11.12.2012 [14:52] - DAVAMın yazıları
İran`ın nükleer programıyla ilgili görüşmeler sonuçsuz devam ederken Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve müttefiklerinin bu ülkeye yönelik yaptırım kararları da bir birini izliyor. Sadece yaklaşık son yirmi gün içerisinde ABD yaptırımlarla ilgili iki önemli karar aldı.
11 Temmuz tarihinde ABD Hazine Bakanlığından yapılan açıklamada, İran Savunma Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve ulusal nakliye hattıyla ilişkili 11 şirketin yanı sıra bir üniversiteye de yeni mali yaptırımlar getirildiği ifade edildi. Kara listeye alınan İranlıların arasında Devrim Muhafızları Donanması Komutanı Ali Fadavi’nin de olduğu ifade edildi. ABD bu kararıyla biri Avusturyalı ve üçü İranlı olmak üzere 4 kişi ile aralarında Hong Kong, İsviçre ve Malezya merkezli enerji şirketlerinin olduğu bazı paravan şirketler de yaptırım listesine aldı.
Hatırlanacağı üzere ABD Hazine Bakanlığının terörizm ve mali istihbarattan sorumlu Müsteşarı David Cohen, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada yeni yaptırımların gerekçesini şöyle ifade etmişti: “İran bugün yoğun ve çok taraflı yaptırımların baskısı altında ve nükleer programıyla ilgili uluslararası toplumun sağlam temelli kaygılarını ele almayı reddettiği müddetçe de İran üzerindeki baskıyı artırmaya devam edeceğiz. Bugün açıkladığımız tedbirler, İran'ın nükleer ve balistik füze programlarına ve petrolünü satmak ve taşımak için paravan şirketleri kullanma yönündeki aldatıcı çabalarına sekte vurmayı doğrudan hedef alan bu süreçteki yeni bir adımı oluşturuyor.” Hazine Bakanlığı, Petro Suisse Intertrade, Hong Kong Intertrade, Noor Energy ve Petro Energy Intertrade firmalarının da petrole uygulanan yaptırımlardan kaçınmak için İran Ulusal Petrol Şirketi tarafından kurulan paravan şirketler olduğunu belirtmişti.
Temmuz sonunda ABD`nin İran'a enerji, petrokimya ve finans sektörlerini hedef alan yeni yaptırımları gündeme geldi. ABD Başkanı Barack Obama, İran'ın enerji ve petrokimya sektörüne yönelik yeni yaptırımları öngören bir Başkanlık Emri daha imzaladı. Obama bu kararın, İran'ın var olan yaptırımları atlatmak için İran petrollerinin satın alımına yönelik ödeme mekanizması kurmasını önlemek için alındığını kaydetti.
Beyaz Saray`dan yapılan yazılı açıklamada, belirlenmiş olan İran bankaları için bilerek finansal transferler yapan kurumların sorumlu tutulması için önemli bir adım atıldığı belirtilerek, Hazine Bakanlığının bu kapsamda, Çin'deki Kunlun Bankası ile Irak'daki Elaf İslami Bankasına yönelik yaptırımlar getirdiği kaydedildi. Beyaz Saray, bu iki bankanın İran bankaları adına milyonlarca dolar para transferi yaptığını ifade etti. ABD firmalarının bu iki bankayla işbirliği yapması da yasaklandı.
Böylece İran`a uygulanan yaptırımların sertleştirilmesi konusunda bir adım daha atılmış oldu. Her ne kadar Çin, Rusya ve İran bu son kararlara tepki gösterseler de sonuç değişmedi. Çin Dışişleri Bakanlığı özellikle son kararda bu ülkenin şirketinin hedef alınmasından dolayı rahatsızlığını daha sert bir biçimde ifade etti. Bakanlıktan yapılan açıklamada ABD'nin Çinli bir finans kurumuna yaptırım getirmek için iç hukukunu kullandığı ve bunun Çin'in çıkarlarını zedeleyen ve uluslararası yasaları ciddi bir şekilde ihlal eden bir uygulama olduğunu kaydedildi. Çin Dışişleri Bakanlığı yaptırımların Çin-Amerikan işbirliği üzerinde olumsuz sonuçları olabileceği uyarısında bulunsa da ABD ve müttefiklerinin İran`a ambargo konusunda taviz vermek istemedikleri aşikardır.
Sade halkın günlük yaşantısındaki zorlukların yanı sıra daha önce yaptırımları sanki umursamıyormuş gibi bir tavır sergileyen İran yetkililerinin son dönemlerdeki tavır, turum, politika ve açıklamaları da yaptırımların bu ülke üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Yüksek enflasyon ve kıtlık, temel besin maddelerinin fiyatlarındaki aşırı artış, ülkenin yaşadığı döviz darboğazı İran yetkililerinin son dönemlerde sürekli olarak feryat etmelerine neden olmaktadır. En son ülkede savaş ekonomisi durumu uygulanması gündeme geldi.
2011 sonlarına kadar özellikle petrol sektörünün yaptırımların önemli ölçüde dışında kalması nedeniyle İran bir ölçüde rahattı. Fakat ABD`nin İran`ın “can damarına” yönelik sert yaptırımlara yönelmesi bu ülkeyi köşeye sıkıştırmış gibi gözüküyor. Başta ABD içerisinde bile İran`a yönelik petrol yaptırımlarının uygulanabilirliği konusunda ciddi kuşkular doğurmuştu. Fakat Obama yönetimi ısrarcı davrandı ve bazı tartışmalara (hatta sıkıntılara) rağmen Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de ambargoya tam şekilde katıldılar. Daha sonra liste genişledi. Çok sayıda ülke İran`a yönelik petrol ambargosuna ya tamamen ya da kısmen katıldı. İran`ın bu yaptırımlara cevabı ise yaptırımlara katılan ülkelere yönelik pratiğe yansımayan tehditlerden ve Hürmüz Boğazı blöfünden öteye geçmedi.
İran her ne kadar nükleer müzakerelerin başlamasını gerekçe göstererek yaptırımların sonlandırılmasını ya da en azından yumuşatılmasını talep etse de ABD ve müttefikleri buna yanaşmıyor. ABD İsrail tarafından “İran`ın zaman kazanma aracı olarak” da nitelendirilen görüşmelerin sonuçsuzluğunu ileri sürerek İran`ın Rusya tarafından da desteklenen bu görüşüne karşı koyuyor.
Sonuç ortada: ambargolar sonrasında İran`ın petrol ithalatında yüzde 52’lik düşüş yaşandı ve İran’ın bir günlük zararı 133 milyon dolara çıktı. İran`ın arzuladığı petrol fiyatlarının şok bir şekilde yükseleceği (önce 150, ardından 200 doları geçmesi) senaryosu ise gerçekleşmedi. İran daha ucuza satmasına ve daha uygun ödeme koşulları sunmasına rağmen petrolünü satmakta zorlanıyor.
Yaptırımlar İran`a yönelik bankacılık, taşımacılık (deniz taşımacılığı dahil), sigortacılık ve benzeri sektörleri de kapsadığından İran birçok ülkeyle normal ticaretini dahi yapamıyor. ABD İran`ın yaptırımlara dahil olan konularda paravan şirketler, aracı kurum ve kişiler kullanmasına bile izin vermiyor. İran`ın bu konulardaki her yeni girişimi yeni bir yaptırım kararıyla sonuçlanıyor. Tüm bunlar sonucunda İran ekonomisi adeta can çekişiyor.
Nükleere yapılan yatırımların sadece bir kısmının altyapıya ve ekonominin çeşitli alanlarına yapılması halinde halkın refah düzeyinin yükselebileceği şeklinde değerlendirmeler artık açıkça yapılıyor. Kaldı ki, nükleer programını daha şeffaf hale getirdiği takdirde İran`ın yaptırımlardan ve silahlanma yarışı uğruna bol para harcamaktan önemli ölçüde kurtulması olanağı da doğacaktır.
İran yönetimi şimdilik pes etmiyor. Ama Suriye sorunu sona erdiğinde (ki, bu süreçte İran`a yönelik baskılar daha da şiddetlenecek ve böylece İran içeride ve dışarıda daha fazla baskıyla karşılaşacak) İran şimdiki konumundan çok uzakta olabilir. Yaptırımların İran üzerinde dize getirici etkisini asıl o zaman görebiliriz.
Araz Aslanlı
F.V
11 Temmuz tarihinde ABD Hazine Bakanlığından yapılan açıklamada, İran Savunma Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve ulusal nakliye hattıyla ilişkili 11 şirketin yanı sıra bir üniversiteye de yeni mali yaptırımlar getirildiği ifade edildi. Kara listeye alınan İranlıların arasında Devrim Muhafızları Donanması Komutanı Ali Fadavi’nin de olduğu ifade edildi. ABD bu kararıyla biri Avusturyalı ve üçü İranlı olmak üzere 4 kişi ile aralarında Hong Kong, İsviçre ve Malezya merkezli enerji şirketlerinin olduğu bazı paravan şirketler de yaptırım listesine aldı.
Hatırlanacağı üzere ABD Hazine Bakanlığının terörizm ve mali istihbarattan sorumlu Müsteşarı David Cohen, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada yeni yaptırımların gerekçesini şöyle ifade etmişti: “İran bugün yoğun ve çok taraflı yaptırımların baskısı altında ve nükleer programıyla ilgili uluslararası toplumun sağlam temelli kaygılarını ele almayı reddettiği müddetçe de İran üzerindeki baskıyı artırmaya devam edeceğiz. Bugün açıkladığımız tedbirler, İran'ın nükleer ve balistik füze programlarına ve petrolünü satmak ve taşımak için paravan şirketleri kullanma yönündeki aldatıcı çabalarına sekte vurmayı doğrudan hedef alan bu süreçteki yeni bir adımı oluşturuyor.” Hazine Bakanlığı, Petro Suisse Intertrade, Hong Kong Intertrade, Noor Energy ve Petro Energy Intertrade firmalarının da petrole uygulanan yaptırımlardan kaçınmak için İran Ulusal Petrol Şirketi tarafından kurulan paravan şirketler olduğunu belirtmişti.
Temmuz sonunda ABD`nin İran'a enerji, petrokimya ve finans sektörlerini hedef alan yeni yaptırımları gündeme geldi. ABD Başkanı Barack Obama, İran'ın enerji ve petrokimya sektörüne yönelik yeni yaptırımları öngören bir Başkanlık Emri daha imzaladı. Obama bu kararın, İran'ın var olan yaptırımları atlatmak için İran petrollerinin satın alımına yönelik ödeme mekanizması kurmasını önlemek için alındığını kaydetti.
Beyaz Saray`dan yapılan yazılı açıklamada, belirlenmiş olan İran bankaları için bilerek finansal transferler yapan kurumların sorumlu tutulması için önemli bir adım atıldığı belirtilerek, Hazine Bakanlığının bu kapsamda, Çin'deki Kunlun Bankası ile Irak'daki Elaf İslami Bankasına yönelik yaptırımlar getirdiği kaydedildi. Beyaz Saray, bu iki bankanın İran bankaları adına milyonlarca dolar para transferi yaptığını ifade etti. ABD firmalarının bu iki bankayla işbirliği yapması da yasaklandı.
Böylece İran`a uygulanan yaptırımların sertleştirilmesi konusunda bir adım daha atılmış oldu. Her ne kadar Çin, Rusya ve İran bu son kararlara tepki gösterseler de sonuç değişmedi. Çin Dışişleri Bakanlığı özellikle son kararda bu ülkenin şirketinin hedef alınmasından dolayı rahatsızlığını daha sert bir biçimde ifade etti. Bakanlıktan yapılan açıklamada ABD'nin Çinli bir finans kurumuna yaptırım getirmek için iç hukukunu kullandığı ve bunun Çin'in çıkarlarını zedeleyen ve uluslararası yasaları ciddi bir şekilde ihlal eden bir uygulama olduğunu kaydedildi. Çin Dışişleri Bakanlığı yaptırımların Çin-Amerikan işbirliği üzerinde olumsuz sonuçları olabileceği uyarısında bulunsa da ABD ve müttefiklerinin İran`a ambargo konusunda taviz vermek istemedikleri aşikardır.
Sade halkın günlük yaşantısındaki zorlukların yanı sıra daha önce yaptırımları sanki umursamıyormuş gibi bir tavır sergileyen İran yetkililerinin son dönemlerdeki tavır, turum, politika ve açıklamaları da yaptırımların bu ülke üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Yüksek enflasyon ve kıtlık, temel besin maddelerinin fiyatlarındaki aşırı artış, ülkenin yaşadığı döviz darboğazı İran yetkililerinin son dönemlerde sürekli olarak feryat etmelerine neden olmaktadır. En son ülkede savaş ekonomisi durumu uygulanması gündeme geldi.
2011 sonlarına kadar özellikle petrol sektörünün yaptırımların önemli ölçüde dışında kalması nedeniyle İran bir ölçüde rahattı. Fakat ABD`nin İran`ın “can damarına” yönelik sert yaptırımlara yönelmesi bu ülkeyi köşeye sıkıştırmış gibi gözüküyor. Başta ABD içerisinde bile İran`a yönelik petrol yaptırımlarının uygulanabilirliği konusunda ciddi kuşkular doğurmuştu. Fakat Obama yönetimi ısrarcı davrandı ve bazı tartışmalara (hatta sıkıntılara) rağmen Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de ambargoya tam şekilde katıldılar. Daha sonra liste genişledi. Çok sayıda ülke İran`a yönelik petrol ambargosuna ya tamamen ya da kısmen katıldı. İran`ın bu yaptırımlara cevabı ise yaptırımlara katılan ülkelere yönelik pratiğe yansımayan tehditlerden ve Hürmüz Boğazı blöfünden öteye geçmedi.
İran her ne kadar nükleer müzakerelerin başlamasını gerekçe göstererek yaptırımların sonlandırılmasını ya da en azından yumuşatılmasını talep etse de ABD ve müttefikleri buna yanaşmıyor. ABD İsrail tarafından “İran`ın zaman kazanma aracı olarak” da nitelendirilen görüşmelerin sonuçsuzluğunu ileri sürerek İran`ın Rusya tarafından da desteklenen bu görüşüne karşı koyuyor.
Sonuç ortada: ambargolar sonrasında İran`ın petrol ithalatında yüzde 52’lik düşüş yaşandı ve İran’ın bir günlük zararı 133 milyon dolara çıktı. İran`ın arzuladığı petrol fiyatlarının şok bir şekilde yükseleceği (önce 150, ardından 200 doları geçmesi) senaryosu ise gerçekleşmedi. İran daha ucuza satmasına ve daha uygun ödeme koşulları sunmasına rağmen petrolünü satmakta zorlanıyor.
Yaptırımlar İran`a yönelik bankacılık, taşımacılık (deniz taşımacılığı dahil), sigortacılık ve benzeri sektörleri de kapsadığından İran birçok ülkeyle normal ticaretini dahi yapamıyor. ABD İran`ın yaptırımlara dahil olan konularda paravan şirketler, aracı kurum ve kişiler kullanmasına bile izin vermiyor. İran`ın bu konulardaki her yeni girişimi yeni bir yaptırım kararıyla sonuçlanıyor. Tüm bunlar sonucunda İran ekonomisi adeta can çekişiyor.
Nükleere yapılan yatırımların sadece bir kısmının altyapıya ve ekonominin çeşitli alanlarına yapılması halinde halkın refah düzeyinin yükselebileceği şeklinde değerlendirmeler artık açıkça yapılıyor. Kaldı ki, nükleer programını daha şeffaf hale getirdiği takdirde İran`ın yaptırımlardan ve silahlanma yarışı uğruna bol para harcamaktan önemli ölçüde kurtulması olanağı da doğacaktır.
İran yönetimi şimdilik pes etmiyor. Ama Suriye sorunu sona erdiğinde (ki, bu süreçte İran`a yönelik baskılar daha da şiddetlenecek ve böylece İran içeride ve dışarıda daha fazla baskıyla karşılaşacak) İran şimdiki konumundan çok uzakta olabilir. Yaptırımların İran üzerinde dize getirici etkisini asıl o zaman görebiliriz.
Araz Aslanlı
F.V
Bu xəbər oxucular tərəfindən 1569 dəfə izlənilmişdir!
Yahoo | |||||||
Del.icio.us | Digg | StumbleUpon | FriendFeed |