Yeter, yoldaş Stalin, cumhuriyetlerin bağımsızlığıyla oynamayın!” şeklindeki sözlerle tamamlamıştır. (Kurban, İklil 2014: 97). Sultan Galiyev’in konuşması Stalin’i şaşkına çevirmiştir. Stalin, “Bu partiye yapılan bir iftiradır. Artık unutulmaya yüz tutan ‘özerklik’ projesini mezardan çıkarmaya çalışıyor Sultan Galiyev” demekten öteye gidememiştir. (Möhemmediyev 1992: 318). Milli konularda Sultan Galiyev’in kendi önüne geçtiğini fark eden Stalin, Mirseyet’e düşman kesilmiş ve onu yok etmenin yollarını aramıştır. Aradan çok zaman geçmeden 4 Mayıs 1923 tarihinde Zeki Velidi Togan’la (1890–1971) bağlantı kurmaya çalışma suçundan Sultan Galiyev ilk kez yakalanmış, sonra serbest bırakılmıştır. Tatar devrimci ikinci kez 1928 yılının sonlarında tutuklanmış. “Devrim Karşıtı Örgüt” bir terör örgütü dosyalara “Sultan Galiyevci” örgüt olarak girmiştir. Bu dosya kapsamında 77 kişi yargılanmıştır. Sultan Galiyev toplam üç kez yakalanmış, 2 defa idam cezasına çarptırılmış, 28 Ocak 1940 tarihinde Moskova’nın Lefort Hapishanesi’nde kurşuna dizilmiştir. İdam öncesi, Stalin’in emri üzerine Lavrenti Beria (1899–1953) hapishaneye gelmiştir. Onun, “Son sözün var mı?” sorusuna Sultan Galiyev şu yanıtı vermiştir: “Yapılmamış işler, söylenmemiş sözler, yazılmamış kitaplar kalıyor… Yazık… Amacıma ulaşamadım… İstediğim gibi yaşayıp, başladığım işleri tamamlayamadım. Ne yapalım, yazık…”. “Pişman mısın?” sorusuna ise “Hayır, pişman değilim! Pişman olacak bir şey yapmadım.” demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir “Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünü geçmek kolay değilmiş, milletim… Yine de ben inanıyorum…” (Möhemmediyev 1992: 527–528). Sultan Galiyev sözünü bitirmenden kurşun sesi yankılanmış hapishanenin bodrumunda… Önceleri kurtuluşu Komünizm’de gören Mirseyet Sultan Galiyev, Sovyetlerin gerçek yüzünü görmekte gecikmemiştir. 1920’li yılların ortasında kaleme aldığı “Avrupa ve Asya Türklerinin sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadi yükselişinin esasları hakkında bazı düşüncelerimiz” başlıklı yazısında şunlardan söz etmiştir: “Panrusçular, Sovyetler Birliği’ni kurup, gerçekten birliğe getirilmiş parçalanmaz Rusya’yı, yani “büyük” Rusçuların başka halklar üzerindeki egemenliğini yaratmayı doğal olarak isterler… Oysa Rusya’daki son devrim tecrübelerinden biz şu sonuca vardık ki, Rusya’da egemenlik ne gibi bir sınıfın elinde olursa olsun, onların hiçbiri, bu ülkeyi geçmişteki “büyüklüğüne” ve gücüne kavuşturamayacaktır. Rusya’nın ulusal devletlere ve Ruslar devletine dağılması ve bölünmesi kaçınılmazdır. Bu katmaktan ayrılmaya giden tarihî zorunluluk sürecidir. Şimdiki SSCB şekline bürünen önceki Rusya’nın ömrü uzun değil, geçicidir. Bu ölüm öncesindeki son nefes, son çırpınıştır.” (Kurban, İklil 2014: 97). Bu satırlardan yola çıkarak Sultan Galiyev’in ne kadar öngörülü olduğunu, durumu doğru analiz ettiğini söylemek ve zekâsına hayran olmamak mümkün değildir. Sultan Galiyev’in dedikleri çıktı, 1991 yılının sonunda SSCB çöktü. Ünlü devrimci yazdıkları ve söylediklerinin bedelini ise hayatıyla ödemiştir.
İdam edilen, yargılanan, hapsedilen, sürgüne gönderilenlerin tümünün adını saymak imkânsızdır, ancak Kazan Tatar aydınlarının bazılarının adını hatırlamakta yarar vardır. Yazar Mehmüt Galeü (1886–1937); asker, üniversite hocası İlyas Aklin (1895–1937); yazar, eğitimci, siyasetçi Fatih Seyfi-Kazanlı (1888–1937); gazeteci-yazar Fatih Kerimi (1870–1937); tarih profesörsü Gaziz Gobeydullin (1887–1937); bilim adamı, eğitimci Gabdulla Şonasi (1885–1937); gazeteci-yazar Safa Borhan (1899–1937); oyun yazarı Kerim Tinçurin (1887–1938); tarihçi Hadi Atlasi (1876–1938); şair-yazar, gazeteci Kebir Tuykin (1878–1938); şair, oyun yazarı, folklorcu, tarihçi Fazıl Tuykin (1887–1938); şair-yazar Mansur Krıymov (1898–1938); şair ve yazar Lebib Gıylmi (1906–1938); şair, yazar, çevirmen, müzeysen, bürokrat ve siyasetçi Segıyt Sünçeley (1888–1941) ve daha niceleri. İdam edilenlerin büyük çoğunluğu milletine hizmet eden, çeşitli alanlarda millet uğruna mücadele veren, milletin gelişmesi için çabalayan, Kazan Tatar Dili, Edebiyatı ve Tarihine büyük katkıda bulunan milliyetçi Türk aydınlarıdır. Yargılanan, hapse atılan, idam edilenlerinden Mirseyet Sultan Galiyev, Galimcan İbrahimov gibi önde gelen isimler bazen “komünist” diye suçlanmaktadır. Ancak söz konusu insanların komünizm şartlarında millete hizmet ettiklerini, milli menfaatleri savunduklarını unutmamak gerek.
İdamları yaşam biçimi haline getiren Stalin’in kurduğu “korku imparatorluğu” 1953 yılındaki ölümünden sonra Stalin’in yanlışları dillendirilmeye, yapılan haksızlıklar sorgulanmaya başlamıştır. Akabinde idam edilen, hapse atılan, sürgüne gönderilen tüm insanlar “aklanmıştır” (!). Geciken adalet, adalet değildir, derler. Ölenler aklansa ne olur aklanmasa ne olur, bu ailelerin mağduriyetini, yaşatılan zulmün izlerini siler mi? Çocuklarını kaybeden anne babaların evlatlarını geri getirir mi, kadınlara eşlerini geri verir mi, öksüz-yetimler babalarına kavuşur mu? Hayır. Onun için bu “aklamaların” halkın nezdinden bir değeri bir anlamı yoktur. İftiraya kurban giden milyonlar, günahı alınan insanlar, suçsuz suçlular… İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birisi olan Stalin Dönemi’nde yaşananlar aydın soykırımı olarak anılmalı ve böyle bilinmelidir.
Fransız yazar Albert Camus’un (1913–1960) “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanların nasıl öldüğüne bakın.” şeklindeki sözleri Stalin Dönemi’nde yaşanan devlet terörünü değerlendirmek için yeterlidir. Stalin Devri’nde insanlar ölmemiş, öldürülmüş veya kurban gitmiştir. Bir zamanlar “halklar zindanı” olarak adlandırılan Rusya, günümüzde “milletler mezarlığına” dönüşmüştür. Stalin Dönemi’nde gerçekleştirilen soykırım milyonları kapsamış, günümüzdeki Putin siyaseti ise milletleri kökünden yok etmeyi hedeflemektedir. Rusya’daki Rus olmayan milletler, zindandan doğru mezarlığa götürülmektedir.
Kaynakça:
1. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 2014.
2. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014.
3. Mostafin, Rafael, Repressiyelengen Tatar Edipleri (Cezalandırılan Tatar Edipleri), s:77–79, Kazan 2009.
4. Möhemmediyev, Rinat, Sirat Küpere (Sirat Köprüsü), Kazan 1992.
5. Litvin, Aleksey, Sledstvenniye Dela Kak İstriçeskiy İstoçnik (Tarihi Kaynak Olarak Soruşturma Dosyaları), Gasırlar Avazı (Asırlar Avazı) Dergisi, Kazan, Mayıs 1995, s: 170–176.
6. Sattarov, Gomer, İsemeñ Matur Kemner Kuygan! (Adın Güzel, Kimler Koymuş?), Kazan 1989.
Bazı resmi rakamlara göre, 1921–1953 yılları arasında “karşı devrimci” suçuyla 4 milyon 60 bin 306 kişi yargılanmış, 799 bin 455 kişi idam edilmiştir; diğer rakamlara göre ise 1917–1990 yılları arasında 3 milyon 853 bin 400 kişi yargılanmış, 827 bin 995 kişi idam edilmiştir. Başka bir rakama göre, çeyrek asırlık Stalin yönetimi sırasında 21,5 milyon insan cezalanmıştır. (Litvin 1995: 171). Bunlar kayda geçen resmi rakamlar olduğuna göre tam olarak gerçekleri yansıtmamaktadır. 1937–1938 yılları arasında yargılamalar en üst noktaya ulaşmış ve verilen resmi rakamlara göre o yıllarda 3,5–4 milyon insan yargılanmış, 600–650 bin kişi idam edilmiştir. İdam edilenlerin %55’i yüksek rütbeli askerlerden oluşmuştur. Yanı sıra 20 bin civarında devlet güvenlik kurumlarında çalışan kişiler, 500 yazar, binlerce Komünist Parti ve partinin gençlik kolları olan Komsomol üyeleri, yüz binlerce işçi, çiftçi ve aydınlar idam edilmiştir. Kazan Tatarları sayılarına oranla Stalin Devri’nde en çok kurban veren millettir. Yıllara göre idamlar:
Yıl 1929 (Kasım ve Aralık ayları) 40 kişi;
Yıl 1930 317 kişi;
Yıl 1931 251 kişi;
Yıl 1932 16 kişi;
Yıl 1933 29 kişi;
Yıl 1934 0;
Yıl 1935 0;
Yıl 1937 2519 kişi;
Yıl 1938 (23 Ağustos–31 Aralık arası) 627 kişi;
TOPLAM: 3799 kişi. (Litvin 1995: 172).
Kayıtlı olan resmi rakamlara göre 1929–1938 yıllarında 3799 kişi kurşuna dizilmiştir. 3799 sadece bir sayıdır. Bu sayı aynı zamanda bir can, bir insandır. Onların da bir adları, aileleri ve yakınları vardı. İdam edilenlerin büyük çoğunluğu erkeklerdi. Çocuklarını yitiren anne-babalar, dul kalan kadınlar, yetim kalan çocuklar, tarifsiz bir acı… Tüm bunlar unutulmaması gereken bir olay, tek kelime ile Stalin’in aydın soykırımıdır. Stalin soykırımı her alanda kendini hissettirmiş, bu acı olay çocuk adarlında da yerini bulmuştur. Eşleri tutuklandığında hamile kalan kadınlar hapsedilen veya idam edilen eşlerinin adını-anısını çocuklarında yaşatmak için farklı isimler koymuşlardır. “Hediye” anlamına gelen “bülek” sözcüğü çocuklara ad olarak verilmiştir. Bülek, Baybülek, Bülekbay, Bülekkey, Bülekbike, Bülekgerey, Bülekbirde, Bülekkol, Bülekcan, İşbülek, İrbülek, Akbülek, Gölbülek, Bülekgöl vs isimler “bülek” sözünden türemiş kız ve erkek adlarıdır. Ayrıca Arapçada “bülek” anlamına gelen Gata, Gatiyet, İnem, İbet (Hibet), Nail, Nafil, Tufail, Töhfet gibi erkek, Gatiye, Hibe, Naile, Nefile, Hediye gibi kadın adları ortaya çıkmıştır. Kazan Tatarlarında babası vefat ettikten sonra dünyaya gelen erkek çocuklarına, babasının hatırası olsun diye, İstelek (hatıra), Yadkar~Yadeger (yadigâr), Varis, Miras, İras (miras bırakan) gibi isimler konulmuştur. (Sattarov 1989: 131). Uygur Türklerinde kız adı olarak “ödeme, bedel” anlamına gelen Tüleü ismi konulduğu bilinmektedir. Yaşanan acı olayların çocukların adlarına yansıması yaşanmışlıkların belleklere kazınması, unutulmaması için ortaya çıkan bir gelenektir.
Yargılamalar, casus, Bolşevik olmayan gruplara üye olmak, Sovyetlerin “ebediliğine” şüpheyle bakmak, Sovyetlere karşı propaganda yapmak gibi “suçlar” üzerinden yürütülmüştür. Ancak Komünizm’e canı gönülden güvenen inan ve bu ideale bağlı olan, Komünist Parti’ye hizmet edenler de bu suçlamaların dışında kalamamışlardır. Örneğin, 1937–1938 yıllarında Komünist Parti’nin Tataristan Bölge Komite’sine üye olarak seçilen 61 kişiden 54’ü tutuklanmış, Bölge Komite’sine aday seçilen 20 kişinin 16’sı idam edilmiştir. Tataristan Yazarlar Birliği de büyük kayıplar yaşamıştır. 1934 yılında SSCB Yazarlar Birliği kurulduktan sonra Tataristan’dan üye veya üyeliğe aday olan 30 Tatar yazardan 16’sı yargılanmış, yargılananlardan 10’u idam edilmiştir. Yazarlar Birliği’ne o veya bu sebeplerden dolayı üye olmayan ancak eserleriyle tanınan onlarca Tatar yazar da Stalin’in ölüm değirmeninde yok olmuştur. (Mostafin 2009: 7). Stalin’in ölüm değirmeninde yok edilenlerden birisi de ünlü Kazan Tatar yazarı, dilci, tarihçi, eğitimci, edebiyat bilgini ve eleştirmen Galimcan İbrahimov’tur (1887–1938). 1917 Şubat Devrimi’nden sonra siyasete atılan yazar, Birinci ve İkinci Rusya Müslümanlar Kurultayı, Sovyetlerin Üçüncü Rusya Kurultayı’na katılmış ve Rusya Merkezi Uygulama Komitesi’ne üye seçilmiştir. Milletler Halk Komiserliği’ne bağlı Merkezi Müslüman Komiserliği’nde başkan yardımcısı görevini yapmıştır. Yaptığı çalışmalar Komünistler tarafından takdir edilmiş ve 1932 yılında İbrahimov’a Rusya Merkezi Uygulama Komitesi’nce “Hizmet Kahramanı” nişanı verilmiştir. Ancak Komünizm’e bu denli bağlı olan insan da Stalin’e yaranamamıştır. 29 Eylül 1937 tarihinde “halk düşmanı” suçlamasıyla Galimcan İbrahimov’un evi aranmış, evindeki el yazmaları, kitapları toplanmış, kendisi ağır hasta olduğu halde Kazan’ın Pleten Hapishanesi’ne kapatılmıştır. Yazar 21 Ocak 1938 tarihinde hapishane hücresinde ölmüştür. İbrahimov son sözlerini bulunduğu hücredeki dolabın kapağına şöyle yazmıştır: “Otuz yıldan fazla süren hizmetimin sonu böyle sonuçlanır diye düşünmemiştim. Partimin önünde de halkımın önünde de suçum yoktur. Tarih bunu inceler, doğrular, dürüstçe değerlendirir. Galimcan İbrahimov 21 Ocak 1938.” (Kurban, İklil 2014: 140). Başlangıçta Komünistlere canı gönülden bağlanan, Kazan Tatarları başta olmak üzere Türklerin kurtuluşunu Sovyetlerde gören diğer isim ünlü Tatar devrimci Mirseyet Sultan Galiyev’tir (1892–1940). Millî konularda Stalin’e muhalif olan Sultan Galiyev, düşündüklerini Stalin’in yüzüne söylemekten çekinmemiştir. 1922 yılının Aralık ayında Moskova’da gerçekleşen Sovyetlerin X. Rusya Kurultayı’nda Sultan Galiyev konuşma yapmış ve konuşmasını “Yeter, yoldaş Stalin, cumhuriyetlerin bağımsızlığıyla oynamayın!” şeklindeki sözlerle tamamlamıştır. (Kurban, İklil 2014: 97). Sultan Galiyev’in konuşması Stalin’i şaşkına çevirmiştir. Stalin, “Bu partiye yapılan bir iftiradır. Artık unutulmaya yüz tutan ‘özerklik’ projesini mezardan çıkarmaya çalışıyor Sultan Galiyev” demekten öteye gidememiştir. (Möhemmediyev 1992: 318). Milli konularda Sultan Galiyev’in kendi önüne geçtiğini fark eden Stalin, Mirseyet’e düşman kesilmiş ve onu yok etmenin yollarını aramıştır. Aradan çok zaman geçmeden 4 Mayıs 1923 tarihinde Zeki Velidi Togan’la (1890–1971) bağlantı kurmaya çalışma suçundan Sultan Galiyev ilk kez yakalanmış, sonra serbest bırakılmıştır. Tatar devrimci ikinci kez 1928 yılının sonlarında tutuklanmış. “Devrim Karşıtı Örgüt” bir terör örgütü dosyalara “Sultan Galiyevci” örgüt olarak girmiştir. Bu dosya kapsamında 77 kişi yargılanmıştır. Sultan Galiyev toplam üç kez yakalanmış, 2 defa idam cezasına çarptırılmış, 28 Ocak 1940 tarihinde Moskova’nın Lefort Hapishanesi’nde kurşuna dizilmiştir. İdam öncesi, Stalin’in emri üzerine Lavrenti Beria (1899–1953) hapishaneye gelmiştir. Onun, “Son sözün var mı?” sorusuna Sultan Galiyev şu yanıtı vermiştir: “Yapılmamış işler, söylenmemiş sözler, yazılmamış kitaplar kalıyor… Yazık… Amacıma ulaşamadım… İstediğim gibi yaşayıp, başladığım işleri tamamlayamadım. Ne yapalım, yazık…”. “Pişman mısın?” sorusuna ise “Hayır, pişman değilim! Pişman olacak bir şey yapmadım.” demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir “Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünü geçmek kolay değilmiş, milletim… Yine de ben inanıyorum…” (Möhemmediyev 1992: 527–528). Sultan Galiyev sözünü bitirmenden kurşun sesi yankılanmış hapishanenin bodrumunda… Önceleri kurtuluşu Komünizm’de gören Mirseyet Sultan Galiyev, Sovyetlerin gerçek yüzünü görmekte gecikmemiştir. 1920’li yılların ortasında kaleme aldığı “Avrupa ve Asya Türklerinin sosyal, siyasal, kültürel ve iktisadi yükselişinin esasları hakkında bazı düşüncelerimiz” başlıklı yazısında şunlardan söz etmiştir: “Panrusçular, Sovyetler Birliği’ni kurup, gerçekten birliğe getirilmiş parçalanmaz Rusya’yı, yani “büyük” Rusçuların başka halklar üzerindeki egemenliğini yaratmayı doğal olarak isterler… Oysa Rusya’daki son devrim tecrübelerinden biz şu sonuca vardık ki, Rusya’da egemenlik ne gibi bir sınıfın elinde olursa olsun, onların hiçbiri, bu ülkeyi geçmişteki “büyüklüğüne” ve gücüne kavuşturamayacaktır. Rusya’nın ulusal devletlere ve Ruslar devletine dağılması ve bölünmesi kaçınılmazdır. Bu katmaktan ayrılmaya giden tarihî zorunluluk sürecidir. Şimdiki SSCB şekline bürünen önceki Rusya’nın ömrü uzun değil, geçicidir. Bu ölüm öncesindeki son nefes, son çırpınıştır.” (Kurban, İklil 2014: 97). Bu satırlardan yola çıkarak Sultan Galiyev’in ne kadar öngörülü olduğunu, durumu doğru analiz ettiğini söylemek ve zekâsına hayran olmamak mümkün değildir. Sultan Galiyev’in dedikleri çıktı, 1991 yılının sonunda SSCB çöktü. Ünlü devrimci yazdıkları ve söylediklerinin bedelini ise hayatıyla ödemiştir.
İdam edilen, yargılanan, hapsedilen, sürgüne gönderilenlerin tümünün adını saymak imkânsızdır, ancak Kazan Tatar aydınlarının bazılarının adını hatırlamakta yarar vardır. Yazar Mehmüt Galeü (1886–1937); asker, üniversite hocası İlyas Aklin (1895–1937); yazar, eğitimci, siyasetçi Fatih Seyfi-Kazanlı (1888–1937); gazeteci-yazar Fatih Kerimi (1870–1937); tarih profesörsü Gaziz Gobeydullin (1887–1937); bilim adamı, eğitimci Gabdulla Şonasi (1885–1937); gazeteci-yazar Safa Borhan (1899–1937); oyun yazarı Kerim Tinçurin (1887–1938); tarihçi Hadi Atlasi (1876–1938); şair-yazar, gazeteci Kebir Tuykin (1878–1938); şair, oyun yazarı, folklorcu, tarihçi Fazıl Tuykin (1887–1938); şair-yazar Mansur Krıymov (1898–1938); şair ve yazar Lebib Gıylmi (1906–1938); şair, yazar, çevirmen, müzeysen, bürokrat ve siyasetçi Segıyt Sünçeley (1888–1941) ve daha niceleri. İdam edilenlerin büyük çoğunluğu milletine hizmet eden, çeşitli alanlarda millet uğruna mücadele veren, milletin gelişmesi için çabalayan, Kazan Tatar Dili, Edebiyatı ve Tarihine büyük katkıda bulunan milliyetçi Türk aydınlarıdır. Yargılanan, hapse atılan, idam edilenlerinden Mirseyet Sultan Galiyev, Galimcan İbrahimov gibi önde gelen isimler bazen “komünist” diye suçlanmaktadır. Ancak söz konusu insanların komünizm şartlarında millete hizmet ettiklerini, milli menfaatleri savunduklarını unutmamak gerek.
İdamları yaşam biçimi haline getiren Stalin’in kurduğu “korku imparatorluğu” 1953 yılındaki ölümünden sonra Stalin’in yanlışları dillendirilmeye, yapılan haksızlıklar sorgulanmaya başlamıştır. Akabinde idam edilen, hapse atılan, sürgüne gönderilen tüm insanlar “aklanmıştır” (!). Geciken adalet, adalet değildir, derler. Ölenler aklansa ne olur aklanmasa ne olur, bu ailelerin mağduriyetini, yaşatılan zulmün izlerini siler mi? Çocuklarını kaybeden anne babaların evlatlarını geri getirir mi, kadınlara eşlerini geri verir mi, öksüz-yetimler babalarına kavuşur mu? Hayır. Onun için bu “aklamaların” halkın nezdinden bir değeri bir anlamı yoktur. İftiraya kurban giden milyonlar, günahı alınan insanlar, suçsuz suçlular… İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birisi olan Stalin Dönemi’nde yaşananlar aydın soykırımı olarak anılmalı ve böyle bilinmelidir.
Fransız yazar Albert Camus’un (1913–1960) “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanların nasıl öldüğüne bakın.” şeklindeki sözleri Stalin Dönemi’nde yaşanan devlet terörünü değerlendirmek için yeterlidir. Stalin Devri’nde insanlar ölmemiş, öldürülmüş veya kurban gitmiştir. Bir zamanlar “halklar zindanı” olarak adlandırılan Rusya, günümüzde “milletler mezarlığına” dönüşmüştür. Stalin Dönemi’nde gerçekleştirilen soykırım milyonları kapsamış, günümüzdeki Putin siyaseti ise milletleri kökünden yok etmeyi hedeflemektedir. Rusya’daki Rus olmayan milletler, zindandan doğru mezarlığa götürülmektedir.
Kaynakça:
1. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 2014.
2. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014.
3. Mostafin, Rafael, Repressiyelengen Tatar Edipleri (Cezalandırılan Tatar Edipleri), s:77–79, Kazan 2009.
4. Möhemmediyev, Rinat, Sirat Küpere (Sirat Köprüsü), Kazan 1992.
5. Litvin, Aleksey, Sledstvenniye Dela Kak İstriçeskiy İstoçnik (Tarihi Kaynak Olarak Soruşturma Dosyaları), Gasırlar Avazı (Asırlar Avazı) Dergisi, Kazan, Mayıs 1995, s: 170–176.
6. Sattarov, Gomer, İsemeñ Matur Kemner Kuygan! (Adın Güzel, Kimler Koymuş?), Kazan 1989.
Bu xəbər oxucular tərəfindən 853 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |